AKP İktidarında Dış Borçlanma
Bir inci ile başlayalım yazımıza: “Biz göreve geldiğimizde Türkiye'nin IMF'’ye olan borcu 23,5 milyar dolardı. O günden beri ödedik, şu anda 400 milyon dolar borç kaldı, bu son taksit... Önümüzdeki ay onu da ödüyoruz. IMF’ye olan borcumuz bitiyor. Bunu biz başardık, biz!”
Kim söylemiş bu inciyi? T.C. devletinin başbakanı... Neden gerek gördü acaba? Siyasi rant sağlayacak da ondan. Çünkü halkımızda yanlış bir algı var: Avrupa’ya olan borcumuzu IMF borcundan ibaret sanıyor. RTE de halkın bu bilgisizliğinden yararlanıyor! Halkı aydınlatacağı, gerçekleri söyleyeceği yerde, cehaleti oya çevirmeye çalışıyor. Sayesinde Türkiye’nin dış borçlarının bittiği, sanki yeni bir döneme giriliyormuş izlenimi uyandırıyor. Bu, bir algı yönetimidir kuşkusuz, gerçeği gizleyerek, illüzyon yaratarak…
Yaptığı sadece bu olsa, “hadi neyse” deyip geçebiliriz. Ne yazık ki değil, çünkü IMF’ye olan borç semboliktir, fazla önemi yoktur; Türkiye’nin dış borçlarının tamamı karşısında devede kulaktır. Sonra, IMF kredileri hemen her ekonomide, dışardan borç akışının kesildiği zor zamanlarda başvurulan bir kredidir. Evet, Hükümet IMF borcunu sıfırlıyor ama, devâsa başka borçlar vardır ve onlar tavan yapmıştır! AKP hükümeti kredi piyasalarından, JP Morgan, Citibank, Bank of America, Deutsche Bank gibi küresel şirketlerden borçlanarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanmasını gerçekleştirmiş bulunuyor. Asla istenmez ama, bu hükümet sayesinde ve bu gidişle, Türkiye IMF’nin kapısını yakında yeniden çalabilir.
I) AKP DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR ARTTI
A) Türkiye’nin toplam dış borcu AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda 130 milyar dolardı, 2012 sonunda ise 337 milyar dolar!... 207 milyar dolarlık, yani yüzde 160 bir artış!... Başka bir deyişle AKP hükümeti Türkiye’nin daha önce 80 yılda yaptığı dış borçlanmanın, neredeyse iki katını 10 yılda gerçekleştirmiş bulunuyor. Dahası var: Dış borç bundan ibaret değil. Çünkü sıcak para da dış borç demektir. Sıcak para stoku 2012 ortası itibariyle 105 milyar dolardı. Demek ki dış borcumuz, kâğıt üzerinde görülenden çok daha fazladır. 1
AKP iktidarı sadece ülkeyi aşırı borçlandırmakla kalmadı; ülkemizin topraklarını da sattı, sanayi tesislerini, telekomünikasyon kuruluşlarını, bankaları da sattı yabancılara. Limanları kiraya verdi. Bugün Türkiye Çevre ülkeleri arasında Rusya’dan sonra dünyanın en borçlu ekonomisi konumundadır. Borçlanma eğilimi gerçekten yüksektir ve giderek de şiddetleniyor. Borçlanmadaki bu aşırılığı bilhassa -tüketici kredileri dışında- aşağıda göreceğiz, özel sektörde gözlemliyoruz.
B) Kuşkusuz borçlanmanın değerlendirilmesinde toplam dış borcun GSYH’ye oranı da önemlidir: Türkiye’de bu oran 2002’de yüzde 56.2 iken, 2011’de yüzde 39.4’e gerilemiştir. Bu düşüşü bir başarı olarak yorumlayanlar çıkabilir ki pek yerinde değildir. Çünkü, birincisi, bu gösterge de dış borç yükünün ağırlık derecesini tek başına gösteremez. Ayrıca ekonominin “ödeme kapasitesi”ne, “döviz kazanma potansiyeli”ne de bakmak gerekir. Oysa, Türkiye’nin cari açıktan dolayı döviz kazanma potansiyeli hayli zayıftır. İkincisi, TÜİK Türkiye’nin millî gelir hesaplarında birtakım oynamalar yaptı, bir kalemde milli gelir rakamını artırdı. Dış borç/GSMH oranının azalmasında, bu istatistik rötuşun da etkisi olduğu ileri sürülebilir.
II) DIŞ BORÇ YAPISI DEĞİŞTİ
AKP döneminde borçlanma yapısında iki önemli değişim gerçekleşti: Dış borçlanmada özel sektör öne geçti, kısa vadeli borçların payı arttı.
A) AKP iktidarında özel dış borçlarda muazzam bir artış oldu. 2002 sonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stoku 130 milyar dolar, milli gelirin yüzde 56’sıydı. Bunun 87 milyar doları (üçte ikisi) kamuya, 43 milyar doları, yani sadece üçte biri özel kesime aitti. Kamu sektörü birkaç yıl önde olmayı sürdürdü. Yapısal değişim 2005’de başladı: Özel sektörün payı hızla artarken, kamununki azalmaya başladı. Özel sektörün, toplam dış borç stokundaki payı 2002-2007 arasında yüzde 34’den yüzde 60’a tırmandı. Bugünse yüzde 65’tir. Buna göre özel kesim borcu 2002’ye göre dört kat, toplam borç ise bir buçuk katı arttı.
