AKP’nin Muaviye politikası
Tayyip Erdoğan, “Güçlünün haklı olduğu, zayıfın hakkını arayamadığı bir sisteme son veriyoruz. Yani üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunuyoruz. Şimdi yaptığımız bu” iddiasında bulundu.
Biz ise üstünlük sağlayamadığı tek alanın yargı olduğunu, orada da üstünlüğü ele geçirmeye çalıştığını biliyoruz.
Yani Tayyip Erdoğan, doğruyu söylemiyor, Muaviye taktikleriyle halkı yönlendirmeye çalışıyor.
* * *
Türkiye’nin bir değişim ve dönüşüm yaşaması gerektiğini belirten Erdoğan, “İnanın ayaklarımızda pranga var. Biz bu prangaları çözmediğimiz sürece... Sizler belki dışarıdan zannediyorsunuz ki ‘Parlamentonun yüzde 65’ine sahipsin, çöz de git’. Neyi çözüyorsun. Türkiye’de parlamentonun da yürütmenin de üzerinde bir yargı gücü var. Seni engelliyor. Ben bugün vali ataması yapamıyorum. Atadığım valiyi geri iade ediyor aynı anda. 23 kere bir müdürü geri iade edebiliyor” diye konuşuyor..
İyi ama, değişim dönüşüm, “demokratik özerklik, ayrı bayrak göstermek” kısacası ülkenin bölünmesi olarak ortaya çıktı. Evet çıkarsa, üniter yapı da değiştirilecek. Çünkü, gizli dünya hükümeti CFR, daha partisi kurulmadan gönderdiği memorandumda Tayyip Erdoğan’dan Ankara’nın yerel yönetimlere özerklik vermesini istemişti. Erdoğan da memorandumu parti programı haline getirmişti.
Yani Erdoğan yargının kendisine yaptığı engellemeden bahsediyor da ABD’nin, AB’nin, CFR’nin kendisini niçin desteklediğini anlatmıyor.
Yargı, Türkiye topraklarının yabancılara satılmasını önlemeye çalıştı. Özellikle Danıştay, Cargill adlı Amerikan firmasının Bursa’yı işgalini önlemek için uğraştı. Danıştay engelledikçe, Tayyip Erdoğan yeni yasa çıkardı. Yine Anayasa Mahkemesi, Türkiye-Suriye sınırındaki 550 kilometrelik mayınlı arazinin Tayyip Erdoğan’ın olağanüstü baskısıyla bir İsrail firmasına devredilmesini önledi.
Yargının böyle güzel engellemeleri var.
Tayyip Erdoğan ise “vali atayamıyorum” diyor. Yahu atadığınız valilerin bazıları, AKP il başkanlarından daha partizan davranıyor, başka partilerin mitinglerine, afişlerine müdahale ediyor, hatta birisi “ben hükümetin valisiyim” diyebildi. Demek ki Danıştay, doğrusunu yapıyor.
* * *
Bülent Arınç ise Hükümetin PKK ile pazarlık yaptığı iddiaları ile ilgili olarak “Kılıçdaroğlu’na da Bahçeli’ye de düşen şey, ‘ben teröristin söylediği lafa itibar etmem, lanet olsun sana, ben seninle mücadele ediyorum, senin suçladığın insanları ben suçlayamam’demeleri gerekiyordu” dedi.
İyi ama, görüşmeyi, Cmhurbaşkanı ve sonradan Başbakan da doğruladı, “devlet görüşür” dediler.
İstihbarat, hükümetten bağımsız mı çalışıyor?
Olabilir yani! Geçmişte bazı istihbarat mensuplarının maaşlarını Amerikalılardan aldıklarını biliyoruz. Neyse ki şimdi Türkiye’nin kendi istihbaratçısına verecek parası var.
Arınç, başörtüsü konusunda da CHP’yi eleştirirken “Tahmin ediyorum ulema diye Zekeriya Beyaz ya da Yaşar Nuri Öztürk’ü hatırlıyorlardır. Onlara sorarak başörtüsü sorununu çözmeye kalkarlarsa yandım Allah” diye konuştu.
Doğrusu bu söylemlerin tamamı, bana dişi deveyi halka erkek deve diye yutturan Muaviye’yi hatırlatıyor.
Siz Yaşar Nuri Öztürk’ün, Zekeriya Beyaz’ın tırnağı kadar değerli misiniz yani? İslam dinini Muaviye’den sonra yeniden iktidar aracı haline getirdiniz!
Devlet Bahçeli’nin söylediği gibi “Bu gidişat hayırlı bir gidişat değildir.”
Arslan BULUT, 28 Ağustos 2010