Aksiyon: "Ulusal Sol 'Çocuklarını' Oltanın Ucuna Taktı&

Aksiyon: "Ulusal Sol 'Çocuklarını' Oltanın Ucuna Taktı&

İletigönderen tuba » Çrş May 14, 2008 10:23

Ulusal Sol 'Çocuklarını' Oltanın Ucuna Taktı

Ne yapsın şimdi Nihat gibi Serdar gibi duygulu insanlar? Öldürülen, ırzına geçilen Müslüman Iraklıları yönetmek üzere kurulan geçici koalisyon yönetiminin danışmanı Rubin kalktı “Bizim Nihat ve Serdar” der gibi cümleler kurdu…

‘Devrimler çocuklarını yermiş.’

Bir geçekliktir; bunu böyle kabul etmek gerekir!

Peki neden babalar değil de hep çocuklar yenir? Ya da çocuklarını yiyen devrimler midir, yoksa devrimin babaları mı?

Kutsana kutsana yedi kat göklerin ötesine çıkartılan devrimin, kendi çocuklarını yiyeceği hiç aklıma yatmaz nedense!

İktidara konabilmek için masallarla efsunlanıp, gözleri boyanarak taşeronluk yaptırılan çocukların, “kutsal devrimin” ayak sesleri eşliğinde satışa çıkarılışı tahammülfersa gelir…

Kim bilir belki de onları yiyenlerin mantığına göre devrim babalarının küçük bir jestidir bu:

Çocuklar sonucu görüp, üzülmesin diye bu dünyaya bakan gözlerini kapatırlar?...

“Devrime inananlar öbür dünyaya inanıyor mu ki” sorusunun yeri ve zamanı değil!

Çocuklar, bir hülya peşinde canlarını ortaya koyarak, arkadaşlarını kaybederek verdikleri mücadelenin, sonunda kocaman bir hiçe saplandığını görme acısına dayanabilirler miydi?...

“Hatırla sevgili…”

Deniz ve arkadaşlarının idama giderken “Korkmayın sizi kurtaracaklar” hikâyeleri eşliğinde sehpaya yürüyüşünü…

Sol eller havada…

Devrime inanmış gençlerin, ölümü istihkar edişini fotoğraflayabilmek için büyükler tarafından kurgulanan muhteşem sahneyi!...

Resimler duruyor. Büyükler gururla seyrediyor o fotoğrafları… Günü geldikçe tekrar tekrar yayımlıyorlar.

Ama Denizler mezarda!

Devrim ise…

Ölenlerin anısına, çocuk ismi olarak hayatın içinde dolaşıyor hiç olmazsa…

Devrimin babaları mı?

Onlar darbeci oldu artık!

“Zaten darbeci değiller miydi?” deme.

Milli Demokratik Devrimi önce “genç subayların” askerî darbesiyle başlatıp, ardından sosyalist devrimi şiddete dayanmadan gerçekleştirerek, işçi sınıfının iktidarını getireceklerine inanırdık hiç olmazsa…

Ama şimdi getirecekleri bir şey de kalmadı.

Sadece götüreceklerini düşünüyor ve darbe kışkırtıcılığı yapmalarına şaşırıp kalıyoruz.

Ne tuhaf ki, amigoluk yaptırdıkları çocuklardan başladılar götürmeye…

Yani gerçeklik çok erken gösterdi çirkin yüzünü…

Şimdi Nihat Genç’in hâlini düşünün. Gözyaşları içinde anlatıyordu ABD’nin yaptıklarını… Irak’ta, Afganistan’da öldürülen, ırzı çiğnenen Müslümanları gördüğü hâlde sessiz kalan müminlere demediğini bırakmıyordu.

Ne olacak şimdi adamcağızın hâli?

Sırtına ABD bayraklı bir hançer saplanmış vaziyette nasıl dolaşacak insanlar arasında?

Ya Nihat Genç’in karşısında “Söz gümüşse, sükût altındır.” bilgeliğiyle oturan, arada bir soru sorarak orada olduğunu hatırlatmakla yetinecek kadar kendisini konuya kaptıran Serdar Akinan’ın hâli…

Dick Cheney ile görüştüğüne dair duyum alır almaz, aslına bakmadan, olmadık cümleler döşenerek New York Türk Kültür Merkezinde çalışan Recep Bey’i yerden yere vuran Serdar Bey ne yapsın şimdi?

“… Hadi yalanlayın bu haberi... 1 milyon Müslüman’ı öldürdü bu adam... Siz ayağına gidip biat ediyorsunuz. Hatırlamak istediğiniz bir şerefiniz varsa Allah aşkına Pakistan’a bakın...” cümlelerini nereye koysun!...

