gönderen borabey » Pzt Ağu 18, 2008 10:29
ERMENİ SOYKIRIMI YALANI
August 12th, 2008 · No Comments
Ermeni Soykırımı Yalanı - El Birliği Derneği Yayımları
Önsöz:
1915 yılında, doğuda Ruslara karşı savaş veren Türk Ordusunu sırtından hançerleme alçaklığına teşebbüs eden ermeni çetecilere karşı Osmanlı Hükümetinin almış olduğu tedbirsel tehcir kararını, bugün soykırımmış gibi önümüze koyanlar ve bize tarihinizle yüzleşmekten kaçmayın diyenler, önce kendi tarihleriyle yüzleşmelidirler!
Tarih boyunca gittiği her yere medeniyet, adalet ve hoşgörü götüren yüce Türk Milletinin, tarihiyle yüzleşmekten çekineceği tek bir tarih sayfası bile yoktur. Çünkü Türk tarihinin her bir sayfası-hatta her bir satırı- ayrı bir kahramanlık, ayrı bir zafer ve ayrı bir onur öyküsüdür. Başka hiçbir millet yoktur ki, böylesine şerefli ve medeni bir tarihe sahip olsun. Tanrı, bu ayrıcalığı sadece ve sadece bu yüce millete nasip etmiştir. Bu yüzden Türk Milleti, tarihiyle yüzleşmekten çekinmez, tarihiyle gurur duyar.
Bugün, işte bu yüce millete soykırımcı sıfatını yapıştırmaya çabalayan Batının tarihi ise; soykırımlar, barbarlıklar, canilikler, ahlaksızlıklar ve de sapıklıklar üzerine kurulu vahşi bir tarih olmaktan ibarettir! Batı tarihinin hangi sayfasını açsanız, orada bir soykırımla ya da başka bir insanlık dışı vahşilikle karşılaşırsınız!
İşte bu yüzden, Türke soykırımcı damgası vurma çabası içinde olanlara, önce kendi tarihleriyle yüzleşmelerini öneririz
Çünkü soykırım ne demek, barbarlık ne demek orada göreceklerdir!.. Aynı çağrıyı tarih sayfalarında soykırım arayan Tarihçi yaftalı içimizdeki Taşnakçılara da yaparız
Koskoca bir yalandan ibaret olan ermeni soykırımı iddialarına cevaben hazırlamış olduğumuz bu kitapçığı, milli şehidimiz Boğazlıyan kaymakamı Kemal beye ve soykırımın gerçek kurbanları olan; 20.yüzyılın ilk çeyreğinde ermeni çeteleri tarafından Anadoluda ve Kafkaslarda katledilen yaklaşık 2 milyon Türkün, Karabağın işgali sırasında Ermenistan tarafından Hocalıda katledilen soydaşlarımızın ve yine ermeni terör örgütü ASALA tarafından alçakça şehit edilen Türk diplomatlarının ve ailelerinin aziz hatıralarına ithaf ediyoruz
Eray ŞENGÜL
EL BİRLİĞİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ
EN BÜYÜK YALAN: ERMENİ SOYKIRIMI
Ermeni Sorunu ve Dinsel İdeoloji
19.yyda, daha çok müslüman toplumların hakim olduğu Ortadoğunun kuzeydoğu bölümlerinde, hıristiyan bir toplumun varlığı; Batı Avrupa, Amerika ve Rus kiliseleri için büyük bir fırsattı.Gregoryan ermenilerini Protestan, Ortodoks ya da Katolik yapmak için verilen uğraşlar, sonunda Osmanlı sultanından alınan izinlerle gerçekleşti.
Örneğin, Fransızların baskısı ile Ermeni Katolik Kilisesinin açılması gerçekleştirildi. Amerikan misyonerlerinin çalışması ve İngiliz Hükümetinin baskısı ile Ermeni Protestan Kilisesi, Rusyanın etkisi ile de Ermeni Ortodoks Kilisesi etkinlik göstermeye başladı.Söz konusu kiliseler sadece dinsel etkinlikler üretmedi.Aynı zamanda her kilise, ilişki içinde bulunduğu sömürgeci devletlerin yararına olmak koşulu ile ermeni milliyetçiliğini ve bölücülüğünü de harekete geçirdi.
Ermeni-ABD İlişkileri
Amerikadan gelen misyonerler, 19.yyın ilk yarısında, Müslümanlar içinde bulunan Gregoryan ermeni toplumunu, Protestan yapmak için heyecanlı bir mücadeleye giriştiler. Bir yandan okullar açtılar, diğer yandan Ermeni Protestan Kilisesinin Osmanlı hükümdarı tarafından kabul edilmesine çalıştılar.Bu mücadelelerinde İngiliz misyonerlerinin de yardımını aldılar ve sonunda 1850′de Bağımsız Protestan Ermeni Patrikliği kuruldu.[1]
Misyonerler, bölünmeye yönelik her eğilime destek verdiler ve bu eğilim içindeki eylemciler için de fırsatlar sundular. Bu ilişkilerle bazı isyanların ya doğrudan kışkırtıcısı(örneğin 1892 Merzifon isyanı) ya da destekleyicisi oldular.[2]
1894-1896 Ermeni olayları, Amerikan Misyonerler Kurulunun düzenlediği gösterilerle Osmanlı aleyhtarı geniş bir kampanyaya dönüştü. 60 binden fazla ermeni, bu olaylardan sonra Amerikaya göç etti.Bu göç, Osmanlı karşıtı kampanyanın hız kazanmasına neden oldu.[3]
1.Dünya Savaşı sonrasında, yıpranmış Avrupa güçleri karşısında önemli bir konum kazanan ABD hükümeti, bölgedeki olasılıklar üzerinde çalışmıştır. Anadolu önemli bir pazardır ve hammadde kaynağıdır. Ortadoğuya girmek ve burada etkili olmak için gerekli koşullar oluşmuş ve zaman da gelmiştir. Bunun için ya ABD himayesinde Ermeni devleti kurulmalı, bu başarılamazsa yenik Osmanlı Devletinden arta kalanlar ile ilişki kurarak, Amerikan mandasında bir Türkiye oluşturulmalıdır
1890′lardan sonra Amerikaya gelen ermenilerin oluşturduğu lobiler de bu tutumda etkili olmuştur.
Sevr Anlaşmasında Ermeni devleti kurulmuş, ancak Mustafa Kemal öncülüğündeki Türk milli mücadelecileri Sevri kabul etmemiş, mücadeleye girişmişlerdir.Kısa zamanda, Kafkasya Ermeni Devletini yenmişler ve Gümrü Anlaşması ve ardından gelen Kars Anlaşması ile Türk-ermeni sınırı netleşmiş ve iki toplum arasındaki savaş sona ermiştir.Bu anlaşmalarla, zorunlu göçe tabi ermenilere, yeniden yaşadıkları yerlere dönme ve mal varlıklarına kavuşma garantisi verilmiştir.[4]
Lozan Konferansında, Anadoluda Ermeni yurdu oluşturma fikri Amerikan delegasyonu tarafından yeniden ortaya atılmış ve hararetle savunulmuştur
Lozan Anlaşmasından sonra Amerikada, ermenilerin üç önemli örgütü büyük etkinlik içindedir: Taşnaklar, Hınçaklar ve Ramgavarlar bir çok alt örgüt ve yayın organıyla bu ülkede örgütsel çalışmalar yürütmektedir. ASALA dahil ermeni terör örgütleri de Amerikada örgütlenme olanağı bulmuş ve Türk temsilciliklerine eylemler düzenlemişlerdir.
