ANADOLU’DA TÜRKLER (XIX)
Tilsit’den Erfurt’a
7 Temmuz 1807 tarihinde Napolyon ile I. Aleksandr Tilsit’te gizli bir anlaşma yaptıktan iki gün sonra Fransa ve Prusya aynı kentte bir antlaşma daha yaptılar. Bu ikinci antlaşma ile Prusya, Polonya dahil topraklarının yarıya yakınını kaybediyordu.
Gizli antlaşmayla da Napolyon, İngiltere’ye karşı Rusya ile anlaşıyor ve onun İsveç’e bağlı Finlandiya’ya girmesine ve Fransa ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun bölüşülmesine karar veriyordu.
Türkiye Meriç nehrine kadar geriletilecek, Rumeli sınırı neredeyse bugünkü Trakya sınırlarına dayandırılacaktı.
Ancak I.Alexandr o denli aç gözlüydü ki, İstanbul’un da Rusya’ya bırakılmasını istiyordu.
O arada Türkiye’de Napolyon’un gözdesi III. Selim öldürülecek, Napolyon, IV. Mustafa ve Kabakçı Mustafa için “Bu barbarlarla hiçbirşey yapılmaz, tanrım beni bunlardan kurtar” diye bağıracaktı.
Zaten Kabakçı Mustafa, Rus elçiliğinden Prens Soutzo’nun dostu olup, Saray’ın Soutzo’yu yurtdışı etme kararını protesto etmek için isyanın başına geçmişti.
II. Mahmut başa geçeli henüz üç ay olmuş, İstanbul’da henüz düzen kurulamamıştı ki, Napolyon ile I. Aleksandr Erfurt’ta yeni bir ‘gizli anlaşma’ yapacaklardı (12 Ekim 1808): İngiltere’ye karşı Fransa ve Rusya işbirliği yapacak ve Osmanlı İmparatorluğu Tilsit’te kararlaştırıldığı gibi ikisi arasında bölüşülecekti.
İngiltere bu gelişmelerden haberdardı ve Saray’a bu konularda bilgi veriyordu. Nitekim Türkiye-İngiltere 5 Ocak 1809’da anlaşarak (Kal'a-i Sultaniyye Antlaşması), Türkiye’nin koruması İngiltere’ye bırakılacaktı.
Osmanlı Rusya savaşı altı yıldır kimi kesintilerle sürüyordu ve Divan İngiltere’nin altınları ve oyunları meşgul olduğundan Osmanlı ordusunun önemli bir başarısından sözedilemiyordu.
Sonuçta, Sırbistan’a özerklik veren ve II.Mahmut bakımından küçültücü olan Bükreş Antlaşması imzalandı (28 Mayıs 1812). Antlaşmayı Rusya adına Moldavya orduları komutanı Mihail Kutusof imzalayacak ve bir gün sonra Rusya’ya saldıracak olan Napolyon’a karşı önemli başarılara da imza koyacaktır.
II.Mahmut (1808-1839)
Mehmet Ali Paşa ve Yemen İsyanı
Vahhabiliğin ortaya çıkışından sözetmiştik.
Bu çarpık anlayış taraftarları Yemen’de müslümlara karşı kıyımlarını artırıp Hac kervanlarına saldırmaya başlayınca, II. Mahmut, Mısır’da bulunan Mehmet Ali Paşa’dan olaylara müdahale etmesini istedi.
Mehmet Ali Paşa da, Mısır’daki Memlûk beylerini hallettikten sonra (1 Mart 1811) Tosun Paşa komutasında bir gücü Arabistan’a gönderdi. Tosun Paşa, Yambo, El-Omlah, Cidde ve Medine’yi (30 Oacak 1813) aldıktan iki ay sonra da Mekke’nin anahtarlarını İstanbul’a gönderdi.
Ancak Mehmet Ali Paşa ve çocukları Mısır ve çevresinde ileride bağımsızlığın temeli olacak bir dizi işler başardılar.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769-1848)
Avrupa cephesinde durum
1813 yılında Büyük Britanya Birleşik Krallığı (İngiltere), İrlanda, Prusya Krallığı ve Avusturya İmparatorluğu, Fransa’ya karşı bir dörtlü bağlaşıklık kurdular. Ancak imzaların atılması ile Antlaşma 20 Kasım 1815 tarihinde yürürlüğe girdi.
Sanki her yüzyılın başında yapılan ‘Devletler arası’ antlaşmalar gibi, önce örtülü antlaşmalar yapılıyor, olayların gelişmesine göre sonradan bu ‘resmiyet’ kazanıyordu.
Nitekim 31 Mart 1814’te Paris düşmüş, Napolyon sonrası Fransa’nın ne olacağı belirsizleşmişti.
Senato, 23 Nisan’da Napolyon’un görevden alınmasına ve XVIII. Louis’nin kral olarak ilan edilmesine karar veriyordu. 30 Mayıs’ta Paris Antlaşması imzalanacak ve Fransa’nın yazgısı belirlenecekti.
Viyana Kongresi toplanmış (9 Haziran 1815) ama Napolyon hâla generallerine savaş emirleri vermeye devam ediyordu. 9 gün sonra Waterloo’da yenilen Napolyon ancak pes edecek (18 Haziran 1815) ve Fransa, bir yıl önce imzalanan Paris Antlaşması’ndan daha kötü koşullarda bir ikinci Paris Antlaşma’sı imzalayacaktı. Ve Devrim öncesi sınırlarına geri çekilecekti.
1815 Viyana Antlaşması’na göre Avrupa
Denizci Yunanistan
Napolyon’un ‘Mısır Seferi’ en çok Yunanlılara yaradı denilse abartı olmaz. Fransa, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu”.
Akdeniz’e egemen olmak için Fransa-İngiltere kapışması, Osmanlı bayrağı altında Yunan gemicilerinin bölge ticaretinde söz sahibi olmalarını sağladı. Öyle ki, 1815 yılında 30 000 kişilik denizcileriyle 600 gemi sahibi oldular.
Çocuklarını yetiştirmek için de, hem kolayca Avrupa’ya gönderebiliyorlar ve hem de İstanbul, İzmir, Trabzon ve Adana gibi Osmanlı liman kentlerini ‘doğal’ olarak kullanabiliyorlardı.
1821 yılı Mart ayına gelindiğinde, Yunanlılar artık ‘bilinç’li olarak Mora Yarımadasındaki Türk egemenliğine son vermeye kalkıştılar. Kuşkusuz hem Rusya ve hem de ‘Avrupa’dan destek alacaklardı. Sadece Avusturya bu başkaldırıya karşıydı.
Divan, 22 Nisan’da İstanbul’daki önde gelen din adamlarını astırdı. Ancak bu isyanı ateşlemekten öte bir etki yapmayacaktı. 13 Ocak 1822 yılında Demetrius Ypsilanti başkanlığında bir yasama meclisi ve Maurocordato başkanlığında bir hükûmet (conseil exécutif) oluşturuldu.
O arada, Janina paşası Ali Paşa’nın kellesi alınacak ve İstanbul’a gönderilecekti (5 Şubat 1822).
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem