ANADOLU’DA TÜRKLER (XXI)
Laikliğin ‘L’si
“Bize göre, diyordu II. Mahmut, Müslüman camide müslüman, Hristiyan kilisede hristiyan, Yahudi sinagogda yahudidir. İsterim ki, bu kutsal yerlerin dışında tümü nasıl Tanrı huzurunda eşitse, benim güvencem altında da aynı siyasal haklardan sonuna değin yararlanabilsinler”.
Ancak irtica, bağnazlık, zındıklık ve tutuculuk bu Osmanlı Sultan’ına, tüm müslümanların Halife’sine karşı çıkmaktan alıkoymuyordu. Zındık zındıklığını, gerici gericiliğini, tutucu tutuculuğunu akıl, izan, zaman, mantık ve bilime karşı sürdürecekti.
Fransa’da ise, aynı günlerde, ‘Temmuz Devrimi’ diye anılan ikinci bir ‘Devrim dalgası’ gelecekti (27, 28, 29 Temmuz 1830).
Kral X.Charles ‘yeni anayasa’ diye tutturmuştu.
Saint-Cloud Genelgesi’nin 14.maddesine göre, şöyle bir anayasal değişiklik istiyordu (25 Temmuz 1830):
« Kral, Devlet’in en yüksek temsilcisidir. Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin komutanıdır. Savaşı ilan edecek de o’dur, barışı imzalayacak olan da o... Ticaret anlaşmalarını imzalayacak da o’dur, kamu yönetimine atanacakları belirlemek de o’na aittir. Yasların uygulanmasını gözetecek de o’dur Devlet’in güvenliğini sağlayacak da o”.
Eugène Delacroix’nın ‘Halkın Rehberi Özgürlük’ tablosu (1830)
Bu istekler karşısında, Paris halkı ayaklanacak, üç gün boyunca Kral’ın polisi, jandarması, askeri ve güvenlik güçleriyle çarpışacaktı. 200 polis ve jandarma, 800 kadar da isyancı can verecekti.
Ancak istenen ‘anayasa değişikliği’ geçmeyecek, Kral X. Charles tahttan inecekti.
Yerine, I. Louis-Philippe (1773-1850), ‘Fransa Kralı’ değil ama ‘Fransızların Kralı’ olarak tahta oturacak ve tarihe ‘Temmuz Monarşisi’ olarak geçen bir ‘Anayasal Monarşi’ yönetimi uygulamaya konulacaktı.
Burada bir parantez açmak zorunluluğu vardır.
İlk bakışta, kısa bir ‘tarihsel özet’ yaparken; özde ‘tarih bilgimiz’ ve ‘tarih bilinci’mizi yenilemek istediğimiz gözlerden kaçmış olabilir.
O zaman yineleyelim:
Devlet-Ulus mu Ulus-Devlet mi?
Sıradan bir isim tamlaması gibi görülen ‘Etat-Nation’ kavramının Türkçe karşılığı ‘Devlet-Ulus’tur. Bu konuda kalem oynatan her kim ise, bugüne değin sürdürdüğü yanlıştan dönmelidir.
1789 ‘Büyük Fransız Devrimi’, 1795 yılına değin süren ‘anayasal tartışma’larda Jakoben’lerin (Robespierre, Saint-Juste ve Marat’ların) savunduğu ‘Ulusal Devleti’n kuruluşunu başararmamış burjuvaların egemen olduğu bir ‘Bujuva Devlet-Ulus’u olmuştur.
1830 Temmuz Devrimi ise bir ‘Ulusal Monarşi’ kurdu. O nedenle Kral, ‘Fransa’nın kralı’ değil ama ‘Fransızların Kralı’ diye adlandırılmıştır.
Çok zorlanırsa, bu terim Türkçe’ye ‘Ulusal Krallık’ diye çevrilebilir. Yani ‘ulusallık’ vardır ama henüz ‘Krallık’ aşamasındadır. Eğer krallık değil ama ‘Cumhuriyet’ kurulabilseydi, yine ‘burjuvalar’ egemen olduğu için, yani bir ‘azınlık’ın Cumhuriyet’i olduğu için yine de ‘Ulusal Devlet’ olmayacaktı.
1848 ve 1870’de iki kez ‘Ulusal Devlet’ denenmiş olmasına karşın başarılamamış, 1852’de ‘İkinci’, 1870’de ‘Üçüncü’, 1946’da ‘Dördüncü’, 1958’de ‘Beşinci’ Cumhuriyet kurulmuş olsa da, Fransa’da hâla ‘Ulusal Devlet’ oturmuş değildir.
Tüm diplomalı diplomasız yazarlara, üniversitelerin hoca’larına, politika bilimcilerine, filozoflara; bu konuda görüş bildiren bütün ‘aydınlara’ bir kez daha anımsatmak isterim ki, içinde bulunduğumuz çağda bile henüz ‘Demokrasi’ diye göklere çıkarılan ‘rejim’in niteliği ‘burjuva’ olmaya devam etmektedir.
İyi mi kötü mü olduğu tartışma konumuz değildir.
Ama niteliği ‘burjuva’dır; nasıl demire ‘demir’ deniyorsa öyle...
Ancak ‘demir’i ‘bakır’ ya da ‘gümüş’ diye almamak gerektiğinin altını çizmek gerekmektedir.
‘Ulusal Devlet’ nasıl kurulur, ‘ne zaman olur’, bunlar da konumuz dışıdır. O konularda da yeri geldiğinde görüşlerimizi açıklayabiliriz.
Parantezi kapatırken, Türkiye’de ‘yerli ve millî başkanlık’ rejimi arayışlarının, X.Charles’ın, 25 Temmuz 1830 tarihli ‘Saint-Cloud Genelgesi’sine çok benzediğini söylemek gerekebilir.
Aradan 186 yıl iki ay iki gün geçmiş olmasına karşın, benzer görüşlerde direnmenin benzer sonuçlara yol açıp açmayacağını ise göreceğiz.
Parantezin son tümcesi de şudur:
Türkiye’de hâla ‘laikliğin l’sinden habersiz olup da, profesör, milletvekili, meclis başkanı olanlar vardır ve onlar bu ülkeyi yönetmektedirler.
Onlara acımaktan başka elimizden birşey gelmez
Bizim hâla ‘Ulus Devlet’ diyenlere sözümüz olabilir: onlara da, önce dillerini düzeltmeleri önerilebilir.
Düzgün usavurmalar ancak doğru tanımlanan kavramlarla yapılabilir.
Sığırdan sucuk çıkarılabilir ama sucuktan sığır çıkarılmaz!
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem