Alevi misin? Kürt müsün? Ayrı-gayrı sorular!
09 Ağustos 2007 Perşembe
-Nerelisin ?
-Sivaslı...
-Alevi misin?
-Hayır, ama Ali'yi sevenlerdenim...
-Kürt müsün?
-Hayır ama can arkadaşım öyle...
Tanışmalarımda çoğunlukla böyleydi diyaloglar...
Ayrılık-gayrılık, bölünmüşlük üzerine...
Siz de sormuşsunuzdur aynı soruları, ya da size de sorulmuştur...
Nedir bu Allahaşkına...
Neden bu kadar bölücülük üzerine sorularımız...
Neden "ötekileştirme" ya da bir "kalıba" sokma çabamız...
Sadece bu değil...
Bir anı aktarayım sabrınıza sığınarak...
Bir televizyona yeni transfer olmuştum. Editör arkadaşlardan biri benim kendi deyimi ile "milliyetçi ya da dinci" olduğuma kanaat getirmiş. Ama tam karar verememiş.
Sonunda bana sormuştu...
-Sen MHP'li misin yoksa RP'li mi? (O zaman Refah Partisi vardı)
Şaşkın şaşkın bakmıştım...
-"Ben bir partiyi sadece oy vermek için sandık başına gittiğim bir kaç dakika içinde tutar, sandığa atınca da bırakırım" demiştim.
İnanmamış, ısrar etmişti. Ne de olsa gerekçeleri vardı;
-Sen bir bakıyorsun "Bu ülkenin bir çakıl taşını bile kimseye vermem" diyecek kadar kafatasçısın. Ramazanda oruç tutuyorsun, üniversiteye başörtüsü ile gidilmesini savunuyorsun, dinci de olabilirsin..."
Nadir sinirlenen biriyim ama o zaman gerçekten kızmıştım.
Ve şunları saymıştım ona;
-Bu ülkenin bir çakıl taşını kimseye vermemek kafatasçılıksa, evet ben kafatasçıyım...
-Ramazanda oruç tutup, dinime küfüre izin vermemek, herkesin eğitim hakkını savunmak dincilikse evet ben dinciyim.
-Sadece bunlarda değilim...Herkesin özgürce ticaret yapmasını, mal sahibi olmasını savunan bir kapitalistim ben.
-Fakir için devlet olsun, sağlık-eğitim ücretsiz verilsin demek komünistlikse evet ben aynı zamanda komünistim de...
Bunu niye anlattım...
Yıllarca partiler bir değerimizi sahiplenip, o değer üzerinden politika gütmeyi marifet saydılar. Bizi ortak değerlerimiz konusunda dahi böldüler...Oysa hepsinin bu değerleri taşıması gerekmez miydi?
Tablo hala aynı değil mi?
Yine değerlerimizden biri konusunda seçim yapmadık mı?
Şimdi Köşk seçimi var önümüzde...
Bize dayatılan yine o değil mi?
"Köşk'e Müslüman cumhurbaşkanı çıkacak" demek, değer sömürüsü değil mi?
Aynı şekilde, "Köşk'te eşi türbanlı cumhurbaşkanı istemiyoruz" demek değerlerimizi aşağılamak değil mi?
Bana göre her ikisi de bölücülük...
Hem de dik alasından...
Yeter artık ya...
Bu ülke her türlü oyunu gördü.
Sağ-sol ayağına kardeş kardeşi vurdu.
Sünnisi, Alevi diye can yoldaşını yaktı...
Türk, Ermeni komşusu ile papaz oldu...
Yetmedi mi?
Hala neden bu ayrılık-gayrılık...
Şimdi de yok dindar cumhurbaşkanı olacak, yok türban Köşk'e çıkamaz...
Benim için Köşk'e çıkacak adamın bu ülkeye sadakati önemli...
Kafasının dolu olması, iş bilir olması değerli...
Bana ne namaz kılmış, kılmamış...
İbadetinin sevabı bana mı?
Eşinin başı kapalıymış, açıkmış...
Kamusal alanda yasaksa taşınmaz Köşk'e olur biter...
Dün oğlunu son yolculuğuna uğurlayan şehit anası Çınar Yenigün'ün şu sözleri ile nokta koyalım...
Tüm hücrelerini evlat acısı sarmışken bile şöyle sesleniyordu;
-"Ağlamayacağım. Hainleri güldürmeyeceğim"...
Hainleri güldürmeyelim...
Bir de bu yüzden bölünmeyelim...
Hacer ALKAN
__________________