Allah ve Evrim Teorisi

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

Allah ve Evrim Teorisi

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Eyl 21, 2008 11:47

Allah ve Evrim Teorisi

Evrim süreci için oldukça uygun olan bu evreni ve içindekileri inşa eden yaratıcının varlığıyla belirli bir hikmete binaen uyum içerisinde olduğudur.


Birçok insan, evrim teorisine inanmanın evrenin ve insanlığın yaratıcısı olan bir Allah'a inanmayla uygunluk arz etmediğini düşünmektedir. Birçok inanan da Charles Darwin'den bu yana evrim düşüncesinin bu gezegende yaşamakta olan her şeyi yaratmak için Allah'ın seçtiği yöntemden başka bir şey olmadığını düşünüyor.

Bilindiği gibi 1859 yılında Darwin, “Türlerin Kökeni” adlı kitabında biyolojik çeşitliliği ve bunun kaynağını anlatmak için ikna edici bir yöntem sunmuştur.

Ancak sorun şu ki, 'evrim' sözcüğünü duyduğunda insanların bu sözcüğün içerdiği anlam hakkında zihinlerine çeşitli fikirler gelmektedir. Maalesef büyük teoriler, ideolojik maksatlarla kullanılmaktadır. Darwin'in evrim teorisi de bu istismardan payını almıştır. 1859 yılından bu yana Darwin'in nazariyesi sosyalizmi, kapitalizmi, ırkçılığı, bir ırkın saflığını, materyalizmi, ateizmi ve monoteizmi desteklemek için kullanılmıştır. Ancak gerçekte Darwin'in nazariyesi basitçe ele alındığında sadece biyolojik bir teori olup, bu canlı evrende çevremizde gördüğümüz çeşitliliği açıklayan en iyi yorum olduğunu görürüz.

Evrim teorisi haddizatında, herhangi bir ideolojik tavrı desteklemek için kullanılamaz. Dini düşünce sahipleri, Darwin döneminden beri dünyanın monoteist bir şekilde algılanması noktasında evrimin kolaylıkla kullanılabileceğini görmüşlerdir.

Şayet Tanrı, her şeyin yaratıcısı ise bilim adamlarının Tanrı’nın yeryüzünde yarattığı ve yaptığı şeyleri tanımlayabilmesi mümkündür. Yeryüzünde Tanrı’nın noksansız ve mutlak iradesiyle yaratmadığı hiçbir şey yoktur.

Bu, Darwin dönemindeki birçok bilim adamının onun teorilerini çabucak kabul etmesini açıklar. Bunlardan biri de Oxford Üniversitesi St. John fakültesinde akademisyen ve Öğretim Komitesi Üyesi Aubrey Moore'dur. O, teoloji ile Darwinizm arasında yakın bir bağ kurmuş ve meşhur olan 'Darwinizm ortaya çıktı ve düşman maskesi altında dostun yapacağını yaptı.' İfadesini kullanmıştır.
Moore, Tanrı’nın estetik yaratışının her şeyde mevcut olduğunu ve “Tanrı ile tabiat, Tanrı ile kanunlar arasında bir ayrılık olmadığını” ifade etmiştir. Hıristiyan ilahiyatçılara göre, doğanın içinde barındırdığı hakikatler Tanrı’nın eylemlerindendir.

Darwin dönemindeki birçok ilahiyatçı, evrim teorisini bu şekilde değerlendirmişlerdir. Ancak bugün, evrim ve seçicilik teorisi, Darwin döneminden daha mükemmel hale gelmiştir. Ancak geriye bu dönemde ne anlama geldiği sorusu kalmaktadır. Evrim sürecinin tamamlanması için genetik değişimin artması, sınırlanması ve belirlenmesi için çeşitli mekanizmaların bulunması gerekmektedir.

Genlerin dönüşümü ve çoğalması için en az on mekanizma gerekmektedir. Canlıların evrimindeki değişimlerin en önemlisi, genlerin çalıştırılması ya da atıl bırakılmasını kontrol eden gen haritasındaki alışılageldik kontrol noktalarındaki değişime dayananlardır.

Genetik transformasyonu azaltan faktörler içerisinde en bilineni her canlı hücre içerisindeki genetik zincirin denenmesini gerçekleştiren natürel seleksiyon (doğal seçim)dur. Bu seçim sayesinde hücrenin kalıtsal değişikliklerinin sonraki nesillere aktarmadaki başarısı kesinleşmiş olur. Bu sürecin adı üreme ya da çoğalmadır.

Bu nedenle, evrim sürecinde, ikisi birlikte çalışan iki araç vardır. Birincisi, genetik zincirde değişiklikler meydana getirirken ikincisi ise ifraz etme ve seçme (doğal seleksiyon) görevini yerine getirir. Ki bu seçim, üreme sürecinin başarısını belirlemektedir.

