ANADOLU’DA TÜRKLER (XVII)
III. Selim’in emrinde bir Fransız general: Napolyon Bonaparte
1795 yılında, henüz Direktuar yönetimine geçilmeyip Konvansiyon hükümetleri döneminde, Napolyon Bonapart, İtalya Sefer Ordusu topçu komutanlığından uzaklaştırılmış, başka görevleri de kabul etmediği için, Paris’te kalmayı yeğlemişti.
Kamu Güvenliği Komitesi, ona ‘harita dairesi’nde bir görev vermiş ama 15 Eylül 1795 günü ‘kadro dışı’ bırakarak geçim sıkıtısına düşürmüştü.
O ara, İstanbul Büyükelçisi Descroches (Dekroş) aracılığıyla III.Selim’in Fransa’dan uzman subay isteğini duyan Napolyon Bonaparte, Komite’ye yazdığı bir mektupta şöyle diyecekti:
“Rusya İmparatoriçesi’nin Avusturya ile ilişkilerini geliştirdiği bu dönemde Türkiye’nin askerî olanaklarını elden geldiğince desteklemek Fransa’nın yararınadır... Türkiye’de topçuluk henüz çocukluk aşamasındadır... General Napolyon bir heyetle birlikte Türkiye’nin hizmetine girmeye hazırdır. Oraya gittiğinde altı ya da yedi subayı da birlikte götürecektir. Eğer bu yeni görevinde başarılı olursa, kendi ülkesine döndüğünde ülkesine layık bir iş görmüş olduğunu da kanıtlamış olacaktır. 17 Eylül 1795 İmza: Bonapart” (*)
Komite 1 Ekim tarihinde Napolyon’un Türkiye’de görevlendirmesi kararını alacaktır: “ Cumhuriyet Hükûmeti,.. General Bonapart’ı iki emir subayı ile birlikte... Bâbıâli tarafından verilecek emirleri yerine getirmek üzere, Padişah’ın emrine vermeyi kararlaştırmıştır. Orada rütbesini koruyacak ve Türk generalleri gibi muamele görecektir”..
Kralcıların başkaldırısını bastırırken, Napolyon Bonaparte’ın topçu birliklerine ‘ateş’ emri verişi.13 Ekim 1795
Ancak 4 Ekim’de İç Orduları Başkomutanı Barras, Napolyon’u kendisine ‘yardımcı’ olarak atanmasını sağlayacak ve Napolyon’un 13 Ekim’de ayaklanmayı bastırmada gösterdiği yararlılık üzerine, Komite de onun Fransa’da kalması ve yeniden ‘yükselme’si olanağı sağlayacaktı.
Nitekim, Barras’dan sonra İç Orduları Başkomutanı olacak ve III.Selim’in emrine girmesinden böylece kurtulacaktır.
Ancak, sonuçta bu Napolyon Bonapart’tır.
Fransa’ya ve o arada tüm Avrupa’ya nice acılar çektirdikten sonra, “Keşke Mısır’da kalsaydım da orada İmparator olsaydım” diyecektir.
Türklerin Emrinden Türklere Düşmanlığa
Daha Sonra İtalyan Seferi Orduları Komutanlığına atanan Napolyon Bonapart 10 Şubat 1797’de Direktuar’a yazdığı mektupta; “Ancona’dan 10 günde İstanbul’a gidilebilir, diye yazacaktı; Ancona barış dönemlerinde sürekli Fransa’nın denetiminde olmalıdır. Çünkü bize Bâbıâli üzerinde üstünlük kurmamıza olanak sağlayacaktır”.
Nitekim 17 Nisan “Venedik’e karşı bir Atilla olacağım” diyen Napolyon Bonaparte, Avusturya ile 17 Ekim 1797’de Campo-Formio Antlaşmasını imzalayacak ve böylece Osmanlı’nın haberi olmadan Adriyatik’in batı yakasındaki tüm önemli limanları üzerinde Fransa’nın egemenliğini sağlayacaktı.
Napolyon’a en büyük kuramsal ve stratejik destek, kardeşinin başında bulunduğu ‘Institut de France’dan geliyordu.
O dönemin ‘düşünce kulüp’lerinden olan ‘Institut’de, sonradan Fransa’nın ‘Diplomasi dehası’ olan Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord, kısaca bilinen adıyla Talleyrand (1754-1838), “Günümüzde sömürgelerden yararlanma üzerine bir deneme” başlıklı bir konferans verecek ve 16 Temmuz 1797’de Dış İşleri Bakanı olacaktır.
Fransa, ‘Devrim’den çoktan uzaklaşmış, yayılmacı bir imparatorluk olma yolunda koşar adım ilerlemektedir.
Rumeli’de Durum
Napolyon önce Janina paşası Tepedelenli Ali Paşa’ya ucuz fiyatla iki savaş gemisi (Méduse ve Cérès) satıp, onunla iyi ilişkiler kurmaya yöneldi. Ardından Tepedelenli’nin başkaldıran Pazvandoğlu üzerine yürümemesini istedi.
Pazvandoğlu Osman, mahalle bekçiliğinden ayanlığa yükselen babası Ömer’in Osmanlı tarafından asılması üzerine (1791), dağa çıkmış ve Vidin bölgesinde etkinliğini artırarak Niğbolu ve Ziştovi'yi ele geçirmişti (1797).
O dönemde zor durumda bulunan İstanbul, Pazvandoğlu’nu affedip onu Vidin muhafızlığına atamayı kabul etmek durumunda kalmıştı.
Tepedelenli Ali Paşa (1750-1822) PazvandoğluOsman Ağa (1758-1807)
Mısır ve Suriye’de Durum
Fransa’nın ‘düşman’ tutumunu gören III. Selim, Fransa’ya karşı Rusya (1798) ve İngiltere (1799) ile işbirliğine yönelmek zorunda kalacaktır.
Napolyon 1 Temmuz’da Mısır’a saldıracak El-Ariş ve Gazze’yi ele geçirecek ve Bâbıâli ancak 2 Eylül 1798 günü Fransa’ya savaş ilan edecektir.
Her ne kadar, kendisi de bir sorun olsa da, Cezzar Ahmet Paşa Napolyon’u Akka’da yenmeyi başaracak (1799) ve Napolyon aynı yılın Ağustos ayında Fransa’ya dönecektir.
Fransa’da Durum
Özünde Napolyon; Mısır’daki başarısızlığı görmüş bir bakıma Fransa’ya kaçmıştı. Ancak, Fransa’nın da ‘Mısır Fethi’nden başka elinde övünülecek bir başarısı kalmamıştı.
Directuar’ın önemli isimlerinden Sieyès Meclis ve Senato arasındaki anlaşmazlıklar için bir ‘yeni anayasa’ yapılmasını düşünüyor ama bunun için güçlü bir ‘general’ arıyordu. Kendi aklından geçen Jouvert’in İtalya’da öldürülmesi üzerine, Talleyrand’ın önerisi üzerine, Mısır kaçkını Napolyon bulunmaz ‘Hint Kumaşı’ olacaktır.
Böylece 9-10 Kasım (18-19 Brümer) 1799’da Sieyès ve Napolyon, Meclis ve Senato’yu dağıtarak Direktuar idaresine son veriyor, Napolyon’un Baş Konsül olduğu Consulat rejimine geçiliyordu.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*) İsmail Soysal, a.g.e., s. 162