AKP Topraklarımızı Satmaya Devam Ediyor
Ben, AKP iktidarını hep “zücaciye dükkânına giren fil”e benzetirim. On yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin altını üstüne getirdi desem yeri… En büyük kötülüklerinden biri de yabancılara toprak satmasıdır, neredeyse sınırsız ölçülerde yabancıya toprak satışını başlatmış olmasıdır. Millî servetimizin bu şekilde elden çıkarılışı, hiç kuşkusuz Türkiye’nin temel sorunlarından biridir, sürekli kanayan bir yarasıdır. Bu trajik süreci elimden geldiğince takip etmeye, kamuoyunu olabildiğince aydınlatmaya, uyarmaya çalışıyorum. Okuduğunuz yazı da bu çabamın yeni bir ürününü oluşturuyor.
Yabancıya toprak satışı eskiden beri var Türkiye’de. Ancak AKP felaketinden önce çok azdı ve sıkı kayıtlara bağlı idi; çünkü o zamanlar devlet vardı, devlet ciddiyeti vardı, ulusal bilinci olan, yurtsever bir yönetici kadrosu vardı. Bunlardan artık eser kalmadığı içindir ki AKP iktidarı millî servet satışını inanılmaz boyutlara çıkarabildi: Cumhuriyet tarihimiz boyunca gerçekleşen toprak satışlarının yüzde 90’ı bu şahısların zamanında yapıldı. 80 yıllık Cumhuriyet tarihimizde yabancılara –ki bunların da büyük bölümü yurt dışından gelen Türk göçmenlerdir- sadece 12 kilometrekare toprak satılmıştı. On yıllık AKP iktidarında ise bu rakam 11 kat artarak 137 kilometrekareyi buldu. Başka bir deyişle, Türkiye’de 2003-2012 yılları arasında yabancılara toplam 137,2 milyon metrekare taşınmaz satıldı. Bunun 126,1 milyon metrekaresi ana taşınmaz, 11,7 milyon metrekaresi ise kat mülkiyeti olarak gerçekleşti.
Yabancılara mülk satışında “karşılıklılık ilkesi”nin kalktığı ve üst sınırın 2.5 hektardan 30 hektara çıkarıldığı Mayıs 2012’den bu yana taşınmaz satışları; 90 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca satılan bütün alanın yüzde 17’sini oluşturdu. Başka bir deyişle AKP’nin yabancılara gayrimenkul satışını kolaylaştıran düzenlemesinin ardından son 6 ayda 23,5 milyon metrekare taşınmaz satışı yapıldı, 13 574 yabancı Türkiye’ye ortak oldu.
HEDEFTE ASKERÎ BÖLGELER Mİ VAR?
18 Mayıs 2012 tarihli son yasa ile satışa konu olabilecek toprak miktarı genişletildi, Bir defada satılabilecek miktar 2,5 hektardan 30 ve 60 hektara çıkarıldı. 60 hektar, yani 600 dönüm, bir büyük çiftlik kadar... Tarım alanları ve benzerleri de “satılabilir” statüsüne dahil edildi. Dünyada 183 ülke vatandaşına gayrimenkul edinme hakkı tanındı. Yabancılara bu ölçüde, her gün, sürekli olarak arazi satılması gerçekten düşündürüyor insanı.
AKP’nin, satışları böyle görülmedik ölçüde kolaylaştırmış olmasına rağmen süreçten memnun olmayanlar da var. Satışlar tereyağından kıl çeker gibi olsun istiyorlar. Öyle bir tüccar kuşağı yetiştirdik ki kutsal hiçbir değerleri yok. Şikâyetlerinden biri, “toprak alımı taleplerinin askerî güvenlik bölgeleri incelemeleri” ile ilgili… Satışa konu olan arazinin askerî bölge olup olmadığına yönelik tespit süreci uzadığı için, bazı bölgelerde satış işlemleri gerçekleştirilemiyormuş.