Buradan hareketle, evrim genleri, (yani bir kişideki bütün kalıtsal yönleri) sınavdan geçiren devasa bir atölyeye benzemektedir. Burada bu gezegenin üzerinde çeşitli özelliklerle çalışan genetik zincirler bulunmaktadır.

Bunun yanında Tanrı’nın varlığına inananlar –ki ben de onlardanım- bu evrimsel mekanizmaların Tanrı’nın biyolojik çeşitliliği varlık alanına getirmek için seçtiği yaratıcı bir süreç olduğuna inanır.

Nasıl ki insanlara ait bir takım tasarımlar ya da eserler sanatsal olarak uzun zaman almaktadır, aynı şekilde ve hatta daha da geniş ölçekte rabbani yaratma, insani kriterlerle uzun süreçler almaktadır.

Tabii ki ve hiç şüphesiz Allah, yaratma eylemini bir anda yaratmak isteseydi bunu yapardı. Ancak O, eşyayı çok sabırlı bir şekilde ve yaratıcı bir çerçevede varlık alanına kazandırmak istedi. Bu süreç, bilim adamlarının tanımaya çalıştığı ve bu çabalarını yoğunlaştırdıkları bir süreçtir.

Bu temel üzerinde, yaratma sürecini birbirini tamamlayan iki önemli öykü çerçevesinde algılayabiliriz. Birincisi, ‘Tanrı, eşyayı nasıl yarattı?’ sorusunun cevabıyla ilgilidir. Biyoloji, bu soruya var oluş ve evrim mekanizmaları ile cevap vermeye çalışmaktadır.

İkinci öykü ise, ‘Allah niçin tüm bunları yarattı?’ sorusuyla ilgilidir. Bunun cevabı ise bilimin sınırları dışında kalmaktadır. Bunu ancak Tanrı kendisi açıklayabilir ya da din bunu bizlere öğretebilir.

En önemli nokta ise, biz bu iki öyküde herhangi bir çelişki ya da paradoks görmüyoruz. Tersine ikisine birden ihtiyaç duymaktayız.

Öte yandan, bazı inkârcılar -ve şüphesiz ki Allah’ın varlığına inanan müminler- evrim teorisinin yaratılışla uyum arz etmediğini söylemektedir. Ancak ben, bu yazımda birbirinden farklı üç yol göstererek, evrim teorisinin, kâinattaki her varlığı belirli bir hedef doğrultusunda yaratan yaratıcı bir Allah düşüncesiyle tamamen uyum içerisinde olduğunu göstermeye çalışacağım.

Bu yolların ilki, evrimsel zaman içerisinde biyolojik kompleksliliğin dikkat çekici bir şekilde artış göstermesidir. Bundan 3.5 milyar sene önce dünyamızda canlının var olduğuna ilişkin önemli ipuçları vardır. 2.5 milyar yıl içerisinde yeryüzünde canlılar bir milimetreden yani bir kalem başından fazla büyümüyorlardı.

Ne hayvanlar ne de canlılar vardı. Ancak genetik düzeyde, bugün çevremizde gördüklerimizden çok daha önemli ve daha büyük bir canlının (insanın) inşası için kullanılacak olan kalıtsal birimler (genler) evrim geçirmekteydi.

Aynı zamanda, atmosferdeki oksijen oranı, hayatın çeşitli kompleks şekillerinin ayakta kalabilme ve varlığını sürdürmesine imkan tanıyacak bir noktaya ulaşmak üzere artmaktaydı. 500 bin sene önce meydana gelen büyük patlamadan önce sadece tufeyli/parazitler ve tek hücreli canlılar dışında bir başka canlı türü görmüyorduk. Bu basit yapılı canlıların büyüklüğü en fazla 1 cm. kadardı. Bu tarihten itibaren ise canlıların gözle görülebilir şekilde büyüme gösterdiğini ve günümüzde gördüğümüz bizim gibi kompleks canlıların bulunduğu döneme kadar bu büyümenin aşamalı olarak geliştiğini görüyoruz.

Evrimin tarihinin bütününe bakıldığında evrim ve doğal seleksiyon düşüncesinden kaçışın imkânsız olduğu görülür. Öyle ki kimse evrimsel tarih sürecindeki kompleksliliğin giderek arttığını kimse yok sayamaz.

Açıktır ki fare tek hücreli bakteriden daha gelişkindir. Ancak şüphesiz insan fareden daha karmaşık bir yapı arz etmektedir. Yani evrimin tarihi, giderek artan bir kompleksliliğin tarihidir.

İkinci olarak, evrimin tarihi, aynı biyokimyasal süreçten, yapıdan ya da bileşimden bağımsız olan biyolojik soylarda tekrarlanan evrime işaret eden bir karşılaşmanın tarihidir.

