Almanya'nın Soykırım Kararı: Yüzyıllık Hesaplar / Prof. Dr. Cihan DURA

Almanya'nın Soykırım Kararı: Yüzyıllık Hesaplar / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Haz 08, 2016 10:51

Almanya'nın Soykırım Kararı: Yüzyıllık Hesaplar

Ben, Nihat, üniversite öğrencisi… Beş arkadaş bir araya gelerek oluşturduğumuz Birinci Görev ekibinden…

Bilindiği gibi bugün ülkemizin gündeminde Almanya’nın soykırım kararı var. Alman Federal Meclisi, 1915-1916 Ermeni tehcirini soykırım sayan bir karar tasarısını ezici bir çoğunlukla kabul etmiş bulunuyor.

Bizler, Birinci Görev ekibi üyeleri, sorumlu birer Atatürkçü olarak her birimiz, öncelikle kendi alanında Türkiye’de ve dünyada olup bitenleri takip ediyor, değerlendiriyoruz. Ancak bilinçli şekilde, sistemli ve metotlu olarak, daima Atatürkçü öğretinin birikimini kullanarak, bu birikimin aydınlığında anlamaya ve yorumlamaya çalışarak... Bunu yaparken, Atatürkçü düşüncenin derinliklerine iniyoruz, bütün boyutlarını kat ederek özgün, yepyeni bilgiler oluşturuyoruz.

Hatırlarsanız, son toplantımızda Almanya’nın “soykırım kararı” üzerinde durduk. Atatürk’ün, olayın yorumlanmasında kullanılabilecek sözlerini olabildiğince derledik, içlerinden bazılarını seçerek uygun başlıklar altında sınıflandırdık. Başlıklar şunlardı: -Asırlık hesaplar -Etnik unsurlar -Batı’nın Türk düşmanlığı -Kuvvetli olmalıyız -Emperyalistlerle ittifak yok 1 .

Her birimiz bu başlıklardan birini ödev konusu olarak aldı. Ben “asırlık hesaplar” başlığını seçtim. Atatürk’ün bu konuyla ilgili ifadelerini bir kez daha dikkatle okudum, iyice anlayıp sindirmeye çalıştım. Hareket noktam olan ifadeleri aşağıda yeniden sunuyorum:

ASIRLIK HESAPLAR

-Bağımsızlık Savaşı sırasında, yakın arkadaşlarım bana diyordu ki, “Paşam bir taraftan biz bu emperyalizmle burada gırtlak gırtlağayız, kan döküyoruz, bir taraftan da Batı uygarlığı, çağdaşlık diye onların o tarafını övüyorsun, bu çelişkinin sebebi nedir? Açıkçası biraz huzursuz olduk biz.” Ben de diyordum ki “Batının bilimine, sanatına, teknolojisine saygılıyız. Bu evrenseldir, ama emperyalizmine karşıyız.” Her zaman da öyle olmalıyız. Sanatı, bilimi, teknolojisi, güzel yüzüyse, Batı’nın bir de çirkin yüzü var, bencil, sırf kendi çıkarına işleyen emperyalist yüzü. Bu ikisini ayırt etmeli ve unutmamalıyız. Çünkü Emperyalizm unutmuyor hiçbir şeyi, günü gelince, yine çıkarıp dosyalarını masanın üzerine koyuyor.

-Batı’nın hiçbir zaman affedemeyeceğimiz zalimleri, Türkiye’yi parçalamak, bu topraklarda yaşayan milletimizin onurunu, bağımsızlığını ayaklar altına almak için verdikleri asırlık kararı, sonunda uygulamaya koydular. Ancak milletimiz de, bugün dünyayı kaplayan inkılaplar ve ihtilaller içinde varlığını muhafaza etmeye kararlıydı.

-Tarih 17 Şubat 1923, İzmir’deyim. İktisat Kongresi’nin açış konuşmasını yapıyorum. Halkıma Lozan müzakerelerinin seyri hakkında bilgi veriyorum: Aylardan beri müzakereler ve tartışmalar cereyan ediyor. Fakat henüz karşımızdakiler bizimle üç yıllık, dört yıllık bir hesabı görmüyorlar; üç yüz ve dört yüz yıllık hesapları görmeye başlamışlardır. Ve hâlâ karşımızdakiler eski Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığını ve bugün yeni bir Türkiye devletinin mevcut olduğunu, bu Türkiye devletini kuran milletin çok azimli ve kahraman bir millet olduğunu, bu milletin artık tam bağımsızlığından ve milli egemenliğinden zerre kadar fedakârlık yapamayacağını anlayamamışlardır.

-Cumhuriyetimiz Lozan’dan sonra da, kendi haline bırakılmadı: Nasıl emperyalizm ve kullandığı çeşitli isyanlar daha Kurtuluş Savaşı sırasında devrimi hırpalamaya, başarısını engellemeye çalışmışsa, ondan sonra da birtakım iç isyanlar, dış gailelerle genç cumhuriyetin temelini sarsmaya gayret ettiler.

