
Dr. İlham Enveroğlu ve Prof. Ekrem Memiş, Ceviz Kabuğunun stüdyo konuklarıydı.
Bilim adamları açıkladı: Anadolu 10 bin yıldır Türk vatanıTürkleri Anadoludan atmak, tarihsiz bırakmak ve kendi yazdıkları tarih senaryolarına inandırma
uğraşı verenlere, bilim, tarihi bir tokat attı. Bilim insanları yaptıkları araştırmaların sonuçlarını Ceviz Kabuğunda kamuoyuna açıkladılar
GİRİŞ
Onyıllardır bilimsel soykırım yapan, tarihimiz hakkında emperyalist yalanlara başvuranların yalanları ortaya çıktı. Siz Anadoluya sonradan geldiniz, bizi yurdumuzdan ettiniz. Medeniyetten uzak barbar ve vahşisisiniz propagandaları yerle bir oldu. Biliminsanları, Türklerin 10 bin yıldan fazla Anadoluda yaşadığını belgeleriyle ortaya koydular. Türkleri Malazgirt zaferi ile 1071de Anadoluya gelmiş gibi bin yıllık kısa bir tarihe sıkıştırma çabaları iflas etti. Türklerin gerçek tarihi Ceviz Kabuğunda bir kez daha masaya yatırıldı. Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Memiş, Türklerin en az 10 bin yıldır Anadoluda var olduklarını söyledi. Usta Gazeteci Hulki Cevizoğlunun ART televizyonunda canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında bu hafta, Batılı güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunları bozacak bilgi ve belgeler açıklandı. Türkiyeden toprak talep edenlere Anadolu sizin değil, buraya sonradan geldiniz. Çıkın, gidin! diye dayatanlara Prof. Dr. Ekrem Memişten tokat gibi cevap geldi: Anadolu en az 10 bin yıllık Türk vatanı!
Haber: Neslihan GÜRSOY
Türklerin Anadoluya gelişinin 1071den çok önce olduğunu açıklayan Prof. Dr. Ekrem Memiş, Bizim elde ettiğimiz bilgi ve belgelere göre Türklerin Anadoludaki varlığı ile ilgili en eski yazılı kaynak M.Ö. 2250 yılına ait bir çivi yazısı tablet dedi. Memiş, bu tabletin Akad Kralı tarafından yazıldığını ve Anadoluya yaptığı seferleri anlattığını söyledi.
Tablette adı geçen Türki Krallığının bilinen en eski Türk krallığı olduğunu açıklayan Prof. Dr. Ekrem Memiş, Türk adının geçtiği en eski kaynak da bu tablet dedi. Memiş, tabletteki bilgiler hakkında şunları aktardı:
4250 yıllık tablet Türk adı yazan en eski kaynak
Bugün Türklerin yaşamadığı yer yok. Bundan binlerce yıl önce de böyleydi. Yazı Mezopotamyada Sümerlerle ortaya çıkar. M. Ö. 3200lerde... Aynı dönemde Mısırda da hiyeroglif keşfedilmiş. Fakat Anadoluya yazı Mezopotamyadaki Asurlu tüccarlarla 1200 yıl sonra geliyor. Ama bundan önce dolaylı olarak 3. bin yıldan sonrası için Anadolu hakkında bilgi veren belgeler var. Bunların en eskisi Akadların bıraktığı belgeler. Akadlar dünya tarihindeki ilk imparatorluk. Akadlar dışarıya seferler düzenliyorlar. Anadoluyla da ilgileniyorlar. Bu seferlerin anlatıldığı bir metin bu elimizdeki. Mısır, Babil, Hattuşaş... İlk kez Türklerden söz eden bir metin bu. Anadolunun siyasi, ekonomik, etnik, sosyal yapısıyla ilgili bilgi veriyor. Metnin 15. satırında Türki Krallığı adı geçiyor. Bu metin M. Ö. 2250 yılına ait. Tek belge bu da değil... Bu, Anadoluya 1071de geldiler fikri, ithal bir fikirdir. Sovyetler birliği dağılınca ortaya çıkan milletlere Türki Cumhuriyetler deniyor. Metinlerdeki de bu anlamdadır. Bunları teyit eden binlerce metin var. Turukkulardiye geçiyor bir tanesinde. Bir metne dayanarak böyle bir iddiada bulunmamız mümkün değil. Anadoluda Türkler var zaten. 1071 de gelenler Müslüman Türkler. Akadlardan kalma çivi yazı tablet dışında daha pek çok kaynağın da olduğunu vurgulayan Ekrem Memiş, bu durumun bizim olduğu kadar Batılılar için de önemli olduğunun altını çizerken, bulunan arkeolojik kalıntıların da tablette yazılanları doğruladığını söylüyor:
Arkeolojik kalıntılar belgeleri destekliyor
Bunlarda Akad Kralı 17 milleti mağlup ettiğini anlatıyor. Hurrileri yendiğini, aldığı ganimetleri anlatıyor. Gümüşten ve bakırdan yapılmış malzemelerden söz ediyor. Hurrilerin Türklerle akrabalığı olduğunu ifade eden Memiş, Hurrilerin yaşadığı yerin bugünkü Doğu ve Güneydoğu Anadoludan Kuzey Iraka kadar gittiğini belirtti. Ekrem Memiş, buralarda yapılan kazılarda Hurrilerin Anadoludaki varlıklarının M.Ö. 6 binlere kadar gittiğini bu sürede de çanak çömlek yapıları, ölü gömme şekilleri ve mimarinin hiç değişmediğini söyledi.