Ermeni-İngiliz İlişkileri
Osmanlı içindeki ermeniler ile İngilizlerin ilişkileri daha önceleri misyonerler aracılığıyla oluşmuşken, Tanzimat sonrası dönemde organik hale geldi.İngiltere, Ortadoğudaki bu hıristiyan toplumu ilgi çekici buluyordu.Ermeni halkının yaşadığı bölge, hem Osmanlıların İngiliz siyaseti uyarınca dağıtılmasında kullanılabilirdi, hem de Rusyanın güneye inişi önünde bir tampon ermeni devleti oluşturabilirdi.
1892-94 yıllarındaki ermeni isyanları, bölgeyi bir çatışma alanına dönüştürerek dikkatleri bu bölgeye çekti. İngiltere, Kıbrıs Sözleşmesindeki yükümlülükleri nedeniyle, Osmanlı hükümdarından bu bölgeye yönelik araştırma ve inceleme heyetleri gönderilmesini istedi.
Bu dönemde, Toynbeenin de içinde bulunduğu tarihçiler, İngiliz dışişleri bakanlığının isteği doğrultusunda mavi kitapları oluşturarak, İngiliz kamuoyunda ermenilere yönelik sempatiyi güçlendirmeye çalıştılar.
İngilizlerin, 1.Dünya Savaşı sırasında karşı cephede yeralan Osmanlıların güçsüzleştirilmesi konusundaki siyasası, ermeni kiliseleri ve örgütleriyle güçlü ilişki kurmasına neden oldu.Bu ilişkiler, savaşın kaosunda değişen taktikler üzerine kurulu bir devingenlik ile ermeni toplumunun bağımsızlık arzularını güçlendirdi. Bu savaşın, Ermeni bağımsızlığı için ele geçebilecek en iyi fırsat olduğunun bilincindeki ermeni örgütleri, bu ilişkileri olabildiğince kullandılar.
1.Dünya Savaşından sonra, Anadoluda bir Ermeni devleti kurulması, İngilizlerin Ortadoğu petrolleri üzerindeki etkinliği açısından vazgeçilmez oldu.Sevr Anlaşmasına böyle bir madde kondu ve İngiliz nüfuzunda bir Ermeni devletinin kurulması onandı.[5] Ne var ki Türk ulusal güçleri, bu planı bozdular.
Ermeni-Fransız İlişkileri
Ermenilere yönelik ilk Fransız isteği olan Ermeni Katolik Kilisesinin kurulması talebi, Osmanlı hükümdarınca kolaylıkla kabul edilmiştir
Fransa, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ile başlayan süreçte, ermenilere yönelik reform hareketlerinde etkin bir rol oynamıştır.Fransanın İstanbul büyükelçisi Cambon, ermenilerin Fransızlarla ilişkilerini kuvvetlendirmiştir.
Ermeniler, Fransız diplomatların da desteği ile 1890′lı yıllardan başlamak üzere Fransaya göç ettiler. Burada yaptıkları lobi çalışmaları ile Fransız hükümetine yönelik kamuoyu oluşturdular
1.Dünya Savaşında Fransızlar, müttefikleri İngilizlerle birlikte, gerek savaştıkları Osmanlıların zayıflamasına yönelik olmak üzere ve gerekse savaş sonrası düşledikleri Ortadoğu için ermeni toplumunu önemli bir yapı taşı olarak gördüler.İlişkiler yoğunlaştı. Sonuçta, başta göç öncesi yaşanan ermenilerin Müslüman halka yönelik siddetin ortaya çıkışına destek olan Fransa, savaş sonrası düşlediği Ortadoğuda, kendi nüfuzu için Ermeni devleti kurma konusunda ciddi planlar üretmeye başladı.
Savaşın ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasının getirdiği olanaklar ile İskenderun Limanından Anadoluya asker çıkaran Fransa, bölgeye ermenilerden oluşan lejyonerleri getirdi. Askeri gücünü arttırmak için, bölgedeki ermeni gönüllülerine de askeri elbise giydirdi.[6]
Ayrıca, Lozan Konferansında da Fransa, Anadoluda Ermeni yurdu fikrini savunmuştur
Son dönemlerde ermeni lobisinin etkinliği ve Fransız Hükümetinin Ortadoğu politikası yeniden kesişince, Fransız Parlamentosu sözde ermeni soykırım yasasını tanımıştır.
Ermeni-Rus İlişkileri
Çarlık Rusyası, Osmanlı ile olan çatışmalarının bir parçası olarak, Balkanlardaki uluslara yönelik politikasını Ermenilere uyarlamıştır.19.yyın ilk yarısındaki bu gelişme, Rusyada yaşayan ermeni toplumunun merkezi olan Eçmiyazin Kilisesi aracılığı ile yürütülmüştür.
Kurulan ermeni ayrılıkçı örgütleri, Rusyadan çoğunlukla destek gördü.Üstelik Fransa ya da İngiltereden farklı olarak, ermeni ayrılıkçı örgütlerin sosyalist söylemleri, Rusyayı rahatsız etmedi.Bununla birlikte, Rusya topraklarında ermeni fedailerinin eğitimi yapılmış, kiliseler aracılığı ile bunların silahlandırılması sağlanmıştır. Bu eylemlerin, ezeli düşmanları olan Osmanlı İmparatorluğunu yıldıracağı ve zayıflatacağı hesap edilmiştir.
1.Dünya Savaşında, kilise aracılığı ile Anadoludaki ermenilere, kendisi ile işbirliği yapma teklifini yapan Rusya, ermeni örgütlerinden olumlu yanıt almıştır.Ermeni örgütlerinin Vanda başlattıkları katliam örneğinde olduğu gibi, sınırın Osmanlı tarafındaki eylemleri, Osmanlı cephesini zayıflatmış ve Rus Orduları, Kafkaslardan güneye kolayca inmişlerdir. Osmanlı Mebusan Meclisi, çıkardığı Tehcir Kanununun gerekçesini bu duruma dayandırmaktadır.[7]
Paris Konferansına katılan ermeni heyetinin başkanı Bogos Nubar Paşanın Timesa verdiği röportaja göre, Rus ordusunun saflarında savaşan ermeni gönüllülerinin sayısı 150.000 kişidir.[8] Bolşevik İhtilali ile Çarlık Rusyası yıkılınca yeni rejim, ermenilere yönelik çarlık siyasasını terk etmiştir. Lozan Konferansında Ermeni yurdu adı altında yerleşim yerlerinin kurulmasını istemeyen Sovyetler Birliği, ermeni kaçaklarının Rusyaya ya da Ukraynaya gelebileceğini açıklamaktadır. Ruslar, 2.Dünya Savaşına kadar bu görüşü sürdürmüşlerdir. Ancak 2.Dünya Savaşından sonra, Ermenistan Cumhuriyetinin topraklarının Türkiye Cumhuriyeti aleyhine genişletilmesine yönelik bir görüş dile getireceklerdir
Son olarak, Rus Parlamentosunda(Duma) da sözde ermeni soykırımı kabul edilmiştir.
