AKP'ye ABD desteği

Tartışma Alanı

İletigönderen kral1981 » Sal Tem 15, 2008 21:09

maydanoz ben senin gibi cakma degil gercek atatürkcüyüm atatürkü senin gibi isine gelen yönleriyle degil MüSLÜMAN bir türk genci olarak her yönüyle benimsiyorum
"Din vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur

“Biz ne Bolşevikiz, ne de Komünist: Ne biri, ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkar bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir Demokrat Hükümetidir.”

“Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum… Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor

Mustafa Kemal Atatürk.
Kullanıcı küçük betizi
kral1981
Üye
Üye
 
İletiler: 34
Kayıt: Sal Tem 08, 2008 0:26

İletigönderen Ram » Sal Tem 15, 2008 21:55

kral1981, maydonos size bir sorum olacak:

Rica etsem, bundan sonra kişisel ve gereksiz tartışmalara girmeyerek kavga etmeyebilir misiniz¿?

Lütfen, cevap verirken "ama, fakat, ancak, lâkin" kelimelerini ve türevlerini kullanmayınız.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen maydonos » Sal Tem 15, 2008 23:17

Tuba; tamam herkes daha cok okusun ve analiz yapsin.zaten isteyen istedigini okur bana da okuma deseler daha cok okuyorum.aslinda bir cesit dikkat cekiyorum. yoksa kotu bir amacim olmadigi kesin.ayrica buda benim fikrim icerideki planlari goremeyip gazete haberleri ile beynimiz karisti.disarida turkiye hakkinda biz haric her ulkenin bize karsi plani var zaten..aslinda surekli konsantre bir sekilde yazamadigim icin arada bir gelip ne olmus acele acele okuyup yaziyorum su okullar acilsa daha iyi olacak.o zaman daha rahat toparlayip yazarim.Ram; tamam son yazdiginada senin istegin uzerine yanit vermiyorum kral 1981 in.aslinda vermek isterdim. dedigim gibi bu kezde ben bos laf soylemis olacagim..
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

teşekkür

İletigönderen borabey » Çrş Tem 16, 2008 11:37

Sayın Tuba
Katkınıza ve araya girişinizdeki nezaket ve seviyeye içtenlikle teşekkür ediyorum.
İç düşman , dış düşman diye bir ayrım yapma şansımız var ama hangisinin öncelikli olduğuna karar verebilmemiz için "oyunu tüm boyutları ile birlikte" görme ve doğru analiz etme zorunluluğumuz var..

Bu bağlamda başta ABD olmak üzere küresel güç ve emperyalist karar vericiler 1965 yılndan itibaren yeni bir emperyalizm konsepti uygulamaya başladılar.

1980 li yıllarda komünist blokun çökeceğini hesaba katarak AÇIK İSTİHBARAT ve AÇIK RAPOR modellemesi ile geleceğe dönük hain senaryolarını çok açık ve net bir şekilde uygulama yoluna gidenleri deşifre etmek ve iç düşmanların asıl sahiplerinin oyunlarını bozmak için çok uyanık olma mecburiyetimiz vardır.

Mesela; Gizli istihbarat projeksiyonunu terk ederek AÇIK TOPLUM SOROS modelini uygulayanların yeni versiyonu olan ORTAK AKIL platformunu iç düşman olarak nitelemek ve mücadele etmek yeterli değildir. ORTAK AKIL PLATFORMUNUN arkasındaki finans kaynağını ve akıl hocalarını bulma ve mücadeleyi ona göre dizayn etmeliyiz. Bu arada komşu devletlerde gerçekleştirilen demokrasi pardon SOROS projelerinde hangi araçların kullanıldığı, hangi propaganda yöntemlerinin devreye sokulduğu, para transferlerinin nasıl yapıldığı çözümlenmeden ORTAK AKIL'a karşı MİLLİ AKIL'ı üretmemiz mümkün değildir.

Bu bağlamda,
bu tartışma sonucu herkes ORTAK AKIL'ı takip etmeye, izlemeye ve arkasındaki GERÇEK AKIL'ı ortaya çıkarmaya davet ediyorum.
En içten sevgi ve saygılarımla.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen soydan » Çrş Tem 16, 2008 17:14

borabey, güzel bilgiler veriyorsun, saol.
amma sana birsey sorucam.
1.tc de millietvekillerimizin dokunulmazligi kalksa, tbmm de daha milletvekili kalirmi?
2. 2ci dünya savasina girmemis bir devlet olarak, nasil oluyorda abd ve ingilizler bizde ucak ve silah satin aliyordu birde avrupada almanya fransa vesaire devletler düpe düz bombalanmis olarak, fabrika daha dogrusu saniyisi batmis devletler, nasil oluyorda bizim durumumuz bukadar kötü??.

bak türkiyede acgözlülük-ayrimcilik-seriatcilik-kürtler-ermeniler-kibris-tbmm dokunulmazlik-ögretim sorun oldugu sürece, bizim devletimiz hep ayni durumda olacak.
slm
Kullanıcı küçük betizi
soydan
Üye
Üye
 
İletiler: 75
Kayıt: Cum Şub 15, 2008 18:05
Konum: her yerde

Soydan'a yanıtlarım

İletigönderen borabey » Prş Tem 17, 2008 9:38

Değerli dostum SOYDAN,

İlgine teşekkür ediyorum.

1) Sorularından birincisinin yanıtı çok basit.
Sadece Cumhuriyet Savcılıkları tarafından TBMM gönderilen "milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına" dair FEZLEKE sayısı ve Dokunulmazlıkların kaldırılıp kaldırılmaması ile ilgili olarak KOMİSYONDA bekleyen dosya sayısına baktığımızda hemen hemen tüm milletvekilleri hakkında muhtelif suçlamalardan dolayı hazırlık tahkikatlarının başlatıldığı ve dokunulmazlık nedeni ile beklemeye alındığı açıkça görülecektir. Millete her an , her şekilde dokunulurken, vekilinin bu şekilde sınırsız ayrımcılığa ve imtiyaza sahip olması, siyasi dejenerasyonun artmasında en etkin rolü oynamaktadır. Çözüm; kürsü dokunulmazlığı dışında vekile de dokunmaktan geçiyor.

2) 2nci sorunun yanıtı için bir doktora tezi ile karşılık vermek gerekir.

a) 2.Dünya savaşına girmememizin bir çok iç ve dış nedenleri vardır. Mevcut inönü iktidarının "pasif tarafsızlık" olarak nitelendireceğimiz duruşunun yanısıra, Türkiye'nin jeopolitik konumundan kaynaklanan coğrafı durumu da savaşın asli aktörlerini de "pasif tarafsızlık" politikasını kabule yönlendirmiştir.
b)Savaş sonrası yeni dünya düzeninin temellerinin atıldığı "Yalta Konferansında" Türkiye, Doğu Blokuna karşılık "uç ülke" konumunda Batı Dünyasında kalmış ve Atatürk döneminde kabul edilmeyen dış borç ve kaynak aktarımına Marshall Yardımı ile başlanarak önce ekonomik özgürlüğümüz, arkasında Nato ve ABD üzerinden askeri bağımsızlığımız ve sonrasında da AB ile milli egemenliğimiz peyder pey ortadan haince ve sinsice kaldırılmıştır.
c)Savaşa yıkılıp bugün büyük devlet olan Almanya,Fransa ve Japonya'ya baktığımızda durum daha farklı gelişmiştir.Fransa savaşı kazanan taraf olarak yeniden inşa edilirken yenilen ülkeler olmalarına karşın Almanya ve Japonya olağanüstü büyüklükte ekonomik yardım ve desteklerle Varşova Paktına ve Çin/Rus Komünist Bloka karşı desteklenmiş ve bugünlere gelmişlerdir.
d)Doğrudur.Savaşa girip maddi manevi telafisi güç bir zararla karşı karşıya gelmeyen bir ülke nasıl bugün ki hale gelebilir.Milletin asli sahibi ve yöneticileri suni gündemlerle, sıraladığın bir çoğu yapay sorunlarla ve en önemlisi ekonomik bağımlılığı ile güçlü devlet olma şansımız zaten ortadan kaldırılmış veya zayıflatılmıştır.
e)Hala milli enerjimizi, kaynaklarımızı ve gücümüzü doğru zamanda doğru yerde kullanamıyoruz.Kullandırtılmıyoruz.
f)Ama unutulmamalıdır ki! Türk'ün en güçlü olduğu zaman köşeye sıkıştırıldığı ve adeta tarih sahnesinden siliniyor dendiği zamandır.

Geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de bu köşeye sıkıştırılmışlıktan silkinip kurtulacak ve HAKİKİ ERGENEKON'u tekrar ŞANLI TARİHİMİZDEKİ KURTULUŞ EFSANELERİNE BİR YENİ VERSİYONUNU EKLEYECEK ŞEKİLDE hayatiyete geçireceğiz.

En içten sevgi ve saygılarımla
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen soydan » Prş Tem 17, 2008 11:44

borabey saol cevabin icin.
yazdiklarina katiliyorum ;)

1. icin benim düsüncem. Eger dokunulmazlik kaltigi an. Gercekdir bu. Her partinin 100 vekilden en az 70si cikar daha dogrusu dis devletlere kacar. Cünkü milletvekiligi zaman masa altindan yaptigi kendi cikarina isler. Beliri sirketlere izinler vermeye vesaire. Bu sirketlerden rüsvet almak. Vekillerinde cogunlugu kendi sirket sahibi oldugundan. Devletin isleri icin alinan isleri hemen onlarin sirketlerinde yapidi ve fiyatlar inanilcak gibi deyil yani yüksek. Kacakcilik vesaire. Bazi vekiller milletimiz icin hak aramakda oldugu zaman ya tbmm en arka siralarda otrurlar. Konusma haklari nerdeyse olmuyor.
2. icin. Rahmetli inönü bir askerdi ve ticaretlen hic bilgisi yokdu. O yüzden 2ci dünya savasinda türkiye lehine kullanmadi, aslinda kullanmis olsaydi musul ve kerkütü yine devletimize alip sinirimizi daha güzel cizebilirdi, amma yapmadi veya yapamadi.
Bizim tc deki en büyük sorun milletimizin kendi cikarina is yapmasidir, sorunda burda
Ben bir is adami oldugumdan bu seyleri iyi biliyorum. Bir türk vatandasi oldugum icin tam 24 senedir bekliyorum tc miz asil gücüne geri dönüp devletimizin yüzünü göstermek ve halkimiza desteklemesi, fakiri yada zengini ayirmamasi.

Buda son düsünce ve bu tc’ye en büyük sorun kürt sorunu. Nedeni acik dogulu kürtlerin cogunlugu türklüyü hic kabul etmiyorlar daha dogrusu hic bir zaman kabul etmis deyiller. O yüzdende pkk hizbullah vesaire teror örgütleri böyle güclü oldular.
Tabiyiki bütün kürtleri bir torbaya sokmicaksin. Amma ozaman niye gözlerini kapatiyorlar. Sakli polisimize yada jandarmamiza bilgi verebilirler. Amma yapmiyorlar birisi korkuyor diye öbürüde baskasi yapar diye yapmiyorlar. Avrupalilara amma hep aglanirlar türkiyede hakkimiz yok yada bizi ayiriyorlar deyip ülkemize ve milletimizi kötülüyorlar. Tc aslinda terora yardim destek ve yataklik veren kim olursa olsun türklükden def etsinler ve devletimizden atmalari. Bakalim o kendini bilmisler daha bayramlari ve dtp konusmalarinda apo serefsizi tutacaklarmi.
Bu güzelim devleti hic kimse parcalayamaz. Bizim halkimiz hosgörülü ve sabirlidir, amma gün gelince halk bir ayaklastimi ona karsi kimse gelemez.

aa bunu da unutmayalim, ergenekom dedikler teror sacmaligi halkimizi daha cok birlestiriyor ve akp sacmalik zihniyeti ve onlari tutanlari sikistiriyor, bu insanlarimiz iki elbomabasi yada silahlan kimi indiricekler, erdogan öldürmek istemis olsalardi cokdan temizlenirdi, amma böyle birsey yokdu, bu sacmaligi ortaya koymanin nedeni akp gücü düsmesinden ve o kisilerin milletin gözlerini actigi yüzden yok etmeleridir.
Slm
soydan
Kullanıcı küçük betizi
soydan
Üye
Üye
 
İletiler: 75
Kayıt: Cum Şub 15, 2008 18:05
Konum: her yerde

İletigönderen Gilda » Prş Tem 17, 2008 14:41

AKPye ABDen destek yazisina cevaben iki örnek ekliyorum buraya,okuyanlar animsayacaklardir.


Matt Bryza "AKP kapatılırsa ve bundan dolayı Avrupa Birliği ile müzakereler durdurulursa, bu durum ulusal çıkarlarımıza aykırı olur" dedi.


Sayin Sarizeybek.

Biz Avrupa Birligine a-l-i-n-m-i-y-a-c-a-g-i-z.

Niye bu kadar kesin konusuyorum, izah edeyim.

Ben AB konusunun yabancisi degilim ve konunun gazete haberleri kapsami disindaki yönlerini de biliyorum. ETU-Europien Türkish Union isimli kurulusun koordinatörlerinden biriyim. Bu kurulus, 2004 yilinin sonlarina dogru, Almanyada ki Türk cati örgütlerinin ve toplum önderlerinin biraraya gelerek kurdugu bir kurulustur. Kopanhag, Strassburg ve Brüksel de calismalarimiz oldu. Yayinlarimiz, toplantilarimiz ve kampanyalarimiz oldu. Ve ben aktif olarfak bu faaliyetlerin merkezinde yer aldim.

Aradan gecen zaman icerisinde -sahsen- geldigim nokta, bizi almiyacaklaridir.

Iki toplantidan bahsedeyim size.

1-Stuttgartta Delote toplantisi. Konusmaci Helmut Schmidt. Dinleyenler, banka genel müdürleri, alman diplomatlari ve degisik kurumlarin temsilcisi bürokratlar.

Schmidt Alman politikasini belki de en iyi takip edenlerden ve bilen biri. Halen Die Zeit gazetesinin yazi politikalarini kararlastiran ücbes kisiden biri. Sorulan bir soruya verdigi cevabi yaziyorum size(notlarimdan)

Schmidt- "Türkiyenin Avrupa Birligine Truva ati gibi girmesi projesi, Amerikan politikasinin 30 senedir uygulamak istedigi bir politikadir." ve Schmidt konusmasinin devaminda "Türkiye Avrupa Birligine alinamaz" diyerek, bu konuyu izah!!! etmis oldu.


2-Quant vakfinin tertipledigi toplanti. Konusmaci olarak, CSU lu bir milletvekili ve Yesiller Partisinden Cem Özdemir var. Dinleyicilerin listesine bakinca, katilanlarin eften püften insanlar degil, Alman politikasinin önemli insanalri oldugunu anlamis olduk. Merkez Bankasi , Dresdner Bank, Deutsche Bank üst düzey yöneticileri. Uluslararasi hukuk bürolarinin temsilcileri. Partilerin üst kademe yöneticileri vs. Cem Özdemir de, Amerikadaki " politik bilgisini gelistirme!!! " döneminden Almanyaya geri dönmüs.

Bu toplantida, konusma yapanlarin hemen hepsi ve soru soranlarin cogu, Türkiyenin Avrupa Birligine giremiyecegini anlattilar. Türkiyenin ekonomik olarak köprü vazifesi görmesi gerektigini ama AB ye alinmasinin mümkün olmadigini acik acik savundular. Hatta Cem Özdemir bile sasirdi yapilan konusmalara.

***

Sayin Sarizeybek,

Bizi Avrupa Birligine almiyacaklari kesin. Biz sadece kendi sosyal yasantimizi ve kanunlarimizi harap etmekle kalacagiz. Bir zamanlarin siyasi slogani olan "onlar ortak, biz pazar" cümlesi gerceklesiyor yavas yavas.