Herhalde bu tıkanma göz önüne alınmış olmalı ki, askerî güvenlik bölgeleri ile yasak bölgelerin sınırları yeniden belirlenmeye başlamış. AKP’nin Tapu ve Kadastro Genel Müdürü Davut Güney’den de beklenen açıklama gecikmiyor tabiî: “Askeri güvenlik bölgesi denilen birçok yerin, bu sıfatla alakasının olmadığını gördük. Siz askerin her tel örgüsünün çevresine 500 metre koruma alanı getirirseniz, Türkiye’nin her tarafı askeri güvenlik bölgesi olur.” Bu arada koroyo Hürriyet gazetesi (26.10. 2012) de katılıyor: “… Şu anda yabancılardan gelen birçok talep Genelkurmay’da izin için bekliyor. Kasım ayına kadar bekleyen taleplere yanıt verilmesi bekleniyor. Bekleyen satışlar için Genelkurmay’dan izin çıktığında, yasağın kalktığı ülkelerden gelen asıl talep ortaya çıkacak ve satılan mülk sayısı daha da yükselecek.”
Bu zihniyet, yakında “askerî bölgeleri” de satış alanı içine alırsa, hiç şaşırmamak gerekir.
OTURMA İZNİ
Bir diğer beklenti de oturma izni ile ilgili; Gayrimenkul Yatırım Danışmanlığı Şirketi Reidin’in CEO’su Ahmet Kayhan, sorunu, daha doğrusu “para” sorununu şöyle dile getiriyor (Zaman, 14.1.2013): Yabancılara mülk satışında mütekabiliyet şartını kaldırarak 183 ülke vatandaşına Türkiye’de konut alma hakkını tanıyan yasa, beklenen etkiyi oluşturamadı.Türkiye’den ev satın alacak yabancılara oturma izni verme sorununu çözmeden, kanun, etkisini göstermeyecek, çok fazla para gelmeyecektir. Ne zaman ki kanun oturur, para o zaman gelmeye başlar. Özellikle İranlı ve Suudî Arabistanlılar için oturma izni önemli... Bu ülkelerden gelip Türkiye’de mülk satın almak isteyenlerde ‘alıp da kiraya vereyim’ düşüncesi yok. Örneğin, Dubai’de Türkiye’deki benzeri kanunun oturması 5 yılı aldı. Dubai artık bir saat içinde tapuyu veriyor, ertesi gün de konut alan kişinin vizesi çıkıyor.
Görüyor musunuz, bu adamların bütün dertleri para!... ve koskoca Türkiye’ye Dubai gibi 4110 kilometrekarelik basit bir kent “devlet”ini örnek olarak gösteriyorlar. Bu kafalara hangi öğüdü versen para etmez ama, ben yine de Somerset Maugham’ın o uyarıcı sözünü bir kez daha tekrarlayacağım: Bir millet herhangi bir şeye bağımsızlığından daha fazla değer veriyorsa, bağımsızlığını kaybedecektir. Kaderin cilvesine bakın ki değer verdiği şey, rahatlık ya da para ise onları da kaybedecektir.
TÜRKİYE: AÇIK TOPRAK
Son yasa ile, AKP iktidarı mütekabiliyet koşulunu da kaldırdı. Mütekabiliyet bile Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğururken, kaldırılması ne büyük zararlara yol açacaktır, artık siz tasavvur edin.
