AB VE ABD ONLARIN YANINDAAslında, tam gün yasasına ilişkin kararla üst üste geldiği için, konuyu daha anlaşılır kılabilmek için başlığın, “Anayasa Değişikliğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararına Kimler Sevindi?” biçiminde konulması gerekir. Evet, acaba Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliğine ilişkin kararı kimleri sevindirdi ?
AKP anayasa değişiklik paketinin hangi amaçla çıkarıldığını ve eğer yürürlüğe girerse hangi sonuçları yaratacağını anlayabilmek için;
- Yargı bağımsızlığını yok edip yargının bir siyasal parti tarafından ele geçirilmesine göz yuman,
- Halkın iradesine ipotek koyan oylama yöntemini içine sindiren,
- Cumhuriyet rejimini, yargıyı kullanarak dönüştürecek değişiklikleri, kuruluş felsefesinin oluşturduğu temel niteliklere aykırı bulmayan,Anayasa Mahkemesi kararının kimleri sevindirdiğine çok iyi bakılması gerekiyor.
Kapsamlı bir iptal kararı karşısında karşı önlemleri almak için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından TBMM tatile çıkarılmamış, açık tutulmuştur. AKP, yani Başbakan, iptalin içinin ne kadar boş olduğunu görerek, anayasa değişikliklerinin referanduma götürülmesi için “yola devam” kararı almıştır.
KİMLER SEVİNDİBaşbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Kararı fevkalade olumlu buluyorum…Anayasa değişiklik paketi bu haliyle de çok iyi” (Cumhuriyet, 09.07.2010) diyerek sevincini belli etmiştir.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, başlangıçta “Mahkeme işin esasına girmek suretiyle yanlış yapmıştır. Verilen karar anayasaya aykırıdır” (Sözcü, 09.07.2010) dese de, sonra asıl düşüncesini ve sevincini şöyle ifade etmiştir: “İptallere rağmen 12 Eylül’de referanduma sunulacak paket reform niteliğini korumaktadır. Herkesi evet demeye çağırıyorum.” (Cumhuriyet, 09.07.2010)
Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi kararı, siyasal iktidarı ve yöneticilerini çok sevindirmiştir. Bu sevinç, anayasa değişikliklerinin TBMM’nde kabul edilmesinden sonra AKP milletvekillerinin sergilediği sevinci tamamlamıştır. Hazırlığında ve görüşülmesinde hiçbir katkıları olmayan, maddeleri sabahlara kadar süren görüşmelerde ne olduğunu anlamadan yarı uykulu biçimde kabul eden milletvekillerinin değişiklikler tümüyle oylanıp kabul edildikten sonra bunu alkışlarla, birbirlerine sarılarak, sevinç çığlıklarıyla kutlamaları, değişikliklerin rejimi dönüştürme amacını göstermiyorsa, acaba daha ne gösterecek?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, değişiklikleri kastederek “Biz bu taşın altına elimizi değil, bedenimizi koyduk” diyerek, değişikliklerin kendileri için “yaşamsal” önemde olduğunu vurgulaması, bu değişikliklerin rejimi dönüştürme amacını ortaya koymuyorsa, acaba daha ne ortaya koyacak?
Yine Başbakan’ın, siyasal partilerin kapatılmasını olanaksız kılan değişikliğin reddinden sonra, Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin madde oylanırken, “Bu madde bizim için çok önemli” diyerek, Yüksek Mahkeme’nin ele geçirilmesine verdiği önemi ortaya koyması, Anayasa Mahkemesi’nin işlevi düşünüldüğünde, siyasal rejimin geleceğindeki karanlığı göstermiyorsa, acaba daha ne gösterecek?
Anayasa Mahkemesi’ne AKP’lilerle birlikte en çok sevinenler ABD ve AB olmuştur. AB Komisyonu sözcülerinden Ferran Tarradellas Espuny, karardan sonra şu açıklamayı yapmıştır: “Anayasa değişikliği paketinin olumlu adım olduğu inancımızı, Anayasa Mahkemesi kararının ardında da korumaya devam ediyoruz. Türkiye’nin, AB’nin yıllardır ilerleme raporlarında ve katılım ortaklığı belgesinde vurguladığı noksanlıkları tamamlayabilmesi için 12 Eylül’deki referandumda evet oyu çıkmasını istiyoruz.”
