Allah'ın İpine Sarılmak
Hamas’ı alenen sahiplendiler… İstanbul’daki 5. Türk-Arap Forumunda Ortadoğu Birliği kurulmasını kararlaştırdılar… Ve nihayet İran konusunda ABD’ye meydan okudular!..
Herkeste, “Gördünüz mü hiç değişmemişler… Bütün hedefleri Türkiye’yi İslamlaştırmakmış… Ülkenin ekseni kaydı” şeklinde bir panik, demeyin gitsin…
Evet, Gül ve Erdoğan başta olmak üzere AKP üst yönetiminin zihni şekillenmesinde rol oynayan merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim, kurucusu olduğu Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV)’nın MÜSİAD öncülüğünde 19 Kasım 1994’te düzenlediği, “21. Yüzyılda Türkiye’nin Hedefleri” konulu 5. istişare toplantısında sunduğu, “Türkiye ve İslam Ülkeleri Arasında Ekonomik İşbirliği” başlıklı tebliğiyle, onlara şu hedefleri gösterdi:
“…Dar ül İslam yerine İslam Dünyası tabirinin kullanılıyor olması bile kavram coğrafyasına henüz hakim olmadığımızı göstermektedir. İslam Ortak Pazarı önünde biri iktisadi diğeri siyasi olmak üzere iki önemli engel vardır. İktisadi engel şudur; İslam ülkelerinin hiçbiri sanayileşme sürecini tamamlayabilmiş değildir…
Ne var ki İslam Ortak Pazarının önündeki daha büyük engel siyasi veya ideolojiktir. Bu ülkelerin bir kısmı ‘bayraklı kabileler’dir. Batılı emperyalist devletlerin güdümündeki hanedanlarca yönetilmekte ve Efendileri tarafından korunmaktadır. Bir kısmı ‘askeri diktatörlükler’dir. Bunlar da çoğunlukla Batılılarca manipüle edilmektedirler. Her iki grubun da büyük bölümü Osmanlı Devletinin bağrından çıkmıştır ve aralarındaki sınırlar cetvelle çizilmiş gibidir. Yani zihinsel olduğu kadar teritoryal bakımdan da tabii sınırlara sahip değillerdir. Bu durum iktisadi alana yansıtmakta ve mümkün bölgesel işbirlikleri bile yapılmamaktadır. Mesela 1978 yılında Türkiye’nin İran’a ihracatı 12 milyon dolar idi. İran Şahı ülkesini bölgenin merkezine yerleştirmek istemekte ve çevresindeki güçlü ülkeleri kendine rakip görmekteydi. İhtiyaç duyduğu yiyecek maddelerini bile İsrail’den ithal ettiren Şah, Türkiye ekonomisine döviz kazandıracak her türlü faaliyeti baltalamaktaydı. Bir yıl sonra zihinsel kavram çerçeveleri Şahınkinden pek farklı olmayan T.C. yöneticilerinin hiç arzu etmedikleri bir gelişme oldu ve Humeyni yönetiminde bir ‘İslam devrimi’ gerçekleşti. 1982 yılında Türkiye’nin İran’a ihracatı 1 milyar 100 milyon doların üzerine çıktı. (1978’deki miktarın tam 100 misli). Jeokültürün, jeopolitik ve jeoekonomi üzerindeki zaferiydi bu. Yeni yönetim ticaret yapacağı ülkeleri 4 gruba ayırıyor ve Türkiye’yi ilk sırada yer alan “Dost ve Müslüman ülkeler" sınıfına koyuyordu…
Demek ki önce zihniyetin değişmesi gerekmektedir. Mesela Türkiye’nin İslam dünyası içinde yer almayı arzu etmesi lazımdır. Bütün potansiyel hazırdır. Gerek Orta Doğu, gerek Türk-İslam dünyası ile ekonomik işbirliğini, ancak bu davaya inanmış insanlar yapabilir.”
Evet aynı toplantıda Ahmed Davudoğlu, “Siyasi elitin yarım asırdan fazla süregelen Avrupalılık yönündeki kimlik zorlaması iflas etmiştir” dedi.
