AKP Tarih Yazmıyor, Yapıyormuş!..
Yılmaz AKKILIÇ
Ne dediydi Cumhurbaşkanımız son günlerdeki çok boyutlu açılımları yorumlarken?
“Tarih yazmıyoruz, tarih yapıyoruz” dediydi.
İyi de nereden esinlendi acaba bu tümceyi kurarken?
Eski defterleri karıştırdım; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir zamanların -bana göre pek de hak etmediği halde- “şair-i âzâm” sanıyla taçlandırılan nâzımı Abdülhak Hamit Tarhan’ın tiyatro yapıtı Eşber’den esinlenmiş anlaşılan.
Eşber, Makedonya Kralı İskender’e karşı duran söylencesel Pencap Hükümdarı…
Bir kız kardeşi var, adı Sumru…
Eşber, İskender’in saldırılarına var gücüyle direnir, ülkesini savunmaya çalışırken; kız kardeşi Sumru İmparator’la gönül ilişkisine girer, ağabeyine ve halkına ihanete varan bir duygusallığa kaptırır kendisini...
İskender, Eşber’i yenilgiye uğratır uğratmasına da, artık buna “zafer” mi demek gerekir, yoksa “hiç” mi, o ikilemi çözemez bir türlü; dönüp Aristo’ya sual eder:
“Rastu bu nedir?”
Aristo da taşı gediğine koyar:
“Zafer veya hiç!”
Yapıtın son sahnesi tam bir “hâile/trajedi” ve “yiğitlik/epope” gösterisi karışımındadır. Her ne denli Eşber yenilmiş, tutsak edilerek zincire vurulmuş ve İskender’in huzuruna çıkarılmıştır ama hiç de pes etmiş havalarda değildir. Tutsak edilmezden önce, kız kardeşi ve İskender’in sevgilisi Sumru’yu kale bedenine astırmıştır.
İskender’le, onu küçümsercesine, hatta bir bakıma aşağılarcasına konuşmaktadır bu son sahnede.
Sumru’nun kale bedeninde sallanan cesedini gören İskender, “Sumru! Ne cehennemî nezaret” diye hayıflanınca, Eşber paslı bir hançer gibi böğrüne saplar yanıtını:
“Mâzur ola ettiği cesaret
Mâşuku (aşığı) için selâma durmuş!”
İskender dehşet içindedir. Çevresindekilere döner, teselli aramaya çalışır bu dehşet sahnesine, “Kînûs, bu ne dehşet ü kıyamet / Söyle Peridas, nedir bu mahşer?” diye seslenir beraberindeki filozoflara. Peridas, “Batlamyus’a sor” diye kestirip atınca da, yüzünde tiksinç bir ifade ile tarihçiye döner ve “Müverrih-i şer!..” diye aşağılar onu.
Ama tarihçi Batlamyus hazırcevaptır, omuzlarını silkeleyerek şöyle karşılık verir:
“Mûcip ne hakarete apansız
Tarihi yazan benim, yapan siz!”
***
Anlaşılan bizim Cumhurbaşkanı da, kendisini İskender’in yerine koyuyor. Yani tarihi “yazan” değil, “yapan” kişi olduğunun altını çiziyor.
Doğrudur, tarih yapılıyor şu sıralarda. Gün gelecek, yazılacak da...
Ama yazacakların yargıları nasıl olacak, o bugünden belli değil. Zaman ilerleyecek, olaylar gelişecek, doğru ile yanlış tarihin terazisinde dirheme vurulacak ve göreceli de olsa bir sonuca ulaşılacak.
Ak koyun, kara koyun o zaman belli olacak…
Örneğin Vahdettin de, onun sadrazamı Damat Ferit de, hatta ve hatta Anzavur Ahmet de tarih yapmaktaydılar bir zamanlar; Refii Cevat’lar, Ali Kemal’ler, Refik Halit’ler, Rıza Tevfik’ler de tanıklık ettiklerine inanarak çalakalem yazmakta…
Ya sonra?..
Evet, İskender Eşber’i yenilgiye uğratır uğratmasına da, buna “zafer” mi demek uygun düşer, yoksa “hiç” mi, o ikilemi çözemez bir türlü; dönüp Aristo’ya sual eyler:
“Rastu bu nedir?”
Ve de taşı gediğine koyar Aristo:
“Zafer veya hiç!”
Bilmiyorum Abdullah Gül’ün ve AKP’nin de bir Rastu’su veya Rastu’ları var mıdır durup sual eyleyecekleri?..
Aman dikkat!
Tarihi yazanın pek bir sorumluluğu yoktur, nesnelliği veya öznelliği tartışılır bir zaman, eleştirilir, daha olmadı tozlu raflarda unutulur gider.
Ama tarihi yaptığını sananların sonuçta “zafer”e mi ulaştıklarına, yoksa “hiç”e mi sürüklendiklerine, yine tarihin ibret sayfalarında sıkça rastlamak olanaklıdır.
Mustafa Kemal’in deyişiyle:
“Tarihi yapan (yalnız) akıl, mantık, muhakeme değil… belki bunlardan ziyade hissiyattır. Düşmanlarımızın hakkımızda uzun asırlarla tekâsüf eden hissiyatını, yalnız bugünkü hadiseler ile silebileceğimizi zannetmek, hakikati ifade etmek olmaz. (15 Mart 1923)”
Ne diyelim?
Allah’tan hayırlısı…
***
Bu satırları yazarken Gemlik’ten sevgili dost Kadri Güler aradı. Körfez’in lirik şairi, olağanüstü duygulu ve duyarlı insan ve de bir dönemde savaşım arkadaşım, tanımakla onurlandığım Avukat Ali Aksoy’u bir kalp krizi sonucu yitirmişiz.
Biliyorum ölmeyecek, yapıtlarınla yaşayacaksın…
Ama sıran değildi be dostum, haksızlık ettin bize!..
http://www.hakimiyetimilliye.org/index. ... i/315.html