Bu konuya daha önceki bir yazımda değinmiş şunları yazmıştım: Son yasa ile, karşılıklılık ilkesi (mütekabiliyet, reciprocity) kaldırıldı. Oysa karşılıklılık ilkesi bile büyük sakıncalar doğurmaktaydı. İlkenin kaldırılması ile, söz konusu sakıncaların alanı daha da genişlemiş oldu. Türkiye sanki karşılıklılık varmış gibi topraklarını dünyanın bütün ülkelerine açtı. Dolayısıyla olumsuz etkiler katlanmış oldu. Bu yeni düzenlemeye -“açık pazar” teriminden esinlenerek- “açık toprak ilkesi” adını verebiliriz. “Açık toprak ilkesi” Batı’nın hayat felsefesi olan Liberalizm’in hukuk alanına uygulanması olarak düşünülebilir. Bu sebeple, ideolojiktir. Serbestlik –karşılıklılık ilkesi gibi- ancak eşit güçte olan ülkeler arasında bir anlam ifade eder. Oysa Türkiye bu bakımdan özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri karşısında dezavantajlı bir konumdadır. Serbestlik ekonomik ve politik olmak üzere iki açıdan Türkiye gibi ülkelerin aleyhinedir. 1
TÜRKİYE'NİN YÜZDE 10'U GÖZDEN ÇIKARILDI
Daha önce yabancılara bir ilin en fazla binde onu satılabilirken günümüzde bu oran, ilçe yüz ölçümü”nün yüzde 10'unu geçemez şeklinde değiştirildi. Yasa’nın ifadesi aynen şöyle: “Yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı, özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemez. Bakanlar Kurulu kişi başına ülke genelinde edinilebilecek miktarı iki katına kadar artırmaya yetkilidir.”
Bu değişikliğin asıl gözden uzak tutulmaması gereken yönü şu: Türkiye'nin yüzde 10'u gözden çıkarılmıştır, evet yüzde 10’u!... Böylece Türkiye içinde kısa sürede, başta emperyalistler, yabancı devletlerin hak talep edeceği büyük bir alan oluşacaktır. Filistin nasıl kaybedildiyse, Türkiye’nin büyük bir bölümü için de ilerde benzer bir felaket söz konusu olabilir. Çünkü gizli toprak satışları da var, şirket yoluyla da toprak sahibi olunuyor. AKP zihniyeti söz konusu oranı, sıkıştığı an, yüzde 15’e, yüzde 20’ye de çıkarabilir. Böylesine millî duygu yoksunu, sorumsuz insanlarla karşı karşıyayız.
ŞİRKET YOLUYLA YABANCIYA TOPRAK
Yabancılar Türkiye’de çeşitli yollardan tapulu mülk sahibi oluyorlar, böylece topraklarımız yabancı devletlerin millî servetlerine dönüşüyor. Bu yollardan belirlediklerimi bir yazımda şu başlıklar altında toplamıştım: Doğrudan satışlar, dolaylı satışlar, tarım arazileriyle ilgili olanlar ve diğerleri 2 .
Doğrudan satışlar “açık kimlik”le yapılan alımları kapsıyor. Buna karşılık, dolaylı (gizli) satışlarda gerçek kimlik gizlidir. Dolaylı satışların büyük bir kısmı, Türk şirketlerinin veya Türk vatandaşlarının (paravan şirket veya kişilerin) adları kullanılarak yapılmaktadır. Dolayısıyla toprakların yabancıların eline geçtiği, gerçek sahiplerinin onlar olduğu tapu kayıtlarında görülmemekte, istatistiklere de yansımamaktadır. Ülkemizin değişik yerlerinde rastlanıyor bu uygulamaya: Örneğin, Güneydoğu Anadolu’da paravan kişi ve şirketler üzerinden yabancılar gayrimenkul sahibi olabiliyor. Bu açıdan İsrail’in faaliyetleri özellikle dikkat çekiyor.