Ermeni-Alman İlişkileri
Ermeni sorununun uluslararası boyuta taşındığı Berlin Anlaşması sonrası dönem içinde Almanya, bir yanda ermenilerin hıristiyan olmalarından kaynaklanan ve kendi kamuoyu ile ilgili tedirginlikler gösterirken, diğer yandan da Osmanlı ile ilişkilerini sıcak tutma ikilemi içindeydi. Ne var ki, siyasi ve ekonomik çıkarları, dinsel argümanlarla yaklaştığı ermenilerden daha önemliydi ve Osmanlıları desteklediler.
Ancak, Avrupa hıristiyan dünyasının etkisini kullanmak isteyen Fransa, Almanları köşeye sıkıştırmak için, tehcirin Almanların önerisi, yönlendirmesi ve katkısı ile gerçekleştirildiği yönünde propagandalar yapmaya başladı. Fransa, ermenilerin(yani hıristiyanların) ölümlerinden Almanları sorumlu tuttuklarını açıkladı. Bu durum Almanyanın hıristiyan kamuoyundaki imajını olumsuz etkilemeye başladı.Alman hükümeti, 1.Dünya Savaşı sırasında karşı cephede bulunsalar da Fransaya uyarak ermeni tehcirini kınadı.Böylece hıristiyan dünyasına karşı, imajını düzeltmiş oldu.
Savaştan yenik çıkan Almanyada ermenilere yönelik bu tavır, ermeni lobilerinin çalışmaları ile sürdü.Almanlar bundan sonra ermeni siyasasına katkıda bulundular. Öyle ki, Lepsiusun Deutschland und Armenian 1914-1918″ adlı kitabı, konuyla ilgili belge kitap olarak kabul edildi ve Alman kamuoyu, bu kitaba dayanan önyargılarla bilgilendirildi
Kitap, tamamen Türk karşıtı bir kurgu içinde ve Alman Dışişleri bakanlığının da katkısıyla hazırlanmıştı.[9]
Ermeni-Osmanlı İlişkileri
Osmanlıda ermeni toplumu, diğer hıristiyan topluluklardan üstün tutulmuştur.Osmanlı bürokrasisi içinde özellikle 19.yyda birçok ermeni bulunmaktadır
19.yyın ilk yarısından başlamak üzere, özellikle ticaretle uğraşan ermenilerin çocukları Avrupada eğitim gördüler. Bu eğitimleri sırasında Fransız Devriminin getirdiği ilkelerden ve akımlardan etkilendiler. Avrupadan döndükten sonra, bu kültürü çevrelerine taşıdılar.Ermeni milliyetçilik hareketinin ortaya çıkışında söz konusu ermeni aydınlarının önemli katkısı oldu. Rus çarının Osmanlı siyaseti de bu gelişmeyi hızlandırdı. Ardından başta Amerikalı misyonerler olmak üzere herkes, ermeni toplumunu kendi çıkarları doğrultusunda ayrılıkçılığa itti.[10]
Ermeni Kilisesi, Ortadoğuya yönelik siyasaları olan büyük devletleri, uluslaşma sürecinde kullanmak istedi.Islahat Fermanından sonra bu istekleri somut bir adıma dönüştü ve 1863 yılında yürürlüğe giren Ermeni Milleti Nizamnamesi ile bir Ermeni Meclisi kuruldu.[11] Bu tarihten sonra ermeni milliyetçi-ayrılıkçı hareketi ivme kazandı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve ardından imzalanan Ayestefanos ve Berlin anlaşmalarına kadar geçen sürede olgunlaşan ayrılıkçı hareketler, bu anlaşmalarla uluslararası bir güç elde etti.
Ermeni örgütleri, uluslararası güçlerin ilgisini çekmek için 1892-94 yıllarında Anadoluda büyük isyanlar başlattılar.Bu isyanlarda binlerce insanımız, ermeniler tarafından katledildi
Erzurumda 1914′te toplanan Ermeni Taşnak Kongresi, Osmanlı Hükümetiyle ilişkileri kopardıklarını resmen dile getirdi.
1.Dünya Savaşının bitiminden sonra İttihat ve Terakki önderleri, ülkeyi terk ettiler.Mütarekenin imzalanmasından sonra, dış baskıların artması üzerine ermeni tehciri, İttihatçıların üzerine yıkıldı ve karalama-tutuklama kampanyası başlatıldı.[12]
Bu atmosfer içinde Damat Ferit, ermenilerin azınlıkta oldukları yerleşim bölgelerinden, daha fazla yoğun olduğu bölgelere göç ederek yerleşmelerini, böylece özerklik ya da bağımsızlık elde edebileceklerini bile ifade etmiştir.[13]
Adapazarı'nda Ermenilerden toplanan silah ve bombaların bir kısmı
SOYKIRIM VE TEHCİR KAVRAMLARI
Soykırım Kavramı ve Tarihteki Uygulamaları
Soykırım(Jenosid): Irksal, dinsel, siyasal ya da etnik bir gurubun bilerek ve sistemli biçimde yok edilmesi.[14]
Soykırım kavramı, 2.Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyasının Yahudilere uyguladığı sistematik kırım(Holokost) dolayısıyla düşünülmüş ve üretilmiş bir kavramdır.
Soykırım suçu, gerçek anlamda aşağıda gösterilen örneklerdir:
Büyük bir sömürge imparatorluğu kuran, sömürgesi altındaki halklara insanlık dışı uygulamalarda bulunan Fransızların, Cezayirlilere uyguladığı katliam(1830′dan 1962′ye) toplam 132 yıl sürmüştür.Tarihçiler, 132 yıl içerisinde öldürülen Cezayirli sayısının 1,5 milyonu aştığı sonucuna varırlar.
8 Mayıs 1945′te yaşanan Setif katliamında 45.000 Cezayirli, çoluk çocuk demeden Fransız askerlerince katledilmiştir.
Hindistanı ele geçiren İngilizlerin kıyımları daha şeytani idi.O dönemlerde aranan Hint kumaşlarının İngiliz kumaşlarına karşı rekabetini önlemek için, 50.000 Hintli dokuma ustasının ellerini bileklerinden kesmişlerdir.
2.Dünya Savaşının bitişini kutlayan Cezayirlilerin ayaklandığını sanan Fransız donanması, açtığı ateşle 20.000 kişiyi yok etmişti.
