ANAYASANIN A’SI
Orhan Aldıkaçtı Anayasası dediğimiz 12 Eylül Anayasa’sına ‘red’ oyu verenler bugün o anayasayı savunuyor görünmektedirler.
Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildir.
12 Eylül Anayasa’sı değiştirilecektir.
Değiştirilecek olan da devletin ‘esas teşkilatı’ olacaktır.
12 Eylül Anayasası devletin ‘esas teşkilatı’nı ‘dine ve dışa açık’ olarak kurgulamıştı.
Her ne kadar kadınlar için ‘türban yasağı’ var ise de, erkekler için ‘takunya özgürlüğü’ vardı.
Turgut Özal’ı MSP’den milletvekili bile seçtirmeyen önceki anayasa 12 Eylül ile birlikte onu Cumhurbaşkanı yapabilmişti.
Amerika’dan oğul Ahmet’in arkadaşları da ‘prens’ olarak kamuda önemli birimlerin başına getirildiler.
Hem zaten ANAP’ın yönetici ve bakanları da özel sektörden, devlet bilgi ve görgüsü olmayan kişilerden seçilmişlerdi.
12 Eylül anayasası devlet memurlarına ‘iş bitirme’ kültürü getirdi.
Üniversiteler ise YÖK zoruyla imam öğretim üyeleriyle dolduruldu.
Bir bakıma ‘imamın Ordusu’ önce üniversitelerde örgütlenmeye başladı.
1983 yılından sonra alınan tüm akademik ünvanlarda ‘şaibe’ vardır demek abartı olmaz.
‘Hoca efendi’lerin büyük çoğunluğu akademik çalışmalarını ‘abdest ve namazında’ oldukları için başarıyla tamamlayabilmişlerdir.
Bütün bunlara son dokuz-on yılda yapılan ‘olağanüstü’ değişikliler de eklenecek olursa, ortada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘esas taşkilatı’nın ne hale gelmiş olabileceğini varın siz tasarlayın.
Pekiyi bu Alaca Karanlık Partisi’nin ‘Yeni Anayasa’, ‘Sivil Anayasa’ histerisi nereden kaynaklanmaktadır?
Bu parti benzeri örgüt devletin ‘esas ve tali’ tüm teşkilatını ele geçirmiş midir geçirmemiş midir?
Aklınıza gelen ve gelmeyen bütün birimlerine girmiş midir girmemiş midir?
Silahlı kuvvetlerin ‘kozmik odası’ bile darmadağın etmiş midir etmemiş midir?
Benim diyen komutanlarını içeri tıkmış mıdır tıkmamış mıdır?
Muhalefet parti başkan ve yöneticilerini zindana atmış mıdır atmamış mıdır?
Seçilmiş milletvekillerini zincire vurmuş mudur vurmamış mıdır?
Ve bütün bunları o 12 Eylül Anayasası aracılığıyla yapmamış mıdır?
Bu gözü dönmüş iktidar daha nasıl bir ‘teşkilat’ istemektedir ki, iki yıldan buyana yeni bir anayasa diye direnmektedir?
Hem daha yirmi bilmem kaç maddesinin değiştirilmesinin üzerinden bir yıl bile geçmemiştir.
Bu işin içinde bir ‘bit yeniği’ var demektir.
Ergun Öz-Aldıkaçtı’nın dediğine bakılırsa ‘dine ve dışa açık’ olmak yetmeyeceği için yeni anayasa aynı zamanda ‘etnisiteye de açık’ hale getirilmelidir.
O arada Recep şaban’ın kafasından kimbilir ne tür sanrı (hallüsınasyon)lar geçmektedir.
12 Eylül profesörleri ve yetiştirmeleri için bütün bunlar olağan sayılabilir.
Gittikleri yer Antep yedikleri dut pekmezi olabilir.
Ya şu muhalefet partileri diye anılan YeCeHePe ve MHP’ye ne olmaktadır?
Bu iki partinin içinden Sayın Sevgili Kemal (SSK) Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli’nin, akıl tutulması mı dersiniz kan tutulması mı bilemem, kuzu kuzu kurdun ayağına gitmelerine ne dersiniz?
‘Danışma komisyonu’ kurulacakmış da ‘eşit üye’ verilecekmiş.
‘Önyargısız’ olunacakmış da ‘kırmızı çizgi’ konulmayacakmış.
Bir yıldan fazla bir süre bu tür ‘boş laflar’ televizyon dizisi olarak Türkiye halkına izlettirilecektir.
Ve son gün gece yarısı oylaması ile de Meclis’te onaylanacaktır.
Şu koşulla ki; son bir yıl içinde Meclis halk tarafından feth ve fes edilmemiş ola.
Anayasa yapmak ‘üç kafadar’ın kafasına güvenilerek yapılmaz da ondan.
Buna Anayasa’nın A’sı denilmektedir.
Habip Hamza ERDEM - 02 Ekim 2011