Evet Abdullah Gül’ün 1992’de yaptığı, “Diyarbakır'a veya Cudi Dağı’na ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazarsanız, milliyetçiliği böyle algılarsanız doğru bir şey olmaz… İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini çok sağlıklı görüyorum” şeklindeki o meşhur konuşmasının zemini de yine TGTV’nin bir başka toplantısıydı.
Evet, bugün sadece siyasette değil, medya ve iş dünyasında çok etkili isimlerin kurucusu olduğu, tüm “İslamcı” dernek ve vakıfları bünyesinde toplayan TGTV öncülüğünde, 1 Mayıs 2005’te İstanbul’da 40 ülkeden 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşunun katılımıyla bir “İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği” dahi kuruldu. O toplantının baş konukları da dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç ile Dışişleri Bakanı Gül’dü.
ARKASINDA ABD OLMASIN?
Amma 1 Mayıs 2005’teki o toplantı aynı zamanda büyük bir kırılma veya değişimi de getirdi. Vakfın ilk toplantısına 600 dolayında kuruluş katılırken, her yıl bu sayısının düştüğü, 2005’teki toplantıya ise adında “İslam” kelimesi bulunan kuruluşlar başta olmak üzere ülkemizdeki STÖ’lerin davet edilmediği konuşulmaya başlandı.
Hatta Zaman Gazetesi’nin önemli isimlerinden Abdülhamit Bilici bile o günlerde toplantı için “Arkasında ABD Olmasın?” sorusunu sorup, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Amerika’nın 11 Eylül sonrasında geliştirdiği Ortadoğu politikaları karşısında, bölgedeki sivil-resmî bütün aktörler büyük bir şaşkınlık yaşıyor. Bir yanda tutarlı bir gerekçesi olmadan yaşanan Irak'taki savaş ve işgal. Diğer yanda özgürlük vadeden ve bölgenin dönüşümünü öngören Büyük Ortadoğu ya da Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi. Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın İstanbul’daki toplantısına katılan Ortadoğu aydınlarıyla yaptığımız konuşmalarda da bu şaşkınlık belirgindi. ‘Uluslararası İslam Dünyası STK’ları Konferansı’na 30’a yakın İslam ülkesinden gelenler arasında, toplantı sonunda bile istifhamlarına cevap bulamayanlar vardı. Acaba bu bağımsız bir girişim miydi, yoksa arkasında ABD mi vardı? Kimi, bağımsız olup olmadığının anlaşılması için Amerika ve İsrail'in kınanmasını öneriyordu. Kimi de somut kararlar alınmadığı için toplantıyı Arapların belagat yarıştırdığı Ukaz Panayırı'na benzetiyordu. Vakfın başkanı Necmi Sadıkoğlu da kaygıların farkında ki, ‘İçeriği tam olarak anlaşılamayan BOP konusunda hiçbir ülkeyle işbirliğinde bulunmayacaklarını’ söylüyor ve ekliyordu: ‘Birileri ülkemizdeki bazı vakıfları bu tür projeleri hayata geçirmek için kullanabilir. Ama bu vakıflar biz olmayız.’ Duyarlılıklarına güvenilebilecek Meclis Başkanı Arınç ve Dışişleri Bakanı Gül gibi isimlerin de toplantıya katılması endişeleri giderme adına önemli şanstı…”
Yine o günlerde Gerçek Hayat Gazetesinde, “BOP’un gölgesinde STK toplantısı” başlığı altında şu iddialara yer verildi:
“Amerikalıların, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın da bulunduğu bazı sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmesi ve birlikte çalışma teklifinde bulunmasının üzerinden 1 yıl geçti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın ev sahipliği yaptığı toplantıda bazı STK temsilcileriyle, ABD İstanbul Başkonsolosu David L. Arnett, konsolosluk görevlileri Jonathan Henriq ve Walter Douglas bir araya gelmiş, Büyük Ortadoğu Projesi konuşulmuştu. Toplantıda STK’lara proje çerçevesinde Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinden ne beklendiği anlatılmıştı. 90 civarında vakıf ve derneği bünyesinde bulunduran TGTV’nin Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Sadıkoğlu ise Amerikalıların teklifini nasıl değerlendirdiklerini soranlara, ‘Düşüneceğiz. Birkaç seans daha görüşmemiz lazım. O ülkelerde faaliyet yapmak kolay değil. Belki Türkiye’de organizasyon yapılır ve davet edilebilirler’ cevabını veriyordu. Yani Sadıkoğlu, BOP’un kapsadığı ülkelerde bulunan STK’larla bu çerçevede Türkiye’de bir toplantı yapılabileceğinden söz ediyordu.”