Benim katilma imkani bulabildigim toplantilar elbette daha az!!! seyin ve dikkatli!!! konusuldugu toplantilardir. Kimbilir bizim katilamadigimiz toplantilarda neler konusuluyordur.


Saygilarimla

Nazim Alemdar


AKPye ABD desteginin ic yüzünü tartismaya acmak maalesef bilinen konulari tekrar etmekten baska bir ise yaramaz.Diyelim ki yüz kisiyiz bunlari biliyoruz, ama yüzbirinciye anlatmak icin zaman yoktur.Biz-Ler tüm bunlari konusurken üc bes yil sonra olacaklardan habersiz AB denilen kuyrugunu kovalayan itin kendi kuyrugu cevresindeki dönüsünü seyretmekten baska birsey yapmayacagiz.

AB deniliyor da, Alman aile birlesimi yasasina ne gibi bir tepki geldi Devletimizden?Sadece bu cevapla bir asimilasyon gercegini sunmak istiyorum size.
Tavir yada uslup vardi da biz mi göremedik?Bu su demek burda yasayan Türk esini Türkiyeden evlenirken yasadigi zorlugun hicbirini bir Ukraynali yada Polonyali esde yasamayacak.Ama Türk olan esini getirirken yasayacak.Türkiye uzantili evlilikler azalacak ve bundan kimlerin nasil cikari olacak burda,asimilasyon size nasil görünüyor bilmem ama bence icler acisi.Yarin son jenerasyon gencimiz aman ne olacak sanki diye bir Avrupali ile evlenecek.15 yil sonra müslüman anneden dogan her cocuk hiristiyan dogacak.

Halk bircok konuda ödlek ve hicbirseyi göze alamaz durumda.Milli Mücadele dedigimiz sey iste simdi, burda basliyor,halka tane tane anlatacagiz, anlamadigi yerde zoru koyacagiz önüne ama gene anlatacagiz.Yok devam diyorsa anlamamaya baska yolu deneyecegiz...
yalakalar cok oldukca aydinlik tabiki los isikta nazli kiz gibi olur....
Kullanıcı küçük betizi
Gilda
Üye
Üye
 
İletiler: 1078
Kayıt: Pzt Mar 12, 2007 12:58
Konum: kendimden...

İletigönderen soydan » Prş Tem 17, 2008 15:07

Gilda slm güzel yorum amma???
avrupaya tc den en cok dogudan kacak olarak geliyorlar, ondan sonra ne diyor bunlar tc de bize eziyet cektiriyorlar malimizi aliyorlar ve hakimiz yok falan filan ;)

alman devleti su anlarda yeni bir yasa getirdi, eger alman olmak istiyorsan yazili sinava girmen gerekiyor vede almancayi konusman lagzi. simdi bir düsünmek ben alman olsam ne cikarlarim olur--- cok hemde inanilmaz cok destek ve haklarim olur, diyelim tc desin polis seni dövüyor ve hapise sokuyor, ozaman almanya hemen ise giriyor ve vatandasini istiyor, amma tc vatandasina oldumu tc ne yapiyor hic birsey yapmiyor, anca zengin yada devletde calisan kisilere bagliysan yardim geliyor. tabiyiki bana sorarsan vatandaslik yaptinmi, hayir ihtiyac yok, yardim fallan var diye yapicak deyilim.
almanyada serbes yasiya bilirsim amma oda kendi milletin muhitlerinde yasarsan, helle bu eski ddr tarafa giden tc milletimiz sabah aksam sopa yiyor dersek daha iyi,
coguda kürtler.
Kullanıcı küçük betizi
soydan
Üye
Üye
 
İletiler: 75
Kayıt: Cum Şub 15, 2008 18:05
Konum: her yerde

Re: hızımızı alamadık..RAND'a devam..

İletigönderen Ram » Cum Tem 18, 2008 16:43

borabey yazdı:Ankara'da Pentagon darbesi!

Cümleler ne kadar tanıdık! İsimler, yöntemler, kullanılan araçlar ne kadar da aynı.. Bölgemizde her büyük operasyondan önce Türkiye'de derin bir iç dizayn çalışması yapılır. Bu yapılırken çoğunlukla aynı kurumlar, aynı kişiler kullanılır, aynı yöntemler tekrar denenir. Yıllardır bilmemize rağmen, defalarca tecrübe etmemize rağmen inanırız, etkileniriz, gaza geliriz, oyuna geliriz ve bu ülkeyi, kendi ülkemizi kendi ellerimizle mahvetmekten çekinmeyiz.

ABD'nin İran gündemiyle Türkiye'deki iç siyasi kriz birbirine ne kadar bağımlı, fark etmiyor muyuz? İran'a saldırı kampanyasını yürütenlerle Türkiye'de sert ya da yumuşak askeri müdahaleyi provoke edenler aynı güçler. Türkiye ve İran için birbirine paralel, birbirini tamamlayan bir strateji izliyorlar.

Türkiye'de çokça tanınan RAND Corporation, ABD Savunma Bakanlığı'na (Pentagon) bir rapor hazırlamış: “Türkiye'de Siyasal İslam'ın yükselişi…” Doğrudan Türkiye'nin bugünkü iç siyasi krizini içeren, geleceğine ilişkin öngörülerde bulunan 135 sayfalık bir rapor. Türkiye için on yıl içinde gerçekleşebilecek dört senaryo çiziyor: AK Parti'nin AB eğilimli bir yol izlemesi, sinsi İslamlaşma, partinin yargı tarafından kapatılması veya askeri darbe…

“Darbe” öncelikle yumuşak enstrümanlarla yapılacak, bütün kartlar tüketildiğinde ise doğrudan müdahaleye sıra gelecek. Şu anki krizin laik-İslamcı çatışması olmaktan ziyade merkez ile çevre arasındaki iktidar mücadelesi olduğunu vurgulayan raporda, yine de bütün iddialar “İslam tehdidi” üzerine kurgulanmış. Aynı kuruluşun daha önce hazırladığı raporlar, yakın çevremizde yüz binlerce insanın ölümüne yol açtı.

Mesela yine RAND tarafından hazırlanan ve bu tarz araştırmalara yılda 100 milyon dolar ayıran muhafazakar Smith Richardson Vakfı'nın finanse ettiği “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, kaynaklar ve stratejiler” başlıklı 2003 tarihli çalışmaya bakalım:

“Anti-emperyalist ve sosyalist düşüncelerinden dolayı laiklere güvenilmez. Fundamentalistlere ve geleneksel Müslümanlara da. Fundamentalist ve gelenekseller arasında oluşabilecek bir yakınlık kesinlikle engellenmeli. Hatta birbirleriyle savaşmaları teşvik edilmeli. ABD ve Avrupa için güven telkin edilenler sadece, kitleleri yönlendirmede Kur'an'ı sınırlandıran modernist Müslümanlardır. Bu grup desteklenmelidir. “

Bu cümleler o rapordan… Bir iç çatışma senaryosu olarak hazırlanmış. Belli oranda da uygulandı. RAND, çalışmayı hazırlamadan önce Pentagon'a aynı konuda bir brifing vermişti. Müslümanlar kategorilere ayrılıyor derin ve uzun süreli bir iç çatışmalar zinciri öngörülüyordu. Senaryo şöyleydi:

1- Önce modernist ve laik Müslümanları destekle.

2- Geleneksel Müslümanları fundamentalistlere karşı destekle.

3- Fundamentalistlerle savaş.

4- Seçici bir şekilde laikleri destekle.

5- Batılı İslam tezini destekle.

Aynı kuruluş, 15 Aralık 2004'te “U.S.Strategy in the Muslim World After 9/11” başlıklı 567 sayfalık başka bir rapor hazırladı. Bir önceki çalışmayı hazırlayan isimlerin imzasıyla. ABD Hava Kuvvetleri tarafından sipariş edilen çalışma tam bir kaos senaryosuydu. Bu sefer tez Müslüman entelektüeller, akademisyenler, kanaat önderleri ve sivil toplum örgütleri üzerine kurulmuştu. İki ana tez vardı:

1- Şii-Sünni ayrımı,

2- Arap-Arap olmayan ayrımı. İslam dünyası için derin bir çözülme, ayrıştırma, fraklılaştırma ve çatıştırma öngörüyor/du. Belli oranda uygulandı, uygulanıyor.