Örnek olarak, gözlerden alınan örnekler, gözlerin diğer organlara göre evrim sürecinde 20 kez daha karmaşık olduğunu göstermektedir. Şayet karanlık ve aydınlığın yarı yarıya olduğu bir gezegende yaşıyorsanız, (göz çok daha kompleks bir yapıya sahip olsa bile) kesinlikle iki göze ihtiyacınız var demektir. Bu kompleks yapı evrim tarihi boyunca tekrarlanarak gelişmesini göstermektedir.

Az önceki noktadan hareketle, evrim konusunda tesadüfî ya ada gelişigüzel olan bir durun olmadığını söylemeliyim. Bilakis, bu, yüksek bir düzene sahip bir süreç olup bulunduğu çevreye göre bir canlının ihtiyaçları düzenlenmektedir.

Evrim sürecinde dizayn alanını, her birinin, canlı bir birimin oluşmasında kullanılan DNA hücreleri içerisindeki inşa talimatını içeren kalıtsal maddeyi (geni) temsil eden milyarlarca kırmızı renkteki sandıktan oluşan bir ağ olarak hayal etmemiz mümkündür.

Bu kalıtsal maddeden (genden) az miktarın, yeryüzündeki farklı ortamlarda canlıların çoğalması ve üremesine imkan veren organizmaların meydana gelmesine katkıda bulunduğu ve bu esnada da evrim sürecinin bu genleri periyodik olarak uyum süreciyle bulmaya çalıştığı açığa çıkmaktadır.. Yaratılış düşüncesiyle tamamıyla uyum içerisinde olan evrim tarihinin üçüncü yüzü ise, gende meydana gelen fevkalade tasarımdır. Kimyasal elementlerin periyodik cetveli, şu ana kadar keşfedilmiş 117 kimyasal maddenin kategorize edilmiş hali olduğunu bize gösterir ve bu herkesin bildiği bir husustur.

Kalsiyum, sodyum, oksijen ve protein gibi canlı organizmaları inşa etmek için kullanılan kimyasal maddelerin, yıldızlarda ve gezenlerde meydana gelen patlamalar sırasında oluştuğu ve sonra da evrenin farklı yerlerine dağıldığı bilinmektedir. Şayet başka gezegenlerde hayat varsa, aynı kimyasal bileşimlerden meydana gelmiş olma ihtimalleri çok büyük olması hasebiyle yeryüzündeki canlı varlığa benzeme ihtimali çok yüksektir.

Bu kimyasal terkiplerin başında organizmayı var eden taş gelmektedir. Bir örnek verelim.
Bütün organizmaların terkibinde esaslı görevler alan proteinler hakkında düşünelim. Proteinlerin sodyum, oksijen ve kalsiyum gibi 20 farklı kimyasal elementten oluşan aminoasitlerden meydana geldiğini biliyoruz. Tek bir protein, yüzlerce aminoasidi içerebilir.

Bu noktadan çıkan sonuca göre, farklı proteinlerin muhtemel sayısı, çok büyük olacaktır. Çünkü tek bir protein yüzlerce farklı aminoasidi içerebiliyorsa farklı şekillerde yüzlerce protein elde etmek mümkündür.

Bu da bizi bilim adamlarının son dönemlerde yaptığı bir keşfe götürmektedir. Bu keşfe göre yeryüzünde bilinen bütün proteinlere ve tasarımına baktığınızda bunlardan 1400 farklı bünye inşa edileceği görülebilir.

Yani doğal seleksiyon, evrim süreci boyunca yaşam sürecini inşa edebilecek proteinlerden çok küçük birimlerde almış olup halen de evrimin tarihsel sürecinde göreceğimiz ve ortaya çıkarılması beklenen başka canlı grupları vardır.

Burada söylemek istediğim şey, evrim süreci için oldukça uygun olan bu düzenli tabiatın, bu evreni ve içindekileri inşa eden yaratıcının varlığıyla belirli bir hikmete binaen uyum içerisinde olduğudur. Bunu ise evrim sürecinin temel karakteristikleri ile anlatmaya çalıştım: Tarih içerisindeki evrimin yönü, en üst noktası/zirvesi insan olan bir kompleksliliğe doğru gitmekte. Evrim sürecinin doğasını düzenleyen uyum gerçekleşmekte ve son olarak da organizmanın muhteşem terkibi ve dizaynı oluşmaktadır.

Sözün özü, Tanrı, mutlak iradesiyle istek ve amacını, bütün canlı varlıkları uzun evrimsel bir potaya sokarak gerçekleştirmek ve şayet bizim de içinde olduğumuz bütün canlıların bu yöntemle var olmasını istemişse biz niye onun bu isteğine karşı çıkalım?