Dikkatle okuyunca gördüm ki, bu metnin yapısını oluşturan “ana- kavramlar” şunlar: -Batı’nın iki yüzü, -Asırlık kararın uygulanması, -Yüzyıllık hesapları görme, -İç isyanlar ve dış gaileler.

Bu konuların her biri üzerinde ayrı ayrı durulabilir; soykırım kararı bunların her birinin ışığında değerlendirilebilir. Ancak benim birini seçmem gerekiyordu. “Yüzyıllık hesapları görme” konusu cazip geldi. Bu ifade de bana Alman Emperyalizmini (yayılmacılığını) hatırlattı. Buradan hareket edince, kısa sürede konuyla ilgili, hocamın “Almanlar Anadolu’da Ne Arıyor” başlıklı makalesine 2  ulaştım. Aşağıda makalenin bir özetini verecek, ulaştığım sonucu kısaca belirteceğim.

ALMANLAR ANADOLU'DA NE ARIYOR?

Bugün dünyanın başında, 500 yıldır süren Batı Emperyalizmi denilen bir bela var. Kaynağı Avrupa’dır, Kuzey Amerika’dır. Batı emperyalizmi dünyaya yedi yoldan, yani yedi silah kullanarak yayılıyor ve hükmediyor: Borçlandırma, serbest ticaret, özelleştirme, yabancı sermaye, toprak sattırma, “demokrasi” dayatma, etnik sorun yaratma! Bizim konumuz etnik sorun yaratma…

Etnik Sorun Yaratma

ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi emperyalist ülkeler küreselleşmenin önünde en büyük engel olarak ulus-devletleri gördüklerinden, bunların zayıflatılması ve mümkünse yıkılmaları yönünde birçok faaliyette bulunuyorlar; bunlardan biri de sivil toplum örgütlerinin (NGO) görev ve çalışmalarıdır. En önemli görev şudur: Yerel kültürlerin yaşatılması maskesi altında etnik kimliklerin birer sorun haline getirilmesi...

Almanlar özellikle bu hâin hedefe yönelik olarak bazı sivil toplum örgütleri, vakıflar kurmuşlardır. Bu vakıflar gerçekte Alman istihbarat servisi BND’nin kontrolü altında, taşeron birer istihbarat kuruluşudur. Türkiye’de de cirit atan vakıflara şu örnekler verilebilir: Kondrad Adenaur Vakfı, Heinrich Böll Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Friedrich Naumann Vakfı . En faal olanı Konrad Adenauer Vakfı’dır.

Alman vakıflarının Türkiye’deki faaliyetleri iki amaç güder: i) Kemalizm’in iflas ettiği, Türk ulusu diye bir ulus olmadığı yalanını yaymak; ii) Türkiye’de yerel yönetimlere işlerlik kazandırmak, bu amaçla Almanya’da sözde var olan federal sisteme geçişi benimsetmek. Bu hedefler yönünde Heinrich Böll Vakfı yıkıcı faaliyetlerini Güneydoğu’da, Konrad Adenauer Vakfı Çukurova’da sürdürmektedir.

Bakınız, bundan 80 yıl önce Almanya’nın Weimar dönemi (1918-1933) başbakanı Stresmann’ın neler söylüyordu; günümüze ve Türkiye’ye uygulayarak kaydediyorum: “Alman azınlıklar Türkiye’de Alman Devleti’nin çıkarları doğrultusunda çalışmalıdır. Alman kültürünün ve düşüncesinin, Türkiye’de yayılmasına çalışmalıdır. Alman sanayi ürünlerinin pazarlanmasına ve ham maddelerin elverişli koşullarda sağlanmasına aracılık etmeli, Alman sanayiinin Türkiye’deki itibarının yükseltilmesine katkıda bulunmalıdır.” Diyeceksiniz ki, nerede bu Alman azınlıklar? Vatanımızda nerede yabancılara harıl harıl toprak satılıyorsa, oradalar! Bekleyin, 15-20 yıl içinde karşınızda kitleler halinde siyasi hak talep ederken göreceksiniz.

Şimdilik ikinci teknikle yetiniyorlar; “kökenleri kendilerinden farklı azınlık veya etnisitelerin haklarını koruma” aracını kullanıyorlar; soykırım kararı bunun bir örneği... Yakın gelecekte birinci tekniği de kullanır hale gelecekler. Kendi ulusal azınlıklarını kullanma imkânına sahip olacakları o günü iple çekiyorlardır.