Çalışmalar, büyük oranda Pentagon, Dışişleri ve CIA'nın ihtiyaçları için hazırlanıyor, bu kurumlar tarafından finanse ediliyor. Bu son derece normal bir şey. Ama nasıl uygulandıklarını hiç izlemiyoruz. Dikkatle izlendiğinde birçok şeyin söz konusu senaryolara göre şekillendiği fark edilecektir. Yine dikkatle izlendiğinde, sadece tartışmakla yetindiğimiz bu “proje”lerin bizlere ne ağır bedeller ödettiğini anlamaktan yoksunuz.

İran'a saldırı için ABD'yi tahrik eden İsrail adına kamuoyu oluşturan isimlere bakın. Gazetelerde ve televizyonlarda İsrail aşırı sağı adına inanılmaz iddialarla gündemde yerlerini koruyorlar. Middle East Forum adlı taşeron kuruluş üzerinden Batı'yı ve dünyayı “bir büyük tehdit”e karşı harekete geçiriyorlar. Daniel Pipes gibi hayatını İslam'la savaşa adamış, entelektüel pazarda at koşturan bir Mossad mensubu, Michael Rubin gibi yine İsrail istihbaratına çalışan bir neocon ırkçı ve daha onlarca isim, bu coğrafyayı kana bulayacak senaryoların tetikçileri olarak çalışıyor. Onlara kalsa Türkiye dahil her Müslüman ülkeyi iç savaşlara sürükleyecekler.

İran'a karşı kampanyayı yürüten güçler ve tetikçileriyle AK Parti'nin tasfiyesi için üç yıldır kampanya yürüten güçler ve tetikçilerinin aynı olması size bir şey ifade etmiyor mu? Aynı güçlerin bugünlerde “uzman müsveddeleri”ni gece gündüz çalıştırmaları sizde bir endişeye neden olmuyor mu? Üç ihtimal var ortada:

1- Tasfiye edilmekle tehdit edilen AK Parti'yi hem İslam'la arasına mesafe koymaya zorlamak hem de İran ihalesine razı etmek.

2- “Siyasal İslam tırmanışta” paranoyası ile merkez iktidarı ellerinde tutanları AK Parti üze-rine saldırtıp çıkacak iç çatışmada onları yanlarına çekmek. Böylece hem iktidar değişimi hem de İran'a karşı etkin bir müttefik bulmak.

3- “İslamcı tehdit” paranoyası yayarak, bu çevrelerin İran'la ittifak yapacağı hezeyanlarını ortaya atarak kamuoyunu İran korkusuna karşı hizaya sokmak…

Bir büyük senaryo var önümüzde ve bu Türkiye'de çok şey değiştirecek…Neden “Ankara'da Pentagon Darbesi” dediğim ortada!


Borabey, önemli bilgiler paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Yalnız bu rapor yorumunu açmamız, çözümlememiz gerekiyor. Zira bu yorum İbrahim Karagül'ün yorumudur. İbrahim Karagül, gazetesinin de politikasına uyarak Akape değirmenine su taşımaktadır. Ayrıca 21 mart 2007 tarihinde gözaltına alınan üçlü hakkında (Perinçek-Alemdaroğlu-Selçuk), -bu gözaltılar yaşanmadan birkaç hafta evvel yazdığı yazıda- "Ergenekon" bağlatnısı kuruyordu. Bu bağlantıları, yine kendi medya tayfası ve türevlerine dayandırdığını söylese de, bütün bunları gerçek kabûl edip bunun bölge coğrafyası ve ABD ile ilişkili olduğunu söylemekten de çekinmiyordu.

Rapora gelelim:

İran'a saldırı kampanyasını yürütenlerle Türkiye'de sert ya da yumuşak askeri müdahaleyi provoke edenler aynı güçler. Türkiye ve İran için birbirine paralel, birbirini tamamlayan bir strateji izliyorlar.

İran'a saldırı kampanyası yürüten Amerikadır. Bunun destekliyicisine Amerikancı denir. Buraya kadar bir sorun yoktur. Peki Türkiye'de darbeyi isteyen yahut darbeyi kışkırtanlar kimdir¿?

İlk bakışta, kendimize göre yorumladığımızda, bunun aslında tarfgir-dinci medya olduğunu düşünebiliriz. Fakat Karagül, burada Ulusalcılığı benimsemiş kimselerden bahsetmektedir. İlhan SELÇUK'tan, PERİNÇEK'ten, BALBAY'dan, AYGÜN'den, emekli generâllerden bahsetmektedir. Aynı zamanda bu kimselere Amerikancı demektedir.

“Anti-emperyalist ve sosyalist düşüncelerinden dolayı laiklere güvenilmez. Fundamentalistlere ve geleneksel Müslümanlara da. Fundamentalist ve gelenekseller arasında oluşabilecek bir yakınlık kesinlikle engellenmeli. Hatta birbirleriyle savaşmaları teşvik edilmeli. ABD ve Avrupa için güven telkin edilenler sadece, kitleleri yönlendirmede Kur'an'ı sınırlandıran modernist Müslümanlardır. Bu grup desteklenmelidir. “

Ne deniyor burada¿?

1) Öne çıkmış "laik kesim", gerçekte ise ulusalcı-vatansever olarak tanımlananlar, şu şu sebeplerden dolayı güvenilmezdir.

2) Kökten dincilerle, olağan-bilindik Müslümanlar yakınlaşmamalıdır. Birbiriyle savaşmaktadır. (Esasen İslâm radikâlliği reddettiği için, fikirsel savaş hâliyle vardır.) Kastedilen fikirsel savaş ise, bu zaten vardır. Başka türlü bir savaş ise, bu, söz konusu müslümanın köktendinciye karşı kökten tavır alması demek olur. Bahsi geçen müslüman bunu İslâm adına yaparsa, köktendinci olur. E bu da İslâm'a aykırıdır. Karşı çıktığın biçime, karşı çıktığın biçimle karşılık vermek denir buna -ki saçma olur. Demek ki kastedilen bu da değil. Kanımca kastedilen, var olan fikir çatışmasının en üst seviyeye çekilmesidir.

O zaman tanımı geliştirmemiz gerekiyor. "Geleneksel Müslüman" kime denir¿? Bana sorsanız, "Cumhuriyetine ve geleneklerine bağlı, ekmek peşind koşan bildik yurdum insanı" derdim. Fakat burada, büyük bir kitleden değil, bir kesimden, bir gruptan söz edilmektedir. O zaman "geleneksel müslüman" tabirinin hedeflediği zihniyet nedir¿?;

a) Köktedinciler
b) Ilımlı İslâmcılar
c) Millî Görüşçüler

İlk seçeneğin olmadığı âşikâr. İkinci seçenek, zaten desteklenmesi gereken "Sûfizm" benzeri fakat Amerikan yapımı "Ilımlı İslâm" müslümanı.

Geriye kaldı üçüncü seçenek...

ABD ve Avrupa için güven telkin edilenler sadece, kitleleri yönlendirmede Kur'an'ı sınırlandıran modernist Müslümanlardır. Bu grup desteklenmelidir.

Ne diyor¿? "Kitleleri yönledrimede Kur'an-ı Kerim'i sınırlı tutan, yani az kullanan." kimseler desteklenmelidir. İşte biz buna "Ilımlı İslâm" diyoruz. Aslında biz de demiyoruz, bizzat Amerika diyor. "İslâmiyeti modernleştirenler" olarak görülen kesim, bugün iktidardadır. Akabinde Karagül ve gazetesi, bu iktidarın emrindedir.

Peki Karagül, ne diye akabinde sıraladığı maddelerde "modernist müslümanları" laiklikle bir arada göstermektedir¿? Bu zaten en başta raporda geçen ["laikl kesimin" anti-emperyalist tutumuna güvenilemez] maddesiyle çelişmiyor mu¿?

Ey İbrahim Karagül, daha dün AB yetkilileri laiklik aleyhindre demeçler vermiyor muydu¿? Daha dün ABD'li yetkililer laikliğin dayatıldığını söylemiyor muydu¿?