Dennis Alexander, Cambridge Üniversitesi, İngiltere - Haziran 2008

Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen tuba » Pzr Eyl 21, 2008 13:38

Türk-Kan, yazı için teşekkür ederim. Aslında evrim teorisi üzerinde ciddi tartışmalar yapabilecek kadar bilgi sahibi değilim maalesef, fakat sitemizde bu konuyu gündeme getirip bizi düşünmeye ve araştırmaya iten herkese çok teşekkür ediyorum. Ben de bu konuda benim gibi meraklı olup araştırmak isteyenler için kendi okumalarım arasında rastladığım bazı kaynakları paylaşmak istiyorum (Tıklayınız): Bu sayfada din, bilim, evrim teorisi ve daha birçok konu üzerinde değerli katılımcılar tarafından yapılan sunumlara (bazen pdf formatında, bazen de mp3 ya da video) ulaşabilirsiniz.
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

Re: Allah ve Evrim Teorisi

İletigönderen MansurSah » Pzr Eyl 21, 2008 17:20

Çok güzel bir yazı Türk-Kan, muhteşem bir makale bulmuşsun! Bundan haberdar ettiğin için teşekkürler!

Türk-Kan yazdı: ..
Buradan hareketle, evrim genleri, (yani bir kişideki bütün kalıtsal yönleri) sınavdan geçiren devasa bir atölyeye benzemektedir. Burada bu gezegenin üzerinde çeşitli özelliklerle çalışan genetik zincirler bulunmaktadır.

Bunun yanında Tanrı’nın varlığına inananlar –ki ben de onlardanım- bu evrimsel mekanizmaların Tanrı’nın biyolojik çeşitliliği varlık alanına getirmek için seçtiği yaratıcı bir süreç olduğuna inanır.

Nasıl ki insanlara ait bir takım tasarımlar ya da eserler sanatsal olarak uzun zaman almaktadır, aynı şekilde ve hatta daha da geniş ölçekte rabbani yaratma, insani kriterlerle uzun süreçler almaktadır.

Tabii ki ve hiç şüphesiz Allah, yaratma eylemini bir anda yaratmak isteseydi bunu yapardı. Ancak O, eşyayı çok sabırlı bir şekilde ve yaratıcı bir çerçevede varlık alanına kazandırmak istedi. Bu süreç, bilim adamlarının tanımaya çalıştığı ve bu çabalarını yoğunlaştırdıkları bir süreçtir. ....

Dennis Alexander, Cambridge Üniversitesi, İngiltere - Haziran 2008

Kaynak


Tasavvufta bu durumu açıklamak için, "gizli bir hanizeydim, bilinmeyi istedim" kutsi hadisi kullanılır.

Mevlevi ayinini, o aşamaları bir gözümüzün önüne getirelim hele.

Düşünüyorum da, inanan bir kimsenin evrimi kuramını içine sindirememesinin büyük bir sebebi şu olabilir: Hayvanla insanın ne farkı kaldı? Ya "ruh"? Ortak atadan gelip evrile evrile kimimiz zürafa kimimiz tavus kuşu olduysak, "insan"ı ayrı, özel kılan şey nerde kaldı? "Sen olmasaydın eğer, ben bu alemleri yaratmazdım" kutsi hadisi mesela. Yine çağrışım olarak, tüm evrenin dünya etrafında döndüğüne dair kilise inancına karşı, tam tersi durumu öne süren Galileo geliyor aklıma.

Burası tabii bilimin değil, felsefenin konusuna girmeye başlıyor, ve ben en azından bir ipucu olarak, yine Mevlevi ayinindeki, "kün" sırrına yöneliyorum. Kudümün kün diye vurduğu, yani Allah-u Teala'nın "Ol!" dediği ve akabinde ruhların üflenmesini simgeleyen ney taksimi.

19. yüzyılın İngilteresi'nde değil de, bin yıllık sufi Anadolu mirasına sahip olmanın şansıyla, "devriye" inancını da tabii zikretmek gerekir. En güzel bir şekliyle, Ali Ekber Çiçek'ten:

Ondört bin yıl gezdim divanelikte
Sıtk-ı ismin buldum pervanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum
Kırkların ceminde Haydar Haydar dara düş oldum

Güruh-u naci'ye özümü kattım
İnsan sıfatından çok geldim gittim
Bülbül oldum firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için zara düş oldum
Bir zaman gül için haydar haydar zara düş oldum
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

İletigönderen İlteriş » Pzr Eyl 21, 2008 19:32

NEDEN HEM ALLAH'A HEM EVRIM'E INANIYORUM?

10 yasindayken Kur'an-i Kerim meali okumaya baslamistim.

