Almanya'da Siyasi Partiler / Metin AYDOĞAN

Almanya'da Siyasi Partiler / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eyl 19, 2014 15:48

Almanya'da Siyasi Partiler

Almanya’da 19.yüzyıl ortalarına dek siyasi parti yoktu ancak örgütlenmeyi bekleyen pek çok düşünce akımı ve görüş vardı. Köklerinin Alman tarihinde olduğunu ileri süren muhafazakarlar ve liberaller, geleceğe egemen olacağını açıklayan sosyal demokratlar; çiftçileri, tarım emekçilerini ya da işçi örgütlerini, dernekten partiye dönüştürmenin çabası içindeydiler. İki partili siyasi düzen başlangıçta oluşturulamamıştı. 1871’de 8, 1918’de 11, 1930’da 15 parti Reichstag’a milletvekili sokmuştu. Almanya’da iki partili düzen, İkinci Dünya Savaş’ından sonra gerçekleştirildi.

Geç Gelen Siyasi Denge

Almanya’da kapitalizmin gelişimi, İngiltere’den daha geç başlamıştır. Bu durum doğal olarak feodalizmi ortadan kaldıran demokratik devrimin ve demokratik kurumlarının daha geç ortaya çıkmasına neden oldu. Geç fakat hızlı sanayileşen Almanya’da siyasi denge, uzun süren iç ve dış çatışmalardan geçerek ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikalıların karışmasıyla (müdahalesiyle) sağlandı. Alman yönetim düzeni, 1919’a dek yarı-monarşist, 1933-1945 arasında ise nazist devlet yapısı üzerine oturuyordu.

Almanya, 19.yüzyılın sonlarında, büyük bir sanayi gücüne ulaşmış, daha önce dünyayı paylaşmış olan İngiltere ve Fransa’dan, paylaşımın yeniden yapılmasını istiyordu. Bu istek ve yarattığı gerilimler, 20.yüzyılın ilk büyük savaşına neden oldu ve Almanya bu savaştan yenik çıktı.

Almanya’da başka Batılı ülkelerden ayrımlı olarak, ikiden çok güçlü parti ortaya çıktı. Bu partilerin sayı ve güçleri bunalım dönemlerinde arttı. Bunlar, Hitler’in yönetime gelip tüm partileri kapatana dek varlığını sürdürdü. İkili parti düzeni ancak 1945’ten sonra kimi partilerin kapanması ya da kapatılmasıyla gerçekleştirildi.

İngiltere ve Amerika’da, partilerin denetim altına alınarak ‘ele geçirilmesi’ ya da bir başka deyişle, denetim altına alınan partilerin yaşamasına izin verilmesi, siyasi demokrasiye geçişin en başında sağlanmıştı. Birbirinin peşi sıra yönetime gelen iki parti, tutucu bir anlayışla, aynı sınıf ya da sınıfların çıkarlarını savunuyor ve deliksiz bir yönetim tekeli oluşturuyordu; ‘siyasi denge’ bu ülkelerde böyle sağlanmıştı.

Partilerin Ortaya Çıkışı

Almanya’da 19.yüzyıl ortalarına dek siyasi parti yoktu ancak örgütlenmeyi bekleyen pek çok düşünce akımı ve görüş vardı. Köklerinin Alman tarihinde olduğunu söyleyen muhafazakarlar ve liberaller, geleceğe egemen olacağını açıklayan sosyal demokratlar; çiftçileri, tarım emekçilerini ya da işçi örgütlerini, dernekten partiye dönüştürmenin çabası içindeydiler.

Almanya’da siyasi kümelerin partileşerek seçime katılması ve Parlamentoya milletvekili göndermesi, 1871’de 2.Reich’ın (Ulusal Meclis) kurulmasıyla başladı. Oy verme hakkı, gelişmiş ülkelerin tümünde olduğu gibi başlangıçta tüm yurttaşlara tanınmamıştı. Almanya’da oy vermenin 20 yaşını bitirmiş kadın ve erkeklerin tümünü kapsaması ancak 1919 yılında kabul edilmiştir. 1  Bu kazanım, kadınlar için, İsveç’te 1921 2 , Fransa’da 1944 yılında elde edilecektir. 3 

Yetkisi Sınırlı Parlamento

Oy vermenin sınırlandırılmasının yanında, katılımı sınırlanarak oluşturulan Parlamentonun (Reichtag) yetkisi de sınırlıydı. Parlamento, bütçe ve yasa önerilerini tartışıp oyluyor ancak öneriler kabul edilse bile yasalaşamıyordu. Reichtag kararlarının yasalaşması için, İmparatorluk yönetimince daha kolay denetlenebilen Federe Konsey’in (Bundesrat) onayı gerekiyordu.