Stalinin, çoğu Türk kökenli olmak üzere kıydığı insan sayısı 10 milyonun üstündedir.
1.Dünya Savaşı sonunda Yunanlıların Batı Anadoluyu işgal etmeleri sırasında ve Anadoludan çekilişleri anında, Türk vatandaşlarını acımasızca katletmeleri
Ve 1945 yılında Amerikanın, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine attıkları atom bombası ile on binlerce sivil halkın ölümüne neden olması da bir soykırımdır.
Tarihin en büyük soykırımı, belki de Amerikan yerlilerine karşı Avrupalı işgalcilerle, onların çocuklarının yaptıkları soykırımlardır. Amerikan yerlilerine yapılan soykırımda çeşitli araçlar kullanıldı: Sistemli bir biçimde öldürme, geleneksel geçim kaynaklarını yok etme, dar topraklarını ağıl haline getirme, alkolizmi ve uyuşturucuyu teşvik, kasten mikrop bulaştırma ve zehirleme gibi
[15] Elli yıllık bir süre içerisinde 20 milyona yakın yerli yok edilmiştir.
1897 Yunan-Osmanlı Savaşı sonunda Giritte yaşayan Türklere uygulanan zulüm ve katliamlar da bir soykırımdır.
Uygarlığın beşiği(!) Roma arenalarında düzenlenen eğlence ve oyunlar için bir günde yok edilen esir sayısı 20.000′e ulaşabiliyordu.
Tehcir Kavramı ve Tarihteki Uygulamaları
Tehcir: Göç ettirme, göç etmesine sebep olmak. Sürmek.
1.Dünya Savaşında Osmanlı orduları birçok cephede savaşırken; Ermeni çeteleri, cephe gerisinde çıkardıkları ayaklanmalar ve saldırılar ile savunmasız köyleri, şehirlerdeki mahalleleri yakıp yıktılar ve bu bölgedeki Müslüman halkı katlettiler.
Van ve çevresinde, Rus ve Ermenilerin işbirliği ile gelişen olaylar ciddi boyutlara ulaştı. Rusların askeri harekatı, Ermeni isyanları sayesinde hedefine ulaşmaktaydı. Bir etnik azınlık olan ermenilerin, ihanet suçu işlediklerinden, ayrılıkçılık ve çeşitli eylemlere giriştiklerinden dolayı hükümet, milli güvenlik nedenleri ile ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan ermeniler için zorunlu göç(Tehcir) kararını aldı.[16]
Osmanlı Devleti yöneticileri, iç güvenlik için devletin hukukundan doğmuş olan otoritesini kullanmak durumunda kalmış, isyan çıkaran ve düşmanla işbirliği yapan çeşitli yörelerdeki Ermenilerin, zorunlu olarak sınırlar içinde başka bölgelere(Suriye,Lübnan,Irak) sevk ve iskanına karar vermiştir.[17]
Ermeniler, tarihte egemenlikleri altında yaşadıkları devletlere ihanetlerinden dolayı birçok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulmuşlardır. Sasaniler 379′larda 70.000 ermeniyi İrana, Bizanslılar 1025′lerde 10.000 kadar ermeniyi Mısıra, 1743′de İranlılar 24.000 ermeniyi İran içlerine ve 1777′de Kırımı işgal eden Ruslar, bölgedeki binlerce ermeniyi steplere sürmüşlerdir.[18]
Zorunlu göç(tehcir) uygulamasına daha ileriki yıllarda bazı büyük devletlerin de başvurduğunu gösteren pek çok örnek vardır. Bazı devletler, savaş koşullarının dayatmaları karşısında vatandaşlarının bir kısmını zorunlu göçe tabi tutmuşlardır. Örneğin; radikal sosyalist Fransız hükümeti, 1939-40 kışında Ren Vadisinde Majino Hattının doğusunda bulunan Almanca konuşan ve Fransanın Almanya sınırında yaşayan Alsaz köylerinin tüm halkını, buralardan çıkartıp Fransanın güneybatısına, özellikle de Dordognea nakletmiştir. Almanca konuşan ve hatta kimi zaman Alman dostu olan bu halk, Fransız ordusunu rahatsız ediyordu. Bu insanlar, 1945′e kadar boşaltılmış ve yıkılmış evlerinden uzakta, güneyde kalmışlar ve hiç kimse bu barbarlıktır, soykırımdır diye bağırmamıştır.
Aynı şekilde ABD yönetimi de, Japonyanın gerçekleştirdiği 7 Aralık 1941 Pearl Harbour baskınından sonra Japon asıllı Amerikan vatandaşlarını Pasifik bölgelerinden Missisippi vadisine göç ettirdi ve 2.Dünya Savaşının sonuna kadar buradaki toplama kamplarında barındırdı.
Ermenilerin ve bazı devletlerin, bugün yanlış olarak soykırım olayı şeklide nitelendirdikleri esas olay, bizdeki Sevk ve İskan Kanunu dediğimiz o geçici kanundur ki, daha sonra tehcir adıyla duyulmuştur.
Ermeniler, Millet-i Sadıka(sadık millet) sıfatıyla Osmanlı ülkesinde Müslüman bir ülkenin gayrimüslim vatandaşı olarak yaşamışlardır. Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanındığı gibi, din ve vicdan hürriyeti de tanınmıştır. Tanzimattan sonra ve özellikle İttihatçılar zamanında siyasi haklar, Müslümanlar kadar ermeniler içinde kabul edilmiştir. İttihatçılar, Osmanlı Devletine ihanet eden Gabriel Noradungiyanı Hariciye Nazırı bile yapmışlardır. Osmanlı Devletinde ermeni kökenli 29 paşa, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 41 yüksek dereceli memur, birçok sanatçı ve zanaatçı görev almıştır. Yani ermenilerin soykırım yoluyla aynı Osmanlı tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmasını düşünmek, herşeyden önce bir çelişkidir.[19]
Tehcir kanunun yürürlüğe girmesinden on gün sonra 6 Haziran 1915′te Fransa,İngiltere ve Rusya, Osmanlı Hükümetine bir nota vererek, ermeni katliamından hükümet üyeleri ile memurları sorumlu tutacaklarını bildirdiler
Osmanlı Hükümeti, hazırladığı karşı bir notayla suçlamaları kesinlikle reddederek rahatlığı ve güvenliği bozacak hiçbir harekette bulunmayan yerlerdeki ermenilere karşı tedbir alınmasına gerek duyulmadığını, sadece isyan eden ermeniler hakkında bazı kararlar alındığını, Osmanlı Hükümetinin başka bir hükümete hesap vermek zorunluluğu duymadığını bildirir. [20]
Sovyet Devlet Arşivinde yer alan 1926 basımı Büyük Sovyet Ansiklopedisi, ermeni sorununu şöyle özetliyor: Yaşanan olaylar bir katliam değil, mukatele(karşılıklı çatışma,boğazlaşma)dir.