Insan Suresi 1. ayet'i okuyup anladigim gunden beri Evrim'e inaniyorum. Iste O Ayet;

Cesitli din adamlarinin meallerinden

Elmalılı Hamdi Yazır'in Meali;
Insan Suresi 1: Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi?!

Ali Bulaç'in Meali;
Insan Suresi 1: Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Diyanet Vakfı'nin Meali:
Insan Suresi 1: İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

Edip Yüksel'in Meali:
Insan Suresi 1: İnsanın üzerinden, kendisinin anılmaya değer bir şey olmadığı bir zaman periyodu geçmemiş midir?

Süleyman Ateş'in Meali:
Insan Suresi 1: İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

Yaşar Nuri Öztürk'un Meali:
Insan Suresi 1: İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?

Ben bu ayeti 10 yasimda iken okumustum, o gun bugundur Evrim'in var olduguna inaniyorum. Soyle ki;

Ayette gecen "kendisinin anılmaya değer bir şey olmadığı bir zaman periyodu" ifadesi, Nenderthal veya Ilk insan olarak temsil edilen magaralarda yasayan ve "maymun'a benzetilen" insanin dusunemeyen ve deger uretemeyen formunu ifade ettigini dusunuyorum.

Dolayisiyla, dinimizde gecen Adem ile Havva'nin da dusunebilen (ve Yaradan'in mesajlarini anlayabilen) ilk insanlar olduklarina inaniyorum.

Yine baska ayetlerde de evrim uzerine yaratma ile ilgili olarak "gunler"kavrami gecmektedir;

A'raf Suresi 54: Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de/yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.

Yunus Suresi 3: Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?

Hud Suresi 7: O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."

Secde Suresi 4: Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

Furkan Suresi 59: Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O'dur.

Fussilet Suresi 9: De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O."

Fussilet Suresi 10: O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere...

Fussilet Suresi 12: Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir.


Kaf Suresi 38: Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

Hadid Suresi 4: O, odur ki, göklerle yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerinde egemenlik kurdu. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah, işleyip üretmekte olduklarınızı en iyi şekilde görmektedir.

Secde Suresi 5: İş ve oluşu gökten yere doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir.

Mearic Suresi 4: Melekler ve Rûh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselirler O'na.

Kur'an'da, Tanrisal olcekte "gun" "Meleklere gore 1 gun" ve "insanlarin saydigi gun" birbirinden farklidir.

"Hersey" "Tanrisal olcekte" 6 gunde", "Sadece Yeryuzu" "Tanrisal Olcekte 2 gunde", "Yer ile gok arasindaki aziklar" "Tanrisal olcekte 4 gunde" ve "sadece gokler " "Tanrisal olcekte 2 gunde" yaratilmis olarak belirtilmektedir.

Isi hesabe dokmek isterseniz, yukaridaki ayetlerden birinde 1 gun icin "1000 sene", bir digerinde ise bir gun icin "50000 yil eder" denilmektedir. Artik "Isik Yili" midir, yoksa "Tanri'ya gore yillar" midir? O kadarinin ben icinden cikamadim. Ancak sonuc olarak

Bu ayetler Allah'in herseyi bir Evrim ile yaratmak istedigini ortaya koyuyor!

Bu ayetler, ozellikle Insan Suresi 1. Ayet, benim icin kelimenin tam anlamiyla herseyi acikliyor.

Evrim vardir, cunku Allah istemistir.

Saygilarimla
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

İletigönderen AlpereN » Pzr Eyl 21, 2008 23:38

bende aynı şekilde Tanrının herşeyi evrim süreci ile yarattığını düşünüyorum.Çünkü canlılar içerisindeki çeşitliliğin en mantıklı açıklandığı teori Evrim Teorisidir.

Yaratılışçılık benim gözümde safsatalıktan başka bişey değildir.Yaratılışçıların dayandığı şey ise Tanrı "ol" dedi, oldu veya "o kainatı yoktan var etti",bumu bilimsel teori,işe bakın bir cümlede yaşamı ve kainatı açıkladık.Bildiğime göre "hiçbir şey yoktan var olmaz,vardanda yok olmaz" bu bir Fizik kuralıdır.Eğer dinci kesimin savunduğu (diğer dinlerde dahil) yaratılışçı teori doğruysa zaten biz bilimle,sanatla,felsefe ilede boşuna uğraşıyoruz demektir.
Kullanıcı küçük betizi
AlpereN
Üye
Üye
 
İletiler: 628
Kayıt: Pzr Nis 22, 2007 22:57

İletigönderen rafet » Pzr Eyl 21, 2008 23:46

Benim simdiye kadar kadar gordugum tartistigim kisiler hep Evrim Teorisine inanmiyordu,
siddetle karsi cikiyorlardi, Tanriya inaniyorlardi.