Yukarda belirttim, artık Türkiye topraklarının % 10'u yasal olarak yabancılara satılır hale getirilmiştir. Ancak durum aslında çok daha vahim…, satılan ve satılabilecek topraklar bu oranın hayli üzerinde. Şöyle ki şirket kurmak ve Türk şirketlerine yabancı ortak almak suretiyle milyonlarca metrekare arazi satın alınıp yabancı mülkiyetine geçirilmekte –dost veya düşman- yabancı bir ülkenin millî servetine katılmaktadır. Bir yazarımıza gore “Trakya, Doğu Anadolu ve Harran ovasında başta İsrail kaynaklı olmak üzere bu tür alımların haddi hesabı yoktur.” 3
Çevre Bakanı E. Bayraktar ise gerçekleri gizleme telaşı içinde: Yunanistan, Ermenistan ve İsrail’e ait ticaret şirketlerinin Türkiye’de yeni edinilmiş taşınmazı bulunmamamaktadır. Bu ülke yurttaşlarının Türkiye’de kurdukları ya da iştirak ettikleri şirketlerse Türk şirketleridir. Yukarda sunduğum veriler ışığında Sayın Bakan’ın bu açıklaması ve iddiası ne derecede sağlam ve doğrudur, değerlendirilmesini okurlarıma bırakıyorum.
EN YOĞUN SATIŞLAR HATAY’DA
Hatay’da yabancılara toprak satışı kanunen yasaktı. Ancak isteyen (örneğin Fransızlar) taşınmaz almanın yolunu buluyor, satıcıları “zilyet olarak kullanma” yoluna gidiyorlardı. AKP iktidarı, Meclis çoğunluğu, Fransızların imdadına yetişmekte gecikmedi: 2008 tarihli yasa ile, yabancı gerçek kişilere bir ilin imar sınırlarının yüzde 10’una kadar satış izni verildi. Fransızlar memnun, zilyetliğe son vererek arazileri kendi üzerlerine almaya başladılar. Hatay artık Yabancılara mülk satışının en yoğun olduğu iller arasına girdi. Atatürk’ün akılla ve ince diplomasi ile yurda kazandırdığı topraklar, aklın yok sayıldığı bir süreçte üç dolar uğruna elin adamlarına böyle peşkeş çekilir oldu (Orhan Özkaya).
Sonra, bugünlere geldik, geçen birbuçuk yıl içinde Hatay’daki toprak satışları şaha kalktı desem yeri: Mayıs 2012’de yabancılara toprak satışının 2.5 hektardan 30 hektara (Bakanlar Kurulu kararı ile 60 hektara) çıkarılması, Türkiye'de yeni bir dönemi başlatırken, en çarpıcı gelişme Hatay'da yaşandı. Hatay topraklarının yarıdan fazlası son alımlar yoluyla yabancıların eline geçti. Denebilir ki “Hatay adım adım Filistinleştirildi”. Benzer bir durum Urfa için de söz konusu...
Peki, neden Hatay? Bir kaynak şöyle yanıtlıyor bu soruyu: Hatay, hem Yahudiler hem de Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen çok sayıda yerleşim yerini içinde barındırıyor. Hatay'da farklı inanç gruplarına mensup vatandaşların yaşıyor olması, Hatay'ı medeniyetlerin ve inançların birleştiği bir yer olarak göstermek isteyenler için bulunmaz bir fırsat sunuyor. Yetkililer de yaptıkları çalışmalarla, bu ifsad faaliyetlerine çanak tutuyor. Akıllara da “ikinci bir Filistin vakası mı yaşanacak” sorusu getirilmiş oluyor.” 4
SEVDA TEPESİ AÇILIMI
AKP hükümeti “açma”yı, “açılım”ı çok seven bir iktidar, habire açıyor. İstanbul Kandilli’deki, Suudi Kralı Abdullah’a 27 milyon dolara satılan Sevda Tepesi’ni de imara açtı sonunda. Sevda Tepesi “Boğaziçi’nin en önemli peyzaj değerlerinden, Boğaz’ın siluetini oluşturan parçalarından biri, birinci sınıf doğal sit alanı... 1985’te Turgut Özal zamanında Suudi Arabistan Kralı Abdullah’a satılmıştı, aynı zamanda imar vaadinde de bulunularak. Ancak yoğun tepki karşısında, imara açılamamıştır. AKP iktidara gelince konu yeniden gündeme getirilmiş, bu defa hedefe ulaşılmıştır. Karar, belediyenin iktidara bağlı meclis üyeleri ile Başkan Kadir Topbaş’ın dayatması sonucunda meclisten geçmiştir. Daha 6 bakan ile Başbakan’ın da onayından geçmesi gerekiyor.