Binlerce kilometre uzakta aynı sanat tarzı
Ceviz Kabuğunun diğer stüdyo konuğu Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden Yrd. Doç. Dr. İlham Enveroğlu da o döneme ait arkeolojik bulgularla Orta Asyada ve Azerbaycanda bulunan çanak çömlekler, silahlar ve bunların işleniş biçimlerinin birbiri ile aynı olduğunu söyledi. Bunun o dönemden sonra medeniyetlerin hiç kopukluk olmadan arka arkaya sürdüğü anlamına geldiğini belirten Enveroğlu, şöyle devam etti: Ünlü bir Alman tarihçisinin dediği gibi bir milletin fiziki yenilgiden sonra asla alınamayan tek kalesi sanatıdır. Yazıdan önce de insanlar iletişim kuruyorlardı. Sanat tarihçilerine göre bu resimle oluyordu. Kars Kağızman, Moğolistandaki kaya çizimlerine bakalım. Bunların arasında 8-9 bin kilometre mesafe var ama sanki ikisi de aynı elden çıkmış gibi. Üslupları birebir. Anadoludaki kaya çizimlerini takip ettiğimizde bu durum M.Ö. 10-12 binlere kadar gidiyor.
Türklerin gerçek tarihi masaya yatırıldı
Ceviz Kabuğunun bu haftaki konukları olan Prof. Dr. Ekrem Memiş ile Yrd. Doç. Dr. İlham Enveroğlu ile programa telefonla katılan bilim adamları,usta gazeteci Hulki Cevizoğluna önemli açıklamalar yaptılar.
Anadoludaki Türk izleri yazıtlarda bas bas bağırıyor
Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Türkolog Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz da telefon konuğu olduğu Ceviz Kabuğunda tarihteki Türk izlerini bir bir sıraladı. Somut belgelere dayanarak yapığı çalışmalarını anlatan Alyılmaz , Türklere bir senaryo yazılmış ve siz göçebesiniz, barbarsınızdenmiş. Bunu kabullenince yapacak bir şeyiniz kalmıyor. Bir kan dökme barbarlık varsa başroldesiniz ama yerleşik, çanak çömlek bulunuyorsa figüransınız bölgede dedi. Alyılmaz tarihteki Türk izlerini şöyle sıraladı: Yazıtlarda bas bas bağırıyor atalarımız Anadoluda Türk izleri olduğunu. Kaya üstü tasvirler bir dönemin yazısıydı. Göktürk yazısının temelini bu oluşturuyor. Bu tasvirler damgaları, damgalar alfabeyi getirdi. Ve Türkler bunları Avrupaya yaydılar.
Damgalar yazıtlarımızdaki damgalarla aynı
Anadoluda insanımızın yüzünde süs olarak kullanılan damgalar yazıtlarımızdakilerle birebir aynıdır. İskitlere, Göktürklere, Hunlara ait mumya ve iskeletlerin üzerlerindeki damgalar bizim yazıtlarımızdaki damgalarla aynıdır. Mimari eserler, çanak-çömlek, giyiniş, inanış tarzları aynı. Göçebeysek biz bunca mimari eseri nasıl meydana getirdik. Yerleşik hayata geçtikten sonra bu damgalar halıya kilime işlemişiz. Çin kaynaklarında Türklerin ağaç, taş ve maden işçiliği olarak üç mesleği olduğu söyleniyor... Altay ve Tanrı dağlarından eriyen kar sularını karız kanalları ile getiriyorlar ve bağ bahçe sulayıp tarım yapıyorlar. Atık su kanalları, apışlar yapıyorlar... Cam kullanılıyor ki aşınması çok zordur camın... Çayı biliyorlar o zamanda ve çay kaşığının bir tarafını kaşık bir tarafını süzgeç olarak tasarlıyorlar... Mezarlar yapılıyor... Gerçek mezar tepelere kimselerin ulaşamayacağı yerlerde yapılıyordu. Sahte mezarlar bu mezarlara ulaşmak isteyenlere tuzaktı. Anıt mezar da devlet büyüklerine sahip çıktığının göstergesi olarak yapılıyordu. Alyılmaz, bu açıklamalarının ardından Türkiyede yaptıkları çalışmalara ilgi gösterilmediğinden yakındı ve şunları söyledi:
Batılılar ekibimize girmeye çalışıyorlar
Batılı bilim adamları bizim ortaya koyduğumuz bilgilerle Türklerle ilgili kanaatlerini değiştirdiler. Onlar bizim ekiplerimize girmeye çalışıyorlar şimdi ama önceden biz onlardan bir kelime öğrenebilmek için uğraşıyorduk. Onların fark ettiği bu durum ülkemizde de fark edilsin istiyoruz.