Ah İbrahim, vah İbrahim...

Yine yazmış, yazmış ve nereden bağlasam diye düşünürken şunları sıralamış:

İran'a karşı kampanyayı yürüten güçler ve tetikçileriyle AK Parti'nin tasfiyesi için üç yıldır kampanya yürüten güçler ve tetikçilerinin aynı olması size bir şey ifade etmiyor mu? Aynı güçlerin bugünlerde “uzman müsveddeleri”ni gece gündüz çalıştırmaları sizde bir endişeye neden olmuyor mu? Üç ihtimal var ortada:

1- Tasfiye edilmekle tehdit edilen AK Parti'yi hem İslam'la arasına mesafe koymaya zorlamak hem de İran ihalesine razı etmek.

2- “Siyasal İslam tırmanışta” paranoyası ile merkez iktidarı ellerinde tutanları AK Parti üze-rine saldırtıp çıkacak iç çatışmada onları yanlarına çekmek. Böylece hem iktidar değişimi hem de İran'a karşı etkin bir müttefik bulmak.

3- “İslamcı tehdit” paranoyası yayarak, bu çevrelerin İran'la ittifak yapacağı hezeyanlarını ortaya atarak kamuoyunu İran korkusuna karşı hizaya sokmak…

Bir büyük senaryo var önümüzde ve bu Türkiye'de çok şey değiştirecek…Neden “Ankara'da Pentagon Darbesi” dediğim ortada!


1) Hem ABD'nin, "laik kesim" diye adlandırılan ulusalcı-vatansever kimselirden ABD karşıtlığı yüzünden çekindiğini yazacaksın. Hem İran'ın ABD karşıtlığını bileceksin. Hem Nurcu tayfasının Şii düşmanlığını bileceksin. Hem de tutup bunu Ergenekoncular-ABD ittifakı olarak tanımlayacaksın.

2) Merkez iktidar nedir¿? Akape, Tayyip'in dediği gibi muktedir değil midir¿? Bu yüzden mi, yani başka bir iktidar (merkez) olduğu için mi bütün vatan hainlikleri yaşandı¿? Tayyip'in ve tayfasının yaptığı Siyâsal İslam değil de nedir¿? İlk kez Müslüman Cumhurbaşkanı söylemleri, velveki siyasi simge olusn demeçleri, alt kimlik-üst kimlik-birleştirici çimento İslâm tezleri benim eserim mi¿? Bunlar sana göre paranoya ise, sen de onun-bunun uşağısın Karagül.

3) Bugünün Amerikan uşakları, İran'la ortaklık edemez. Merak etme, bu varsaydığın hezeyanlara millet petkasıyla gülecektir.

ABD'nin, iyi polis - kötü polis oyununda, bazı sözde Akape karşıtı özde Amerikancılara göre "iyi polis" - size göre "kötü polis" olan Michael Rubin'in, Akape aleyhinde söylediklerinden yola çıkarak, bütün bu bir tarafından uydurduğun yorumları yapıyorsun da, onlarca defa Akapeye destek vermiş ABD'li (sözde) uzmanları, devlet adamlarını, lobicileri, sermaye sahiplerini, sivil toplum kuruluşlarını yazmıyorsun, bunlar hakkında yorum yapmıyorsun.

İbrahim Karagül, bu durumda sen, ahlâksızın önde gidenisin.

Yıllardır bilmemize rağmen, defalarca tecrübe etmemize rağmen inanırız, etkileniriz, gaza geliriz, oyuna geliriz ve bu ülkeyi, kendi ülkemizi kendi ellerimizle mahvetmekten çekinmeyiz.

Acaba Karagül, kendini tanımladığının farkında mıdır¿?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Ram' a teşekkür...

İletigönderen borabey » Pzt Tem 21, 2008 9:19

Ram'ı en içten sevgi ve saygılarımla kutluyorum.
"Güncel Meydan" bu formatı ile diğer forumlarla arasındaki olan farklılığı olumlu anlamda bir kez daha kanıtlıyor.
Başarılı çalışma ve analizlerinizin devamını yürekten diliyorum.
İçinde bulunduğumuz karanlıklardan tek çıkış noktamız DOĞRU BİLGİ ve ANALİZLERE ulaşmak ve mümkün olduğu kadar geniş kitlelerle paylaşmak olduğuna inanıyorum.
Pentagon raporu ile ilgili bilgileri paylaşırken zaten yazımızın başına dünyanın başına BELA olan BİR RAND raporu olduğuna peşinen dikkat çekmiştik.
RAM , her zaman olduğu gibi milli hassasiyet yaklaşımı ile RAND raporunu çözümlüyor ve satır aralarında gizlenmeye çalışan şifreleri birer birer kırıyor...
Böylesine seçkin bir forumda geç te olsa yer almaktan büyük bir heyecan ve onur duyuyorum.
Klasik bir söylem olacak ama..
İyi ki varsın GÜNCEL MEYDAN...
En içten sevgi ve saygılarımla.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen maydonos » Pzt Tem 21, 2008 16:46

yukariidaki arkadaslara ve her hangi bir kimseye laf dokundurmak niyeti ile yazmiyorum.tepkim kose yazarlari ve strateji uzmanlari ile ilgili o kadar.artik gercekleri yazacak yorumcular lazim.gazete yorumlarindan bana ne bu da benim yorumum.oraya buraya kulpa gerek yok bunu o bu yorumlayincami anliyacagiz.acik acik yazmiyorlar bir suru ivir zivir raporlarla acikliyorlar gerek yokki biz bizzat ne yasadigimizi goremiyorsak yazik bizim gibi insanlara.zaten su an ilimli islam devletiyiz.hangi yasa uygulaniyorki.ruyada yasiyor insanlar herhalde? biz akpden sonra artik demokratik bir cumhuriyetle yonetilmiyoruz.bunu algilamak zor mu?ha bununda beteri seriat zaten..hayirli olsun ..benim umidim yok zaten artik bu milletten..her yer ellerinde..
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

müesses nizam dağı(ttırı)ldı

İletigönderen borabey » Pzt Tem 21, 2008 18:12

Sevgili Maydonos,

Bir mesajında "okullar açılsın" şeklinde bir beyanın vardı.Buradan hareketle üniversite talebesi veya adayı olduğundan hareketle, yaşça büyüğün olmaktan aldığım cesaretle sana bu şekilde hitap ediyorum.
Heyecanın, çoşkun ve sabırsızlığın bana gençliğimi hatırlattı....O çağlarda az mı vatanı kurtardık... hatta hızımızı alamaz Turan'ı gerçekleştirir, orta doğuya nizam verir, balkanları dizayn eder Avrupa ve ABD'ye haddini bildirirdik. Rusya'nın sa esamesi okunmazdı...
Ne zaman ki 12 eylüle geldik..
Sağda ve solda vuruşanların , can verenlerin arkalarındaki gücün "eş merkezli" olduğunu gördük, binlerce kayıp ve gelinen noktada bir büyük oyunun piyonları olarak kullanıldığımız anladık ama iş işten geçmişti...
Bu nedenledir ki
Milli bilinç altımız,
İstesekde istemesek de milli refleksi göstermeden önce ihtiyatlı davranıyor..
Tekrardan yeni bir hain oyunun piyonu olmak istemiyor...
Bu nedenledir ki
PKK terörü karşısında bir iç savaş senaryosu bir türlü vizyona sokulamıyor..
Etnik çatışma eksenine,
Mezhepsel bir dinsel çatışma alanı eklenemiyor..
Ama bu arada düşman uyumuyor.
Eşi emsali görülmemiş senaryo ve psikolojik savşın en yeni versiyonları ile işbirlikçi kadrolarını satın alarak yeni yeni oyunlar sergilemeye çalışıyorlar.
Olağanüstü bir şekilde BİLGİ KİRLENMESİ yaratarak adeta BİR MİKSER İLE MİLLİ AKLIMIZI VE SAĞDUYUMUZU PARAMPARÇA ETMEK İSTİYORLAR...
Bunlara karşı mücadelemizin temelini bilgi kirlenmesine son verecek doğru bilgilerİn kamuoyu ile paylaşılmasıdır.
Ne yazıktır ki kamuoyunda gündem yaratma noktasında insiyatif sahibi olamadığımız için ister istemez savunma pozisyonunda kalıyor ve kirli gündemi temizleme yolunda bir çok yoruM ve analizi paylaşmak ve dikkat çekmek zorunda kalıyoruz.
Sevgili Maydonos,
Yaşamı boyunca mücadele etmiş ve mücadelesinin büyüklüğü oranında kendi çapında bedeller ödemiş, ekrana çıkma, yazI yazma yasağı yemiş bir büyüğün olarak birazcık sabır diliyor ama çoşkundan ve heyecanından en ufak bir eksilme olmaksızın yaşamında her şeyinin gönlünce olması dileği ile yeni bir analizi seninle ve değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum.

