AKP, ABD-AB-İsrail'den Manda Rejimi İsterse, Ne Olacak...
Diyelim ki AKP hükümeti, ABD-AB ve İsrail’le gizli bir anlaşma yaptı ve bu anlaşma gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni fiilen ortadan kaldırarak yerine, bu üçlü tarafından yönetilecek bir Manda Devlet kurmaya karar verdi, Kurtuluş Savaşı’nda örneklerini gördüğümüz gibi, ne olacak? Yani AKP, Cumhuriyet’i fiilen tasfiye etmeye başlarsa…
Diyelim ki bu AKP hükümeti, Manda Devlet gereği olarak, devlete ait tüm yer altı ve yer üstü ekonomik kaynakları, madenler, göller, sular, liman, fabrikalar gibi, bu manda üçlüsünün ardında olduğu şirketlere satmaya başladı, yüz yıl önce kaldırılan kapitülasyonlar gibi, bu durumda ne olacak? Yani AKP, devletimize siyasi ve ekonomik güç kazandıracak olan kaynakları yabancılara devretmeye başlarsa…
Diyelim ki dokuz yıldır ülkemizi ve devletimizi yöneten bu Erdoğan Siyaseti, yapmış olduğu olası bu gizli anlaşmaya uygun olarak, mandacılığa karşı mücadele edecek milli(ulusal) güçleri hapse atmaya başladı, haksız ve hukuksuz olarak, tıpkı İngilizlerin Malta’da yaptığı gibi, bu durumda ne olacak? Yani AKP, milli(ulusal) direnişi örgütleyecek ve yürütecek güçlerimizi Malta’ya değil de Silivri’ye sürgüne göndermeye başlarsa…
Diyelim ki bu AKP, mandater devletlerden aldığı güçle yazılı ve görsel basını ele geçirip tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bir Mütareke Medyası oluşturdu ve bu medya eliyle de halkımızın gözünden gizli gündemlerini saklamayı başardı, bizim ülkemizde ne olacak? Yani AKP, ekranlar eliyle mandater ülkeler lehine yayın yapmaya başlarsa…
Yine diyelim ki kendi hükümetimiz olan AKP, bin yıl önce savaşıp yendiğimiz Bizanslılarla da ittifak kurup İstanbul’un adını “Konstantinopolis” diye değiştirmeye kalktı ve bu Konstantinopolis’te “Bizans Rum Ortodoks Devleti” inşa etti. Heybeliada Ruhban Okulu’nu da açıp papaz eğitmeye ve bunları da “Misyonerlik” için Anadolu’ya göndermeye kalkıştı, ne olacak? Yani AKP, Anadolu’yu Hıristiyanlaştırmaya başlarsa…
Ve yine diyelim ki kendi Hükümetimiz, mandater devletler tarafından yönetilen ve yönlendirilen bir cemaat eliyle en zeki ve en fakir çocuklarımızı “okutacağım” diyerek elimizden aldı.