Ya şu temenni:

“Tam bağımsız Türkiye, samimi Müslümanlık, özgürlük, Amerikan karşıtlığı, yerel işbirlikçiler...” dediğim için açılan davalar. Hukuksuz bir savaş açıldı... Açın anasını satıyim... Bizim de sığınacağımız bir Müslüman evladının kalbi elbet bulunur. Türkiye’nin özgürlüğüne bağımsızlığına gönülden inanan; samimi insanların kalbi en büyük sığınağımdır.”

Böyle diyordu İbrahim Serdar Akinan…

“Müslüman evladının kalbiyle” buluşma fırsatı bulamadan Michael Rubin’in eline teslim edildi, “Tam bağımsız Türkiye” sloganlarıyla bu memleketin civanmert delikanlılarını idam sehpasına süren devrim babaları tarafından…

Cumhuriyet gazetesine bakın. Rubin’in yazılarını manşete çekişini hatırlayın. Sonra Rubin’in yazdıklarını bir kere daha düşünün…

Siz de aynı soruyu soracaksınız: Ne yapsın şimdi Nihat gibi Serdar gibi duygulu insanlar?

Öldürülen, ırzına geçilen Müslüman Iraklıları yönetmek üzere kurulan geçici koalisyon yönetiminin danışmanı Rubin’miş!

Aynı Rubin, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in danışmanlığını yaparken “Kürdistanla ittifak ABD’nin çıkarınadır” demiş. Soner Çağaptay’lı, Michael Rubin’li enstitü aynı zamanda Dick Cheney’ye de hizmet sunuyormuş…

Aynı seride “Karanlıklar Prensi” namıyla meşhur Richard Perle de varmış!...

Serdar Akinan bunları gördükten sonra Recep Bey için gösterdiği tepkiyi Cumhuriyet gazetesinin ağaları için de söyleyebilecek mi?

Sanmıyorum…

Onlardaki kalbin “Müslüman evladının kalbine” benzemediğini o da bilir. O yüzden o tepkinin çeyreğini bile göstermeyi uygun bulmaz. Doğu Perinçek’in İlhan Selçuk’un devletin savcısı tarafından içeriye alınmasına tepki göstermeyi, Ergenekon konusundan bir şey çıkmayacağını, Yücel Aşkın davasından beri sistemin virüs taraması yaptığını yazmayı daha selamet bulur…

Ne yaparsın?

Bizim delikanlı gazeteciler kıblenin istikametini karıştırıyor işte…

Belki bir gün gazeteciliğin, ekranlardan kamuoyuna bilgiler, yorumlar aktarmanın sorumluluğunu idrak ederler; milletin kaderiyle ilgili konularda olayların gelişim sürecini, menşeini ve gittiği yeri görmeden atıp tutmazlar. “Müslüman evladının kalbinin” de insan kalbi olduğunu ve incinebileceğini hesap etme gereği duyacak kadar incelirler…

Dünya umut dünyası…

Gençler bizim gençlerimiz…

Çok değil, Hasan Cemal Bey’e kulak verselerdi, ya da sadece Mustafa Balbay’a Genelkurmay’dan sızdırılan haberlere zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün gösterdiği tepkiye baksalar, herkesin içinde Balbay’ı azarlayışını düşünseler birçok olayı çözerlerdi.

Genelkurmay ile hükümet arasında güven bunalımı çıkartarak devleti zaafa uğratan, Irak’ın ardından devreye giren İran sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iç mukavemetini sarsan tarafın neresi olduğunu görürlerdi.

O zaman bunu başaramadılar. Aradan geçen zaman çok şeyi değiştirdi. Şimdi kartları çok açık koyuyorlar:

Cumhuriyet gazetesi ve “Irak’ta Müslüman kanı döken, Müslüman kadınların namusunu çiğneyenlerin” danışmanı Rubin aynı kaptan yiyor.

Ne desin şimdi Nihat?

Bakmayın görüntüye. O zevahiri kurtarmak içindir. Bizim Michael Rubin aslında tam bir Robin Hut’tur. Siz sonra göreceksiniz. Bekleyin… Azzz sonra mı desin?..

Yoksa, “Tasalanmayın. O enstitüde Yaşar Paşamızın ABD programlarında görüp rahatladığımız Soner Çağaptay gibi bir Türk evladı var. Korkmayın. Bir Türk dünyaya bedelse Soner bunu gösterecektir” mi desin?

Devrimler çocuklarını yemeye başladı.

