Almanya'da Türk Çocuklarına Verilen Türkçe Ana Dil Dersi...

Almanya'da Türk Çocuklarına Verilen Türkçe Ana Dil Dersi...

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Çrş Şub 06, 2013 3:47

Almanya'da Türk Çocuklarına Verilen Türkçe Ana Dil Dersi...

Malesef Almanya'daki yaşayan gurbetçi Türk vatandaşlarımızın çocukaları, Türkçeyi, bırakın okuma-yazmayı, konuşma ve dinleme alışkanlıklarını çoktan unutmaya başlamışlar. Türkçe konuşmayı becerebilen çocukların dahi, kelime dağarcığı oldukça fakir, sadece ''geldim, gittim, yedim, içtim, yattım, uyudum... Buna benzer günlük hayatta kullanılan birkaç sözcükten ibaret. 8. sınıftaki bir öğrenci, Türkiye'deki ilkokul 2. sınıf düzeyindeki bir okuma metnini anlayamıyor. Mesala böyle bir metinde ''gökyüzü, padişah, il, nehir,ırmak akarsu, göl, karayolları, Hazreti Ali, toprak ve buna benzer sözcüklerin anlamlarını bilmemektedir. Bu çocuklarımızın Türkçe'de temel tüm önemli deyim ve özdeyişlerin anlamlarını bilmemektedir. Böyle bir durumla karşılaştığı zaman, bundan düz bir anlam çıkarmaya çalışmakta, bir anlam çıkaramayınca bu ne biçim saçma cümle deyip kestirip atıyorlar. Basit Atasözlerini ve özdeyişlerini, basit mecazi anlamı olan sözcük ve cümleleri, anlamalarına imkan yok. Fıkra, Keloğlan masalı, tekerleme, ninni, bilmeceler, maniler, Öykü ve hikayeler, hatta Nasrettin Hoca fıkraları dahil, basit çocuk fıkraları bile onların mantığında bir anlam ifade etmiyor. Uzaydan gelen bir seslendirme gibi algılıyorlar, aptalca bir şey olarak düşünüyorlar. Bunu anlayıp düşünecek, yorumlayacak, hatta güldürecek bir düşünce ve mantıktan yoksunlar. Derslerde, çocuklara Türkçe masal anlatıldığında, ya da çocuklar Türkçe kitabından bir masal okuduğunda, anlamakta güçlük çekiyorlar. Bir basit bilmece sorulduğunda bilmecenin mantığını düşünemiyorlar.

Ne yazık ki, öğrencilerimizin Türkçesi, anadili olmaktan çıkmış, zor öğrenilen bir Çince, Japonca gibi bir yabancı dil olarak yerini almıştır. Türk dilinin kazandırdığı benlik, davranış kalıpları, mentalite, karekter ve Türk kimliği kaybolmuştur. Öğrenciler, düşündüklerini, duygu ve düşüncelerini, anı ve hatıralarını basit cümlelerle ne yazılı ne de sözlü anlatabiliyorlar. Çocuklar, gördüğü ve yaşadığı bir olayı bırakın yazılı olarak anlatmayı, sözlü olarak da bir kaç basit cümleyle anlatamıyorlar. Okuduğu basit bir metni, ne sözlü ne de yazılı olarak birkaç basit cümlelerle ifade edebilme becerilerinden yoksunlar. Bunun nedeni Almanya'ya giden ilk neslin öğrenim seviyesi sadece okur yazar, ''tabii okur yazar olmayanlarda var''. İlkokul, ortaokul, lise mezunları çok nadir, üniversite mezunları bir elin parmaklarından ibaret idi. Bunların tek amaçları para kazanmak, karınlarını doyurmaktı. Sürekli ağır ve yorucu işlerde çalışmışlar, çocukların Türkçe öğrenmeleri için bir gayret ve çaba harcayacak ne zaman bulmuşlar ne de enerji.. Buna bilinç yoksunluğunu da katabiliriz. Çocukların eğitimi için zaman bulsalar bile ilkokul mezunu dahi olamayan anne babaların bilgi ve beceri düzeyleri buna müsait olmamıştır. Üstelik alman öğretmenlerin ve pedagogların, bilinçsiz Türk anne ve babalarına şu meşhur sözle çocukların Türkçe öğrenmelerini iyice engellemişlerdir: '' Evde Türkçe konuşursanız, türkçe televizyon izlerseniz, çocuklarınız Almancayı iyi öğrenemez, ve öğrenim hayatında başarısız olur.'' Çoğu anne ve babalar bu söze rahatlıkla inanmışlar ve evde hep almanca konuşarak çocuğun kendi anadilini unutmaya sebep olmuşlardır. Çocuk okulda matematiği, fen bilgisini, hayat bilgisini, hatta resim dersini, müzik dersini, spor dersini Almanca öğreniyor. Dışarda, sokakta ve teneffüslerde almanca konuşuyorlar, oyunları dahi Almanca. Markette alışverişi Almanca yapıyorlar. Televizyon almanca izleniyor, evde almanca konuşuluyor, hatta rüyasını bile almanca görüyor. Çocuk ana dilini, yani Türkçeyi annesinden dahi öğrenme fırsatına sahip olamıyor. Sonradan bunun yanlış olduğu anlaşılınca da iş işten geçmiş oluyor. Çocuğun Türkçe olan ana dilinin yerini Almanca almış. Türkçeye dönüş, yani 10 yaşından sonra Türkçe'yi anadili gibi öğrenmek, imkansızlaşmaktadır. Halbuki Almanlar kendi çocuklarına kendi anadilinin yanında daha küçük yaşlarda hem İngilizce'yi, hem Fransızca'yı, hem de ispanyolca'yı öğretmektedirler.