Gerçek Hayat Gazetesi’nin haberine göre, toplantıdan şüpheler isimler arasında, son günlerin flaş ismi İHH Başkanı Bülent Yıldırım da vardı!.. Toplantıyla ilgili başka iddialar da gündeme geldi… Buraya ABD konsolosluğundan bir görevlinin katıldığı, davetli listesinin hazırlanmasında Dışişleri Bakanlığı’nın etkili olduğu gibi…
En çarpıcı benzetme ise Yeniçağ Gazetesi’nden Arslan Bulut’dan geldi. “İstanbul’da ‘kadife devrim’ toplantısı” benzetmesini yapan Bulut, bunu “Dışişleri Bakanlığı Geniş Ortadoğu Girişimi Koordinatörü Ömür Orhun’un düzenlediğini” öne sürdü.
Özetle, taa 1967’lerde inşasına başlanan köprünün altından çok sular aktı… Belki taban hala aynı inanç ve ideallerin peşinden koşuyordur, ama tavan öyle değişti ki!.. O yüzden kimse, “İslamcı özlerine dönüyorlar” diye panikleyip, AKP ve BOP değirmenine su taşımasın!.. Ne yani; türban istismarı deşifre olmuş, darbe senaryoları bitmiş, kavga edecek asker kalmamış ve ekonomi dibin dibini görmüşken… Ve dahi seçim belki yarın, belki yarından da yakınken…
“Allah’ın ipine sarılıyor… Yeni Osmanlı Cumhuriyetini kuruyor”muş gibi yapmayıp da, ne yapacaklardı?!.. Türkiye AB’ye “giriyor”muş, onlar da “alıyor”muş gibi yapıp, bunca yıl idare etmediler mi?
“Emperyalizmin plan ve programları doğrultusunda Orta Doğu ve İslam dünyasını dönüştürüyoruz” diyecek, halleri yok ya!.. Elbette ki, “Batı’ya rağmen İslam aleminin liderliğine soyunuyor ve Yeni Osmanlı’yı kuruyor”muş gibi yapacaklar. Bu yüzden olanlara “İslamcılık, yeni Osmanlıcılık” deme kolaycılığına kaçma, AKP’nin arayıp da bulamadığıdır. Beğenelim beğenmeyelim, kabul edelim, etmeyelim o kavramlar, milletimizin yüzde 60’ı, 70’nin damarını kabartıyor. BOP veya diğer adıyla Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi’nin sahibi emperyalizmin istediği de tam bu. İnanmayanlar AB’nin Türkiye ilerleme raporlarına baksınlar. Gözümüzün üstünde kaşımız olmasını eleştirenlerin, AKP döneminde tam not verdiği tek bir alan var; Dış politika… Irak, Suriye “açılımları”, Kafkaslar ve Türk dünyası politikalarının tamamen Batı’yla birlikte kotarıldığı da görülecektir.
Daha AKP’nin kuruluşundan önceden bu yana üst yönetimle içli-dışlı olan CIA’nın Türkiye ve Orta Doğu sorumlusu Graham Fuller’in, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, Pentagon’un danışmanı, “Gölge CIA” lakaplı George Friedman’ın “Gelecek Yüzyıl ve Türkiye” adlı, Türkiye’ye “gaz” veren çalışmaları da unutulmasın.
Şu tartışılmaz bir gerçek; Sadece Erdoğan değil, AKP çekirdek kadrosundan kim istemez ki İslam aleminin lideri, Yeni Osmanlı Sultanı, hatta “halife” olmayı?!.. Hele bir de “BBG” kayıtları olmasa!..
Diyeceğim şu; Korkalım, ama “görüntü”den değil, o görüntünün arkasında “2. Cumhuriyet”in kurulmasından… Ve bir “Nasır” değil, gerçekte bir “Neron” yaratılmasından!..
Müyesser YILDIZ, 12 Haziran 2010