Sizler degisik muslumanlar olmalisiniz.
Hem Evrim Teorisine inaniyorsunuz hem de Tanriya.

Benim kisisel gorusum de Evrim Teorisiyle Tanri inancinin celismedigi, celismeyebilecegi.

Pekala Tanri dunyanin evrenin belli kurallar icinde yaratilmasini istemis olabilir.

Ben Tanriya inansaydim bu kadar bilimsel goruslerin Tanri inanciyla uyup uymadigiyla
ilgilenmezdim.
Kullanıcı küçük betizi
rafet
Üye
Üye
 
İletiler: 185
Kayıt: Sal Kas 06, 2007 2:07

İletigönderen brd » Pzt Eyl 22, 2008 1:14

Sanirim Türkiye'deki (olmayan) bilimsel egitim nedeniyle bu tip görüsler yandas bulabiliyor.

Neresinden düzeltmeye baslamali bilmiyorum.

Bir kere bu saklabanligin daniskasi olan Yaratilis Teorisi denen gerizekalilik Islam teolojisi ile degil Hiristiyan teolojisinin bir meselesi. Müslümanlar neden sazan gibi atliyorlar bu meseleye cözebilmis degilim.

Roma'nin arkasinda durdugu tüm argümanlar 20.yy nin ortasinda tamamen yerle bir olunca ortaya cikti bu yaratilis teorisi denen saklabanlik, diyorsanizki zaten hepimiz ayni inancin ortaklariyiz, orasi baska tabii ki.

Simdi yaratilis teorisi de denen aptallik da tamamen yerle bir edilince bu sefer de tanri neden evrime karsi olsun ki enteresan bir tavir gelistirilmeye baslaniyor.

Ama konunun özü gene anlasilmamis. Evrim teorisi denilen sey adi üstünde teori, henüz eksikleri, gedikleri var, hatta bazi noktalari veya tamami belli bir süre sonra yanlislanabilir. Evet, Tanri zaten evrimsel bir yaratilisi sürecini öngördü diyenler napacak o zaman cok ama cok merak ediyorum. Bilimi ve dini birbirine karistirmayin, hem bilimi yozlastir oluyorsunuz hem de inancinizla ortada kalirsiniz.

Bu kuantum fizigine, bedava mal bulmus gibi saldiran Fetocu takimi, kuantum fizigi gündemden düsmeye baslayinca sesini az da olsa kesmisti, simdi de bu yaratilisci cahiller cikti.
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Eyl 22, 2008 7:11

brd, belli ki cok okumussunuz, bilgi sahibi bir insansiniz. Fakat insan olmak sadece bilgi sahibi olmak ile sinirli degildir. Güzel ahlak sahibi olmak insan olmanin en önemli sifatlari arasinda yer alir. Küstahlik ve kibirlilik ise güzel ahlaktan sayilmaz.

Yazinin sahibi her türlü bilimsel egitimden uzak kalmis, Cambridge Üniversitesinde calisan, Dr. Alexander denilen kör cahilin biri.

Katilirsiniz, katilmazsiniz, kendi tezleriniz ile cürütürsünüz. Ama her yazi üzerinden müslümanlari asagilamaya kalkismaniz bende sadece saldirgan bir ateist oldugunuz izlenimini yaratiyor.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen İlteriş » Pzt Eyl 22, 2008 7:30

brd yazmis;
Simdi yaratilis teorisi de denen aptallik da tamamen yerle bir edilince bu sefer de tanri neden evrime karsi olsun ki enteresan bir tavir gelistirilmeye baslaniyor.


brd arkadasim,
Burada evrim teorisini onceden reddedipte, simdi savunmaya baslayan insanlar var mi ki? Insanlari kafanizda urettiginiz sablonlara sokup saldirmak sizi daha bilimsel mi yapiyor? Sanmiyorum.

Burada Islam dini one surulerek evrim teorisinin reddedilmesinin sacmaligini aciklayan seyler yaziyoruz.

Buradaki hickimsenin gecmiste evrim'i reddedip etmedigine dair birsey soyleyemezsiniz, evveliyatimizi bilemezsiniz.

Bilmeden, emin olmadan yaptiginiz yorumlar, sadece varsayimdan ibarettir.

(Ingilizce de bir espri vardir; Assumption; Ass u & me derler:-) )

O yuzden varsayim yaparken daha dikkatli olmanizi oneririm, adamlarda haklilik payi var cunku.

Kisiler hakkinda bilgi sahibi olmadan nasil boyle garip varsayimlar uretebiliyorsunuz? Oldukca yaratici buldugumu da belirtmeliyim.

Ornegin ben kendimi bildim bileli evrim teorisini akla yatkin bulurum, din adina filan da degil! Buyuyunce de Jeoloji Muhendisi oldugum icin paleontolojiyi bilirim.