Halkın istem ve savaşımıyla kabul edilmek zorunda kalınan ve partilerin de temsilci sokabildiği Parlamento ve partiler, o dönemde, bu yöntemle denetim altına alınıyordu.

Parti Çeşitliliği

Yetkileri sınırlı da olsa Reichstag’ın kurulması, parti girişimlerinin çeşitlenip yayılmasına yol açtı. 1871 seçimlerinde beysoyluluk (aristokrasiyi), kentsoyluluk (burjuvaziyi) ve halkın değişik kesimlerini temsil eden 8 parti Reichstag’a milletvekili soktu.

Milletvekiline sahip parti sayısı 1918’de 11, 1930’da 15’e çıktı. Bu partilerin çoğunluğu, büyük sanayi ve ticaret sermayesinin, beysoylucu (aristokratik) geleneklerin ve büyük toprak sahiplerinin (Junkerler) haklarını savunuyordu. Ancak, bu partiler içinde işçi sınıfını ve köylüleri temsil eden partiler de vardı. İngiltere’de ve Amerika’da kurulu düzen iki partili düzenle sürdürülürken, Almanya’da, içlerinde marksizmi benimseyenlerin de bulunduğu, çok partili bir düzenle sürdürülmek zorunda kalınmıştı.

Dönemler

Alman partilerinin evrimi, özelliği olan 4 ayrı dönemden oluşur. 1871-1919 arası, partilerin kurulup yasallık kazanarak geliştiği ilk dönemdir. 1919-1933 arası, Hitler’i yönetime getirecek koşulları yaratan toplumsal bunalım ve çatışma dönemi (Weimar Cumhuriyeti) ikinci, 1933-1945 arası tek partili Hitler dönemi üçüncü, sonrası ise dördüncü dönemdir.

Almanya’da egemen sınıf çıkarlarını, otokrasi yerine meşruti bir yönetim biçimiyle temsil etmeyi üstlenen ilk parti Halk Partisi’dir (Deutsche Volkspartei). 19.yüzyıl sonlarındaki liberal düşüncelerden etkilenen bu parti, gelişip güçlenmeye başlayan işçi deviniminin yalnızca baskı yöntemleriyle durdurulamayacağını görüyor ve “demokratik” açılımların gerekli olduğunu savunuyordu.

Görüşlerini Bismarck’a kabul ettiren bu parti, kısa sürede Alman siyasetinin temel unsurlarından biri durumuna geldi ve İmparatorluğun uyguladığı emperyalist politikaların en önde gelen savunucusu oldu. Pazar elde etmek, bunun için de savaşmak gerektiğini söylüyor, militarist bir politika yürütüyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması Halk Partisi’nin sonu oldu. Savaş’tan hemen sonra parti ikiye bölündü. Bir bölümü Demokrat Parti’ye (Deutsche Demokratischepartei) katıldı, öbür bölümü Alman Halk Partisi adıyla yeniden örgütlendi. Bu partinin 1912 yılında yüzde 13.6 olan oy oranı, 1932 yılında yüzde 1,9’a düştü ve üyelerinin hemen tümü partiden ayrılarak Nazi partisine katıldı. 4 

Sermaye sınıfının çıkarını savunan bir başka parti, İlerici Halk Partisi’ydi (Fortschrittliche Volkspartei). Başlangıçta, liberallerin sol ve radikal unsurlarının partisiydi. 1848 devrimi içinde doğmuş, liberal ve cumhuriyetçi görüşler ileri sürmüştü. Bismarck’tan demokratik iyileştirmeler (reformlar) istiyor ve orta sınıfı temsil ettiğini söylüyordu. Ancak, uygulamaları söyledikleriyle çelişiyor ve o da, özellikle sermayenin çıkarlarını savunuyordu.

Demokrat Parti

İlerici Halk Partisi, 1919’da ortaya çıkan Spartakist sosyalist ayaklanmasından sonra, Milli Liberaller’in sol kanadını içine alarak Demokrat Parti (Deutsche Demokratischepartei) adıyla yeniden örgütlendi ve sosyalistlere karşı savaşıma başladı. Yeni amacı, kentsoyluluğun tüm liberal unsurlarını bir araya getirmek ve Reichstag’ı savunmaktı.

