AKP’ye Neden Oy Verilmez?
« Gölgelice Koca Ağacın Kesilmesin! »
Seçime ilk kez katılacak bir siyasi partimiz, adı lâzım değil, bir seçim bildirgesi yayınlamış. Neden MHP’ye oy verilmez, neden CHP’ye oy verilmez, neden AKP’ye oy verilmez diye alt alta onar madde sıralamış.
İlk iki partimiz AKP’ye karşı olan iki parti. AKP ise artık herkesin gördüğü ve bildiği gibi , açıkça da pek çok aydınımız, bilim insanımız, siyasetçimiz tarafından dile getirildiği gibi parti değil, bir proje ! Türkiye Cumhuriyetini bitirme projesi…
CHP’ye, MHP’ye neden oy verilmezmiş?
Bunlar oy alamaz ise kim oy alacak ? Halkımıza umut olan Güçbirliği’nin bile şansı bu iki muhalefet partimizin meclise güçlü bir şekilde girmesine bağlıymış, dün, “Cumhuriyet Güçbirliği”ni kuranlar böyle açıkladılar…
Avrupa neden hep böyle güçlü, neden hep tek sesli hiç düşündünüz mü?
Ulusal çıkarlarında, sömürgeci çıkarlarında hemen birleşirler de ondan…
Almanya, diğer ülkeler bölünürken eski parçasını geri kaptı, büyüdü…
Fransa ulusal devlet olarak karmaşık etnik yapısına rağmen, göçmenlerine rağmen tek ses…Sömürgecilerin başı İngiltere tek ses…İtalya’dan, İspanya’dan bile artık bölücü sesler gelmez oldu…Amerika koskoca bir kıta devlet, değil ayrılma bütünleşiyor, yapısı kemikleşiyor…
Yunanistan’ın krize rağmen işleri tıkırında…
Olmayacak hayalleri, rüyaları bu iktidar biraz daha başımızda kalırsa gerçekleşecek gibi gözüküyor…Kıbrıs’ı bile elimizden aldılar hiç çaba harcamadan, savaşmadan, dövüşmeden…Bir ilânı kaldı…
Karasularımızı almışlar, açıklanmıyormuş şimdilik…Adalarımızda dilleri şarkıları hüküm sürüyor…Türk lokantaları bunların şarkılarını çalıyor, mecburmuşlar…
Radyoları açıldı veya açılacak, son durum ne bilmiyorum, Pontus Rumcası ile Trabzon’da…Sümela manastırını ayin yerine çevirdiler, ne isterlerse oluyor…
Yetmişli yıllar, seksenli yılların başları…
O zamanlar Almanya’da doğan Türk çocukları çok az…Çocuklarını aileler Türkiye’de bırakırlardı, annelerinin yanında. Yetişkin yaşlarında Almanya’ya ailesinin yanına gelen bu çocuklar hiç Almanca bilmiyorlar…Almanya’da bir okulda 6 -7 Türk öğretmeni çalışıyor. Türklerin çoğunlukta olduğu bir göçmen mahallesinin okulu burası. Türk öğretmenlerin arasında Kürt kökenli de var, dinci de, o zamanın keskin solcusu da…Aralarında anlaşmazlıklar, çekememezlikler oluyor. Bir ikisi Alman okul müdürüne şikâyete falan gidiyor. Alman müdür 2. Dünya savaşını yaşamış, yaşı altmışa dayanmış bir kişiydi. Hiç unutmam, bir gün Türk öğretmenleri bir araya topladı ve onlara dedi ki:
” Siz birsiniz, bir milletsiniz…Kendi aranızda nasıl çekişirseniz çekişin, kimseyi ilgilendirmez ama bize karşı bunu belli etmeyin! Tek vücut olarak durun…Bana şikayete gelmeyin…Yakışmıyor!
İşte bence kilit sözcük burada. Bize karşı birlik olun. Tek ses olun…
Karşımızda yapacağını, niyetini, hedefini saklamayan bir AKP var.
Doğasını nükleerle, termik santrallarla mahvedeceği, toprağını, suyunu kurutacağı, zehirleyeceği, kıyılarını sahilini bozarak yaptığı oto yollarıyla geri dönülemeyecek şekilde perişan ettiği ve etmeye devam edeceği Karadeniz kıyı kenti Sinop’ta söylüyor bu sözleri AKP’nin başı. Gazeteden aynen kopyalıyorum (yazım yanlışlarıyla):
“Lafla milliyetçilik olmuyor. Milleti sevmek kurumlarımızı güçlü hale getirmekle oluyor. Dünyada saygın bir yere geldiysek attığımız adımlardaki cesarettir.
HEDEF BÜYÜK TÜRKİYE: Hedefimiz 2023’te yeniden büyük Türkiye’yi kurmak. Çıraklık dönemimiz 2002’den 2007’ye kadar sürdü. Şimdi ise 2011’e kadar olan dönemmiz kalfalık dönemiydi. 12 Haziran’dan sonra ustalık dönemimiz başlayacak.”
