
Her şey gözünüzün önünde gelişiyor. PKK’lı teröristler ölüyor, gazete ve televizyonlar, askerimizi suçluyor. Askerlerimiz şehit ediliyor, yine askerimiz suçlanıyor. Terör örgütü ve destekçileri sadece Güneydoğu’yu değil bütün Türkiye’yi tutsak almış gibi. Devlete isyan demek olan “Demokratik Özerklik” ilan edildi bile. Bu gün içine sokulduğumuz “Alaca Karanlık Sokağına” Türkiye’yi bilerek ve planlayarak AKP’nin nasıl ittiğini iki gün boyunca beraberce inceleyelim. Görelim bakalım “Büyük Usta” nasıl bir usta imiş !...
* Dünyadaki Petrol kaynaklarının % 66'sı Ortadoğu’dadır.
* Dünyadaki Petrol kaynaklarının % 7'si Kuzey Afrika’dadır.
* Yani BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamındaki ülkelerde dünya petrolünün % 73'ü mevcuttur.
* Bu gücü eline geçiren, dünyanın enerji patronu olur ve tüm rakiplerini diz çöktürür.
* 17 Eylül 2002 tarihinde, Başkan Bush tarafından NSS 02 kod numarasıyla onaylanıp yürürlüğe giren strateji belgesi, BOP’un esaslarını belirler. Bu strateji dört bölümden oluşur;
- Önleyici Savaş(ABD, bir devletten tehdit geleceğini hissederse, o devletin bir şey yapmasını beklemeden saldırarak tehlikeyi önleyeceğini ilan etmektedir)
- Askeri Müdahale ve Öncelik alma.
- Yeni Karşılıklılık.
- Demokrasiyi yaymak; Bu kavramlar, Afganistan ve Irak işgali ile Arap Baharı adı altında BOP bölgesindeki devletlerde başlatılan “Dış destekli iç isyan ve iç savaşları” haklı gösteren araçlar olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde, askeri müdahalelerin önü açılmakta, tüm askeri operasyonlar ve işgaller, sonunda “Demokrasiyi Yayma” kılıfı ile örtülmektedir…
Türkiye olarak biz Büyük Ortadoğu Projesinin neresindeyiz;
* 8 Haziran 2005 tarihli Gazeteler ve Televizyonlar, Başbakan Erdoğan;
“Geniş Büyük Ortadoğu Projesinde demokratik olarak bir görev üstlendik. Şu anda Ortadoğu coğrafyası üzerindeki ülkelere yapmış olduğumuz ziyaretler de, bunun açık, net örnekleridir.”
* 4 Mart 2006 tarihli Gazeteler ve televizyonlar, Başbakan Erdoğan; “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Biz BOP’un Eşbaşkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz.”
* 14 Mart 2006 tarihli Radikal Gazetesi, Abdullah Gül; BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz. BOP,Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygundur. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.”
Yukarıdaki gerçek bilgi-belgeler, tekzip edilmemiş beyanlardan ve uygulamalardan anlaşıldığına göre Büyük Ortadoğu Projesi;
- Bir Amerikan Projesidir. Amerika’nın çıkarlarıyla uyuşmayan yönetimleri ve rejimleri iktidardan uzaklaştırmayı öngören bir plandır.
Üstelik bu projede kapsamında, Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün parçalanarak Kürt Devletinin kurulması da vardır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan şu sorulara Türk Milleti ve Türk Tarihi önünde cevap vermek zorundadırlar. Eğer tarihteki son Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bölünme tehlikesi sonucu bir iç savaşa giderse, ülkeyi yönetenlere bu sorular mutlaka sorulacaktır;
- Cumhurbaşkanı Gül; BOP, Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygundur, ABD ile birlikte hareket ediyoruz” demişti:
*BOP, Türkiye’yi bölüp parçalayacak bir Kürt Devletinin kurulmasını öngörüyor. Daha dün Barzani; Kuzey Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve Türkiye’deki Kürtlerin “Tek Bayrak” kullanımına geçeceğini ilan etti. Ülkemizin bölünmesi, Türkiye’nin Dış Politikasına nasıl uygun olur ve Cumhurbaşkanı bunu nasıl söyler?