Amacında oldukça başarılı oldu ve 1919-1933 arasındaki cumhuriyet yönetimine adını veren Weimar anayasasını hazırlamak üzere yapılan (1919) kurucu meclis seçimlerinde yüzde 18 oy aldı. Weimar koalisyonuna girdi ve Katolik Merkez Partisi (Zentrumspartei) ile birlikte kabinenin sağ kanadını temsil etti. Versay Antlaşması’nı imzalaması ve oy aldığı orta sınıfın yoksullaşması nedeniyle gücünü hızla yitirdi. Oy oranı, 1928 yılında yüzde 4,9’a düştü. Hitler yönetime geldiğinde bu partinin hemen hiçbir gücü kalmamıştı. 5 

Alman Demokrat Partisi’nin kendini yok olmaya götüren tutarsız görüşleri ve güçsüz yapısı, Alman sanayi sermayesi ile orta sınıf arasındaki ilişkinin ne denli temelsiz olduğunun bir göstergesiydi. Liberal ya da demokrat düşünceler, Alman sanayicileri içinde, göstermelik bile olsa yer almamıştır. Sanayicilerin tek amacı, çatışmayı göze alarak dışa açılmak, bunun için de kalıcı ve güçlü bir yönetime sahip olmaktı.

Alman Milli Halk Partisi

Kurulu düzeni ve Alman geleneklerini o dönemde savunan başka bir parti Alman Milli Halk Partisi’ydi. (Deutschenational Volkspartei). Hitler’den önceki en ırkçı ve en tutucu parti olan Alman Milli Halk Partisi, Weimar Cumhuriyeti’nden önceki hemen tüm ırkçı kümeleri bünyesinde toplamış, Prusya beysoyluluğunun ve büyük toprak sahibi Junkerlerin çıkarlarını savunuyordu.

Nitelik olarak İngilizlerin Torylerine benziyor ancak onlardan daha militarist ve saldırgan bir politika yürütüyordu. Yasal parti olarak örgütlenmesine karşın, “parlamentarizmin siyasal düzeni çürüttüğünü” ileri sürüyor ve “ideal Alman devletinin, Prusya ordusu ve bürokrasisini temel alması, tartışma ve eleştiri kabul etmez, otokratik bir yönetime dayanması” gerektiğini savunuyordu. 6 

Katolik Merkez Partisi

“Katolik Merkez Partisi” (Zentrumspartei), nüfusunun çoğunluğu Protestan olan Almanya’da beklenmeyen bir güç ve yaygınlığa ulaştı. 1872 yılında kurulan parti, önce Katoliklerin yoğun olduğu Batı ve Güney Almanya’ya, daha sonra tüm ülkeye yayıldı; 1884, 1890, 1894, 1898, 1903, 1908 seçimlerinde birinci; 1871, 1874, 1878, 1881, 1912, 1919 seçimlerinde ikinci; 1920, 1924, 1928 seçimlerinde üçüncü parti oldu. 7 

Mezhep adıyla siyasete giren bu partinin gösterdiği başarının nedeni, kuşkusuz din değildi. Parti, dinsel görünümüyle tüm Hıristiyanlara sesleniyor; gücünü, Alman sanayisinin dışa açılımını savunmasından ve Alman ulusçuluğundan alıyordu. Kısa bir döneme sığdırılan sanayileşmenin yol açtığı hızlı değişim, toplum üzerinde baskı oluşturmuş, geçiş döneminin yarattığı sorunlar insanları eskiye özleme yöneltmişti.

Sosyal Demokrat Parti

Çok partililiğe dayanan Alman parti işleyişinin 1933’e dek süren ilk iki döneminde, yalnızca Sosyal Demokrat Parti ve 1919’da kurulan Komünist Parti, sanayi tekellerinin desteği dışında gelişip güçlendi. Sosyal Demokrat Parti’nin, Alman siyasi tarihinde, Hitler dönemi dışında, her zaman belirleyici nitelikte, etkisi olmuştur. Marksizmin savunuculuğundan, bu günkü tekelci şirket savunuculuğuna dek, sıra dışı bir değişim yaşayan bu Parti, 128 yıllık evrim sonunda siyasi olarak kendi karşıtına dönüştü ancak önem ve etkisini hiçbir zaman yitirmedi.