En içten sevgi ve saygılarımla.

*********************************************************

Soru ve cevapları ile bir Erhan Göksel söyleşisi

Soru;Bazı belgeler nedeniyle AKP karşıtları geri adım atacak

En son lafımı en önce söyleyeyim: Burada beni en çok ilgilendiren yan, somut olarak bugünkü siyasi iktidar çok önemli birilerini kuyruğundan yakalamış ise; görünen o ki, bu durumu avantaja çevirip malum çevrelerle pazarlık konusu haline getirebilir. Bu kesimlerin AKP iktidarına karşı yürüttükleri mücadelede geri adım atmalarını sağlayacak bazı argümanlara Hükümet’in ulaştığına eminim. Nitekim yaşanan şu son 2-3 aydır türban dahil, bütün gerginliklerde, ‘Müesses Nizam‘ın içinden, mevcut gerilime ilişkin tek bir açıklamanın bile gelemiyor olmasını ben buna bağlıyorum. Bir şey bilerek de konuşmuyorum. Sadece medyaya yansıyan olayları görerek analiz yapıyorum. Bu kadar büyük addedilen operasyonla ortaya çıkan deliller, bu kadar zayıf, ama bu kadar zayıf delillerle hiç bir savcının ve hakimin operasyonu yürütmeyeceğini, aylarca süren büyük maliyetli takipler olamayacağını düşününce; bir yerlere ulaşıldığından emin oluyorum.

Soru;Gerçek elebaşları ortaya çıkmayacak..Bunun ucu nereye kadar dayanıyor olabilir?

Bunun ucu bana göre ‘Müesses Nizam‘ın içindeki önemli güç odaklarından birilerine dayanıyordur; ama diyeceksiniz ki, esrar perdesi çözülecek mi? Ben çözüleceğini hiç zannetmiyorum. Siyaset aynı zamanda pazarlık ve uzlaşma yeridir. AKP İktidarı‘na karşı ‘Müesses Nizam‘ın içinden kök alan bazı “Güç Odakları”nı, Hükümet’in “bileğinden büktüğüne” inanıyorum. Bükeceğine inanıyorum; ve asıl suçlular “Büyük Çeteler” ki, “Büyük Çete” olayı olduğuna da hiç kuşkum yok. Türkiye’de büyük çetelerin olduğunu hep var sayarım ama bu büyük örgütlenmelerin “asli-gerçek” elebaşlarının hiçbir şekilde de gün yüzüne çıkmayacağını; figüranların ve piyonların yargıda mahkum olacağını düşünüyorum.

Soru;Erdoğan’ın çevresindeki gizli birinci halka

Şamil Tayyar, Ergenekon Örgütü’nün “Bir Numarası”nı Başbakan’ın bildiğini söyledi, Neşe Düzel’e verdiği röportajda.

Bunun tamamen fikir jimnastiği yapılmış ve biraz masa başında üretilmiş bir haber olduğuna inanıyorum. Bir kere bırakın Sayın Tayyar’ı, Başbakan’ın ortalıktaki bilinen en yakınları bile Başbakan’ın kafasının içindekileri bilmezler, bilemezler. Çünkü Sayın Başbakan’ı yakinen tanıyan birisi olarak konuşuyorum. İnanılmaz ketumdur. Çevresindeki çok yakın üç-beş kişi dışında- ki onlar bilinen siyasiler hiç değildir- kafasındaki siyasi fikirlerinden Kabinesi’nin bile haberi yoktur. Bu yorumlar ve haberler “Necip Türk Basını”nın masa başı üretimidir.

Soru;Başbakan Sorunları, “Bilinen Siyasiler”le hiç mi paylaşmıyor?

Paylaşmaz. Kabine’de ve Grubu’ndaki milletvekillerinden Cemil Çiçek gibi “bir-iki kişi” dışında kimseyle paylaşmaz. Onun “Siyasi Birinci Halkası”, kamuoyunun bilinen isimleri değildir. Abdullah Gül bile bu ekipte yoktur. Bülent Arınç, bugüne kadar hiç yer almamıştır. Ali Babacan, Kemal Unakıtan, Binali Yıldırım gibi, Medya tarafından ona çok yakınmış gibi gösterilen bu gibi Bakanlar, Başbakan onlara sormazsa, fikirlerini bile söyleyemezler. Medya tarafından kamuoyuna “Aslanlar” gibi parlatılan Bakanlar, Başbakanlığın kapısını bile “Başbakan” kendilerini çağırmadan çalmaya cesaret bile edemezler.

Geçen dönemde Kabine Toplantıları’nda Başbakan’la polemiğe girme cesaretini ne Bülent Arınç ne de Abdullah Gül gösterememiştir. Sadece Abdüllatif Şener ve Cemil Çiçek gösterebilmiştir. Abdüllatif Şener artık Kabine’de olmayı bırakın -AKP’de olmakla beraber- kendi rızasıyla bıraktığı için Milletvekili bile değildir.

Sayın Başbakan’ın son altı yıldır devam eden kamuoyu ve siyasetteki “büyük başarısı” da bana göre bu nedenledir. Karizması’nın altında yatan da budur. Halkın benimsediği de budur.

Birinci halkayı gazeteciler bilmez

Soru;Yani Şamil Tayyar’a, sizce Başbakan’ın çevresinden haber sızmış olamaz mı?

Olamaz. Çünkü Başbakan’ın birinci halkasını gazeteciler bilmez, bilen varsa bile onları şahsen tanımaz. Bu gazeteciler kendi aralarında herkesi tanırmış gibi konuşurlar ve etrafa, özellikle de kendi meslektaşlarına hava basarlar. Bu “bilgi kirliliği ve dezenformasyon” aracılığıyla da kamuoyundan çok, İstanbul’da yerleşik olan başta kendi Patronları olmak üzere, ara sıra Ankara’ya ziyarette bulunarak “Ankara’nın Siyasi Havası”nı soluduklarını sanan Medya Yöneticilerini manüple ederler. Bunda da özellikle 28 Şubat sürecinden bu yana çok başarılı oldular. Ordu içinde bir onbaşı bile tanımayan bazı gazeteciler bütün komutanları tanır gibi hareket edip, onlardan mahreç fısıltılı “yorum” haberler yaratırlardı. Yani, Osmanlı’dan kalma bir atasözüyle söylersek, bu durumu çok güzel anlatırız; “Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar”.

Yani kısaca özetlersek, Şamil Bey’in yorumuna “tüm matbuat” adına şöyle bir ince “karşı-anekdot” koyayım. Başbakan’ın bir şeyler bildiğine hiç kuşku yok. Bunu olaylara baktığınızda açıkça söyleyebilirsiniz, ancak burada “nüans” gazeteciliğin bittiği yerdedir; yani Şamil Bey, “Başbakan biliyor”, demek yerine; “Başbakan’ın bir şeyler bildiğine hiç kuşku yok.” deseydi hiç itiraz etmezdim.

Bu tür “haber-yorumlar” maalesef tüm Necip Türk Basını‘nın “Milli Hastalığı”. Haber üretirken; olaylara önce ilginçlik katacaksınız ki, sansasyon yaratsın; sansasyon demek tiraj ve reyting demek; bu arada bir de buna “ana kaynaktan alınmış haber” gibi, ,“…dir, …dır” uslubu eklerseniz, kendi patron ve yöneticilerinizi de manüple edersiniz. Kamuoyunun inanmasının da önemi yoktur. Yukarısı inanırsa mesele sizin için hallolmuştur: Kendi değerinizi “kendinden menkul” olarak bizzat yukarının nezdinde “kendiniz artırırsınız”.