Belki de Serdar Bey, Pakistan belgeselleri yerine, 9 Mart’ın 2008 versiyonu için ikinci bir “Hatırla Sevgili” senaryosu yazmayı daha uygun bulur.

Senaryoyu kendisi yazarsa, “Tam bağımsız Türkiye” sloganı atıp, sonra da Rubin’e teslim edenlere filmde yer vermez, hiç olmazsa!...

Onların yerine Mehlika Sultan âşıklarını yerleştirir: “Bu hazin yolcuların en küçüğü/ Bir zaman baktı o viran kuyuya/ Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü/ Parmağından sıyırıp attı suya…”


Hamdi Yılmazer
Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

İletigönderen MansurSah » Çrş May 14, 2008 14:28

Bu ne biçim mantık :s

Sanki ulusal sol devrim gerçekleşmiş de, devrimi yapan üst kesim, yani babalar, devrimin neferlerini kıyımdan geçirmekteler??
Oysa şu an yapılan şey açıkça, karşı devrimcilerin güçlü ve iktidarda olmasıyla kurdukları baskı sonucu, ulusalcı vatansever ne kadar düşünür yazar varsa hepsine zor günler geçirtmek, yıldırmaya çalışmaktır.

Üstelik sanki Nihat Genç gibiler, ulusal devrimi, üstelik bir yandan Amerika'ya sövmekteyken, tam tersi Amerika'nın çıkarına yapmış gibi; "Rubin, bizim çocuklar gibi laf etti" gibi birşeyler söylüyor. E o zaman ulusal sol devrimi Amerika, Nihat Genç'e yaptırmış, bitmiş, şimdi de onu yiyor.

Allah'ım sen aklıma mukayyet ol.
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

İletigönderen tuba » Çrş May 14, 2008 16:35

Fatih: Arada sırada ben de "karşı kıyılarda" geziyorum ve yukardaki yazı bulduklarım arasında en iyisi değil ;-) Aşağıda bir tane daha var yine Michael Rubin-Ilhan Selçuk bağlantısı üzerinden Neocon-Ulusalcı bağlantısına değiniyor....

Ulusalcı-Neocon İttifakı

Kimileri, Türkiye’de AKP odaklı son çekişmenin altında veya merkezüssünde aslında Fethullah Gülen hareketinin yattığını ileri sürüyor. Doğal veya kendiliğinden oluşan ‘AKP-Gülen ittifakı’ veya iddiasına karşı ufukta bir başka ittifak daha yeralıyor. Ulusalcı ve Neocon ittifakı. Aslında hem ulusalcılar, hem de neoconlar mutant hareketlerdir. Zira başkalaşmışlar. Ulusalcılar aslında milliyetçilerden ayrılmış ve özünü kaybetmiş bir anlayıştır. Belki çığır demek bile mümkün değil. Çığır haline gelmeye çalışan bir düşünce ve akım. Belki onlarla milliyetçilerin ilişkisini başka bir yazı konusu yapmak daha doğru olur. İkisinin de bir ucunda dönmelik var. Veya bulundukları zeminin dominat kültür ve dinî algılamalarına yabancılar. Birisinde dönmelik, diğerinde de Yahudilik bulaşıklığı var.

Neoconların fikir babası Leo Strausse Yahudi kökenli olmasına mukabil dine yabancı idi; hatta ate olduğu ifade edilmektedir. Yahudi olmalarına rağmen dindar değiller. Özellikle de Hıristiyanlık değerlerine yabancılar ve karşılar. Meselâ kürtaj gibi konularda serbestiden yanalar. Aslında Yahudilerin dindarlığı daha ziyade asabiyet dindarlığıdır. Bundan dolayı kendileri için ‘beynelmilel Yahudi’ tabiri kullanılır. Yahudilikte dinî anlayış daha ziyade ırkî olduğundan dolayı hakkaniyete değil, asabiyete bağlıdır. Asabiyet de onu diğer milletlere ve dinlere karşı yabancılaştırmaktadır. Yahudiliğin en temel vasfı veya hastalığı hakkaniyetin yerine asabiyeti ikame etmesidir. Dolayısıyla bu iki mutant akımın birbirine sırt sırta vermesi şaşılası bir durum değildir. Eşyanın tabiatına son derece uygundur. Bundan dolayı, Türkiye’deki Ulusalcılarla Amerika’daki Neoconlar birbirlerine yapışık Siyam İkizleri gibidirler. Cumhuriyet gazetesinin AKP’ye İslamofaşist diyen Michael Rubin’i ve sözlerini kılavuz olarak alması ve manşetlere taşıması bu dayanışmanın tabiî belirtilerinden birisidir. Michael Rubin de, Dünya Bankası’ndan kovulduktan sonra Wolfowitz’in de son sığınak olarak dönüp dolaşıp kürkçü dükkânı gibi geri döndüğü Yeni Muhafazakârların kalesi mesabesindeki AEI’de çalışmaktadır.