Azınlıkları Himaye Maskesi

-Bir ülkeyi etki altına mı almak istiyorsunuz, dünya politikasında eskiden beri kullanılan bir teknik vardır: O ülkeye azınlıkları himaye maskesini takarak yaklaşmak... Tarihin -tabiî bugünün de- ünlü sömürgeci ülkelerini ele alalım. Meselâ İngiltere, Fransa, Almanya gibi azılı sömürgeci ülkeler!... Bu ülkeler nüfuz alanları içine kattıkları topraklara çok sayıda yurttaşlarını yerleştirmek için acele etmişlerdir. Neden? Oralardaki ekonomik çıkarlarını korumak, o yeni toprakları idare edebilmek, hatta sahiplenmek için! Bu politikadan, kendi lehlerine yeni ve aynı derecede önemli bir avantaj daha elde etmişlerdir ki o da şudur: Sömürgelerine yolladıkları nüfusun bizzat kendisinin; o nüfusun, yani azınlığın haklarını ve çıkarlarını koruma bahanesiyle, ev sahibi ülkelerin yönetimine ve ekonomisine müdahale etme ve onları kontrol altına alma imkânına kavuşması! Batı’nın emperyalist ülkeleri bu sinsi politikalarını, Asya ve Afrika’daki sömürgelerinde, Doğu Avrupa’da, her yerde uygulamışlardır. En tipik örneklerden biri, Alman azınlığı sorunudur.

-Çok acı tecrübeler yaşanmış olmasına rağmen, kimi ülkeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da azınlık sorunlarını istismar konusu yaptılar. Çeşitli uluslararası kuruluşlarda azınlık haklarını yeniden ön plana çıkardılar. Bunlar yalnız kendi ulusal azınlıklarının değil, kendilerinin dışında, kökenleri farklı azınlıkların haklarını da koruma bahanesi ile ortaya çıktılar. Avrupa’nın üç azılı sömürgeci ülkesi içinde özellikle Almanya azınlık sorunları konusunda büyük deneyim sahibidir. Bu tür faaliyetlerde öncü rol oynuyor. Azınlık haklarını korumak amacıyla kurulan pek çok sivil toplum örgütünün merkezi de Almanya’da bulunuyor.

Pancermenistlerden Spenger daha 1869’da Anadolu’ya yönelik Alman emelleri konusunda şunları söylüyordu: Anadolu dünyada henüz hiçbir büyük devlet tarafından ele geçirilememiş tek yerdir. Buna karşılık en iyi sömürge olabilecek bir ülkedir. Oraya Ruslar el atmadan Almanya ele geçirirse, dünyanın paylaşımında en yağlı parçayı kapmış olacağız.

Atatürk Avrupa’nın güçlü devletlerinin hıristiyan azınlıkları koruma maskesi altındaki girişimlerinin Osmanlı devletindeki işleyişini ve zararlı sonuçlarını şöyle anlatır, 19.1.1923 tarihli İzmit konuşmasından:

Ülke içinde bütün Hıristiyan unsurlar; aslî unsurun yani Türklerin, çok üzerinde birçok istisna ve ayrıcalıkları olan, devleti mahvetmek için her türlü özel teşkilata sahip, dışarının sürekli teşvik ve himayesine mazhar, devlet ve hükümet ise bunu men etmekten âciz... Çünkü gerçekten âciz ve önemsiz bir hale gelmişti ve çünkü bütün bu yok edici girişimlerin dayanak noktası, dışardaki birtakım kuvvetli devletlerdi.

O devletler hem bir taraftan içerdeki unsurları, devlet ve ülkeyi tahrip etmeye ve birtakım bağımsızlıklar meydana getirmeye teşvik ediyor, harekete geçiriyor; bir taraftan da onların adı ve hesabına müdahale ediyor, çalışıyor ve bu şekilde bütün dünya gözünde Osmanlı Devleti’nin hiçbir değeri, erdemi ve bir onuru kalmıyor. Uluslararası hukuktan ve devlet onurundan hiçbir şey kendisinde farz edilmiyor. Âdeta himaye ve vesayet altına alınmış bir devlet ve bir heyet gibi farz ediliyordu.

Sonuç şudur: Uluslararası diplomaside tesadüf yoktur, her şey önceden planlanmıştır.

Batı Emperyalizmi kitlelere hissettirmeden, sürekli sinsi planlar uyguluyor. Bu planlardan hiç vazgeçmiyor, onun için bunlara “asırlık” diyoruz.

Batı kaynaklı sivil toplum örgütlerine dikkat!... Bunlar azınlıkları koruma maskesi altında, girip yerleştikleri ulus devlet aleyhinde faaliyette bulunuyorlar.

Ermeni soykırımı kararı, Almanya’nın çirkin yüzünün bir göstergesidir. Alman Emperyalizmi’nin gizli-açık birçok girişiminden sadece biridir. Asırlık planlarının bir parçasıdır. Hedef Türk Ulus-devletidir.


 1  http://cihandura.com/amac-ve-esaslar/1011-almanyanin-soykirim-karari-brnc-goerev-sinifinda.html
 2  Almanlar Anadolu'da Ne Arıyor?
http://cihandura.com/arsiv/emperyalizm-yazilari/548.html


Prof. Dr. Cihan DURA, 8 Haziran 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x