* Bu proje; Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarıyla uyuşmayan yönetimlerin iktidardan uzaklaştırılmasını ve rejimlerin dönüştürülmesini de kapsayan bir plandır. Bu plana “Eşbaşkanlık” yapmak ve komşularımızla kanlı bıçaklı olmak Türkiye’nin Dış Politikasının neresine uygundur ?..
* Bu Proje; Çin-Rusya ve Şanghay İşbirliği Örgütü(ŞİÖ) devletleriyle Türkiye’yi karşı karşıya getirebilecek bir projedir. Bunun neresi dış politikamıza uygundur ve Cumhurbaşkanı bunu nasıl söyler?..
* Dış destekli iç isyanları kışkırtarak, yabancı güçlerin işgaline davetiye çıkarmak ve Irak’ta olduğu gibi milyonlarca Müslüman’ın ölümüne, on binlerce kadının tecavüze uğramasına sebep olanların taşeronluğunu yapmak, dış politikamızın neresine uygundur, ve Cumhurbaşkanı bunu nasıl söyler?..
* Bağımsız bir ülke olan Türkiye’nin Başbakan’ı, Amerikan çıkarlarına uygun olarak hazırlanan bir projede nasıl “Eşbaşkan” olarak kendi kendine görev alır? Bu konuda TBMM’de ve Milli Güvenlik Kurulunda bir görevlendirme yapılmış mıdır?...
* Bir devletin, başka bir devletin plan ve projelerinde görev alabilmesi için TBMM’nin kabul edeceği ikili anlaşmalar şarttır. TBMM böyle bir anlaşmayı onamış mıdır?..
Bu sorulara muhatap olmak bile, aklı başında ve ülkesini seven devlet adamları için çok ağır bir yüktür. Cevap beklediğimiz iki kişinin bu sorulara açık net cevaplar verip, Türk Milletinin kafasındaki soru işaretlerini gidermeleri gerekir. Bir şeyi asla yapamazlar; suskun kalmakla bu ithamlardan kurtulamazlar…
Daha şimdiden tüm bölgemizi kan gölüne çeviren Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek uğruna milyonlarca can alanlar ne kadar suçlu ise, bu küresel katillere destek olanlar, taşeronluklarını yapanlar da onlar kadar sorumludurlar….
Yarın, kısmet olursa adım adım, neredeeen nereye geldiğimizi anlatmaya çalışacağım.
Not: Yazılarından büyük ölçüde yararlandığım Sayın Hikmet Yavaş’a çok teşekkür ederim. Kalemine, yüreğine sağlık…
Rifat SERDAROĞLU - 18 Temmuz 2011, Ege'de Don Söz
rifatserdaroglu@superonline.com
Alacakaranlık sokağındayız (2)

Büyük Ortadoğu Projesinin Türkiye’de uygulanabilmesi için, ABD’den gönderilen ve bir kısmı hala Ankara’da bulunan 35’ten fazla strateji uzmanı ile bir yol haritasında mutabakata varıldı.
Öncelikle uygulanacak psikolojik harp için belli ihanet gruplarının bir araya gelmeleri sağlandı.
* Tarih boyunca bağımsız Kürt Devleti peşinde koşan bölücüler:
Bu günkü Kürtçü-Bölücü örgüt özü itibariyle, Kürdistan Teali Cemiyetinin devamıdır. 30 Aralık 1918 de İstanbul’da, aralarında Sait Nursi’nin de bulunduğu Kürt ileri gelenleri tarafından kuruldu. O zaman bunların önderlerinden olan Bedirhan Aşiretinden bazıları Atatürk’ü öldürmek için tuzak kurdular, İngilizlerle işbirliği yaptılar ve onlardan para aldılar, fakat Atatürk bu tuzaktan dikkati ve arkadaşları sayesinde kurtulmuştu. Bu gün bunlardan bazılarının çocukları-torunları DTK-KCK-PKK da görev yapmaktadırlar…
* İran tipi İslam Cumhuriyeti hayallerini gerçekleştirmek için, “Lâik Cumhuriyeti” kendilerine engel gören tüm tarikat ve cemaatler:
T.C Devletine karşı yapılan her silahlı kalkışmada, Kürtçü-Bölücüler ile Şeriat özlemcileri işbirliği içinde olmuşlardır. Bunun son örneğini, geçen hafta Diyarbakır’da yapılan Şeyh Said’i anma törenlerindeki BDP-PKK- Mustazaf Der(Hizbullah) işbirliğinde gördük… Size, ilginç bir işbirliğinden daha bir örnek vereyim; Yıl 1983. Nakşibendi Gümüşhanevi Dergahının yayın Organının adı, İslam. Derginin Başyazarı; Şeyh Mehmet Zahit Kotku’nun kızı ile evlenen Mahmut Coşan. Genel Yayın Yönetmeni; Hasan Hüseyin Ceylan, Yazı İşleri Müdürü; Zahit Akman, İdari Müdür; Zekeriya Karaman. Kanal 7 televizyonunu kuranlar; Necmettin Erbakan- Recep Tayyip Erdoğan. Bunun benzeri yüzlerce örnek vermek mümkün. Hepsinin hedefi, Türkiye Cumhuriyeti…
*İkinci Cumhuriyetçiler- Liberaller- para karşılığı kafalarını kiraya veren bazı yazarlar- Karen Fog - Soros çocukları ve uluslararası tefecilerin Türkiye ayakları…
Bunlar ve güçleri bir araya getirildi, sıra bu plana karşı çıkacaklara karşı uygulanacak hukuki yapıyı oluşturmaya gelmişti. Bunun için;
* 2003 yılında Abdullah Gül, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la “2 sayfa 9 maddelik“ gizli bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma TBMM’ye getirilmedi.
* 2003 yılında Tayyip Erdoğan, ABD ile “9 Üs” anlaşması imzaladı.
* Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri AKP oylarıyla meclisten geçti. Demokratik Toplum Kongresi, “Demokratik Özerklik” ilanını bu ihanet yasalarına bağlıyor.
* Türk Tarihinde ilk defa Türk Askerinin kafasına “Çuval” geçirildi. Başbakan Erdoğan kendisine ABD’ye nota verin diyenlere, “ne notası, müzik notası mı?” diye cevap verdi!..
* 2004 yılında Başbakan Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesine “Eşbaşkan” oldu. Başbakan Erdoğan eşbaşkan olduğunu 36 ayrı yerde gururla söyledi!...
* Özel yetkili mahkemeler kuruldu. Bu mahkemelerin hakim ve savcılarına “Şüpheli olarak gördükleri kişileri 10 yıla kadar sorgusuz sualsiz tutuklama” dahil, DGM lerde dahi olmayan yetkiler verildi. AKP, bu hafta 3 tane daha Özel Yetkili Mahkeme kurdu!...
* Türk Ceza Kanunu değiştirildi. 5237 sayılı yeni TCK nın 312. Maddesine; “Cebir ve şiddet kullanarak T.C Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir” hükmü konarak, AKP kime kızıyorsa ona bir kulp takıp, müebbet hapisle yargılama imkanı yaratıldı.
* Terörle mücadele Kanununun 10.maddesi (d) fıkrasında yapılan değişiklikle Türk Hukuk sistemine “Gizli Delil” kavramı sokuldu ve sanığa “suçu ve neyle suçlandığı” söylenmeyerek savunma hakkı kısıtlandı.
* 5 Temmuz 2008 de yürürlüğe giren 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunuyla, “Gizli Tanık” müessesesi ile tanıştık. Terör örgütünün profesyonel propagandacıları, gizli tanık yapıldı. Bunların yalan beyanlarıyla, terörle mücadele eden kahramanlar hapisler atıldı. Bir de bunlara cemaatçi polislerin dijital sahtecilikle ürettikleri sahte delilleri eklerseniz, karşınıza cezaevinde yatan 42 generali olan bir Türkiye tablosu bulursunuz. Pazartesi günü bir Üsteğmen’in uğradığı haksızlığı basından okuduk. Askeri Casusluk soruşturması için göz altına alınan ve 9 ay hapis tutulan Üsteğmen, polis tarafından evinde bulunan hard diskin, yanlışlıkla orada bulunduğunun sanıldığı, esasında başka yerde bulunduğunun anlaşılması üzerine serbest bırakıldı. Siz bunun yanlışlıkla olduğunu sanıyorsanız, hayal görmeye devam edebilirsiniz…
Tüm bunlar yapıldı ve AKP’ye acımasızca uygulattırıldı.
