AKP’nin MİRASI…
Dem sofralarının demirbaş sorusudur. İşitmeyenimiz, hatta sormayanımız kalmamıştır herhalde:
- Ne olacak bu memleketin hali?
Özellikle de iktidara gelip kalmak için her yolu mübah gören “machiavellist” ruhlu AKP’nin harebeye çevirdiği Türkiye düşünüldüğünde.
Buna rağmen sırf alışverişte görünmek için tutturmuşlar bir “Yeni Türkiye” masalı, inanmasalar da tekdüze kendi kendilerine anlatıp duruyorlar.
Ayrıntıda boğulmadan durumumuza özetle bi’bakalım.
AKP ilk dönemde milleti AB üyeliği vaadiyle bir güzel oyaladı. Millet de AB’ye girince sanki başı göğe erecek, sorunları çözülüp bitecekmiş gibi inandı, takıldı AKP’nin peşine. Bir de baktık ki her dönemin adamları oldular bu sefer de liberal! Dört yıl süreyle Erdoğan ülkeyi oyalayıp iktidara ısınır ve dünyalığını da yapmaya başlarken biz millet olarak bir daha yerine konulamayacak çok değerli zaman kaybettik.
Oysa, sorunlarımızı yabancılarla ve/veya yabancıların değil ancak kendimizin çözebileceğimizi nihayet bi’anlasak, yolun yarısı zaten alınmış demektir. Çünkü her çözüm yarı yarıya karşılaşılan sorunu, niteliğini ve gelecekteki olası etkisini anlamaktan geçer. Kaldı ki Avrupa’ya yalnızca refah açısından bakıp onun evrim tarihini bilmeyenler Türkiye’yi AB’ye taşıyamazlar. Çünkü ortada zaten birbirerinin karşıtı, görmezden gelinemeyecek iki ayrı tarih, kültür ve din sorunları ile bunların da yarattıkları ayrımlar var.
Bu böyle! Gelelim yine kısaca ekonomiye…
AKP iktidarının ilk dört yılında ülkedeki yüksek faizden para kazanmak için gelen dünyadaki başıboş bol sıcak parayla yüzeysel olarak gelişen ekonomi artık günümüzde borç alarak yürümediği için duvara çarpıp bütün birimleriyle birlikte tarumar olmak üzere. Katma değeri yüksek, uzun ömürlü yatırım malı üretip yurt dışına satamadığımız için döviz cinsinden yeterince yabancı para kazanamıyoruz. Dolayısıyla cari açığımız sürekli yüksek! Gelirimizden kat kat fazlasını harcıyoruz. Kısacası, Cumhuriyet tarihimizin en büyük borç yükü altındayız. Dış borç stokumuz 2014 itibariyle 402 milyar doları geçip 500 milyar dolara doğru hızla yol aldığı gibi kişi başına düşen borç da 5 bin dolara yaklaştı. İşsizlik derseniz müzminleşerek kitleler için karabasana dönüşmüş durumda. Önümüzde son derece sancılı bir dönem var. Envaiçeşit sıkıntı bizi bekliyor! AKP iktldarı seçim yolunda istediği kadar hayal mahsulü pembe tablolar çizedursun Türkiye küçüldü ve böyle giderse -yolu yok!- daha da küçülüp fakirleşecek!..
Hem de kentteki köydeki babalarımızın dedelerimizin ailenin zaten kısıtlı rızkından kesip biriktirerek alın teriyle 80 yılda yaptıkları Cumhuriyet’in 125 dev eserini AKP iktidarımım 10 yılda 50 milyar dolara haraç mezat satmasına rağmen! Sattılar da ne oldu? Bir milletin yaşam kalitesi gibi bağımsızlığının niteliğini de belirleyen ekonomimiz mi düzeldi? Ne gezer; asgari ücret ile açlık ve yoksuluk sınırı arasındaki makas sürekli açılırken iktidar erkiyle zehirlenmiş, haram Başkanlık Saray’ında mukim Sayın Cumhurbaşkanı’nın dedebe, lüks ve ihtişama doymadığı ülkemizde yanıt sizindir!
Eğitime gelince: Laik devlette Cumhurbaşkanı mahdumlarının müdahale edebildikleri eğitim, muhterem pederlerinin daha 1994 yılında “bütün okullar imam-hatip olacak” ve 2012 yılında da “imam hatip liseleri bu ülkenin göz bebeği olacaklar” dediği gibi, yıldan yıla gittikçe dinselleştirildi. Avrupa, Batı uygarlığının temeli olan laik devlete ulaşabilmek için Rönesanstan başlayarak yeryüzünde kendisinden başka bir otorite tanımayan buyurgan kilise ile ikiyüz yıl mücadele etti. Atatürk devrimleriyle bizim onbeş yılda gerçekleştirdiğimiz laik devleti 2002’de hükumet olan AKP iktidarı planlı bir şekilde adım adım oniki yılda yok etti! Sadece baktık, bağırdık çağırdık ve söylendik. Yaptığımızın hepsi bu kadar!