Soykırım olayı eğer gerçekleşmiş olsaydı, 1915 yılında hükümetin çıkardığı yönetmelik gereği, ermenilere ait tüm binaların mühürlenerek emniyet altına alınması, çeşitli eşya, hayvan ve tarladaki ürünlerin satılması ve karşılığının onlar adına yerel yönetimlerde emanete alınması kararı alınmazdı. Ayrıca, 3 Aralık 1920 tarihinde Ermenistan Devleti ile imzalanan Gümrü Anlaşmasına göre göçmenlerin eski yerlerine geri dönmelerine olanak sağlayan madde kabul edilir miydi?..
Eylemlerinde başarılı olamayan ermeni çeteleri, Batılı devletlerin de desteğiyle bu kez Osmanlıların ermenileri katlettiği söylentilerini çıkarmışlar ve tarihte yıllarca tartışılacak bir süreci başlatmışlardır. Bunun yanında 1.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı vatandaşı ermenilerin, Anadoludaki Türklere yönelik cinayet ve soykırım eylemleri, Batıda bilinçli olarak buna karşıt bir anlayışla değerlendirilip, gerçekler saptırılmak sureti ile ermenilerin Türklerden kaynaklanan bir soykırıma hedef oldukları varsayılmıştır.[21]
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki; Ermeni olayının(tehcir), Birleşmiş Milletlerin soykırım tanımıyla uzaktan yakından alakası yoktur.
ERMENİ TEHCİRİ
1914 yılı Haziran ayında Taşnaklar, Erzurumda bir kongre düzenlerler. Bu kongreye İttihat ve Terakki Fırkası temsilcilerinin de katıldığı anlaşılmaktadır. İttihat ve Terakki Fırkasının Ermenilerden, 1.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devletine aktif şekilde yardım etmelerini istedikleri anlaşılıyor. Ermeniler, bu teklif karşısında Osmanlı Devletine sadık kalmaya dair söz verdiler, fakat Rusya Ermenilerinden sorumlu olmadıklarını belirttiler.[22]
Ne var ki, 1.Dünya Savaşı başladığında Ermeniler, verdikleri sadık kalma sözünü tutmadılar, çıkarlarını ve hareketlerini, Rus hükümetinin hareketlerine uydurdular. Daha 1914 sonbaharından itibaren ön Kafkasyada ermeni gönüllü grupları oluşmaya başlamıştı. Zaten İstanbul Patrikhanesi ile Kafkasya Genel Valisi arasında 5 Ağustos-2 Eylül 1914 tarihlerinde yapılan bir yazışmada, Türkiye ermenilerinin, Rus İmparatoruna bağlılıkları bildiriliyordu. [23]
Marsilyada yaşayan Türkiye ermenileri, 5 Ağustos 1914te büyük bir toplantı yapmışlar ve Turabian Aram imzasıyla bir bildiri yayınlamışlardı.Bu bildiride; Rus Ermenilerinin Moskova orduları saflarında yer alacağı ve Türkiyede öldürülen kardeşlerinin intikamını alacağı, Türkiye Ermenilerinin silahlarının asla ikinci vatanları olan Fransaya ve onun müttefiklerine çevrilmeyeceği belirtiliyordu.[24]
Savaş başlayınca Osmanlı Devletinin doğu vilayetlerinde, Ermeniler Kafkasyadaki Rus makamları ile temasa geçtiler ve yeraltı örgütleri kurarak Rus güçlerine yardım ettiler. Hatta Türk vilayetlerinden Rus ordusuna ermeni gönüllüler sevkedilmeye başlandı.[25]
Hınçak gönüllü çetelerinden biri olan Hamazasp
Philippe De Zaraya göre; savaş sırasında Türkiye Ermenileri, Türk kıtalarının geri çekilişini zorlaştırmaya, lojistik konvoylarını durdurmaya başladılar. Dahası ordudan, memuriyetten vs. görevlerden firar eden Ermeniler, Rus subayların idaresinde taburlar oluşturdular.Birçok yerde mahalli isyanlar çıkardılar.(Philip de Zara, Mustapha Kemal, Dictateur, Paris, 1936.)
30 Ağustos 1914 Eleşkirt Hudut Tabur Komutanlığından gelen raporda, sınıra yakın köylerdeki evleri arayan Rusların, buldukları silahları Ermenilere verdikleri kaydına rastlanmaktadır.[26]
Ermenilerin; Van, Muş, Bitlis, Kars, Gümrü, Erzurum, Erciş, Kağızman, Gümüşhane, Hasankeyf, Adilcevaz, Mahmudi, Zeytun, Şafak, Elazığ, Şebinkarahisar, Suşehri, Divrik, Gürün, Gemerek, Amasya, Tokat, Diyarbakır ve daha pek çok doğu ve güneydoğu yerleşim yerlerinde önce örgütlendikleri, sonra isyan ettikleri, savaş başladığında Rus ilerleyişini kolaylaştırıp Türk kuvvetlerinin hareketlerini engelledikleri anlaşılmaktadır. Ermeni gönüllü grupları ve Taşnak komitecileri, birçok yerde Osmanlı ordusunun lojistik desteğini engellemiş, telgraf-telefon haberleşmelerini yok etmişlerdir. Ermeni grupları, birçok yerde Rus ordusunun da maddi-manevi desteğini alarak Müslüman Türk köylerine baskınlar düzenlemeye ve katliamlar yapmaya başlamışlardır.[27]
Özellikle 17 Nisan 1915te başlayan Van Ermenilerinin isyanı, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisanda da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanarak Müslüman halkı katletmeye başlamışlardır. Ermeni Katogikosu V. Kevork, 10.000 silahlı ermeni çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir.
Bu ayaklanma sonucunda ermeni ihtilalcileri, Van şehrini ele geçirdiler. 6 Mayıs günü de Van şehrini Müslüman Türklerden temizlenmiş olarak Rus kuvvetlerine teslim ettiler.
Osmanlı Hükümetinin tüm iyi niyetli ikazlarına rağmen, Ermenilerin katliamlara devam etmesi üzerine 24 Nisan 1915te Dahiliye Nezareti, ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evraklarına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını istemiştir. Bu talimat üzerine, İstanbulda 2345 kişi tutuklanmış, soruşturmalar başlamıştır. Ermenilerin her yıl soykırım günü diye dünya kamuoyuna propaganda ettikleri 24 Nisan, bu tutuklamaların yapıldığı gündür.
1915 Mayıs ayına gelindiğinde, Osmanlılar savaşın içindedir, Ermeniler bahsedilen hareketleri yapmakta, Ruslar Doğu Anadoluda ilerlemekte, İngilizler ve Fransızlar Çanakkaleyi zorlamakta ve güneyde Kanal Harekatı yapılmaktadır. Ülkenin iç durumu budur
İşte, Osmanlı hükümeti böyle bir durumda tehcir kararı almak zorunda kalmıştır.
