“GÖREVİMİZ TEHLİKE!”
Dr. Noyan UMRUK
2007’den bu yana kökü dışarıda ortağın kadro desteğiyle misyoner medya-polis’in başlattığı algı operasyonları, akabinde yargı operasyonlarına dönüştürülüyor, operasyon şeklen kılıfına uydurularak tamamlanıyordu. Alan razı, veren razıydı. Ancak mızrak çuvala sığmadı. Zamanla, yurtseverlerin yoğun çabaları sonucu bu trajikomik operasyonların ne denli düzmece olduğu kamuoyunca anlaşıldı. Ne var ki; atı alan Üsküdar’ı geçmişti…
Dikkat! Operasyonların karakteri değişti…
Öte yandan zamanla kökü dışarıda ortağın ve özellikle patronunun denetiminden çıkılıp, “Hakan Fidan’ın sorguya çağırılma” ikazına rağmen Suriye’de olduğu gibi kendi başına iş çevrilmeye başlanınca film koptu… Kopan filmin ekranda yarattığı boşluk “Dersaneler” vazosuyla doldurulmaya çalışılırken, 17-25 Aralıkta patlatılan lağım “Görevimiz Tehlike” operasyonlarının başlangıcı oldu. Evet, artık görevleri resmen tehlike…
*Bu operasyonlar, kendilerinin bu işlerin uzmanı olduğu vehmine kapılan dar bir kadronun eseri olduğu görünüyor... Karanlık prensleri... ve de yine göründüğü kadarı ile Çankaya ve aksakallı kadrolar pek fazla bulaşmak istemiyorlar bu işlere...Ya da kerhen düşük profilli figüran rolünü oynuyorlar...
*Hukuk, insan hakları, demokrasi, uluslararası ilişkiler ve itibar falan hak getire…
*Algı operasyonlarına pek zaman yok… Sür’at, kaba kuvvet ve “ben yaptım oldu” yüzsüzlüğü esas…
*Operasyonların bilinçaltı motivasyonu, iktidar yitirildiğinde adil ve bağımsız yargı önünde verilecek tonlarca hesap…
Örneğin; 17-25 Aralık lağım patlamasına karşı hukuk, güvenlik, milli eğitim, maliye başta olmak üzere bürokrasiyi kısa sürede hallaç pamuğu gibi atan operasyon…
Örneğin; NATO’yu dahi şaşırtan ve kızdıran, büyük olasılıkla karşı istihbarat örgütlerince deşifre edilerek, yüze göze bulaştırılan “Suriye’den Türkiye’de 4 yere, 8 füze fırlatırız. İş tamam…” operasyonu…
Örneğin tam seçimler öncesi twitter ve youtube yasakları…
Ve nihayet “Seçim Gecesi Operasyonu”…
Bu konuda tüm yasaklara karşın birçok e-posta dolaşıyor, sosyal medyada… Ben en iddialısını özetliyorum:
“…30 Mart günü, seçim sandığında Erdoğan’ın daha önceki seçimlerdeki kadar rahat olmadığı her halinden belliydi... Dar kadrolu toplantılar yapıldı. Alınan ilk karar, seçim sonuçlarını –denetim dışı olatak- halkın bilmemesiydi. Kaç sandık açıldığına ve sonucun ne olduğuna Hakan Fidan ve Efkan Ala karar verecekti.
Bunun için Anadolu Ajansı ellerinin altındaydı. Ama rakip Cihan Ajansı’nın susturulması gerekiyordu. Cihan’ın engellenmesi emri verilmişti ama yine de Cihan görevini yapmaya çalışıyordu. Cihan’a siber saldırı için emir verildi ama Cihan’ın alt yapısı dünyanın en güvenlikli alt yapılarından biriydi, siber saldırı ile çökertilemezdi. Bu nedenle TİB erişimi engelledi.
Saat 17.00: Başbakan’a ilk veriler Doğu’dan gelmeye başladı. BDP ile paylaşmışlardı oyları.
