Amerika olmadan siyasal İslam ayakta kalamaz
AKP’nin siyasal İslam (ve mezhepçilik) yüzünden saplandığı Suriye bataklığı, Ankara’yı kaçınılmaz olarak ABD’nin yanına sürükledi.
İşin “fıtratı gereği” siyasal İslam ABD (ve Batı) emperyalizminin stratejik ortağı olmak durumundadır:
1) ABD dün Soğuk Savaş’ta siyasal İslamı SSCB’ye (Rusya’ya) karşı kullandı. Bugün de Çin ve Rusya’ya karşı kullanıyor. Siyasal İslam sayesinde Afganistan’dan Libya’ya bölgeyi bloke ediyor.
2) Kullanabilmek için de “mezhep savaşlarını” körükleyerek İslam ülkelerinin içlerinde ve aralarında kaos ortamını, kontrollü bir biçimde yürüttü. Sovyetler Birliği 1989’da çökünce bu silah, daha da etkili olmaya başladı.
3) Türkiye NATO içinde devşirilerek, Köy Enstitülerinin yerine dinci örgütlenmeler planlı bir biçimde kullanıldı. AKP’nin Rusya ile yakınlaşma “lüksü” bulunmuyordu. Siyasal İslam odaklı iktidar yapısı: AKP’ye vücut veren İslamcı örgütlerin siyasal sistem içinde, “sivil toplumsal örgütlenmelerin” yerini alması, Ankara’yı ABD’ye “mecbur ediyordu”.
Erbakan da İslamcı idi ancak, “ABD karşıtı bir İslamcı yapılanmayı istiyordu”. 28 Şubat’ta bu yüzden tasfiye “ettirildi”: ABD’ye yakın yeni İslamcıların yolu açıldı. Askerler de, “kimileri farkında olmadan, kimileri farkında olarak iş tuttular”! ABD, ilginç bir “koalisyon” oluşturmuştu!
Ancak ABD’nin “öz evladı” FETÖ öne çıkarılınca BOP’un Türkiye ayağı aksadı. Üvey evlat Rusya ve İran ile kerhen iş tutmak zorunda kaldı. Ama “işin fıtratına” ters bir durumdu: siyasal İslamcılar ABD desteği olmadan iktidarda kalamazlardı, ABD “her türlü dosyayı” öyle ya da böyle hazır etme gücüne sahipti. Çağlayangil bile daha yetmişlerde, “Yahu bunlar MİT’in içine bile girmişler” demiyor muydu! Üstelik bugün, kozmik odaya bile buyur edildiler, “bundan iyisi Şam’da kayısı” demezler mi...
Ankara’yı Moskova, Tahran ve Şam ile kapıştırmak...
Ve ABD, siyasal İslamcılar sayesinde Ankara’yı Moskova, Tahran ve Şam ile kapıştırma noktasına getirdi. Siyasal İslamcıların tekrar ABD’ye “meyletmeleri” sonucunda...
7 Mart 2002’de İstanbul’da medyaya açık, Harp Akademileri’ndeki sunuşumda, Türkiye’nin Batı ile tek yanlı bağlarının sakıncalarını anlatmış ve Ankara’nın, Moskova ve Tahran ile de siyasal ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi gerekliliğini savunmuştum. (*)
MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç da söz alarak bana destek vermişti.
İşte kızılca kıyamet ondan sonra koptu: Batıcılar, siyasal İslamcılar ve yeni liberaller hep birlikte bize yüklendiler. Bizler BOP’un önündeki engellerdik. Meclis’in, TSK’nin, üniversitelerin, sendikaların yerle bir edilmesine karar verdiler.
Arkasından ABD’nin (ve FETÖ’nün) istediği biçimde Ergenekon, Balyoz, hatta 15 Temmuz geliverdi.
Ve bugün,15 Temmuz ertesinde Rusya cenahına “kerhen” de olsa savrulmak durumunda kalan siyasal İslam, yeniden işin fıtratına uygun olarak, ABD ile yakınlaşmaya “mecbur edildi”.
Öyle ya, Çin de Rusya da Müslüman (ve İslamcı) Türki odaklardan yakınmıyorlar mı? İdlib’de Şam ile savaşan onca İslamcı Türkiler de yok mu...
Evet, saplandığımız Suriye bataklığı yeni bir mihenk taşı olacak: ya siyasal İslam ve emperyalizmin içine iyice saplanacağız, ya da yanlışlardan ders alıp uygar bir siyasal rejime ulaşma başarısını göstereceğiz, seçimi hep birlikte yapacağız...
(*) Avrupa’nın Askerle Kavgası, s. 275, Cumhuriyet Yayınları, 2008.
Erol MANİSALI, 25 Şubat 2020
erolmanisa@yahoo.com