Böylece Osmanlı Devleti, 27 Mayıs 1915te Tehcir kararı olarak bilinen yasayı kabul etmiştir
Oysa, Ermeni göçü ile ilgili, Osmanlı Devletinin çıkardığı yasal metinler içerisinde tehcir kelimesi dahi geçmemekte, diğer mahallelere sevk ve iskan, tayin ve tahsis edilen mahallelere nakil ve iskan ifadeleri kullanılmaktadır.
Eldeki metinlerden özetle şu sonuçlar çıkarılabilir:
Savaş alanlarına yakın bölgelerde oturan Ermenilerin bir kısmı, Osmanlı ordusunun hareketlerini zorlaştıran davranışlarda bulunmakta, Müslüman Türk kesime saldırmakta ve asilere yataklık etmektedir. Bu yüzden zararları görülen Ermeniler; Van, Maraş, Bitlis, Erzurum, Adana, Mersin, Kozan, Cebelibereket, Halep, İskenderun, Beylan, Antakya bölgelerinden Musul ve Zor Mutasarrıflıklarının Van vilayetiyle bitişik kuzey kısımlarına, Halep vilayetinin doğu ve güneydoğusuna, Suriye vilayetinin doğusuna nakledileceklerdir. Görüldüğü gibi sadece savaş bölgelerine bitişik vilayetler ile Akdenize bitişik mevkilerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi düşünülmüştür.
Ermeni iddialarına göre; tehcir hareketi plansız, programsız ve rastgele yapılmış, göç eden Ermenilerin yollarda güvenlikleri sağlanmamış, ihtiyaçları karşılanmamış, birçok yerde toplu halde katliama uğramışlar ya da açlıktan ölmüşlerdir.
Belgelerin büyük bir çoğunluğu ise; Osmanlı Devletinin, tehcir hareketini çok önemsediğini ve gerekli önlemleri aldığını kanıtlamaktadır. Bölgedeki yetkililere gönderilen birçok genelge ve emirlerde, Sevk olunan Ermenilerin yollarda korunmaları, bunlara saldıranların cezalandırılmaları, korunmaları için gerekli önlemlerin alınması ve sevk edilen Ermenilerin ihtiyaçlarının mahalli idareciler tarafından sağlanması emredilmektedir.Ayrıca, göç eden Ermenilerin geride bıraktıkları ev, tarla gibi taşınmaz malların geleceğinin ne olacağı konusunda doğu vilayetlerine gönderilen yazılarda bu mesele bir esasa bağlanmaya çalışılmıştır. Sevk edilen Ermenilerin mallarının sayımı yapılacak, değerleri tespit edilecek, kaydı yapılacak, hatta satışı yapılarak mal sahibi Ermenilere ulaştırılacaktır. [28]
Göç eden Ermenilerin, yeni evlerine yerleşene kadar geçimlerinin göçmenler ödeneğinden karşılanması,muhtaç olanlara yeni yerlerinde mesken inşa edilmesi,çiftçi ve zanaat erbabına tohumluk ve alet-edevat verilmesi,göçmenlerin geride bıraktıkları taşınmaz malların değerlerinin tespit edilerek kendilerine ulaştırılması,göç işinde can ve mal emniyetinin sağlanması ile ilgili kararlar, herhalde Ermenileri yok etme eğiliminde olan bir devletin alacağı kararlar olmasa gerek.
İttihat ve Terakki Hükümeti, ayrıca göç işinin tatbikatı konusunda bir talimatname de hazırlamıştır. Bu talimatname metninin orijinali İngiliz Arşivlerinde bulunmaktadır. Mesela bu talimatnamenin 21.maddesinde, göç edenlerin yolculuk sırasında bir saldırıya uğramaları halinde saldırganların tutuklanarak derhal Divan-ı Harbe sevk edilecekleri yazılıdır. Madde 22de ise, göç edenlerden rüşvet veya hediye alanların veya kadınları iğfal edenlerin derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edileceği ve ağır bir şekilde cezalandırılacağı vurgulanmaktadır.
Buradan da anlaşılmaktadır ki; Osmanlı hükümeti, bir katliam ya da soykırım peşinde koşsaydı, asla böyle bir talimatname çıkarmazdı.
Taşnak ve Hınçak Komiteleri daha savaş başlamadan İngiltere, Fransa ve Rusyanın içinde bulunduğu İtilaf Grubunda yer alacaklarını vurguluyorlardı. Doğu ve Güneydoğu Anadoluda çete faaliyetleri, Rus ordusunda gönüllü birlikler oluşturulması çalışmaları başlamıştı. Tarihsel süreç içinde ortaya çıkan Adana, Sason ve Zeytun isyanları, Van ayaklanması ile iyice kendini gösterdi. Ermeniler, Rusya ile birlikte hareket ediyorlardı ve amaç, Rusya Ermenistanı ile Anadoludaki yerleşim alanlarını birleştirip Büyük Ermenistan ideallerine ulaşmaktı. Bu amaca ulaşmak için köyleri basıp Müslüman Türkleri topluca katletmekten ve savaş içinde bulunan Osmanlı ordusunun hareketlerini zorlaştırmaktan geri kalmadılar.
Bu gelişmeler ışığında ve savaş koşullarında Osmanlı Hükümeti, bölgelerinde zararları görülen Ermenileri, tehcir etmeye karar verdi. Amaç, ermeni toplumunun yok edilmesi ya da soykırım değildi elbette. [29]
Fakat, göç ettirme sırasında çeşitli sebeplerden ölümler de olmuştur. Ölenlerin bir kısmı hastalıktan, bir kısmı iklim şartlarından, bir kısmı yolculuğun zorluklarından, bir kısmı da vuku bulan eşkıya saldırıları nedeniyle ölmüşlerdir. Ayrıca, yürüttükleri çete faaliyetleri sırasında ya da gönüllü olarak Rus ordusunda Türklere karşı savaşırken ölen Ermeniler de olmuştur. Öte yandan, o yıllarda bütün Türkiyeyi kırıp geçiren tifüs, tifo ve çiçek salgını, ermeni yerleşim yerlerinde de, göç ettirilenlerde de binlerce can almıştır. Evlerinde kalsalardı, ölmezlerdi demek, yanlış olacaktır. [30]
Ayrıca, iddia edildiği gibi ölen ermeni sayısı, 1,5 ya da 2 milyon değildir.Yalanların en büyüğünden biri de budur. Çünkü 1.Dünya Savaşının hemen öncesindeki veriler, bunu olanaksız gösterir. Çünkü, Quai dOrsayın verilerine göre; Ermenilerin Anadoludaki tüm nüfusu 1.475.011dir. Osmanlı istatistiklerine göre ise bu rakam 1.295.000dir.
Üstelik önceleri 600.000 ermeni katledildi diye ortaya atılan bu iddia, sonraları 1,5 milyona, en sonunda da 2 milyona çıkarılmıştır!.. Bu önyargılı ve bilimsel olmayan tutuma en iyi örnek, Encyclopedia Britannicada görülebilir. Bu ansiklopedinin 1918 baskısında, ölen Ermenilerin sayısı 600.000 olarak kayıtlı iken; bu sayı, 1978 baskısında 1.500.000 olarak değiştirilmiştir!