Soru;Peki bu Cumhuriyet Mitingleri’ni çeteler mi organize etti? Yani Ergenekon örgütü mü organize etti?

‘Müesses Nizam‘ artık “Tek Parça Müesses Nizam” değil. Çok parçalı hale geldi. Özellikle 22 Temmuz seçimlerinden sonra. 22 Temmuz’dan önce benim bir röportajım vardı…

Soru;Yeni Şafak’ta..

Yeni Şafak’ta. “Asker sokaktan iktidarı etkilemek istiyor” diye. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum? Hala Yeni Şafak‘ın en çok okunanlar listesinde birinci sırada. Gazetenin internet sayfasından bakabilirsiniz.

Evet hatırlıyorum..

O röportajda, o tarihte seçime giderken asker AKP’nin önünü kesmek üzereydi. Nitekim “e-muhtıra”nın verilmesi falan… Bu arada ‘Müesses Nizam’ın kendi içinde farklaşmasını ve parçalanmasını kimse görmediyse de ben gördüğümü sanıyorum. Yani artık bir değil birkaç tane ‘Müesses Nizam’ oluştu. Her devletin içinde gizli operasyon yapan ve derin devlet denen operasyonlar vardır. Beni ilgilendiren yanı bu değil.

27 Nisan Muhtırası Büyükanıt’a rağmen verildi

Soru;Bu arada, “Müesses Nizam” tam olarak nedir. Yanılmıyorsam Türkçe’deki isim babası da sizsiniz. Ne anlamda kullanıyorsunuz?

‘Müesses Nizam‘ benim yirmi yıl önce Türkçe’ye yerleştirdiğim bir kavram. Bundan kastım kesinlikle “derin devlet” değil. ‘Müesses Nizam’ bir ülkenin doğal sahibi ve yöneticisi olduğunu düşünen, onun koruyucusu olduğunu düşünen, asker dahil, sivil dahil, bürokrat dahil, yargı dahil “yüksek elitin tamamını” kastettiğim bir mevhumdur; ama bunun en önemli komponenti, önemli bir ayağı “askerler”dir.

Bugün baktığımda kendi içinde ‘Müesses Nizam’ın birkaç parçaya ayrıldığını görüyorum. Süreç 27 Nisan’da başladı. Bana göre 27 Nisan Muhtırası, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın bilgisi dahilinde ama ona rağmen Genel Kurmay’ın sitesine konuldu.

Soru;Ona rağmen… Büyükanıt engelleyemedi mi?

Engelleyip, engelleyemediğini bilemem; ama Büyükanıt’a bilgi verdiler, bildiriyi siteye koyuyoruz diye. Bu kadarını söyleyeyim. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum.

Yakın zamanda yine “Yeni Şafak”ta ikinci bir tam sayfa söyleşiniz yayınlandı. Türkiye’de bir ilke imza attınız. İlk defa mevcut bir Genel Kurmay Başkanı bu derecede sert eleştiriliyordu. Siz ‘Müesses Nizam’ın çökmüş’ olduğunu söylüyorsunuz.

Soru;“Müesses Nizam Dağıldı” demişsiniz. Tabii, bu arada medyada konuşan tüm emekli yüksek rütbeli subaylar da eleştirinizden nasibini almış.

Önce ben bu konuşmayı hangi zamanda yaptım bunu kısaca anlatmam lazım. Çünkü, sorularınıza bunları anlatmadan cevap verirsem, yanlış anlaşılabilir ve böyle önemli ve hassas bir konuda doğrular algılanmadan ne demek istediğim tam olarak ortaya çıkamaz. Kaçınılmaz olarak da istenmeyen spekülasyonlara neden olur. Röportajımda da TSK’lerini yıpratmak isteyen gerek bir kısım İslamcılar gerek bir kısım 2. Cumhuriyetçiler’le aynı safa düşmemek için çok dikkat ettim. Bu kesimlerle bazı tespitlerde benzerlik bulunabilir, ancak bu kesimlerle benim eleştirel problematiğimin kesinlikle hiç bir ortak yanı yoktur. Benim amacım; her hangi bir kuruma zarar vermek değil, tam tersine söz konusu yıpranmış kurumların kendilerini yeniden restore edebilmeleri için fotoğrafı net çekmektir. Söyleşinin de amacı buydu. Bu ülkede artık birilerinin hem kamuoyunu hem de söz konusu kurumları silkeleyerek “kendilerine” gelmesine yardım etmesi gerekir.

Röportaja nasıl gelindiğini kısaca anlatmam gerek. 2007 ortalarından itibaren yaklaşık son altı-sekiz aydır giderek artan bir şekilde ve özellikle 22 Temmuz Seçimleri’nden AKP’nin ezici bir zaferle çıkışını takiben başlayan ve Dağlıca Baskını‘ndan sonra da artan bir tempoyla devam eden; kimi emekli ve muazzaf Askerler’in; başta Kürt Sorunu ve PKK konusunda olmak üzere “ilginç”(!) açıklamalar yapmaya başladıklarını hatırlatayım.

Bir yığın emekli subay medyaya çıkıp cahilce laflar etti

Eski Paşalar; “hata yaptık” dediler. Bu sürece; önce Kenan Evren‘in “Kürt lafını yasaklamakla hata yaptık” demesiyle girildi. Cesaret alan bir yığın emekli subay Medya’ya çıkıp cahilce laflar etti, “muhteşem(!) fikirleri” ile ortalığı doldurdular. Kasım 2007′de ise son yılların emekli kuvvet komutanları konuşmaya başladı. Peki, ortaya ne çıktı: Bilgi yetersizliğinden ve eğitimsizlikten bir yığın farklı ses büyük bir gürültü çıktı. Kavramlar, olaylar ve ileri sürülen tezler birbirine karıştı.

En son olarak da 11 Aralık 2007′de 2. Başkan Ergun Saygun ve Genelkurmay Başkanı Büyükanıt aynı anda, aynı günde “Medya’ya konuştular”. Sizin sert dediğiniz benimse “eleştirel” dediğim röportajım, Yaşar Büyükanıt Paşa’nın 11 ve 12 Aralık’ta tüm medyayı kaplayan “insanlığın ortak değerlerden biri insan hakları, ikincisi demokrasi, üçüncüsü özgürlük, dördüncüsü barış… Biz bu değerleri terörle mücadelede elimizden kaptırdık” açıklamasını takibeden saatler içinde yapıldı . 17 Aralık 2007′de Yeni Şafak’ta tam sayfa yayınlandı.

Soru;Neden çok sert tepki verdiniz ?

Bu sözleri Paşa, “Türkiye’nin kritik günler geçirdiği ve başta uluslararası diplomasi olmak üzere ülkemizin hemen her alanda kuşatıldığı”, adeta “ateşle imtihan” edildiği hem Dağlıca Baskını ertesinde hem de Başbakan’ın ve Askerlerin ABD ziyereti ertesine denk düşen çok “kritik bir dönem”de üstelik de basının önünde söyledi. Kendince süreci halkla paylaşmak gerektiğini düşündü herhalde. Dünyanın her yerinde “Askerler konuşur”, en çok İngiltere’de, ikinci olarak da Amerika’da konuşurlar; ama kamuoyu önünde, hele hele medya üzerinden hiç konuşmazlar. Aylarca bir yığın general konuştu, peki hangisi devlet katına karşı sorumluluğunu yerine getirip “hata yaptık” dedikleri husuları bir rapor haline getirip kayda aldı?

Soru;Bazı devlet yöneticileri durup dururken, neden konuşma ihtiyacı duyarlar?

Müesses Nizam’ın yöneticileri, kimi en üst düzeyde devlet görevlileri ki, bunlar proje üretemeyen, yeteneksiz kimi devlet kadroları gelecekte kendilerinden hesap sorulmaması için medya üzerinden bir vicdan rahatlatmasına gittiler. Çünkü “Tarih Hesap Sorar”.