Medeniyetler Savaşının ilki Troya
Prof. Dr. Ekrem Memiş M. Ö. 1240-1230 yılları arasında yaşanan Troya Savaşlarının Doğu ve Batı arasındaki tarihteki ilk medeniyetler çatışması olduğunu söyledi. Memiş, Troyalılar bugünkü Çanakkale civarında yaşamış bir Anadolu kavmi. Akalarla yaptıkları Troya savaşları Doğu ile batıyı karşı karşıya getiren bizim Çanakkale savaşından önce ilk savaştır. Troyalılar Anadoluyu, Akalar batıyı temsil ediyor. Sonuçta Troya hile ile bilinen tahta at ile düşer. Bu savaşta Troyadan kaçarak İtalyaya giden Troyalıların Romaya yerleştiğini belirten Ekrem Memiş, onların burada bir öntürk (Etrüsk) kültürünü oluşturduğunu belirterek, Roma aslında yeni Troyadır. Etrüskler Anadoluya göç eden Troyalılarla İskitlerin birleşmesiyle oluşmuş. İtalyanlar da buna karşı çıkmışlardı ama sonra bilimsel olarak ispatlanınca onlar da kabul ettiler ve bilimsel ortamlarda açıkça söylüyorlar dedi. Hulki Cevizoğlu da, binlerce yıl öncesinden gelen bu Truva atı hilesinin bugünlerde de Türkiyeye karşı uygulanmaya çalışıldığını ve ABnin, ABDnin truva atı taktiğini uyguladığını, en son olarak Türkiye ile Azerbaycan arasına yeni bir truva atı hilesi sokulmaya çalışıldığını vurguladı.
Göçler kuraklık nedeniyle olamaz
Prof. Dr. Ekrem Memiş, Orta Asyadan Anadoluya göçlerin kuraklık nedeniyle yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını savundu. Kuraklığın göçün temel nedeni olamayacağını düşünen Memiş, bu düşüncesinin sebebini ve kendine göre göçün nedenini şöyle açıkladı: Bir iç denizin kuruması nedeniyle göç edilmiş olamaz. Kuraklık nedeniyle olması da söz konusu değil. Çünkü o su zaten ne içme ne de sulama suyu olarak kullanılabilirdi. Bunun nedeni bence Türkler hayvancılıkla uğraşıyordu. Bunların zamanla o coğrafyaya sığmamış olabileceğini düşünüyorum ben. Kuraklıkla ilgili ifadeler zaten birer kurgu. Eğer bu kadar büyük bir kuraklık olsaydı oradaki bütün Türkler göç ederdi. Oysa, göç etmeyip orada yaşamaya devam eden Türkler vardır. Göçün gerçek nedeni belli değil. Bunu anlatan belgeler yok. Benim tahminim de bu yönde. Türkolog Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz da kuraklığın göç nedeni olamayacağını, yazılı kaynaklarda o bölgede böyle bir durumun olmadığını söyledi.
Bütün eserlerin lazer kayıtlarını tutuyoruz
Ceviz Kabuğuna telefonla katılan Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesinden Yrd. Doç. Dr. Osman Mert, daha önce buldukları bazı belgelerin sonradan ortadan kaybolduğuna dikkat çekti. Mert, yaptıkları çalışmaların kalıcılığını sağlamak amacıyla teknolojiden yararlanarak, Türk kültür ve medeniyetine ait bütün eserlerin GPS kayıtlarını ve uydu vasıtasıyla üç boyutlu çözümlerini ve lazer kayıtlarını tuttuklarını kaydetti. Türklerin göçebe olduğu iddialarına da yanıt veren Osman Mert, bu iddiayı yine kaynaklara dayanarak çürüttü: Kaya tasvirlerinin büyük çoğunluğu kutsal mekanlarda ve yüksek dağ tepelerindedir. Günlük iletişimle alakası yoktur. Bunun için de yerleşik olmak gerekir. Evet, göç var ama bu iki taraflı bir göç. Anlatılan yönün tersine de bir göç var.