Simdi, bu teoriyi, din adina reddedenlere karsi argumanlar sunarak teoriye karsi dogmatik onyargilari yikma cabalarinin neresinde bizi "dun evrime karsiydi da bugun savunuyor" yapan veya "bilimsel bir egitim almadigimizi" kanitlayan birsey var?

Ayrica aldigim egitimle de gurur duyuyorum. Laboratuara girerken de inanclarimi fortmantoya asarim.

Burada fikir alisverisi yapiyoruz, laf giydirme yarisi degil. Daha olgun olmanizi salik veririm.

Saygilar
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

İletigönderen AlpereN » Pzt Eyl 22, 2008 10:02

Simdi yaratilis teorisi de denen aptallik da tamamen yerle bir edilince bu sefer de tanri neden evrime karsi olsun ki enteresan bir tavir gelistirilmeye baslaniyor.


ben kendimi inanç felsefesi olarak Panenteizme yakın görüyorum.Yani şunu söylemek istiyorum.Ben size herhangi bir Semavi Dinlerin veya çok Tanrılı Dinlerin zihinlerinde oluşan Tanrı yapısına dayanarak Evrim Teorisinin, aslında "tanri neden evrime karsi olsun ki" gibi bir fikre dayanarak Evrim Teorisini savunmadım.

Ben inanç felsefemi söyledim.Bu Felsefeye dayanarak
"En hakiki mürşit ilimdir" diyorum.Yani Motorcu Hoca takımının yaptığı gibi Bilim gerçeklerini Kurana uyarlamaya çalışmıyorum.Sanırım demek istediğimi anlamışsındır kardeş...
Kullanıcı küçük betizi
AlpereN
Üye
Üye
 
İletiler: 628
Kayıt: Pzr Nis 22, 2007 22:57

Ustten devam..

İletigönderen Yusuf Batum » Pzt Eyl 22, 2008 12:29

Gokturk Mehmet,

"Ayette gecen "kendisinin anılmaya değer bir şey olmadığı bir zaman periyodu" ifadesi, Nenderthal veya Ilk insan olarak temsil edilen magaralarda yasayan ve "maymun'a benzetilen" insanin dusunemeyen ve deger uretemeyen formunu ifade ettigini dusunuyorum.

Dolayisiyla, dinimizde gecen Adem ile Havva'nin da dusunebilen (ve Yaradan'in mesajlarini anlayabilen) ilk insanlar olduklarina inaniyorum. "
, demissiniz. ilk Kadin basligi altindaki yorumumu okursaniz, dusuncelerimizin birbirine yakin oldugunu goreceksiniz. Bu yakinlik beni memnun etti.
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

İletigönderen İlteriş » Pzt Eyl 22, 2008 12:56

Ben bizi cok yanliz hissediyorum yahu Yusuf Batum:-) Cogunluk bir cepheden oburune ates ediyor. Biz ise ortada durmus iki taraftan da ates yiyoruz. Neden?
Hem Allah'a inaniyoruz, hem Evrim'e diye.

Evrim'e nasil inanmayalim ki? Allah'u Teala'nin yeminle soyledigi birsey!

Kaf Suresi 38: Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. (Bu arada brd gibi tezcanli arkadaslar patlama yapmasinlar, itiraf etmeliyim ki bu mesaji yazarken kendimi hic bilimsel hissetmedim:-) Yani atlamasinlar hemen diye belirtme geregi hissettim. Olaya inanclar acisindan bakiyoruz surda.
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

Ustten devam...

İletigönderen Yusuf Batum » Pzt Eyl 22, 2008 13:08

Sevgili Gokturk,

Simdi evrim deyince, insanin ilk aklina "maymundan geldi" tabiri geliyor. Nasil ki Komunizm deyince akla "Din afyondur" soyleminin gelmesi gibi. Haliyle insanlar reflekslerini kullanip, dogrudan karsi cikiyorlar.
Evrim deyince, tabii ki insan zamanla bedensel ve zihinsel olarak degismistir... Yasadigi cevreye, dogal ortama gore kisi farklilik gosterebilir. Beslenme de buna buyuk katki sagliyor.
Neticede Darwin 'inki bir teoriydi. Onun bu teorisi kimilerince hoyratca menfi kullanildi; kimilerince hoyratca gozden uzak tutuldu.

Biz Muslumanlarin bu teoriye bilimsel tepkisi yoktur. Genelde Hristiyan arastirmacilarin elestirilerinin tercumesi yapilmistir.
Zaten adam maymundan gelindigini soylemiyor, ara bir irkdan bahsediyor. Bazi seyleri tanimlamak guctur. Telmih yapilir bu yuzden... Bu ara irk abartilmis ve zamanla karikaturize edilmis...
Yoksa ilk atalarimiz, bocekti de sonra insan oldu demiyorum ama yasadigi dogal sartlarin etkisiyle vucut yapisi biraz farkli idi.


