AKP'nin kabullenmemesi yüzünden Arapsaçına dönen İstanbul seçimleri için karar çıktı. Reis'in, "Gidelim millete millî irade nasıl bir karar veriyorsa başımız gözümüz üstüne deriz onu kabulleniriz. Bugüne kadar hiç konuşmadım ama artık yetti. Burada bir yolsuzluk var." şeklinde açıklamasından sonra, hemen hemen herkes çıkacak sonucu anlamış oldu.
***
Ülkenin son 17 yılda nasıl partizanlaşıp garipleştiğini, adalete güvenin nasıl yerle yeksan olduğunu bu köşeden sık sık yazdım. Çıkan karar, vicdanı olanların vicdanını sızlattı. AKP istediği sonucu alana kadar sürekli itiraz etti. Kazandıkları 24 ilçe ve çoğunluğu sağladıkları İBB Meclisi normal, İmamoğlu'nun kazanması anormal geldi. Bu durumu "Kesin bir şeyler oldu." şeklinde ifade ettiler. Oysa halk kararını vermiş İmamoğlu'nu seçmişti. Olan buydu. Fakat kabullenmediler.
***
Sürekli içi boş iddialarda bulundurlar. Mesela; yolsuzluk yapıldı dediler ama nasıl? İzah etmediler/edemediler. Onlara göre bir şeyler olmuş ama ne? O bilinmiyor.
Bu durum Cüneyt Arkın'ın filminden bir sahneyi getirdi aklıma.
Filmde Cüneyt ağabeyimiz öldürülmüş bir kadının olduğu odaya giriyor. Polisler etrafta inceleme yaparken kadını inceleyen polis:
- Komiserim tecavüze uğramış galiba... diyor.
Cüneyt ağabeyimiz "Nereden anladın?" deyince
- Yüzünde öyle bir ifade var, cevabını veriyor.
***
İşte AKP'nin iddialarının hepsi böyle "hissetme ve sanmaya" dayalı. Elde belge yok ama "Sandıkta yolsuzluk" yapılmış! Diğer iddiaları ise; "KHK ile ihraç edilenler oy kullandı ve sandık kurullarında memur olmayanlar yer aldı." şeklinde. Fakat bu söylemlerin içi boş. Sanki sandık kurullarını seçim kurulları değil, Millet İttifakı oluşturdu. Sandık kurullarında memur olmayanlar Başkanlık referandumu ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görev almadılar mı? Bu durum kanuna aykırıysa o seçimlerin de şaibeli olması ve iptal edilmesi gerekmez mi? KHK ile ihraç edilenler ise vatandaşlıktan çıkarılmadıysa kanunda oy kullanamayacağına dair bir madde yok. Sonuç itibarıyla YSK, "Seçim yenilenecek." dedi. Aynı zarfa il, ilçe, meclis ve muhtar pusulası da kondu ama ne hikmetse sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi yapılacak. Oysa sandık başkanları kanuna uygun atanmadıysa İstanbul'da tüm seçim yenilenmeliydi.
***
Sadede gelirsek, ülkede her şey değişti. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi bırakalı çok oldu. Şöyle bir hikâye vardır:
Ateş, su, rüzgâr ve vicdan çok iyi dostlarmış.
Birbirlerini çok seviyorlarmış.
Çekememezlik, dedikodu, ihtiras, kıskançlık, ikiyüzlülük filan girmemiş aralarına...
Bir gün içlerinden birisi endişeyle:
"Ya ne kadar iyi dostuz, hep birlikteyiz. Ama bir gün kaybolursak, nasıl bulacağız birbirimizi..."
Ateş, "Sorun değil" demiş, "Ben nereye gidersem gideyim, dumanımı görüp o yöne gelir beni bulursunuz..."
Su da rahat konuşmuş:
"Beni kaybederseniz, su sesini dinleyin neredeyse ben de oradayım."
Rüzgâr ise, esip gülümseyerek: "Beni kaybetmezsiniz merak etmeyin..." demiş.
Vicdan ise arkadaşlarına bakıp, bir müddet düşünmüş ve: "İyisi mi siz hiç beni kaybetmeyin, ben bir kez kaybolursam, bir daha kolay kolay bulunmam..."
Kıssadan hisse; Habur'da PKK'lıları davulla zurnayla karşılarken, kamu binalarından T.C.'ler kaldırılırken, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında vatanseverler içeri atılırken vicdanı sızlamayanlar, umarım 23 Haziran'da bu kez vicdanlı davranırsınız. Zira vicdan kaybedildiğinde hakikaten kolay bulunmuyor.