Bununla birlikte zihinleri kurcalayan bazı yönleri var bu satışın.
a) Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu’ya göre Sevda Tepesi’nin “yapılaşmaya açılma olanağı” kesinlikle yoktur. Alınan karar bir ‘yağma kararı’dır, Yargıya götürülecektir. İptal edilmesi yüksek olasılıktır. Ayrıca konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu tarafından ele alınması gerekiyor. Komisyon Meclis’ten geçen plana onay vermezse işlem uygulanamaz. Zaten plan 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na aykırıdır. Son kararı ise Boğaziçi Yüksek İmar Kurulu verecek. Eğer vazgeçilmezse, Boğaziçi’nde bugüne kadar korunan özel orman statüsündeki korularda da yapılaşma gündeme gelecek” [Cumhuriyet, 25.6.2012].
b) Merak konusu olan ikinci husus, durup dururken, Sevda Tepesi’nin neden imara açıldığıdır. Bir iddiaya göre işin içine çıkar girmiştir, para girmiştir. “Kral, birilerine 10 milyar dolar yollamış ve daha da yollayacakmış, izin böyle koparılmış.” Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın açıklaması bu iddiayı destekliyor: “Kral ailesi Türkiye’ye yardımcı oluyor. 10 milyar dolar tutarında bir yardımı oldu. Bu rakam hibedir. Dünya piyasaları krizde ve nakit darlığı var. Suudi devleti yeni bir yardım daha yapabilir.”
Bu durumda akla şu sorular geliyor:
1) Kim kime karşılıksız para verebilir? Bir kral da olsa, kimse bir ülkeye durup dururken hibe para göndermez. Bunun bir karşılığı, hem daha büyük bir karşılığı olmalı. Bu iş Sevda Tepesi ile bitmez; o zaman sormak gerekmez mi “daha başka neler var” diye?
2) Gelen 10 milyar dolar nerede? Başka para da gelecekmiş. Bütün bu paralar ne için gönderiliyor? Gelen paralar ve gelecek olanlar hangi hesaba kaydediliyor? Ödemeler bilançosundaki “Nereden geldiği belli olmayan döviz”lerle ilgili olabilir mi? Ve en önemlisi kime gönderiliyor bu paralar? 5
c) Bakan Bayraktar’ın ilginç bir beyanı daha var. “Sevda Tepesi için imar çok verilmedi” diyerek, sözde AKP uygulamasını mazur göstermeye çalışıyor ve ekliyor: “Arazi 57 dönüm, imar 1700 metrekareden iki kat, yani 3400 metrekareye verildi. Tek bir ağaç bile kesilemez. Süreç daha bitmedi.” Ben de diyorum ki hayır Sayın Bayraktar, bütün kötülükler bir ilk adımla, ufak ufak başlar. Siz orada da cini şişeden çıkardınız. Arkası çorap söküğü gibi gelecektir. Siz bu uygulamalarınızla yalnız Sevda Tepesi’ni değil, bütün İstanbul’u katlettiniz, katletmeye devam ediyorsunuz.
SUDAN ÇELİŞKİSİ
Türkiye’de tarım can çekişiyor, çiftçi perişan. Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeterli olan ülkemiz –saman da dahil- dışardan artık tarım ürünü ithal ediyor. Ne yapması lazım bu durumda hükümetin? Tarımla daha çok ilgilenmesi, çiftçiye daha fazla destek sağlaması, boş toprakları değerlendirmesi gerekmez mi? Hayır efendim, tam tersi bir uygulamaya gidiyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı evlere şenlik bir karar alarak, Sudan’da 5 milyon dönüm araziyi 99 yıllığına kiralıyor. Bu arazilerde sebze ve meyve başta olmak üzere çeşitli tarım ürünleri yetiştireceklermiş.
