ANADOLU’DA TÜRKLER (XX)
Düşmanı kendi silahıyla vurmak
II. Mahmut ve Divan, Kur’andan esinlenerek “Savaş çok incelik gerektiren bir oyundur...Düşmanı kendi silahıyla vurunuz ” düşünecesini uygulamaya koydular.
Gerçekten, XIX. Yüzyılın başında artık ‘eski kıta’da talan ve yağmaya dayanan savaşlar sonlanıyor sadece ‘yeni anakaralar’, Afirika, Amerika ve Avusturalya yerlileri ve yeni gelenleri arasında bu tür çatışmalar yaşanıyordu.
‘Gaza’ya ‘ganimet’ için çıkan yeniçeriler o nedenle mutsuzlardı ve hınçlarını kendi öz yurttaşlarından çıkamaktaydılar. Anadolu köylüsü, sözde yetkisini ‘Padişah’tan alan ayanlar (ağa, bey, sipahi vb)’ın baskı ve zulmü altındaydı.
III.Selim’le başlayan ‘reform’ çabaları, II. Mahmut’un yeniçeri ocağını kapatması ve yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunu kurmasıyla sonuçlandı (12 Haziran 1826).
Dört-beş yıldır sürmekte olan Yunan ayaklanmasını bastırmada Yeniçeri ordusu (kaldığı kadarıyla Akıncılar dahil) yetersiz kaldığı için, Sultan, Mısır hidivi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istemiş, Mehmet Ali Paşa da oğlu İbrahim Paşa komutasında önemli bir gücü Mora yarımadasına göndermişti.
İbrahim Paşa güçleri ise modern (Avrupaî) biçimde örgütlenmiş ve silahlanmışlardı. Kaldı ki, II. Mahmut’un Anadolu’dan ordu çıkarması da pek mümkün olmamıştı. O halde, bu savaş ortamında Ocak’ların kapatılmasının orduyu zayıflatması sözkonusu olmayacaktı.
Zaten Saray çevrelerinde, Yeniçeri ordusunun başarıları için, “sadece yaşlı kadınlar kızlık dönemlerindeki güzellikleriyle övünürler” değerlendirmesini yapılmaktaydı.
Dönemin bir başka özelliği, Yunan başkaldırısının ‘ulusallık bilinci’yle başlatılmış olduğudur. Fransız Devrimi’nin üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçmekteydi. Ve ‘Ulusal Devrim’ düşüncesi, tarih tezlerine bir katkımız olsun, Orta-Avrupa’dan önce Mora yarımadasından Tuna boylarına, Osmanlı’nın geniş anlamda Rumeli diye adlandırdığı coğrafya’da filizleniyordu.
Din ve softalık
II. Mahmut’un Asakir-i Mansure-i Muhammediye’si (Muhammedin Muzaffer Askerleri) de müslümandı ve Sultan ve Halife’nin ordusuydu.
II. Mahmut, “Uzun yıllar Doğu’da ve Batı’da önemli işler yapan yeniçeriler, yaklaşık yüzyıldır başlarına buyruk olup, emir dinlemez oldular. Devlet’in tüm ileri gelenleri ve din adamlarımız buna bir son vermek kararı aldılar” diyerek, 10 temmuz’da tekke’lerin kapatıldığını açıkladı.
1° Sultan 2° Muhafız 3° Topçu komutanı
Ancak ocakların kapatılıp yeni bir örgütlenmeye gidileceği kararının alınması üzerinden henüz bir ay bile geçmemişti ki, özellikle dervişler ve zındık hocalarla içli dışlı, kir-pas içinde ve disiplinden uzak bir durumda olan ‘yeniçeriler’ alınan kararları tanımadıklarını ilan ettiler.
Öyle ki, II. Mahmut’un Beşiktaş’ta olduğu 14 Temmuz akşamı, yeni bir isyanın hazırlıklarını yapıp, ertesi sabah “bu fetvayı çıkarana ölüm” diyerek Sadrazam ile Mısır paşasının köşklerine saldırıya geçtiler. Her olasılığa karşı sokaklara barikatlar kurmuşlardı. Padişah’ın emriyle Sultanahmet’ten ‘Allah Allah’ diyerek yola çıkan yeni ordu birlikleri ise ‘Allahu Ekber’ diyen isyancıların barikatlarını topa tutup, yakaladıklarının kellelerini aldılar.
Yeni Ordu başlangıçta 20 000 kişi olup, ertesi yıl 120 000’e çıkarılması programlanıyordu. Bu ‘boşluk’tan yararlanmayı düşünen Rusya ise Osmanlı’ya savaş ilan ediyordu (26 Nisan 1828).
Ertesi yıl Yunanistan’ın bağımsızlığı tanınıyordu (14 Eylül 1829).
Anadolu’da durum
1828-29 Osmanlı-Rus savaşlarında, Ruslar Kuzey’de olduğu gibi Anadolu’da da başarılar kazanıyorlardı.
8 Temmuz 1929’da Erzurum’u kuşatıp Trabzon’a yöneldiler.
9 Eylül’de İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya tarafından ‘ortadan kaldırılabileceği’ni gördüklerini söyleyeceklerdir. Ancak, bu durumda Anadolu’da oluşacak anarşi ortamında hiçbir Hristiyan’ın can güvenliği kalmayacak ve olayları denetlemek de olanaksızlaşacaktır.
İşte bu koşullarda Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘varlığını sürdürmesi’ne karar veriliyordu.
II. Mahmut yeni kurduğu Muhammed’in Muzaffer Ordusu’ için marş besteleyip
“Sevdâ-yı muhabbet esiyor şimdi serimde,
Takdire ne çare bu da varmış kaderimde”
diye yazıyor ve Mızıka-i Hümayun (Bando) Sultan’ın eserini çalıyordu.
O arada ‘Moniteur ottoman’ adlı bir gazete de çıkartıp, İstanbul’da olanları Batı’yla paylaşıyordu.
II. Mahmut’un dışaı kadar içeride de düşmanı vardı.
Bir gün Galata Köprüsü üzerinde yanına yaklaşan bir dervişin Sultana “Gavur padişah, aşırılıklardan doymadın mı? Babanın kurduğu tüm kurumları dağıttın, dinimizi batırdın. Peygamberin gazabı seni yaktığı gibi bizi de yakacak” diye bağırdığı söylenir.
Her ne kadar kellesi vurulursa da, çocuklarının yaptırdığı mezar halk tarafından ‘ziyaret’ diye bellenir.
Kavalalı Mehmet Ali ve oğul İbrahim
Osmanlı’yı yıkacak güç sanki Ruslar değil de, kendi paşaları Kavalalı Mehmet Ali ve oğlu İbrahim paşadır.
Yemen İsyanında görev verdiği, Yunan isyanında yardım aldığı Mehmet Ali Paşa, gün gelecek II. Murat’tan tahtı oğlu Abdülmecid’e bırakmasını isteyecektir. Kavalalı baba-oğul öylesine ileri gideceklerdir ki, II. Mahmut, Ruslar’la savunma ve işbirliği antlaşması imzalayacak (8 Temmuz 1833- Hünkâr İskelesi) ve İstanbul’a Rus askeri çıkarma yapacaktır.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem