ALİ NEJAT ÖLÇEN’DE ‘ÖLÇÜ’

ALİ NEJAT ÖLÇEN’DE ‘ÖLÇÜ’

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Oca 12, 2016 21:10

ALİ NEJAT ÖLÇEN’DE ‘ÖLÇÜ’
Ali Nejat Ölçen’in, ‘BOP’un Aracı Faşizmin Hukuku’ başlıklı yazısını okuduktan sonra, sayın Ölçen’in ‘ölçü’yü kaçırdığı izlenimi edindim.
Ne de olsa, Tanrı uzun ömürler versin, doksanını devirdiler.
Artık birbaşına yazmamasında yarar olduğu; söyleşi ve konuşmalarına da, yanında bir ‘yardımcı’ bulundurmasını gerektiğini söyleyebiliriz.
Örneğin; “Türkiye’de 1909 Meşrutiyetle Birlikte Faşizm Hukukuna Giriş’ biçimindeki bir tümceyi neresinden alırsanız alınız, düzeltemeyebilirsiniz.
‘Meşrutiyet’ de ya 1876 ya da 1908 Meşrutiyet’leri olabilir. 1909 Meşrutiyeti ne demek?
İttihat ve Terakki konusu daha ayrıntılı bir yazıyı gerektirdiği için geçebiliriz.
Ancak geçerken, Ölçen’in İttihat ve Terakki konusunda da ‘ölçü’yü kaçırdığına işaret edebiliriz.
Yine de, ‘güncel’ olan faşizm konusunda, Türkiye’de, özellikle ‘solcu entellektüel’lerimizin bilgi eksikliğini tamamlamak için kimi anımsatmalarda bulunabiliriz.
1° 1908-1918 arası dönemdeki uygulamaları ‘faşizm’e benzetmek, ‘doğmamış çocuğa bez biçmek’ demektir.
Çünkü ‘faşizm’, beşiği olduğu İtalya’da bile 1919 yılından sonra gün yüzüne çıkmıştır.
Ve Eski Roma’daki ‘yasaların şiddeti’ne gönderme yapıyorsa da, İtalya’ya ‘özgü’ ve hatta Mussolini’ye özgü bir ‘rejim’in adı olup, Türkiye’de o günlerde İttihat ve Terakki’ye bağlı ne bir tek insan ve ne de gizli ya da açık bir ‘örgüt’ bulunmaktadır.
2° Yok eğer ‘geniş anlamda’, baskıcı bir rejimden sözedilecekse, o konudaki kuramlar da, ancak, İtalyan Faşizmi’nin uygulamalarından sonra geliştirilmiş olup, saymakla bitmez.
Yine de belli başlılarını özetlemekte yarar olabilir.
Ancak, son söylenilecek olan baştan söylenilecek olursa; faşizmin a- etnik, b-dinsel ve c- sınıfsal olarak ‘tekbiçimci’ bir ‘rejim’ olduğu ve bu yönüyle ‘ulusalcılık’ akımlarına temel oluşturduğu görüşü, ‘temelden’ yanlıştır.
Çünkü, her ne kadar, 1920-1940 döneminde, kimi ülkelerde, kendilerini ‘nasyonalist’ olarak adlandıran politik akım ve rejimler olmuşsa da, Türkiye’de ‘ulusalcılık’, herşeyden önce a- etnik, b-dinsel ve c- sınıfsal tekbiçimciliğe temelden karşı olup, bu anlamda da ‘Türkiye’ye özgü’ bir akım olmayı başarmıştır.
Faşizmi tarihsel bir temele oturtmak isteyen, kimi yazarlara göre, sanayileşme ile birlikte gerek Almanya ve gerek İtalya’da ‘nasyonalizm’in oynadığı birleştirici ‘rol’ünün de Türk ‘ulusalcılığı’yla uzaktan yakından bir ilgisi olmamıştır.
Bu tür ‘çimento’ arayışları ancak ‘beton kafa’lıların başvurabilecekleri bir yol olmaktan öteye geçmemektedir.
3° Benedetto Croce ve liberal tezler