Sözü, Yeniçağ gazetesinden Adem Birinci’ye bırakıyorum 6 : Türkiye’de yetiştirilemeyip ithal etmek zorunda kalınan tarım ürünleri Sudan’da yetiştirilecekmiş. İthalatımızda önemli yer tutan susam, pamuk, yağlı tohumlar, tropikal meyveler ve sebze tohumları bu arazilerde üretilecekmiş. Hiç doğru değil: Bu ürünler, tropikal meyveler hariç, hepsi ülkemizde hem de en kaliteli şekilde üretiliyor. Nakliye masrafları yüksek diye Antalya’dan İstanbul’a mal getiremiyorsun. Sudan’da sebze yetiştirecek ve ülkeye getireceksin. Kendi ülkende topraklar boş duruyor, Allah akıl fikir versin. Türkiye’deki tarım arazilerini özel sektöre peşkeş çekmekten vazgeçin. Türkiye tarım ülkesiydi, toprakları tarıma son derece elverişliydi. Ne oldu da şimdi Sudan’da toprak kiralama devreye girdi. Yanlış politikalarla tarımı bitirenler, şimdi rant için ülkenin paralarını dışarıya savuruyorlar. Kendi ülkende tarımı, hayvancılığı bitir, git başka ülkede toprak kirala, olacak şey mi bu.
ATATÜRK’ÜN YADIGÂRLARI DA SATILIYOR
Atatürk’ün 1929 yılında kendi parasıyla satın alarak tarımın gelişmesi için halka bağışladığı Millet Çiftliği’nin bir bölümü sözde turizm tesisi yapılmak üzere Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’e satıldı. Sevda tepesini de satın alan bu zat, öyle anlaşılıyor ki Türkiye’ye kafayı iyice takmış, habire arazi kapatıyor. Atatürk’ün kendi parasıyla satın aldığı, bir zamanlar tarımsal gelişmeye örnek çalışmaların yapıldığı çiftlik 1937’de, Büyük Önder’in vasiyeti üzerine millete bağışlanmış, daha sonra Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmişti. Bugünkü Yalova Belediye Başkanı Yakup Koçal ise “Olurunu verdik, satış muamelesi de bitti” diyerek AKP modasına uymuş, Atatürk’ün bir yadigârına da o darbeyi indirmişti. Koçal’ın bu tarihî sözü de bana koca bir makale yazmayı ilham etmişti 7 . Yakın zamanda yine tarihî bir karar vererek AKP’ye transfer olup yerini bulan bu zata, bundan dolayı –pek de hazzetmeden- teşekkürlerimi iletiyorum.
EN FAZLA SATIŞ NEDEN YOZGAT’TA?
Yukarıda vurguladım, son yasa ile toprak satışı tavan yaptı; topraklarımız, en değerli bir millî kaynağımız pasel parsel elimizden çıkıyor. Ancak olay içinde olay var: Hiç akla gelmeyecek bir ilimiz öylesine yabancı hücumuna uğradı ki adeta şampiyon konumuna geçti. Bu ilimiz Yozgat!... Bir kaynağa göre elden çıkan alan, Ocak 2013 sonu itibariyle 2,7 milyon metrekareyi geçmiş bulunuyordu.
Şimdi soru şu: Yozgat topraklarına bu büyük ve ani rağbetin sebebi ne olabilir? Yanıtlar çeşitli: Yozgat son 10 yılda 234 000 göç verdi. Yabancılar bunu fırsat bilerek, sahipsiz kalan topraklara akın etmeye başladı. Bir diğer iddiaya göre Boğazlıyan ve Sorgun ilçelerinde sulu tarıma çok elverişli araziler bulunmakta. Yabancılar buraları keşfetmiş olabilir. Herhalde daha tatmin edici ve kanıtlı bir açıklama gerekiyor. Yozgat’ta Bozok Üniversitesi var. Bu kurumun değerli öğretim elemanları ne güne duruyor? Olayı araştırarak, kısa sürede aydınlatacaklarına inanıyorum. Unutmasınlar ki “bir planı olmayan, başkalarının planının parçası olur.”