Öğrencilerimiz anadili sayesinde okuyarak, yazarak, konuşarak, dinleyerek Türk Ahlakını özümser, içselleştirir. Türk kültürünü kavrar. Ana dili sayesinde karekter ve kişiliğini kazanır. Olgunlaşır. Böylece birey de; yaşam biçimi, düşünce biçimi ve davranış kalıpları ile Türk kimliğine kavuşur. Ana diliyle okuyarak, yazarak, dinleyerek, konuşarak, tarih bilinci oluşur, vatan ve millet sevgisi kazanır, onur ve şahsiyet ahlak sahibi olur. Okuyan insan düşünür, düşünen insan yorumlar, eleştirir, sorgular, eleştiren ve sorgulayan insan, fikir üretir, sorunlara çözüm getirir, problemleri çözer. Okuyan kişi hurafe ve safsatalara inanmaz, bağtıl inanışlara ve bağnaz görüşlere sahip olmaz, aklıyla ve mantığıyla hareket eder, Gerçek bir müslüman olur, fanatik olmaz, farklı kültürleri ve farklı düşünceleri hoşgörüyle karşılar. Okuyan insan vicdan duygusunu ve sorumluluk bilincini kazanmış demektir. Okuyan insan önce kendisinden başlamak üzere ailesine, çevresine, yaşadığı ülkeye faydalı olur. Okuyan insanlar arasında suç işleme oranı ve şiddet azalır.

Acı gerçek şu ki; evde Türkçe ana dilini öğrenme imkanı bulamayan çocuklar için, yurt dışı Türkçe yayın yapan özel tv kanallar, çocuklara yönelik, kaliteli, içerikli, eğitim değeri olan, çocukların ilgisini çekecek program yapmamaktadırlar. O kanalların amaçları reyting ve reklam gelirleridir. Böyle yayın yapmalarında ayrıca bir kasıt var mı bilmyorum. Türkiye'de bu çocuklar için gönderilen öğretmenlerin gayretleri bardaktaki bir damla su gibidir. Bazı bölgelerde alman yetkililerin ve okul müdürlerin engellemelerine ve zorluk çıkarmalarına rağmen; bir öğrenci haftada en fazla iki ders saati Türkçe öğrenme imkanına sahip olabiliyor. Burada Türkçe dersinin yapılmamasını sadece Almanlar istemiyor, bu derslerin yapılmasını istemeyen pkk terör örgütü ve tüm dini cemaatler de var. Ellerinde geldikçe Türkçe dersini baltalamakta yani sabote etmektedirler.