Osmanlı arşivlerine göre; 9 Haziran 1915ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolunun çeşitli bölgelerinden göç ettirilen Ermenilerin sayısı 438.758dir. Bunların 382.148i yeni yerleşim yerlerine varmıştır. Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır. Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56.610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır:
500 kişi Erzurum-Erzincan arasında, 2000 kişi Urfa-Halep arasındaki Meskenede ve 2000 kişi de Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu hayatlarını kaybetmiş, yine 5000 kadar kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında öldürüldüğü tespit edilmektedir.
Bunun dışında tifo, dizanteri gibi salgın hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki, böylece yukarıda belirttiğimiz 10 bin kişiyi de eklediğimizde, toplam 40 bine yakın kişi yollarda yaşamını yitirmiştir.
Kalan 15-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur.
Öte yandan, yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusyaya, Avrupa ülkelerine ve Amerikaya kaçırıldıkları da bilinmektedir. Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50.000inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50.000 ermeninin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerikada yaşayan bir ermeninin Elazığda dava vekili olan Murad Muradyana yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır.
Mektupta, bir kısım ermeninin Rusyaya ve Amerikaya kaçırıldıkları ve Amerikada eğitilen 50.000 askerin Kafkasyaya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir
Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası olan pek çok ermeni, harpten önce ve harp sırasında Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerikada bulunan Artin Hotomyan adlı bir ermeninin, 19 Ocak 1915te Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderdiği bir mektupta, çeşitli yollarla binlerce ermeninin Amerikaya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir.
Tüm bu bilgiler, Anadolunun çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir soykırımın olmadığını ortaya koymaktadır.[31]
Oysa 1906-1922 yılları arasında Anadoluda ve Kafkaslarda 517.955 Türk, Ermeniler tarafından katledilmiştir. Sayısı tespit edilemeyenlerle birlikte bu rakam 2 milyonu bulmaktadır. [32]
16 Şubat 1918′de, Erzincanın Vagarir köyünde, ermeniler tarafından katledilen Türkler
Ermenilerin, Tehcir Kararına Kadar Yapmış Oldukları Bazı Katliamlar:
1914 Sonbahar :
Taşnakların, Türklere karşı askeri tutumda aktif bir durum oynaması kararlaştırıldı.Bu itiraf 1923′te Taşnakların, Bükreş kongresinde Cumhurbaşkanı adayı Hohannes Kaçasnuni tarafından yapıldı. 1914′de sıkı yönetim kararıyla silahlarını alan Ermeniler, rus ordusuna katıldılar ve çeteler kurdular.
1914 Muş:
Ermeniler, Türk askerlerine su ve ekmek vermek bahanesiyle evlerine davet ettikten sonra kapalı bir yerde hücum edip boğup kafalarını kestiler. Bu canavarlıklar Arvan ilçesinde çok yapılmıştı. Daşnak komitesi üyesi birinin bahçesindeki kuyuda bu halde 19 ceset bulunmuştur.
1914 / 9 Kasım Hakkari :
Savaşın ilanıyla Ermeni Komitecileri, İran sınırında bekleyen ruslara öncülük yaparak onları, Dir ilçesine götürdüler.İlçe işgal edilirken yolları üzerinde rastladıkları kadın,erkek ve çocukları öldürdüler.400 kadın ve kızın ırzına geçtiler.Yaşlıları katlettiler.
1914 / 9 Kasım Van :
Başkaleye giren Haço oğlu Ossep yönetimindeki çeteler, ermeni kilisesinde sıkıyönetim ilan edip hemen 200 kişiyi öldürdüler. Yerli kuvvetlerin karşı koyması sonucu kaçtılar ama geride yerlerde inleyen kadınlar,ırzlarına geçilmiş kızlar,parçalanmış çocuklar,gözleri oyulmuş erkekler ve üstüste yığılmış cesetler bıraktılar.
1914 / 25 Kasım Erzurum :
Osmanlı ve Rus Ermenileri , Ergani ilçesi, Mergeni Köyü halkının tümünü, petrolle suladıkları gübre yığını üzerinde yaktılar.
1915 / 7 Ocak Erzurum :
Rusya Ermenileri, Yaman,Yurcu,Herenil ve Bilecik köyleri halkını evleri ile birlikte yaktılar.Baçırga ilçesi Sir ve Kümbet köylerinden kaçan halkı yakalayıp Baçırgaya getirip bir bölümünü yakıp geri kalanını öldürdüler.
Türkmen köylerinden kaçıp Allahu Ekber Dağlarını aşıp Oltuya gitmeye çalışan kadın-kız ve çocukların önleri Rum köylüleri tarafından kesilerek bunları Katranlı köyüne toplamışlar.
Bunlardan 1.200 ü nü bir samanlığa dolduran Ermeni çetecileri, geceleyin bu kadınların içlerine dalarak kadın ve kızların(çocuk ayrımı yapmaksızın) dahi namuslarına tecavüz ettikten sonra yakarak katletmişlerdir.
1915 Ocak Başlangıcı, Van :
200 haneli Gümüş ve 30 haneli İgice ilçeleri olduğu gibi Aram yönetimindeki çeteler tarafından yakıldı ve yıkıldı.Halkın çoğu evleriyle beraber yakılırken sağ kalanlar öldürüldü.Bizzat Aram, çocukları ekmek fırınına atarak yaktı.
1915 / 21 Ocak ,Maraş :
İlin boşaltılması sırasında, Rus Ermenileri Urma köyünde, çocuklar dahil evleriyle yakıp, Kon ve Bulanık ilçelerinde de aynı şeyi yaptılar.