***

Cumhuriyet gazetesi bu çizgiye yabancı değildir. Yeni Şafak’tan Taha Kıvanç’ın yazdığı gibi İlhan Selçuk Irak üzerinden Neocon ekiple bir ittifak ve pazarlık arayışında olmuştur. İşgal üzerinden kendi zeminlerini güçlendirme hesapları yapmıştır. Türkiye’nin Irak’ta işgale yardım etmesine ve model ihraç etmesine mukabil, onların da Türkiye’deki kurulu düzeni desteklemelerini istemiş veya en azından bu yönde imal-i fikirde bulunmuştur. Aslında bu hususta Rubin kimi Ulusalcılarla paslaşıyor. Bundan bir iki yıl önce kimi yargıçlar Fethullah Gülen’in ABD’den Humeyni’nin Paris’ten döndüğü gibi muzaffer bir şekilde döneceğini ve bu yolla ülkenin rejimini değiştireceğini ileri sürmüşlerdi. Bu iddialar Cumhuriyet gazetesinin arşivlerinde duruyor. Hablemitoğlu Fethullah Gülen Raporu’nda kendi zaviyesinden benzeri sonuçlara ulaşmaktadır. Keza Doğu Silâhçıoğlu da ‘Ayetullah Fethullah’ gibi yazılarında bu ortak tema üzerinde durmaktadır. Neoconların Perinçek’i vaziyetinde olan Rubin, Gülen’in Türkiye’ye dönüşünün Ayetullah Humeyni’nin 1979 yılında Paris’ten dönüşüne benzer bir tesir icra edeceğini savunmaktadır. Yine Gülen sessiz kalsa da, Türkiye’ye dönüşünün taraftarlarınca, 1924 yılında kaldırılan ‘halifeliğin’ yeniden tesisi gibi gösterecekleri tahmininde bulunmaktadır.

***

Michael Rubin 1 Mart tezkeresinin ardından Türkiye’de yapmadık hakaret bırakmamasına rağmen yine de Harp Akademilerinde konferans vermeye davet edilmiştir. Nedense Türkiye’de birileri sürekli Michael Rubin’i kolluyor ve bağrına basıyor. Şaşırtıcı bir şekilde Irak’ın kuzeyindeki yeni Kürt oluşumuna ve Barzani’ye de veryansın etmişti. Bununla birlikte bu saldırıların arkasında akçeli ilişkiler yattığı ortaya atılmıştı. Musluğu veya arpası kesilince saldırıya geçmişti. Aynı tavrı Perle gibiler de gösteriyordu. 11 Eylül’ün akabinde Suudi Arabistan gibi ülkeler hedef tahtasına otortulurken Perle, Paris gibi başkentlerde Suudlu iş adamlarıyla pazarlığa oturuyor ve durumdan vazife ve krizden akçe çıkarmaya yelteniyordu.

Rubin 2007 yılında yazmış olduğu makalelerinde AKP’nin kendisi içinden bir cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmeyeceğini ve bunda ısrarcı olması halinde sivil kuvvetlerin devreye gireceğini ve partinin bölünebileceğini yazmıştı. Bu defa da aynı kişi tarafından AKP ile birlikte, kimi çevrelerin ‘hükümetin görünmez ortağı’ şeklindeki lanse ve takdim ettikleri Fethullah Gülen ve hareketinin hedef tahtasına oturtulması tesadüf mü? Bu meselede spekülatif olmayan tek boyut Türkiye’deki Ulusalcılarla ABD’deki Neoconların ortak oluşları ve ittifaklarıdır. Bu cibillî bir ittifaktır. İnanmayanlar Daniel Pipes gibilerin kendi sitelerine girenler 367 krizi sırasında İzmir ve benzeri yerlerde ulusalcı kesimlerin yürüyüşleriyle alâkalı destek yazıların görebilerler. Orada göreceklerdir ki, kendilerinin AKP için kullandıkları ve suçladıkları ‘ılımlı İslâmcı’ tabirini Daniel Pipes bizzat ulasalcılar için kullanmakta ve onları aynen Rubin gibi sonuna kadar desteklemektedirler. İkisinin hamuru ve mayası da aynı; ikisi de mutant. Değişim geçirmiş ve başkalaşmışlar. Neoconlar Yeni Muhafazakârlar ise ulusalcılar da Yeni Milliyetçilerdir.

Mustafa Özcan
17.04.2008
Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x