Sosyal Demokrat Parti’nin oluşumunu sağlayan kaynak 1863 ve 1869’da kurulan iki sosyalist örgüttü. 1863’de Ferdinand Lassalle’nin kurduğu Alman İşçi Birliği (Allegemeine Deutscher Arbeitspartei) ile Karl Liebknecht ve August Bebel’in 1869’da kurduğu Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Sozialdemokratische Arbeiterpartei), 1875 yılında Almanya’nın Gotha kentinde bir araya gelerek Sosyal Demokrat Parti’yi (Sozialdemokraten) kurdular. Sosyal Demokrat İşçi Partisi, düzen değişikliğinin Karl Marx ve Friedrich Engels’in devrimci savaşım yöntemleriyle, İşçi Birliği ise devlet kadroları içinde örgütlenerek yapılması gerektiğini savunuyordu.

Gotha’da varılan uzlaşmayla kabul edilen parti izlencesinde (programında); “dünya işçilerinin birliği”, “kentsoylu düzeninin ortadan kaldırılması” gibi keskin ideolojik söylemler yer alıyordu. Ancak, Sosyal Demokrat Parti uygulamada, izlencesinde yazdıklarından başka bir yol izledi ve yönünü, devrimden işçi sınıfının çıkarlarını düzen içinde savunma’ya döndürdü.

Partinin ideolojik esin kaynağı olan Marks ise, güçlükle uzlaşılan Gotha Programı’nı bile beğenmemiş ve görüşlerini Gotha Programının Eleştirisi adlı ünlü broşüründe açıklamıştı. Parti önderlerinden August Bebel ve Wilhelm Liebknecht, Marks’ın yakın dostları olmalarına karşın bu broşürü yayımlamadılar.

Kurulduğu dönemde “Alman devleti için tehlike” sayılan Sosyal Demokrat Parti, bir süre yasallık sorunu yaşadı. Bismarck’ın sosyalist parti ve kümeleri yasaklaması nedeniyle, 1878-1890 arasında, yasadışı duruma düştü. 1891’de, izlencesini Eduard Bernstein’ın hazırladığı Erfurt Kongresiyle yeniden yasallaştı ve bugün de kullandığı Alman Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische Partei Deutschlands-SPD) adını aldı.

Değişim

Sosyal Demokrat Parti’nin işçi üzerindeki saygınlığı doğal olarak azaldı ve kopmalar başladı. 1917’de savaşa karşı olan sol kanat partiden ayrıldı. Ayrılan ya da atılan işçiler arttıkça, daha önce partiye kuşkuyla bakan sermaye kesimlerinden gelen destekse artmaya başladı. Üye tabanında gözle görülür bir değişim yaşanıyor, partinin oyu da artıyordu. 1918 yılında yapılan seçimlerden, birinci parti olarak çıktı ve ilk kez hükümete girdi.

Sosyal Demokrat Parti, içindeki “aşırı unsurları” temizlemiş ve egemenlere güven vermişti. Kayzer’in bir zamanlar söylediği “artık parti istemiyorum Alman istiyorum” sözlerine uyulmuş, düzenin bir parçası durumuna gelinmişti. Bu konuda takınılan tavır o denli ödünsüzdü ki; işçi grevleri bastırılmış, Rus devrimini destekleyen devrimci örgütler kapatılmış ve partinin sol kanadını oluşturan spartakistlerin giriştiği ayaklanma, İmparatorluk güçleriyle birlikte bastırılarak önderleri öldürülmüştü.

Hitler ve Partisi

1930 seçimleriyle oluşan parlamentoda, “Nasyonal Soysalist İşçi Partisi” nin (Naziler) 107 milletvekili vardı. Buna karşın, sosyal demokratların 143 (birinci parti), komünistlerin 77 (üçüncü parti) milletvekili bulunuyordu. Hitler’in sokağı ele geçirerek yönetime yürümekte olduğu günlerde, 31 Temmuz 1932’de yapılan seçimlerde, sosyal demokratlarla komünistlerin oy toplamı, nazilerden yine daha çoktu. Naziler, 13,7 milyon oy alıp 230 milletvekili kazanırken; sosyal demokratlar 10,9 milyon oyla 183, komünistler 5,9 milyon oyla 89 olmak üzere toplam 272 milletvekilliği kazanmışlardı. Hitler’in başbakan olup tüm partileri kapatmasından birkaç ay önce yapılan son seçimde bile, sosyal demokratların (121) ve komünistlerin (100) milletvekili toplamı 221 iken, nazilerin milletvekili sayısı 196’ydı. 8 

Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin yönetimde olduğu 1933-1945 arasındaki 3.Reich döneminde tüm partiler kapatıldı, komünistler ve sosyal demokratlar başta olmak üzere, çekinceli sayılan tüm karşıtçı unsurlar toplama kamplarına atıldı.

