ON BÜYÜKELÇİNİN AÇIKLAMASINA BİR DE BÖYLE BAKSAK…
Amerika, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Fransa, Kanada, Finlandiya, Danimarka, Yeni Zelanda Ankara büyükelçileri Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. İçerideki muhatapları esti, gürledi… 10 büyükelçi “istenmeyen adam” ilan edilecekti. Sonuç: Rahip Brunson, Deniz Yücel..
Neyse, birkaç gün ülke gerçek sorunlardan uzaklaştı. Açlar aç kalmaya, millet yoksullaşmaya devam etti.
Televizyonlar 10 Büyükelçi ile yatıp, 10 büyükelçi ile kalktı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki açıklamalarıyla ilgili olarak “İnsan Haklarına saygı ve hukukun üstünlüğüne olan taahhüdümüze güçlü bir şekilde bağlıyız” dedi. İşte bu açıklamaya çok güldüm. ABD ve insan haklarına saygı(!).. O saygıyı biz yakın zamanda Irak’da, Suriye’de, Libya’da gördük. Kızılderili soykırımı üzerine kurulan, Afrika’dan yakaladıkları siyah derili insanları insanlık dışı şartlarda çalıştırıp o insanların iş gücüyle zenginleşen Emperyalist ABD ile insan hakları asla bir arada anılamaz.
Büyükelçileri sınır dışı etmekten vazgeçen Erdoğan’ın açıklamalarına cevap veren Ned Price; “Türkiye’de insan haklarını desteklemeye devam edeceklerini” söyledi. Eyvah ki ne eyvah!..
O zaman gelin hafıza tazeleyelim:
Türkiye’de adaletin kalmadığı, yargının siyasetin vesayeti altında hukuk cinayeti değil, seri cinayet işlediği sır değildir. Ülkemizde AKP yargı dışına çıkartılmış, yargı muhalefeti sindirmek için kullanılan bir sopa ve baskı aracı haline getirilmiştir. Yargının ilk cinayeti Van 100. Yıl Üniversitesi’nde işlendi. Kumpas ile YYÜ Rektörü Yücel Aşkın ve Genel Sekreter Enver Arpalı tutuklandı. Arpalı iftiraya dayanamayıp intihar etti. Yargı cinayeti Ergenekon kumpası ile devam etti. Peki Ergenekon ve türevi kumpaslar nerede planlandı? Hatırlayalım! Fehmi Koru Ergenekon ve türevi kumpasların kararının ABD’de Erdoğan ve Bush arasında alındığını iddia etti. Yalanlandığını duymadık, okumadık. Kaldı ki, CİA ajanı Henri Barkey Utah Üniversitesi’nde verdiği konferansta “AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafeslediklerini” anlatmıştı.
Bir Mart Teskeresinin reddinden sorumlu tutulan Türk Ordusu ABD ile işbirliği yapılarak cezalandırılmıştı(!)...
Ülkemizde başlatılan Ergenekon ve türevi kumpaslar AKP, FETÖ, ABD ortaklığında kararlaştırılıp başlatıldı. Fetö’nün polisleri, savcıları, hakimleri, basını bu kumpasların uygulayıcısı oldu. FETÖ’nün yargıçları bu kumpasları yapabilmek için ABD’de eğitim aldı. Operasyonlar başladı. ABD Adalet Bakanlığından bir bayan savcı bu kumpas davalar başladığında Türkiye’de Adalet Bakanlığında göreve başladı. 35 CİA ajanı AKP’nin oluru ile Türkiye’de göreve başladı.
Ergenekon ve türevi kumpas davalarda hukuk adına ne varsa hançerlendi. Sahi, Erzincan Cumhuriyet Baş Savcısı Cihaner’in kumpas dosyası üç il arasında gezdirilirken biz ortada büyükelçi falan görmedik. İçeri tıkılan insanların iddianamesi 4-5 yıl yazılmadı. İddianame denilen şey polis kayıtlarıydı ve AYARLI Savcı Öz’ün denilen imzaları bile Fetö’cü polisler atmıştı. Operasyonlar devam ederken F-CİA’nın polisleri ABD’nin Ankara Başkonsolosluğu’na giderek kumpasların ilerleyişi hakkında brifing verdi.
ABD Türkiye’de işlenen yargı cinayetlerinin ortaklarından biridir. İçinde ADALETİN olmadığı bu sistem “ABD+AKP+F-CİA ortak yapımıdır”. Gün geldi, F-CİA hançerlediği yargının eline düştü. İlahi adalet.
AB ülkeleri de AB havucuyla bu kumpasları desteklemiştir. Şimdi utanmadan açıklama yapıyorlar. O da Osman Kavala için…
Kavala’nın misyonu bellidir. Faaliyetleri ve durduğu yer emperyalizmin durduğu yerdir. Bu demek değildir ki, yargı Kavala’yı mağdur etsin. Hiç kimse keyfi olarak hapiste tutulamaz. Onaylamadığımız insanlar üzerinden hukuksuzluğu savunamayız. Hukuk herkese lazımdır. Bu kişi suçlu görülüyorsa, yargılamak için hukuk yetersiz kalıyorsa, yeterli hale getirirsiniz.
Rusya dış devletlerden yardım alan kuruluşları, sivil örgütleri kapatmadı. Yargılamadı. Akıllı bir yasa ile hepsini açığa düşürdü. Dış ülkelerden yardım alan kuruluşların “ajan kuruluşlar olduğunu” yasalaştırdı. Onlar da ajan kuruluş olduğunu kabul ederek faaliyetlerine devam etti. Buyurun, siz de yapın! Yapamazsınız değil mi? Çünkü ucunun dokunmadığı kuruluş kalmaz.
Almanya’ya gelince;
Almanya Deniz Yücel’i istediğinde aslında Erdoğan’ın yargıya müdahale ederek Deniz Yücel’i Almanya’ya göndermesini istedi. O zaman yargının adil olması umurlarında değildi. Umurlarında olan Osman Kavala ismidir.
Hem içeridekiler, hem dışarıdakiler samimiyetsiz ve ikiyüzlü davranıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price “Türkiye’de insan haklarını desteklemeye devam edeceklerini” söyledi. Bu cümle çok önemlidir.
Neden önemli olduğunu Sayın Naci Kaptan’ın bir yazısından alıntılayarak açıklayalım:
(Amerika’da Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak çalışan “İstikrarsızlaştırma Koordinasyon Başkanlığı” teşkilatı var. Şimdiki başkan John E. Herst Ukrayna’daki istikrarsızlaştırma görevini tamamlayarak ülkesine döndü. Şimdilerde, Türkiye üzerine çalıştığını açıklamalarından anlıyoruz. İstikrarsızlaştırma Koordinasyon Başkanlığı ilk görev olarak Türkiye’yi ele almış. Yani Türkiye’deki istikrarsızlığı planlayacak.)
AKP bütün uygulamalarıyla T.C. Devletini istikrarsızlaştırma görevini başarıyla(!) yerine getiriyor. Yani ABD’ye gerek bile kalmıyor…
On büyükelçi ve içeridekilerin şovunu izledik. Halka gelince;
Aç karna şov falan da çekilmiyor. Atalarımızın dediği gibi; “Aç adamın üzerine on yorgan örtmüşler, gene de uyutamamışlar.”
Zahide uçar (27. 10. 2021)