Bu demeç, her şeyden önce Türkiye’nin içişlerine doğrudan müdahaledir. Siyasal iktidar tarafından herhangi bir tepki verilmemiş olması, ulusal egemenliğin daha şimdiden elimizden uçup gittiğini göstermektedir. Olmaz ama, Türkiye’nin AB’ne üye olması durumunda başımıza geleceklerin de göstergesidir.
AKP YANDAŞLIĞIİkinci olarak, AB organlarının raporlarında Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ya üye seçmesi, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın HSYK’daki varlığı sürekli eleştirilirken ve bu anayasa değişikliğinde eleştirilen konular daha da ağırlaştırılmış olarak yer alırken, AB sözcüsünün bu belgelere gönderme yaparak değişiklikleri olumlu bulması tam bir çelişki ve AKP yandaşlığıdır.
Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokratlar Grubu Başkan Yardımcısı Hannes Swoboda, “Biz AB olarak her zaman Türkiye’nin demokratikleşmesine ve reformlarına destek veriyoruz ve bu gördüğümüz anayasa paketi de reformlara, özgürlüklere açık bir paket. Dolayısıyla biz bu değişikliği destekliyoruz” (Radikal.com, 11.07.2010) diyerek, paketteki, bizim görmediğimiz “ilahi demokratikleşmeyi” görmüş ve AKP’nin sevincine katılmıştır. Aslında destek değişikliklere değil, AKP’ye, “AKP demokrasi”sine verilmiştir.
İtalyan “Corriere della Sera” gazetesine verdiği demeçte ABD Başkanı Barack Obama “Bizim (Batı adına) yapmamız gereken; büyük bir Müslüman demokrasisi olan Türkiye’nin bu özel doğasından (!) korkmak/çekinmek yerine, bu yönüyle onun batı ile entegrasyonundan yararlanmak için bağlarımızı sıklaştırmaktır” (Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet, 22.07.2010)diyerek, Türkiye için bilinçli bir biçimde “demokrasi” sözcüğü altında tasnif etmiyor; kendinden menkul bir “Müslüman demokrasi” alt başlığıyla sınıflandırıyor. Böylece “AKP demokrasisi” daha da netleşiyor.
ABD Büyükelçisi James Jeffrey de, Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin’e yaptığı açıklamalarda, AKP’nin referandumuna destek vermiştir. (Aydınlık Dergisi, 18.07.2010, sy.3)
Anayasa değişiklikleri, yargı bağımsızlığını yok edici niteliği, yargının bir siyasal iradenin egemenliğine geçmesine yol açıcı içeriği nedeniyle demokratikleşme önünde bir engel oluşturduğuna ve bu anayasa değişikliklerine “evet” demenin aslında “AKP’ye evet” anlamına geldiğine göre, ABD ve AB’nin AKP’den yana tavır koydukları, açık biçimde bir kez daha ortaya çıkmıştır.Bu sonucu, Venedik Komisyonu Genel Sekreteri Thomas Markert’in sözleri pekiştirmektedir. Markert’le görüşen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Avrupa’nın anayasa değişiklik paketiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığı izlenimi edindiğini söylemiştir. Gerçeker, Markert’in kendisine, “Adalet Bakanı ‘anayasadaki antidemokratik hükümleri değiştiriyoruz, yapılanlar iyidir’ dedi. Metni görmedik” dediğini aktardı. (Utku Çakırözer, Cumhuriyet, 14.07.2010) Bu anlatım, bir yandan Avrupa’nın da yanıltıldığını ortaya koyarken, öte yandan, Avrupa’nın körü körüne AKP yandaşlığı yaptığını sergilemesi yönünden ilginçtir.