1915 Şubat sonu Bitlis :
Bitlis ve Van Ermenileri, şehrin Ruslar tarafından işgal edileceğini öğrenince, Türklerin kaçmaması için yolları keserek onları merhametsizce katletmeye başladılar
Günümüzde Ermeni Meselesine Bakış
Bugüne kadar ermeni olaylarının tümünün arkasında emperyalist bir devletin parmağı vardır. Zaman zaman bu parmak hareketlenir. Türkiyenin siyasal ve toplumsal yaşamını etkileyecek bir sorun haline getirilmeye çalışılır. Türk tarihinde ermeni sorunu, emperyalizmden soyutlanamaz. Ermeni sorunu, emperyalizmin tezgahladığı bir plandır. Baş oyuncular 19.yyda İngiliz emperyalizmi, 20.yyda Çarlık Rusyası emperyalizmi; yardımcı aktör de, ortama göre bu ikisinden bazen birini, bazen de ötekini destekleyen Fransız emperyalizmidir. [33]
Türkiye bugün Avrupa Birliği ve ABD tarafından sıkıştırılmaktadır. Her ikisi de, kürt ve ermeni konuları ile Yunanistanın isteklerinin tam olarak arkasındadırlar
Bölgede petrol ve doğalgaz, batıda Yunan ve ermeni varlığı ve lobileri bulunduğu sürece potansiyel talepler varolacaktır. Türkiye, bütün yumurtaları Batı sepeti içine koyduğu için, bu kıskaçtan kurtulamayacaktır. [34]
Türkiyenin üye olmaya çalıştığı(kimilerinin kapısına yüz sürdüğü) Avrupa Birliği ise ülkemize karşı düşmanca politika izlemektedir. Şöyle ki; Türkiyede, Lozanda belirlenen azınlıkların dışında azınlıklar olduğunu iddia etmekte, birliğe giden yola Türkiyeyi Yugoslavyaya çevirecek, bölüp parçalayacak tuzaklar döşemektedir. Güneydoğu, Kıbrıs, Ege kıta sahanlığı konusunda istenen ödünler ve sözde ermeni soykırımı savları konusunda alınan kararlar, ABnin ve batıdaki kimi devletlerin Sevri hortlatma ve Lozanın rövanşını alma niyetinde olduklarını gösteriyor
Türkiye, adı konulmamış ve ilan edilmemiş bir savaş ile, Yeni Haçlı Saldırısı ile karşı karşıyadır. [35]
Mustafa Kemal Atatürkün Gençliğe Hitabesinde belirtilen koşullar ile karşı karşıyayız. Bir farkla; özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza ve toprak bütünlüğümüze kast edenler, kılık ve yöntem değiştirmişlerdir. Bu kez Türkiyeyi teslim almak ve tutsak etmek isteyenler, tankları ile, topları ile orduları ile değil; ortaklık vaadiyle, Yeni Dünya Düzeni yutturmacası ile gelmektedir.Ancak niyet, aynı niyettir. Özgürlük ve bağımsızlığımıza kastedilmektedir. [36]
Boğazlıyan Kaymakamı Şehit Kemal Bey
Boğazlıyan Kaymakamı Şehit Kemal Bey
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, I. Dünya Savaşı sonrasındaki Mütareke döneminin işgal altındaki İstanbulunda, işgal güçlerinin, Ermeni azınlığın ve bir kısım bürokrasinin işbirliği ile I. Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni tehcirleri esnasında yaşananlar için yargılanarak idam edilmiş bir mülki amirdir.
T.B.M.M.nin 14 Ekim 1922′de çıkardığı özel bir kanunla ilk Milli Şehit ilan edilmiştir.
Kemal bey, bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Yenişehirde doğmuş ve I. Dünya Savaşı yıllarında Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olmuştur.
Mütareke şartlarında cereyan eden mahkemesinde, çoğunluğunu Ermeni komitecilerin teşkil ettiği ve İngiliz Yüksek Komiserliğinin ve Rum-Ermeni Şubesinin temin ettiği birçok yalancı şahit çıkarılarak, Kemal Bey hakkında akıl ve mantığın kabul etmediği bir sürü suç uydurulmuş ve Ermeni tehcirinde görevini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu iddiasıyla, idamla yargılanmıştır.
Avukatlığını Saadettin Ferit Beyin yaptığı Kemal Beyin mütareke mahkemesindeki savunması ise tarihe geçmiştir:
Kemal Bey, getirilen sahte şahitlerin iftiralarına ise şu şekilde cevap vermiştir:
Hepsi yalandır, uydurmadır. Reis Paşa, ben ne bunların söyledikleri Keller köyüne gittim ne de oradan geçtim. Burada vuku bulduğunu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek
Rica ederim. Bu vahşeti kim yapar? Bu derece şemi bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen, birini ispat edemezler. Çünkü, hepsi iftiradan ibarettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiç bir şikayetçi gelmemiştir. İlk defa burada Mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum.
Mahkeme bu şekilde devam ederken, İngilizler ve Ermeniler Kemal Beyin asılması için Mahkeme Başkanı Hayret Paşaya baskı yaptıklarından, Hayret Paşa istifa etmiş ve yerine Nemrut lakabıyla anılan İngiliz işbirlikçisi Mustafa Paşa getirilmiştir. Mahkeme sonradan bu hakimin adı ile özdeşleşecek ve Nemrut Mustafa Divanı veya Kürd Mustafa Divanı şeklinde hafızalarda kalacaktır.
Kürd Mustafa, önceden verilmiş bir emri yerine getiren bir memur tavrıyla mahkemeyi sonuçlandırarak 8 Nisan 1919da Kemal Beyi idama mahkum eder. Önceden hazırlanmış olan bu idam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Padişah VI. Mehmet Vahdettin, Damat Ferit Paşa Millet ile Padişah arasına siyah bir perde çekti diyerek, bu kararı imzalamaz. Seyhülislam Mustafa Sabri, Divan-Harb-ı Örfi tarafından idama mahkum edilen Kemalin mahkemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde, hakkında sadır olan hükm-i idamın derun-i varakada muharrer fetva ve mükul-i şeriyeye muvafık olduğu veraste-i arzdır şeklinde bir fetva verir.
Cezası infaz edilmek üzere İstanbula getirilen Kemal Bey, Bekirağa Bölüğünden alınarak cezasının infaz edileceği yer olan Beyazıt Meydanına getirilir. Kemal Beyin asılacağını duyan İstanbullular Beyazıt Meydanından toplanırlar. Kemal Beye idam sehpasının önünde son sözünün ne olduğu sorulduğunda, o halka şöyle der:
Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet! Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin. Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet!..
Kemal Beyin idam hadisesi, İngilizlerin hiç beklemediği şekilde büyük tepki ile karşılanır. Kemal Beyin cenazesi vasiyeti üzerine, Kadıköy Kuşdili Çayırındaki oğlunun mezarı yanına gömülmesi için, ailesine teslim edilir. Kadıköyde büyük bir cenaze töreni yapılır. Tabut, Karaköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker bayrağı yarıya indirerek selam durur. Alışılmışın dışında, tabut eller üzerinde defnedileceği yere kadar götürülerek, 10 Nisan 1919 Perşembe günü akşam üzeri toprağa verilir.
Kemal Beyin üzerinde çıkan vasiyeti tarihe bir belge olarak kalacaktır.
Merhum sevgili oğlum Adnanın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdilli Çayırındaki kabristanda yavrumun yanına gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyünde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir. Adı İsmet Hanımdır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve Memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemalin ruhuna fatiha
Perişan zevcem Haticeye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel Aşar Memur-u Sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa, memnun olurum. Türk Milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah, millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşaallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır. (30 Mart 1335 Boğazlıyan Kaymakam - Sabıkı Kemal)
Mustafa Kemal, şehit kaymakamın çocuklarını evlat edinmek istemişse de gümrük memuru emeklisi Arif Bey torunlarından ayrılmak istememiştir. TBMM 14 Ekim 1922de çıkardığı özel bir kanunla Kaymakam Kemal Beyi Milli Şehit olarak kabul etmiştir.
Türk milleti Kaymakam Kemal Beyi unutmadı ve unutmayacak!
Ruhun şad olsun Kaymakam Kemal Bey
Tags: Ermeni İddiaları