Tek degismeyen seyi arzularidir insanin. Iste o arzularidir ki bu gune tasidi onu!
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

Ustten devam...

İletigönderen Yusuf Batum » Pzt Eyl 22, 2008 13:11

Bir de su var; velev ki :) insan maymundan evrildi ve akli basinda bir varlik haline geldi.
Benim icin onemli olan insanin su an "insan" tanimina ne kadar uydugudur... Aklini ne kadar kullanabiliyor; yaraticisini ne olcude taniyip, sukredebiliyor... Gerisi hikaye...
Veni Vidi NoN Vici / Poet Valent, Poem Manent

Eskali Cizilmis Tutku: Memleket!

Avrupa'dan kaz gelmez, tavuklarinizi ziyan etmeyin...
Kullanıcı küçük betizi
Yusuf Batum
Üye
Üye
 
İletiler: 192
Kayıt: Çrş Şub 27, 2008 16:18

İletigönderen erenus » Sal Eyl 23, 2008 8:36

19. yüzyılın İngilteresi'nde değil de, bin yıllık sufi Anadolu mirasına sahip olmanın şansıyla, "devriye" inancını da tabii zikretmek gerekir.


MansurSah, güzel bir noktaya değinmişsin.

Bir kere evrim teorisini ilk kim ortaya atmıştır ona bakalım...

Modern kimyanın kurucusu sayılan, tıp ve mantıkla uğraşmış, 8. yüzyılda yaşamış Cabir bin Hayyan canlıların ve insanın kendiliğinden meydana geldiği fikrini öne sürer.

İslam dünyasında onun bu fikirleri daha sonra İbn-i Sina, Fahreddin Razi, , El Harisi, İbn Ebi’l-Haid, Er Ruhavi, İbn’un Nefis gibi bilim adamları ile İhvanu’s Safa gibi ekolleri ve ‘Evrimci bir Yaratılış’ öngören meşhur ‘Hayy Bin Yakzan’ kitabının yazarı İbn Tufeyl gibi düşünürleri de etkiler.

Bir kelamcı olan Nazzam (9.yy) ise (Mutezile ekolündendir) kozmolojik bir evrimci yaratılış teorisi ileri sürer. Ona göre evren ve türlerin ilk tohumu mahiyetinde yaratılan ilk varlık kendisinden sonra ortaya çıkacak tüm varlıklara kaynaklık etmiştir, bütün canlı türleri bir tek çekirdek varlıktan gelişerek meydana gelmiştir. Nazzam teorisine dini dayank olarak “Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan vareden, Allahtır (Araf,189)” ayetini alır. Nazzam görüşleriyle, canlı türlerinin sürekli olarak bir halden başka hale geçtiğini de ileri sürer.

Biyolojik Evrim Teorisi’nin esas atası ise 8 ve 9. yüzyıllarda Basra’da yaşamış olan Nazzam’ın talebesi Cahız’dır. ‘Kitab’ül Hayavan’ adlı eseriyle bildiğimiz anlamda biyolojik evrim teorisi’nin temelini ortaya atar.

Buna göre, ilk çekirdek varlığın evrimiyle bir yandan kainat meydana gelmiş, buna paralel olarak ilk basit canlı türleri meydana gelmiş, onların evriminden de silsilevi bir şekilde basitten komplekse doğru mertebe mertebe canlı türleri oluşmuştur.

Bu evrimin son halkasında da insan ortaya çıkmıştır.

Cahız, günümüz evrimcilerinin kilit nokta olarak gördükleri mutasyon ve transformasyonu’da kabul eder. Ona göre türler sabit değil, değişkendirler, dönüşürler. Mutasyon veya dönüşümü Cahız, “İçinizde Cumartesi günü azgınlık yapanları elbette biliyorsunuz. Onlara: ‘Aşağılık birer maymun olunuz’ dedik; bunu ardlarından gelenlere bir ceza örneği ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüt olsun diye yaptık.” (Bakara,65-66) ayetlerinden yola çıkarak açıklar.

Cahız evrimin kilit taşlarından dönüşümü ya da günümüz tabiriyle mutasyonu uzun uzun açıklar, ve çeşitli örneklerden yola çıkarak gerekçelendirir. Cahız’a göre kainatı yaratan Allah, onu ve canlıları sürekli evrimleşici mahiyette yaratmıştır.


Dahası Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr Mehmet Bayrakdar’ın ‘İslam’da Evrimci Yaratılış Teorisi’ kitabından okunabilir...


"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!"

Resim
Kullanıcı küçük betizi
erenus
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 423
Kayıt: Prş Eki 18, 2007 6:07

Sonraki

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x