İtalya’da, liberal parti lideri ve düşünür olan Benedotto Croce’ye göre, faşizm; tarihin doğal liberal akışı içinde bir ‘parantez’ olmaktan başka bir şey değildir. ‘Aydınlanma’ hareketini durdurmak için ortaya atılmış tarihsel bir ‘sapma’dır.
4° Ortodoks Marksist tezler
Aynı dönemin Enternasyonal marksistleri olan Trostki ve Zinoviev (1922 Kongresi) ise, faşizmin ‘önemli değişimler’ yaratabilecek bir ‘akım’ olarak görüp, küçümsenmemesi gerektiginin altını çizmişlerdi.
Karl Radek ise, faşizmin, kapitalizmin bir ürünü olduğunu ileri sürecekti.
Komintern’de (1924), Buharin, faşizmin “Burjuvazinin birleşik cephesi” olduğunu söyleyecekti.
Ancak 1930’larda Dimitroff’un ‘klasik tanım’ı gelecekti; “faşizm, finas kapitalin en saldırgan, en şoven ve en emperyalist ögelerine açık terörist diktatörlük”tür.
5° Psikanalitik Tezler
Daha önce Wilhem Reich (1897-1957)’in Faşizmin Kitle Psikolojisi (Massenpsychologie des faschismus)’nden sözetmiştim. Kuşkusuz, ‘kitle psikolojisi’ bakımından da faşizmin ele alınmasında büyük yararlar vardır.
Kaldı ki, sorunları ‘disiplinlerarası’ bir tutumla alınmasının gereğidir.
6° ‘Totaliter’lik palavrası ve Amerikancı bakış
İkinci Dünya Savaşı’yla faşizm ezildikten sonra, ABD’de, ‘sosyal bilim’ler adına ‘totaliterlik’ başlığıyla, içinden çıkılmaz ‘kuramsal’ çalışmalara tanıklık etmekteyiz.
Her dönemde ve her konuda olduğu gibi, işin içine Amerikan suyu karıştığı zaman, ilgili konuyu öğrenmek yerine sonu gelmez tartışmalara girmek gerekecektir.
Böylece, ABD ‘sosyal bilimi’, SSCB’yi de içine alabilecek ‘totaliterlik’ tezleri geliştirecektir.
Bu tür ‘tez’leri saymanın tarihe, bilime, topluma ve giderek insanlığa bir katkısı olmaz.
Yine de Hannah Arendt’in (1906-1975) Totaliterciliğin Kökeni (The origin of totalitarianism, 1951) üzerine yazdıklarına ‘ufuk açmak’ bakımından bakılmasında sakınca yoktur denilebilir.
7° Neo-Liberal tezler
Özellikle Friedrich Hayek (1899-1992) ve neo-liberal akımların, yine Amerikancı bakış açısıyla ileri sürdükleri faşizm tanımlamaları, ‘Devlet’ müdahalesine olan allerjilerini dile getirmenin bir aracı olmayı pek ileri geçmemektedirler.
8° Frankfurt Okulu ve Habermas
Bu konuda Frankfurt Okulu ile Jürgen Habermas arasına bir ayırım koymak gerekebilir.
Habermas’a gelince, son dönemlerde ‘Insan Hakları ve Demokrasi’ konusunda yazıp söyledikleriyle, değil Faşizm, Devlet ve Demokrasi konusunda da ‘yeni’, ‘ilerletici’, ‘yararlı’ bir görüş ileri sürdüğünü söylemek zordur.
Sonuç olarak, Ali Nejat Ölçen’in ‘yazısı’, yukarıda sayılan ‘ölçüt’lerden hangisine vurulsa, ‘ölçüt dışı’ düşmektedir.
Eğer dinsel temele dayalı bir faşizmden sözedilecekse, islamo-faşizm terimi ne güne duruyor ?
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1664
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x