Bu konuşmayı dinleyebiliyor, karşı çıkmak bir yana alkışlayabiliyor bizim garip halkımız!
Mesele bu kadar korkunç, bu kadar ümitsiz aslında!
Hangi kurumlarımızı güçlü hale getirdiler? Sattıklarını mı?
Ne zaman saygın yere geldik? Irak’ın akan kanına kayıtsız kalarak, Libya’ya ihanet ederek, Mehmetçiğimizin kanına eli bulaşmış Barzani’yi, kucaklayarak mı?
Hedef büyük Türkiye’ymiş...
Ekonomisini yabancıya teslim ederek mi?
Üretimi bırakarak mı?
Güneydoğusu’nu gözden çıkararak mı?
Bizi bitirecek Amerikan projesine eşbaşkanlık ederek mi?
Ülkemizde misyonerliği serbest bırakarak mı?
Yabancı misyoner öğretmenler getirtmeyi sömürgecilerin emriyle hiç hesap kitap yapmadan kabul ederek, ülkemizin ruhunu haçlılaştırarak mı? Buna izin vererek mi?
Tüm okullarımızı böylece İngilizce dilli, Amerikancı Fethullah okullarına dönüştürerek mi?
Halkımızı yoksullaştırarak mı? GDO’lu ürünlerle halkın genetik yapısını bozarak, hastalandırarak mı?
Ne bu 2023 hedefi? Nasıl varılacak 2023’e?
Ermeni’ye, Yunan’a , İngiliz’e, Fransız’a, Rus’a… vatanı peşkeş çekerek mi?
Başkentimizi, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini değiştirerek mi?
Bayrağımızı, İstiklâl marşımızı değiştirmeyi tartıştırarak mı?
Şanlı al bayrağımızı göklerimizden indirerek mi?
Ses bayrağımızı yaralayarak mı?
Sömürgeci maşalarının yani bölücülerin, teröristin isteklerine, artan cüretine ortak olarak mı? Onları cesaretlendirerek mi? Bölücübaşıyla pazarlık yaparak mı?
Atatürk’ün ilkelerinden, çağdaş düşünceden milletimizi uzaklaştırarak mı?
Neyle?
Bu ilk kez seçime girecek partimiz bunları sorgulayacağına, AKP’ye neden oy verilmez’e kendini odaklayacağına, öncelikli hedefimizi belirleyeceğine, iktidara karşı duran, en azından böyle görüntü veren, milletimizin önünde tek seçenek gözüken partilerimize saldırıyor…
Açıp bakıyorum, AKP’ye neden oy verilmezmiş? Karşısına neler yazmışlar?
Bütün yazılanlar eskimiş, bayatlamış, 2007 seçiminden önce ve halk oylamasından önce söylenenler…Unutmayacağımız gerçek ise şu:
Bu söylenenlerden sonra hileyle hurdayla, kandırmacayla her neyse AKP üç seçime girmiş ve kazanmış. Bakıyorum yazılanlara:
“Vatanın kurumlarını, toprağını satmış, yabancıya peşkeş çekmiş.”Yanıtım: Buna aldıran olmamış veya halk bunu duymamış….
“Dış borcu artırmış”: Buna da aldıran olmamış veya halk bunu duymamış…
“Gemicikmiş, devlet kredisi ile yandaş televizyon ve gazete satın almışmış, basın yayını yandaş yapmışmış”: Kimse umursamamış veya bunu da kimse duymamış.
“Basılmamış kitaba baskın”, diye yazmışlar bir maddeye: Bu suçları mı önemli ? Ergenekon, Balyoz tertipleri mi?
Bu suçları (basılmamış kitaba baskın) diğer suçların yanında pek masum…Askeri esir almalarına niye tepkiniz yok? Komutanların derdest edilmelerine, hapse atılmalarına nerede tepkiniz?
“Şehide hakareti, teröriste sayın demesi, yandaş yargı oluşturması, dokunulmazlıkları kaldırmaması…” kimi ilgilendirdi? Milletimiz bunları duya duya kanıksadı…Veya tepki göstermediğine göre henüz herkes duymadı. Duyuramadık…
“Siyasete küfrü ve argoyu sokmuşmuş“ Kime ne? Bu önemli mi?
“Zinayı suç sayılmaktan çıkarmış, gerekirse papaz elbisesi giyermiş”: Haçlı seferine katılmasını sorun yapmıyorsan bunlar ne ki, bunlar yanında çocuk oyuncağı?
Oysa 2007 ve 2008’den sonra takke düştü, kel göründü. Kel göründükten sonra da üç seçim kazandı bu zihniyet. Böyle kimsenin aldırmadığı, milletin duya duya alıştırıldığı, kanıksadığı sebeplerle mi onu alt edeceksiniz?