Bir başka ilginç konu, Anayasa Mahkemesi kararına sevinen ABD ve AB yetkililerinin, referandumda “evet” oyu kullanılması için propaganda yapmaları. Bakınız Banu Avar diyor ki, “Duymuşsunuzdur, ABD büyükelçisi ve AB organları, ‘Türkiye ‘EVET’ demeli!’ reklamı yaparak şehir şehir gezmekteler! Boykotçular, BDP ve bölücüler de batıdan aldıkları ‘taktik’ gereği, bu kararla ortaya çıktılar!”
Anayasa Mahkemesi kararına sevinenlerin AKP’liler ile ABD’li ve AB’li yandaşları olması, bu ikilinin aynı zamanda referandumda “evet” denilmesi için işbirliği yapmaları, anayasa değişiklikleri konusunda size ipucu vermiyor mu?
Peki acaba Anayasa Mahkemesi kararı bu kesimi neden bu kadar sevindirdi? Anayasa değişikliklerinin siyasal iktidar yönünden can alıcı düzenlemelerini iptal etmediği ve bu değişikliklerin referanduma götürüleceği için. Peki, neden referanduma bu kadar güveniliyor? Halk bilinçli olarak bu değişikliklere evet oyu verecek mi? Hayır; ama, halkın “din sömürüsüyle” daha rahat kandırılabileceğini düşündükleri için. Peki acaba bu değişikliklerde iktidar partisi için can alıcı hangi düzenlemeler var? Onları da süren yazılarda anlatmaya çalışacağız.
Bülent SerimAnayasa Mahkemesi eski Genel Sekreteri
Odatv.com
Referandumda “HAYIR” demek için 140 nedenMade in USA bir paket “Hayır” de başından defetMadem ki Made in USA bir pakettir, bir ABD yönlendirmesi ve dayatmasıdır acilen ve kesinlikle reddedilmelidir.
Madem ki Made in ABD bir iktidarın teklifidir, doğal müttefiklerinin, stratejik ortaklarının karşılıksız katkıları ile hazırlanmış ve Türk halkına sunulmaktadır, hiç düşünmeden “hayır” mührü basılmalıdır.
Madem ki, sayın başbakanın zaman zaman “nerden nereye” diyerek anlattığı, “sessiz devrim” sözleri ile ima ettiği çepeçevre bir kuşatılmışlığı yaşıyoruz, iktidarın eliyle Anadolu halkının tüm zenginlikleri elinden alınmıştır ve alınmaktadır o halde bu soyguna bir dur demek için kesinlikle “hayır” mührü basılmalıdır.
Madem ki, 12 Eylül referandumu bir bakıma iktidarın sekiz yıllık icraatlarının da oylanması ve onaylanması anlamına gelmektedir, geride kalan sekiz yıl, gün gün, hafta hafta hatırlanmalı, masaya yatırılıp kocaman bir “hayır “ çekilmelidir.
Sekiz yıl boyunca çıkarılan bütün yasalardan, yapılan tüm düzenlemelerden hiç birinin bu ülkenin menfaatine, bu coğrafyada yaşayan insanların çıkarına olmadığı düşünülerek, araştırıp incelenerek bu teklife okkalı bir “hayır” mührü basılmalıdır.
Sekiz yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin, Müslüman Türk milletinin her masum isteğine, her makul talebine “hayır” dediği dikkate alınarak, söz konusu Anayasa değişikliklerine “hayır” denilmelidir.
Seçim barajının aşağıya çekilmesi önerilerine “hayır” diyen,
Şeker pancarında, fındıkta, çayda, tütünde devam eden kotların kaldırılması önerilerine “hayır” diyen,
Yabancılara vatan toprakları satılmasın tekliflerine “hayır” diyen,
Ecnebi şirketlere özel yasalar çıkarılmasın ikazlarına “hayır” diyen,
Ve daha nice makul tekliflere sürekli “hayır” diyen AKP iktidarının Anayasa değişiklik teklifine, yani 12 Eylül referandumuna elbette ve kesinlikle: Hayır…
Aziz KARACA / Yenimesaj