Hitler, elinde topladığı sınırsız yetkilerle, sermaye sınıfının en büyük, en saldırgan ve en şoven unsurlarını temsil eden diktatörlük düzenini kurdu. Sosyal Demokrat Parti, kapatılmasına ses çıkarmadığı Komünist Parti ’den 15 gün sonra kapatıldı, mallarına el konuldu ve yöneticileri başta olmak üzere etkin üyeleri toplama kamplarına gönderildi.

Parti yöneticilerinden bir bölümü, yurt dışına kaçmayı başardı; önce Prag, daha sonra da Londra’dan partiyi toparlamaya ve yaşatmaya çalıştılar; ülke içinde bölgesel düzeyde direniş birimleri örgütlemek için çaba gösterdiler.

Savaş Sonrası

Savaştan sonra, Sovyet işgal bölgesinde kalan Doğu Almanya’da Sosyal Demokrat Parti örgütleriyle Komünist Parti örgütleri, 1946’da birleşerek Alman Birleşik Sosyalist Parti’yi (Sozialische Einheitpartei Deutschlands-SED) kurdular. Buna karşın, Hannover kentinde toplanan “Batılı” sosyal demokratlar, Amerikan ve İngiliz işgali altındaki Batı Almanya’yı kapsayacak biçimde, Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni (Sozialistische Partei Deutschlands-SPD) kurdular.

SPD, kuruluşunun ilk döneminde, işçi sınıfından yana görünüm veren geleneksel söylemleri sürdürdü. Ancak, ideolojik olarak Hitler öncesi dönemi aratmayacak düzeyde anti-komünist bir siyaset izledi. 1959 yılında yapılan Bad Godesberg Kongresinde aldığı kararlarla, sınıf savaşımı ve Marksizm ile bağlarını kesin olarak kopardığını açıkladı.

1964 yılında Willy Brandt parti başkanı oldu ve Sosyal Demokrat Parti o yıl yapılan seçimlerde, 32 yıl aradan sonra yeniden yönetime geldi. 1974’de Helmut Schmidt’in, Willy Brand’ın yerine başbakan olması SPD’nin sağa kayışını hızlandırdı ve Alman Sosyal Demokrat Parti, “Hıristiyan Demokrat Birlik” (Christlich Demokratische Union-CDU) ile birlikte; 1950’den sonra iki partililiğe dönüşen Alman siyasi dizgesinin iki ana partisinden birisi oldu.

Hıristiyan Demokrat Parti

Sosyal Demokrat Parti’yle birlikte siyasi dizgenin ikinci temel partisi olan ve Almanya’yı 1950’den sonra, SPD’yle birlikte sırayla yöneten Hıristiyan Demokrat Parti, 1945’de kuruldu. 1949’dan sonra, Alman geleneklerine uygun tutucu bir politika izledi. Tarihsel köklerini Katolik Merkez Partisi’nden (Zentrum) alan CDU’nun ideolojisini, 1945-1965 arasında partiyi ve ülkeyi yöneten Konrad Adenauer belirledi.

İki Partili Sistem

Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yarım yüzyıl içinde; 1949-1969 ve 1982-1998 arasındaki 36 yıl Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU), 1969-1982 ve 1998-2003 arasındaki 18 yıl Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kurduğu hükümetlerce yönetildi.

Bu dönem içinde birçok parti kurma girişimi yasaklandı, açılmış partiler kapatıldı. Siyasi dengesizliği önlemek savıyla, akçalı güç ve iletişim teknolojisi de kullanılarak, düzene karşı gelebilecek başka partilerin güçlenmesine “izin” verilmedi.


 1  “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst.-1946, sf.187
 2  “Demokrasi Örgütlenme Özgürlüğü ve İsveç Örneği” Ahmet Erol, Kültür Bak. Yay., 1995, sf.44
 3  “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 15.Cilt, sf.8989
 4  “Siyasi Partiler” Niyazi Berkes, Yurt ve Dünya Yay., İst.-1946, sf.162
 5  a.g.e. sf.162
 6  a.g.e. sf.164
 7  a.g.e. sf.184
 8  “Devrimler Karşı Devrimler Ansiklopedisi” Gelişim Yay., 1975, sf.317-321


Metin AYDOĞAN, 18 Eylül 2014
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 9 konuk

x