Yıllar öncenin sözleriydi bunlar...Tek bir, basılmamış kitap olayını katmışsınız araya yeni olarak. O da nedendir bilinmez, şaşkeza içeri aldıkları ve Ergenekon Tertibine karşı olmayan bir gazetecinin basılmamış kitabının toplanmasını...
Her geçen günümüz daha çok karanlık...Milletimiz ışığa hasret...
Artık hiç çekinmeden, saklanmadan, yeni yeni bilmediğimiz yüzlerini gösteriyor bu Cumhuriyet yıkıcıları...
AKP’ye neden oy verilmez derken Haçlılarla işbirliği söylenmez mi?..
Barzani ile kucaklaşması ne anlama geliyor açıklanmaz mı?..
Yunan’a neler verecek?
Ermeni neler bekliyor?
Güneydoğumuz için neler düşünüyor, ne yapacaklar bir daha gelirlerse?
Siz hiç bir örümceğin ağına düşürdüğü bir avı, örneğin kendinden büyük bir balarısını nasıl sardığını, etrafını sıkı sıkıya çevirip onu nasıl kıpırdayamaz hale getirdiğini izlediniz mi?
Biz tıpkısı tıpkısına öyleyiz!
Sarıldık!
Bizi boğmaya çalışıyorlar!
Akıllıca bu ağları yırtıp parçalamaktan başka çaremiz var mı?
Muhafazakâr sağcı parti liderlerimiz, muhafazakâr sağcı eski bakanlarımız nereden nereye geldiler? Sağ sol bile kalmadı. „Senlik benlik yok...Siyasi görüşlerimiz önemli değil, önce ülkemiz gelir, „ demiyorlar mı?..Tehlikeyi nasıl gösteriyorlar? Nasıl birlik, beraberlik çağrısı yapıyorlar?..
Bunları görmeniz gerekmez mi? Bu seçim normal, sıradan bir seçim mi?
„Gelin daha vakit varken birleşiniz...Güçlerinizi birleştiriniz diyorlar..“
Onlar bile tecrübeli siyasetçi olarak böyle derken, „Ben tek başıma seçime gireceğim, rüştümü ispat edeceğim,“ demek akla uygun mu?
Deneme sınamaya vaktimiz var mı? Sizden yardım bekleyenlere, inanan ve güvenenlere bunu yapmaya hakkınız var mı?
Osman Pamukoğlu, Haydar Baş, Masum Türker, Abdüllatif Şener...Değerli, parti başkanlarımız! Yüzde on barajını görmüyor musunuz? Yoksa bu mücadelede samimi değil misiniz?
CHP’nin, MHP’nin yönetimine, neden işbirliğine gitmediniz demek için çok geç… Neden bu değerli adlarla gücünüzü büyütmediniz? demenin de kimseye faydası yok artık…
Seçim bölgelerinde bari seçilme şansı yüksek olan iktidar karşıtı adayların parti adına bakmadan desteklenmelerine ön ayak olunsa…İstanbul’un belediye başkanlığını, Ankara’nın belediye başkanlığını kısır particilik çekişmeleriyle nasıl altın tepsi içinde bunlara verdiğimiz unutulmasa…
Aramızda çekişelim ama düşmana karşı belli etmeyelim...Atalarımız boşuna“Kol kırılır yen içinde kalır!“ dememiş...
Avrupa’nın sırrı bu sözde gizli. Haçlı Seferi’ne çoktan başladılar...İşbirlikçiler de yanlarında...
Türkleri, Türk Milletini Anadolu’dan kovma savaşı bu diyor Erdal Sarızeybek! Bin yıllık bitmeyen savaş...Ölüm kalım savaşımız...
Geldiler, bir kez daha kapımıza dayandılar...Bu kez çok yeri silahsız ele geçirdiler bile...Beyinlerimize kadar ulaştılar...Banu Avar’ın deyişiyle satın aldıkları basın yayınımızla, kurumlarımızla algımızı değiştirdiler, değiştiriyorlar...Kültürümüzü, millî benliğimizi, dilimizi, dinimizi değiştirmekle uğraşıyorlar...
İkinci İstiklâl Savaşımız...
Madem herkes ben bilirim, ben yaparım havasında, en iyisi sözü atalarımıza vermek. Onların hayır duasını almak, öğütlerini duyurmak...
Dedem Korkut, Boğaç Han Destanı’nı şu sözlerle bitirir:
„Yerli kara dağların yıkılmasın!
Gölgelice koca ağacın kesilmesin!
Taşkın akan güzel suyun kurumasın!
Kanatlarının uçları kırılmasın!
Koşar iken ak boz atın sürçmesin!
Vuruştuğunda kara çelik kılıcın çentilmesin!
Dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın!
Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun!
Hakkın yandırdığı çırağın yanadursun!
Yüce Tanrı, alçağa el açtırmasın!"
Feza Tiryaki, 4 Nisan 2011