Ya güvenliğimiz? Milletin gözbebeği ve birincil dereceden güvencesi olan TSK, AKP’nin iktidara gelişinin, daha doğrusu Atlantik ötesinden getirilişinin diyeti olarak yurt dışında tasarlanmış sözde darbe davalarıyla hırpalanıp örselenerek ABD’nin yeniden biçimlendirmeye çalıştığı Orta Doğu’daki BOP politikası doğrultusunda güçsüzleştirilmek istendi. Böylece, Cumhuriyet’in kuruluş feldefesindeki değerler konusunda hassas olan TSK karşısında Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla gerici etkinliklerin odağı olmaktan sabıkalı AKP ikitidarının kalımı da sağlanmış olacaktı. Bu düzmece davalar yüzünden ülke güvenliğinde yaşanan tahribat ile silahlı kuvvetler mensubu bireyler ve onların aileleri olarak çekilen ızdırap ve sıkıntılar sözcüklerle anlatılamaz. İki dünyada da vebali yalnızca AKP iktidarının ve özellikle de onun başındakilerin boynundadır.
Ama yönetimden birinci derecede sorumlu önceki Başbakan ve şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Harp Akademileri Komutanlığı’nda çıkıp subayların gözünün içine baka baka “Balyoz ve Ergenekon davalarında aldatıldık!” diyebiliyebildi. Oysa, geçmişte davaların savcısı olduğunu da söylemişti. Hiçbir demokrat devletin zirvesi düzeyinde görülmemiş bu eşsiz pişkinlik utanç duvarının aşıldığı andır. Utanıp sıkılmadan toplumun akıl ve iz’anıyla alenen alay eden bencil, görgüsüz, muhteris ve yanardöner politikacılara bu milletin zerre kadar ihtiyacı olmadığı gibi onlara mecbur da değildir. Umut ederim akıllanmışızdır da hukuk tanımamazlık, yolsuzluk ve ülkenin talanı Haziran’da son bulur inşallah!
Ağzımdan yalışlıkla çıkan hukuk da çoktandır rahmetlik oldu! Ya onun yerinde ne var? Yetki ve yönetimi yavaş yavaş tek parti elinde toplandığı parti devleti ve nihayet o devletin başındaki tek adam, yani diktatör ya da Türkçesiyle zorba! Sadece sandıktan çıkan iktidar değil de işgal edilen yönetim makamın gerektirdiği donanım, ehliyet ve yetişime sahip devlet ve hükumet adamı olsalardı haydi bir dereceye kadar neyse ama o da yok! Olanlar Türkiye’yi hak etmedikleri gibi bu soylu millete de layık değiller. İnşallah öğrenmiş de dersimizi almışızdır.
Dış politika mı? Ne dış politikası? Dünya durdukça zaten mümkün olmayacak AKP’nin hayal mahsulü derin stratejisindeki komşularla “sıfır sorun” politikasından dostumuzun kalmadığı değerli yanlızlığa mahkum ve böylece dış politikayı da topyekun halletmiş olduk. Milletlerarası ilişkiler diye bir derdimiz kalmadı.
“Çözüm süreci” dedikleri hainliğe gelince, bu konuda bırakın hayalperest çözümü, hiçbirşey ama hiçbirşey olmaz, olamaz! Çünkü gündüz külahlı gece silahlı gezen eşkıyanın maksadı başka! Akılları sıra Türkiyeyi bölüp Kuzey Irak’taki Kürt bölgesiyle birleşerek oldular olası hayallerini süsleyen Kürt Devleti’ni kuracaklar. Ama unutuyorlar ki yakında AKP’den başka külyutmaz, yurtsever bir Türkoğlu Türk hükumeti gelecektir iş başına. Eee, o zaman?...
Kısacası, 17-25 Aralık tarihli ses kayıtlarıyla da doğrulandığı gibi geniş halk kitlelerinin ehliyetsiz, akraba, eş dost ve yandaş kayıran AKP iktidarı yüzünden yoksullukla boğuştuğu ülkede yüz milyonlarca dolarlık yolsuzluk yapacak, suçüstü yakalanmamak için de bu parayı evden çıkartıp sıfırlamak üzere oğluna talimat vereceksin, millet bu ses kayıtlarını dinleyecek, ondan sonra da Cumhurbaşkanı sıfatıyla çıkıp Anayasa suçu olduğu halde çalıp çırptığın milletten bilmem hangi yüzle AKP’ye oy isteyeceksin. Rezalet ki ne rezalet!...
Dünyada 192, Vatikan’la beraber 193 devlet var. İçlerinde var mı bizim gibi pişkin ve yüzsüz bir Cumhurbaşkanı çıkartmış olanı daha?...
Cumhuriyet tarihinde Türkiye hiçbir zaman bu kadar küçük düşürülmemişti. Bu nedenle “sil, yeni baştan” deyip atalarımıza layık yeni ve tertemiz bir başlangıç için 7 Haziran’da hepimiz kesinlikle seçim sandığına gitmeliyiz! Gitmezsek, sonradan şikayet etmeğe hakkımız olmaz!
Unutmayalım, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin kanı kadar Atatürk ve dava arkadaşlarının azmiyle de küresel emperyalizme rağmen kurulmuş bu Cumhuriyeti dedelerimizden, babalarımızdan çocuklarımız ve torunlarımız adına emaneten devraldık. Bizler de 80 yıl pusuda beklemiş nankör ve sinsi gericilerin saldırısına uğramış bu yaralı Cumhuriyeti yeniden sağlığına kavuşturarak önümüzdeki kuşağa salimen devredelim.
Sadece al, al, al! Ülkeye vermek de lazım ki var olabilsin, yaşasın!..
E. Fuat TEKÇE, 23 Nisan 2015