Saat 18.00: Başbakan’ın önüne Türkiye sonucu gelmeye başlıyor, Taksim TOMA’lar ve Akreplerle kuşatılıyor, tüm ara sokaklara çevik kuvvet ekipleri konuşlandırılıyordu.
Saat 19.00, Kesin sonuç: AKP%33
O an itibariyle, sandıklara müdahale emri verildi. Özellikle İstanbul çok önemliydi, çünkü İstanbul gece Taksim’e çıkacaktı. Bu olduğu takdirde, birinci parti bile olsalar iktidarda kalamazlardı... İstanbul’da gelen ilk sonuçlarda yarış başa baştı. Önemli bazı ilçelerde de CHP öndeydi. Ankara’da da seçim başa baş gidiyordu. Anadolu Ajansı’na verilen emir, sonuçları geciktirmek ve iktidar açısından olumlu sonuçları açıklamaya öncelik vermekti. Böylelikle sandıkların henüz %10’unun, %15’inin açıldığını gören siyasi partiler ve vatandaşlar, beklemeye mahkûm edilecekler, sonuçların olumsuz çıkmaya başlamasıyla sandık başlarını terk etmeye başlayacaklar ve sandık sonuçlarını adım adım değiştirilecekti. Sadece İstanbul değil, Anadolu’nun tüm illerindeki seçim sonuçları bu yöntemle düzeltilecekti.
Saat 24.00 operasyon tamam, sonuçlar değiştirildi.
Gece 24.00’e doğru büyük oranda operasyon tamamlanmıştı. O saatlerde de Başbakan Balkon konuşması yapmaya çıktı. Herkes Başbakan’ı dinlerken, operasyon birden hızlandırıldı. Başbakan 45 dakika boyunca sürekli aynı şeyleri tekrarladı durdu. Çünkü niyeti mesaj vermek değil vakit kazanmaktı. Konuşma bittiği zaman AKP lehine oylar artmıştı.
Ama konuşmanın asıl amacı, moralleri bozmaktı. Büyük bir seçim zaferi ilan ediliyordu. Tam bu sırada muhalefet parti liderlerinin ekrana çıkıp vatandaşlara seslenmesi ve oylara sahip çıkın çağrısı yapması gerekirdi. Ama bu çağrının sonucunda istenmeyen taşkınlıklar olabilirdi ve bu defa da Tayyip Erdoğan, biz sandıkta kazandık onlar sokakla milletin iradesini gasp etmeye çalışıyorlar diyecekti. Tayyip, muhalefet liderlerini de çıkmaza sokmuştu. Gecenin ilerleyen saatlerinde, İstanbul’un oy farkı iyice açıldı ve Ankara kapandı. Böylelikle seçmenin dikkati İstanbul’dan Ankara’ya kaydırıldı. O saate kadar CHP’nin elinde gözüken Üsküdar, Küçükçekmece gibi ilçelerde de AKP öne geçti!
Türkiye tarihinin en büyük seçim operasyonu, MİT ve Emniyet eş güdümünde yürütüldü. Bakanlar seçim kurullarını teftiş etti, milletvekilleri ve her sandık başında onlarca AKP görevlisi devlet gücünü arkasına alarak baskı uyguladı…”
Tarihin en büyük seçim operasyonu, MİT ve Emniyet eş güdümünde yürütüldü. Bakanlar seçim kurullarını teftiş etti, milletvekilleri ve her sandık başında onlarca AKP görevlisi devlet gücünü arkasına alarak sandıkları abluka altına aldı ...”
“Demokrasi güzel şeydir, sandıklar kontrolümüzde oldukça...” diyen Stalin haklı çıktı!
Sonuç:
Bu manzara bir haftadır yaşadığımız kaosla “a posteriori –sonul” olarak doğrulanıyor. Vatandaş yedi mi? En azından %55-60’ı yemedi. Sokaklarda… Tartışmalı %40-45’in ise çıkarına uygun düşüyor. Ekonomik gidişat yağmadan pay alma imkânını ortadan kaldırınca seyreyleyin siz gümbürtüyü…