Soru;Büyükanıt’ın konuşmasının toplum üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Bu sözler Türkiye’nin başını ağrıtır demişsiniz. Ağrıttı mı?

Yeni Şafak’ta anlatmıştım: Paşa’nın kullandığı; “Terör siyasallaştı ve legalleşti, psikolojik harekatı onlara kaptırdık” gibi sözler, “artık yapılacak bir şey kalmadı” anlamında cümleler sarfetmek, havlu atmak anlamına gelir. Bu “kaptırma” sözcüğü, sadece TSK bünyesinde değil, tüm dünya Ordularında “savaşta bayrağı kaptırma” anlamını çağrıştırır ki, “bunu düşündürmek bir orduyu tamamen berhava etmek“le eş anlamlıdır.

Büyükanıt’ın görevi fiili olarak bitmiştir

Soru;Yaşar Paşa’nın konuşmasında doğru bulduğunuz yanlar neydi?

Demiştim ki; “İtiraf kısmı hariç, doğru olan hiç bir tarafı yoktu”. Doğru taraf itiraf kısmında 4 madde halinde sıraladığı “çağdaşlık değerleri“ydi. Ama Büyükanıt onu da “insan hakları terörist hakları haline dönüştü” diye öyle yanlış bir söylemde kullandı ki “23 yıllık terörle mücadelede insan haklarına riayet etmedik” anlamına yol açacak ve uluslar arası diplomaside bizim aleyhimize karine gibi kullanılabilecek bir veri haline dönüştürdü. Bu sözler ileride Türkiye aleyhine “en yetkili kişi” tarafından adeta bir “mahkeme önünde ikrar” edilmiş gibi kullanılabilir sözler haline geldiler.

Soru;“Büyükanıt’ın görevi fiili olarak bitmiştir, hukuki olarak sürebilir… “ demişsiniz. Hala aynı görüşte misiniz?

Görüşümü değiştirecek her hangi bir olumlu gelişmeyi, 11 Aralık’tan bugüne siz görebildiniz mi ki ben göreyim?

Soru;“Müesses Nizam”ın kirlendiği için dağıldığını ileri sürüyorsunuz yine o tarihte, aynı söyleşide… Ne anlama geliyor bu sözleriniz?

Müesses Nizam’ın dağıldığı anlamına geliyor. O tarihte şunları demiştim: “22 Temmuz seçimleri gösterdi ki Türkiye’de 85 yıldır kurulmaya çalışılan Müesses Nizam ve Türk burjuvazisi hak-ı yeksan olmuştur. Müesses Nizam fonksiyonunu yitirmiş, işlevsiz kalmıştır. Böyle olduğu için Genelkurmay Başkanı çok önemli bir askeri toplantı varken Atina’da kokteyl’de bulunmaktadır. Ordunun en büyük müteahhidiyle locada holigan gibi Fenerbahçe taraftarlığı yapmaktadır.” Şimdi de bu fikirlerimi koruyorum.

Daha da ötesine geçeyim:

Bir ülke düşünün ki: Bankalarının yarısından fazlası yabancılara satılmış; Sigorta Şirketlerinin % 80′i yabancıların olmuş; ülkede kullanılan kredilerin % 76’sı yabancı kurumlardan alınmış; tüm stratejik kurumlar, limanlar yabancıların eline geçmiş; hatta o ülkenin yöresel gıdalarını bile Türk bakkallar değil, elin Fransız-Alman-İngiliz süpermarketleri satıyorsa, yani bizim olanı bile bize yabancılar satıyorsa bu ülke bizim midir? Böyle bir ülkenin iç ve dış borcu ülkenin bir yıllık üretimi olan GSYH’sını aşmış ise; böyle bir ülkede ekonomi bağımsız olabilir mi? Bağımsız ekonomisi olmayan bir ülkenin siyasi bağımsızlığı olabilir mi? Sizce, siyasi bağımsızlığı olmayan bir ülkeyi o ülkenin halkı mı, yoksa ekonomisini elinde tutan yabancılar mı yönetir?

Devam edelim: Bir ülke düşünün; Küreselleşme adına o ülkenin tüm sınırlarını kaldırmışsanız, o ülkenin sınır güvenliği için Ordusu’ndan bir talebi olabilir mi? Ordusu’ndan talebi kalmayan bir ülkenin ordusu da fonksiyonunu sürdürebilir mi? Böyle bir ülkede işlevi kalmayan bir Ordunun Komutanları da işlevsiz kalır. İşlevsiz ve halkının ondan bir talebi kalmayan Ordunun Komutanlarına da futbol tribünlerinde maç seyretmek, medyayla sohbet etmek, kokteyllere gitmek, düğünlerde dans etmekten başka ne kalır.

Bu arada seçim öncesi Siyasi İktidar’ın da ciddi hataları oldu, devletin yaptığı herşeyi kendi altlarını oymak olarak gördüler. Asker de birçok şeyi politikleştirdiği için asli işlerinin dışında kaldı ve çuvalladı. 2006′nın başında MİT bir rapor yayınlandığı halde ve hatta bu raporda; “bahara büyük eylemler olacak” dediği halde; gerek Hükümet gerekse Asker, yani bir bütün olarak Devlet önünü göremedi. Herkes bu raporun üstüne yattı. Ne Kerkük’ü ne Barzani’yi ne Kuzey Irak Kürt Devletini ve de yeniden çizilmeye başlanan Ortadoğu haritalarını bile anlayamadılar.

En önemli kırılma şurada oldu: Askerler bu “T.C. Devleti’nin Çimentosu”nu sağlamlaştıralım diye uğraşırken kendi ekonomik kaynaklarını da bir yandan yarattılar. Küreselleşme o kadar egemen oldu ki sınırların anlamı kalmadı. Ay-yıldızlı bayrak giyip Erdemir’i kimseye vermeyiz diyen Coşkun Ulusoy koskoca bankayı “sıfırladığında” kendisini kurtarmak için Oyakbank’ı bir gavura sattı. Bu durumda TSK’nın bir fonksiyonu olur mu? Böyle olunca televizyonlara çıkıp herkes konuşur, eski subaylar vicdan rahatlatmaya çabalar, aktif subaylar da maça gider, düğünlerde göbek atarlar.

Copyright © 2008 aktifhaber.com
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen maydonos » Sal Tem 22, 2008 8:06

borabey;onemli degil hitab seklin sonucta hepimiz ayni topragin insanlariyiz.maalesef genc degilim .cocugum var ve o okula baslasin diye bekliyorum.dort yil oncesine kadar ogrenciydim. genc yasli fark etmez.sabirsizligim karakterim dolayisi ile.guzel paylasimlar bunlar tabi ama hep konus yaz yuru sonuc ise yok bundan biktim belki o nedenle sikintidan boyle yaziyorum.bazen Ramida kizdiriyorum bu konuda.hic olumlu bir seyler okumuyoruz ve olmuyor ozellikle de bir yildir belkide bu yuzden.kusura bakmayin.ne ise sabah oglum uyurken iki satir yazayim dedim.genelde gece yaziyorum.hepimize kolay gelsin.tanri akil fikir sagligimizi korusun.bu kargasa icerisinde.saygilar..
Resim


Ne MuTLu TüRkÜm DiYeNe
Kullanıcı küçük betizi
maydonos
Üye
Üye
 
İletiler: 1651
Kayıt: Çrş Haz 04, 2008 1:53

İletigönderen borabey » Sal Tem 22, 2008 8:51

Değerli Kardeşim,

Ben de torunları okula başlayan ATABEY ve BORABEYin dedesi olarak Allah çocuğunu ve gelecekteki neslini sana bağışlasın.Tüm kötülüklerden esirgesin tahtları ve bahtları açık olsun. Gençlik izafi bir kavramdr.Maalesef genç değilim... sözü sana yakışmıyor. Duyguların düşüncelerin heyecanın ve çoşkun fiziki yaşın kaç olursa olsun gençliğin dinamizmini temsil ediyorsun.
En içten sevgi ve saygılarımla.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

Önceki

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 9 konuk

x