Habur’da yaşanan rezaleti, Öcalan ile yapılan görüşmeleri, Türkiye’nin bazı bölgelerinde Türk Bayrağının devlet binaları dışında asılamamasını, tüm değerlerimizin açıkça çiğnenmesini, vatan evlatlarının sokaklarda teker teker infaz edilmelerini, TSK mensuplarının kaçırılmalarını, Valilerin ve Başsavcıların bile “Kürtçe Eğitimi” savunmalarını, askerlerimizin toplu olarak şehit edilmelerini ve terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı olan DTK’nın “Demokratik Özerklik” ilan etmesini, yani devlete karşı isyan başlatmasını hep yapılan bu planların adımları olarak görebilirsiniz..
PKK’nın bundan sonraki stratejisi, “Demokratik Özerklik” ilan ettikleri bölgeyi savunma adına, daha fazla kan akmasını sağlayacak çatışmaların artmasını sağlamak olacaktır. Çünkü bu narko-terör örgütünün tek besini kan ve cinayettir. Bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlarımız bunların umurlarında değildir. Türkiye’yi kanlı eylemlerle iyice karıştırıp, sonra da “yetişin Türk Ordusu bizi öldürüyor” diye dünya kamuoyunu ayağa kaldırıp, bölgeye “barış gücü” davet etmek ve bölünmenin yolunu iyice açmaktır...
AKP sayesinde nereden nereye geldik, ülkemiz bölünme noktasına iç savaş konumuna geldi. Ben bu yüzden Başbakan Erdoğan’ın “Tek Devlet-Tek Millet- Tek Vatan-Tek Dil-Tek Bayrak” sözlerine inanmıyorum. Cumartesi günü 8 şehidimizi, Pazar günü de 5 şehidimizi toprağa verdik. Bunları bir tanesinde bile ne Cumhurbaşkanı vardı ne de Başbakan. Fakat Pazar günü hem Cumhurbaşkanı’nı, hem de Başbakan’ı “Ensar Vakfı” Eski Başkanı Ahmet Şişman’ın tabutunu beraberce omuzlarken gördük. Hiç olmazsa bir tanesi, pazar günü yapılan bir şehit cenazesine katılıp, hayatının baharında bu vatan için canını feda eden bir fidan için, Fatiha okuyacak kadar cesur olabilseydi…
Tüm bunları planlayanlar, planlayıcılara payanda olanlar, bilerek-bilmeyerek ihanet içinde olanlar şunu asla unutmamalıdırlar; Türk Milletinin sabrının da bir sonu vardır. Ya bir ve beraber yaşacağız, ya da herkes kaderine razı olacak. Yıllardır Türk Milletini, Türk İnsanını, Türkiye’nin tüm imkanlarını kullanıp, arkamızdan kuyumuzu kazanlarla “Kesin Hesabın” bu nesil tarafından görülmesi ve çocuklarımıza bırakılmaması şarttır. Yalnız, akan kanların, kaybolan canların sorumluluğu; Bu küresel plana, “Eşbaşkan” olup, Türkiye ve bölge gerçeğini bilmeyenlerin, Anayasal suç olan “Demokratik Özerklik” ilan edenlere, meseleyi basite indirgeyerek “Kendileri çalsın, kendileri oynasın” diyebilen basiretsizlerin omuzlarında olacaktır.
Herkes yaptığının hesabını verecektir. Kimse Türk Milletinden ve onun ezici tokadından kaçamayacaktır..
Rifat SERDAROĞLU - 19 Temmuz 2011, Ege'de Don Söz
rifatserdaroglu@superonline.com