Bununla beraber farklı bir açıdan bakarsak, diyebiliriz ki aslında kamunun borçlanması azalmadı; çünkü dışarıdan yüklü borçlanmalara giden banka ve finans kuruluşları bu fonları, iç borçlanma ihaleleri yoluyla yine devlete sattı; devletin dış borçlanması kamu iç borcuna dönüştürüldü. Denebilir ki AKP iktidarı dış borçlanmayı da özelleştirdi!
B) Borçlanmanın yapısında kısa vadeli borç, uzun vadeli borç ayrımı da önemlidir. Borçların kısa vadeli olması genel olarak ülke aleyhinedir. Gözlemimizi bu açıdan yaptığımız zaman bu kez kısa vadeli borçlarda da büyük bir artış olduğunu görüyoruz. Gerçekten, 2002 sonundan bu yana geçen dokuz buçuk yılda kısa vadeli dış borçların –yani vadesi 1 yılın altında olan borçların- 5'e katlandığını belirliyoruz: 2002’de 16,4 milyar dolar… Kasım 2012’de ise 101 milyar dolar! 2002’de borçların yüzde 13’ü… Kasım 2012’de yüzde 30.5’i!... Borçların yüzde 90’ı özel sektöre ait!... Kısa vadeli borçlardaki bu muazzam artış bankalardan kaynaklanıyor ki bu da aslında şaşırtıcı değil: 2002’de 6,3 milyar, 2012’de 63 milyar dolar, 10 kat artış!...
C) Peki sebebi nedir dış borç yapısındaki bu âni değişmelerin? Özel dış borç stoku neden AKP döneminde böylesine coştu? Ne oldu, ne değişti de böylesine keskin bir rota değişikliğine sahne oldu Türkiye ekonomisi? Benim görüşüm şudur: Türkiye’de TÜSİAD’çılar başta olmak üzere bir kısım özel girişimci, sözde “iş adamı”, kolay ve havadan para kazanmayı tercih etmektedir. Üretmiyor, rantiyecilik yapıyor, oturduğu yerde, kestirmeden kasasını doldurmaya bakıyor. Peki, nasıl? Yaptığı şu: Dışarıdan, küresel finans şirketlerinden düşük faizle kredi sağlıyor. Borçlandığı dövizleri TL’ye çevirtip devlete yüksek faizle borç veriyor. Dış krediye ödediği faizle, Türk halkının sırtından aldığı faiz arasındaki farkı cebine indiriyor. Yüklendikleri bu “devâsa borç yükü” sayesinde büyüdükleri için, düşük kur politikasının da sürdürülmesini istiyorlar.
“Bu borçlar –hükümetin yaptığı gibi- özel sektörün borcudur” deyip geçemeyiz. Bir temerrüt durumunda, dış alacaklılar doğrudan doğruya devletin yakasına yapışacaktır. İkincisi, Türkiye dövizle borçlanıyor. İster devlet, ister özel sektör olsun, sonunda bu borçları dövizle –yabancı parayla- ödemek zorundadır. Akla gelen bir diğer nokta da şu: Devlet her alandan çekildiği gibi sanki dış borçlanmadan da çekiliyor, bir bakıma dış borçlanmayı de özelleştiriyor. Bir diğer rant alanı olarak, daha da palazlansınlar diye bizim hayırsız “para babaları”na bırakıyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen AKP hükümeti pembe tablolar çizmekten geri kalmıyor; biri de Maliye Bakanı’na ait, bilimsel nesnellik adına onu da not edelim: “Devletin net bazda dış borcu kalmamıştır. Devlet olarak, kamu olarak dünyadan alacaklıyız. 119 milyar dolarlık toplam rezervimiz var. Ama devletin Merkez Bankası dahil borcu 111 milyar dolar. Dolayısıyla biz devlet olarak dış dünyaya borçlu değiliz, dış dünyadan alacaklıyız. Özel sektörün 212.5 milyar dolar civarında borcu var. Ama özel sektörün 85 milyar doların üzerinde de dövizi var ayrıca yatırımları varlıkları var." 2
***
Toparlarsak AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin dış borçlanması; Emperyalizm’in klasik sömürme modeline uygun bir seyir izlemiştir. Dış borçlanma artırılmış, borçlanmada bir kısım “rantçı” özel sektör öne geçirilmiştir.
Söz konusu model “Merit Stratejisi” olarak karşımıza çıkıyor. 3 Bu strateji başlıca serbest ticaret, özelleştirme, yabancı sermaye…, gibi silahlar içerir ki, biri de borçlandırmadır. Bu yoldan, kurban seçilen ülkeler küresel finans şirketlerine muhtaç duruma düşürülür ve o durumda tutulur. Tuzağa düşürülen ülke, kısa sürede, içinden kolay kolay çıkamayacağı şekilde borç batağına batırılır. Bu sonucun sağlanmasında en büyük yardımcıları, o ülkenin işbirlikçi kadrolarıdır, Atatürk’ün deyişiyle“dahilî bedhahlar”dır. Türkiye’nin AKP iktidarındaki deneyimi bu modele son derecede uygun bir seyir izlemiştir.
1 Esfender Korkmaz, “Dış Borçlarda Risk Var”, Yeniçağ, 6.9.2012.
2 Türkiye, 20.12.2012.
3 Geniş bilgi için bakınız: Cihan Dura, “Batı’nın Merit Stratejisi”, http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=508&Itemid=60; “Derin Merkez’in Silahları”, http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=582&Itemid=60
Prof. Dr. Cihan DURA, 23 Haziran 2013