Bununla da yetinmeyip bu mandater devletler eliyle özel okullar açıp “burs” diyerek çocuklarımızı yine elimizden alıp mandacı zihniyetle yetiştirmeye başladı, Kazım Karabekir Paşa’nın yaptığı gibi, bu ülkede ne olacak? Yani AKP, gelecek nesillerimizi de yok etmeye başlarsa…
Ve yine bu AKP, bu Erdoğan siyaseti, “ben hükümetim, istediğimi yaparım” diyerek binlerce yıllık tarihimizi, kültürümüzü ve kimliğimizi yok saymaya başladı. “Ben hükümetim, istediğimi yaparım” diyerek anayasamızdan “Atatürk, Türk, Türk Milleti” kavram ve değerlerini de çıkarıp resmen ve fiilen bizi, “kimliksiz ve ruhsuz sürü bir toplum” haline getirmeye başladı, ne olacak? Yani AKP, Türk ulus-devlet değerimizi yok etmeye başlarsa…
Ve yine bu siyaset, Anadolu’nun Asya ile bağını kesmek için, ardından kuşatıp kimliğini ve tarihini değiştirerek Türk’ü yok etmek için, mandacı ülkelerin tıpkı 1920’de yaptığı gibi, Sevr ihanetinde olduğu gibi, mandacıların yönetiminde Özerk Tampon Devletler kurmaya kalkıştı, ne olacak? Yani Anadolu, Trakya ve Balkanlardaki Türk dünyası ile Asya’daki Türk Dünyasının bağını, tampon özerk yönetimlerle fiilen kesmeye kalkarsa…
Ve nihayetinde bu AKP Hükümeti ya da Erdoğan Siyaseti, yine Üçlü Mandacı Devlet’ten aldığı güçle, asıl vazifesi Türk Yurdu ve Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak olan Türk Ordusu’na, bu mandacılara hizmet eden bir hukuk eliyle açık ve alenen saldırmaya başlarsa…
Ve yine, Türk Ordusu’nun en büyük dayanağı olan Türk Milleti ile arasındaki bağı zayıflatmak için mandacı mütareke medyası eliyle asimetrik psikolojik harekât yöntemlerine başvurursa…
Ve yine, halkımızı böylesi tehdit ve tehlikelerden haberdar etmek aslı vazifesi olan sivil toplum örgütlerinin bir kısmının yöneticilerini satın alarak, bir kısmının yöneticilerini tehdit ile susturarak, bir kısmının da yönetimini ele geçirerek, asli vazifelerini yapmalarını fiilen engellerse… Ve bundan dolayı da halkımız bu tehdit ve tehlikelerin farkına varmaz ise ne olacak?
Açık açık soruyorum size, bizim ülkemizde ne olacak?
Şimdi diyeceksiniz ki AKP Hükümeti yani bizim hükümetimiz “ABD-AB-İsrail ile böyle gizli bir anlaşma” yaptı mı? Belgesi var mı?
Soracaksınız şimdi bize, “hayırdır, nereden çıktı şimdi bu”, ya da “bizim ülkemizde böyle şeyler var mı” diye…
Biz gördüğümüzü ve düşündüğümüzü yazdık, karar sizin…
Biz kararımızı baştan verdik, mandacılara karşı mücadele edeceğiz, gücümüzün yettiğince, elimizden geldiğince, son nefesimize kadar…
Peki ya siz; adalet, siyaset, ordu, sivil toplum güçleri ve “Ne Mutlu Türk’üm” diyenler, ya siz?
Şeyh Edebalı Osman Gazi’ye vasiyetinde diyor ki:
“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölür...”
Şeyh Edebalı Osman Gazi’ye vasiyetinde şöyle diyor:
“Ey Oğul! Haklı olduğunda mücadeleden korkma!
Erdal Sarızeybek
NOT:
Bu özdeyişin sahibi Şeyh Edebalı’dır, Osman Gazi’nin kayınbabasıdır. Osman Gazi ise Ertuğrul Gazi’nin oğludur. Babası oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’tır.
Türbesi Suriye sınırlarındaki Caber Kalesi’ndedir. Annesi Hayme Ana, eşi ise Halime Hatun’dur. Ertuğrul Gazi’nin, Sungur Tekin, Gündoğdu ve Dündar isimli üç kardeşi, Osman, Saru Batu (Savcıbey) ve Gündüz isimli üç oğlu vardır.
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra, küçük oğlu Osman Gazi kavim ve kabilesinin reisi oldu. Ertuğrul Gazi, kuruluş döneminde Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardımlar görmüş ve oğlu Osman Gazi’ye vasiyetinde de bunu açıkça dile getirmiştir[1]. Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi’ye vasiyeti de şudur:
Bak oğul!
Beni kır; Şeyh Edebalı'yı kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır, terazisi dirhem şaşmaz.
Bana karşı gel; ona karşı gelme! Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim.
Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur. Baksa da görmez olur.
Sözümüz Edebalı için değil, Senceğiz içindir. Bu dediklerimi vasiyetim say...
Ertuğrul Gazi
[1] http://www.bilecik.gov.tr
Erdal SARIZEYBEK, 21 Aralık 2011
erdalsarizeybek@gmail.com