Şu an Almanya hükümetinin almış olduğu bir karar var; 'Bundan sonra Türk çocukları islam dinini, Almanca dilinden öğrenecekler.' Bunun için Almanca islam derslerinin programını hazırlamışlar. İçerik olarak İslamiyet ile Hırıstiyanlığın ortak konuları ve Ahlak temelli konular.. Pilot bölge olarak Almanya'da bir kaç bölgede uygulanıyor. Bu planlara tüm dini cemaatler destek verdiği gibi, Türkiye'nin Almanya'daki teşkilatı Diyanet işleri de buna destek veriyor. Böylece Almanya hükümeti bir taşla iki kuş vuracak. Hem çocuklarımız ana dilini iyice unutacaklar, hem de islam inancı zayıflayıp, Hıristiyanlığa yaklaşmak. Halbuki hiç kimse de çıkıp demiyor ki; İnsanların dini inançları kendi ana dillerinde daha iyi öğrenilir, daha iyi inancını içselleştirir, özümser, benimser.. Ayrıca, Çocuklarımız camilerde islam dinini öğrenirken beraberinde Türkçe ana dilini de öğreniyorlardı. Buradaki şu çelişkiye, tezata dikkatinizi çekmek isterim: Bu dini cemaatlerin, Türkiye'de bir zamanlar Kur'an-ı Kerim'in Türkçe okunmasından, ezanın Türkçe okunmasından kıyameti kopardılar, o zamanki yönetimi ve insanları kafir ilan ettiler, 'din elden gidiyor' yaygarasını yaptılar. Şimdi Almanya'nın politikasını kayıtsız, şartsız kabul ediyorlar. Bir Türk olarak islamı almanca öğrenmek! Ne büyük talihsizlik.

Daha önce Almanca bilen öğretmenleri göndererek Türçe dersinin yapılmasını sağlamaya çalışılmıştır. Bunu biraz açabilirsek Almanya'dan Türkiye'de kesin dönüş yapmış gurbetçilerimizin çocukları, Türkiye'de Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü rahatlıkla kazanıp okumuşlar. Almanca öğretmeni olarak Türkiye'de çalıştıktan sonra yurt dışı göreviyle Almanya'da Türkçe dersi vermişler. Bu öğretmenlerin Almanca dil sorunu yok, rahatlıkla Alman yetkilileriyle ve müdürleriyle kolayca anlaşabilmişler ama Türk diline hakim olamamayışları, öğrenci seviyelerine inemediklerinden dolayı, Türkçe öğretme yeterliliğine sahip olamadıklarından, ayrıca müzik, halkoyunları, gibi alanlarda donanımsız olmalarından dolayı da Çocuklar açısından felaket olmuşlardır.

Sonradan Almanca dil düzeyi B1, belgesi şartı getirilmiş, gerçi çoğu öğretmenler bu belgeyi Denizli'de Alman Kültür Merkezinin üstün körü, torpille Almanca dil yeterliliğine haiz olmadan B1 dil belgesini almışlardır. Bunların içinde sadece Almanca dil yeterliliğine sahip olmadıkları gibi öğretmeyi başaramayan, pedagog olmayan, idealist olmayan öğretmenlerimizin de bulunması kaderin acı gerçeğidir. Hatta ve hatta bunların dışında buraya gönderilen öğretmenlerin arasında malasef pkk terör örgütü sempatizanları ve fetullahçı cemaat üyeleri de var. Bu öğretmenler kasıtlı olarak eğitim öğretim yapmıyorlar. Birazcık konuşabildiğim samimi gibi göründüğüm fetullahçı cemaat üyesi öğretmene sordum; '' Neden hakkıyla eğitim öğretim yapmıyorsunuz?'' diye. Cevap olarak ''Bu Cumhuriyetçi Eğitim Sisteminin bir an önce içi boşaltılıp çökmesi ve bunu halka inandırmaktır amacımız.'' demişti. Bu düşünceye sahip öğretmenler sadece Almanya için geçerli değil, Türk milletinin parasıyla maaşları ödenen, Türkiye'de de görev yapan, aynı zihniyeti taşıyan ve aynı uygulamayı yapan sayıları 200.000 aşan pkk terör örgütü sempatizanları ve fetullahçı cemaat üyelerinden ibaret sözde öğretmenlerin de bulunduğunu unutmamak gerekir.

Sonuç olarak buraya gönderilecek idealist olmalı. Hani doğu Anadolu bölgelerimizde harikalar yaratan, imkansızlıkları başaran , donanımlı, öğrenciye hitap eden, öğretme yeterliliğine gerçekten sahip, pedagog, branş olarak Türkçe ve sınıf öğretmeni branşlarından öğretmenlerin göndermeleri bizim tek dileğimizdir.

Okur MEKTUBU, 5 Şubat 2013

Güncel Meydan
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Okur Mektupları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x