SEVDA TEPESİ, YALOVA DERKEN, ADALAR VE BOĞAZ DA MI?
Çok anlamlı bir gazete haberi: Çeşitli ülkelerde gayrimenkul yatırımları yapan Jennifer Lopez, konser için geldiği İstanbul’dan da konut satın aldı. Dünyanın en büyük karma projelerinden biri unvanına sahip Metropol İstanbul’dan, Adalar ve Boğaz manzaralı daire satın alan Lopez, Ataşehir’de bulunan Metropol İstanbul satış ofisine gelerek, dairesinin temsili anahtarını aldı. [Cumhuriyet, 23.11.2012]
HÜKÜMET ADALARIMIZA NEDEN SAHİP ÇIKMIYOR?
CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e göre, Yunanistan Türkiye’ye ait, aralarında Eşek, Bulamaç ve Nergizcik gibi adaların da bulunduğu 16 adamızı işgal etmiş durumda. Sayın Genç ayrıca şu bilgiyi veriyor: Tayyip Erdoğan zaman zaman Yunanlılarla gizli görüşmelere oturuyor, perde arkasında gizli pazarlıklar yapıyor [Ulusal Kanal, 8.2.2013]. Bu haber adı geçen şahsın bir sözünü hatırlattı bana: Ben Türkiye’yi pazarlamakla mükellefim.
Olayın doğruluğuna kanıt olacak bir gelişme var: Mart 2013 başında Türk ve Yunan başbakanları birlikte bir basın toplantısı yapıyor. Toplantı öncesinde Başbakanlık Basın Merkezi’nden toplantıya katılacak gazetecilere şu talimat veriliyor: “Ege’de İşgal edildiği iddia edilen adalar konusunu Yunanistan Başbakanı Samaras’a sormayacaksınız” [S. Önkibar, Aydınlık, 6.3.2013]. Ekleyelim ki Yunanistan ağır kriz içinde olan bir ülke… Öyle ki borçlarını ödeyebilmek için geniş bir özelleştirme programı uygulamaya başladı, adalarını da satışa çıkarması bekleniyor. Acaba Yunanistan bu adaların arasına bizim adalarımızı da mı katacak? Bir gizli satış veya göz yumma mı söz konusu? Ve AKP hükümeti bu aymazlığın neresinde?
1 Neden aleyhinedir, bakınız: Cihan Dura, “Akp Yabancıya Toprak Satışında Para Diyor, Başka Bir Şey Demiyor”, http://cihandura.com/emperyalizm-yazilari/82-akp-yabanciya-toprak-satiinda-para-dyor-baka-br-ey-demyor.html. Genel olarak mütekabiliyetin sakıncaları hakkında bakınız: C. Dura, “Mütekabiliyet Kimin Lehine (III) : Diğer Sebepler”, http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=415&Itemid=63
2 Cihan Dura, “Vatan Topraklarımız Hangi Yollardan Yabancıların Eline Geçiyor?”, http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=598&Itemid=63
3 Zeynel Mehetoğlu, “Yabancıya Ülke Topraklarının Satışı Üzerine”, http://www.barikat1919.com, 24.1.2013
4 “Korkulan Oldu, Hatay’ı Sattılar”, Milli Gazete, 22.10.2012
5 Güngör Uras, “Suudi Kralın Hibe Ettiği ‘10 Milyar $’ın İzi Yok!” Milliyet, 24.6.2012.
6 Adem Birinci, “Tarım Bakanına Bir Şövalyelik Nişanı da Sudan’dan Verilmeli”, Yeniçağ, 14. 2. 2013
7 Makale için bakınız: C. Dura, “Para Gelecek,… Oluru Verdik, Satış Tamam”, http://cihandura.com/orek-yazilari/148-para-gelecek-oluru-verdk-sati-tamam.html
Prof. Dr. Cihan DURA, 29 Nisan 2013