Merakta bırakmadan hemen söyleyeyim ÇIKMAZ. Bir bebek katilinden, bir teröristten, bir uyuşturucu ve insan kaçakçısı örgütün başından Mandela türü bir hikâye çıkartamazsınız. Bu saydıklarımın hepsi PKK’nın gelir kaynaklarıdır.
APO ile kimler görüşmedi ki. Yerlisi yabancısı bir sürü insan onunla görüştüler (aklıma ilk geliveren bayan Mitterand ve Claudia Roth). Bu etnik lider sıfatı verilmeye çalışılan eli kanlı katil yakın gelecekte ev hapsine, ülke bölünmesi gerçekleştirildiğinde ise şüphesiz tüm Kürtlerin lideriymiş gibi farklı bir konumuna getirilmeye çalışılıyor. Gerek dış emperyalist güçler gerekse iç yerli işbirlikçiler bu yolda ellerinden geleni yapmaktalar. (APO resimlerini incelerseniz göbeğini kaşıyan adamdan, gözlük takmış bir düşünür, bir entelektüele çevrilmeye çalışıldığını görürsünüz)
APO’nun ve PKK’nın ortaya çıkışı ve gelişimi nasıl oldu kısaca bir hatırlayalım.
1974 yılında Ankara’da kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Abdullah Öcalan ilerleyen süreçte Kürdistan İşçi Partisi'ni yani PKK'yı kurdu(Partiya KarkerenKürdistane).
PKK ilk kurulduğu yıllarda, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların Türk ırkından ayrı bir ırk olduğunu, Türk devleti tarafından sömürüldüğünü,
dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde bağımsız birleşik demokratik bir Kürdistan devleti kurmayı hedeflemekteydi. Bir nevi Şovenist ayrımcılık ve Kürt milliyetçiliğini başlattılar.
12 Eylül 1980 darbesi ve hemen ardından Diyarbakır cezaevi ve burada yaşananlar Kürtler için ve PKK için bir dönüm noktası oldu. Hareket bu dönemde diğer sol ve sağ örgütler gibi çok eziyet çekti hem de bunun neticesinde oluşan tepkiler sonucunda kuvvetlendi ve daha çok sempatizan kazandı. Bu baskı döneminde PKK’da, çoğu yasadışı örgüt gibi Türkiye dışına çıktı. 12 Eylül’den kısa bir süre önce Şam’a yerleşen Öcalan, örgütü buradan yönetmeye başladı.
Darbenin Kürt hareketine yönelik tasfiye amacı, sosyalist harekete uyguladığı tasfiye kadar başarılı olamadı, aksine Kürt hareketi darbe sonrası toparlandı. Özellikle Diyarbakır Cezaevinden çıkanların kitlesel olarak PKK’ya katılarak dağa çıktığı bir süreç yaşandı. Filistin kamplarında eğitimlerini tamamlayarak Suriye’den Türkiye sınırını geçen örgüt üyeleri Adıyaman, Sason ve Dersim’e yerleşerek örgüte vurucu bir güç kazandırdı.
1981 yılında Suriye devlet başkanı Hafız Esad’ın izniyle örgüt kuzey Irak’a yerleşti.
Örgüt kamplarındaki militanlarını bir gerilla savaşına hazırladı. Hedef Türkiye’nin doğu ve Güney Doğusundaki askeri hedeflerdi.
15 Ağustos 1984’te PKK ilk ses getiren eylemini gerçekleştirdi. Hakkâri'nin Şemdinli ilçesi ile Siirt'in Eruh ilçesine düzenlenen eşzamanlı baskınlarla örgüt silahlı çatışma sürecini başlattı.
Hemen ardından o dönemde başta Suriye olmak üzere Lübnan, Kuzey Irak, Yunanistan ve Rusya’dan büyük destek gören PKK, köy baskınlarına yöneldi.
Mardin ili Ömerli ilçesi Pınarcık köyü 20/06/1987 yılında tarihe kundaktaki bebeğin kurşunlandığı yer olarak geçti.(16’sı çocuk,8’i kadın 30 şehit)
Örgütün 1986-1987 yıllarında yoğunlaştırdığı bu eylemlerin amacı PKK’yı devlete karşı alternatif otorite olarak kabul ettirmekti. Bu nedenle hedefler özenle seçiliyordu. İbret yöntemi en kestirme ikna yolu olarak görülüyordu. Güvenlik güçlerine kim bilgi veriyorsa ajan olarak ilan edilip öldürülüyordu. Esnaftan ve sınır geçişlerinden alınan haraca Vergi, örgüte katılmalara ise askere alma işlemi diyorlardı, örgüt otoritesi bölge halkına alternatif devlet otoritesi olarak sunuluyordu.
24Mayıs1993’de Bingöl karayolunda yol keserek 33(Otuzüç) silahsız askeri kurşuna dizdiler.
PKK, bu dönemde yaşanan İran-Irak Savaşı'nın sonuçlarından da yararlandı. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin, Kuzey Irak’taki KDP lideri Mesut Barzani'ye bağlı güçlere saldırdı. İran’a kaçmak zorunda kalan Barzani birliklerinin arkalarında bıraktıkları silahlara PKK tarafından el konuldu. Örgüt Kuzey Irak’ta ortaya çıkan bu boşluktan yararlanarak bölgeye yerleşimini tamamladı, ayrıca Barzani’ye bağlı bazı militanları bünyesine katmayı başardı. PKK sağladığı bu güçle kendini otorite olarak kabul ettirmeye yönelik silahlı eylemlerini arttırdı. Bu eylemler neticesinde PKK, Kürtçülük hareketini uluslararası platformda tartışılır hale getirse de pek çok ülke tarafından silahlı eylemleri ve gerçekleştirdiği katliamlar nedeniyle terör örgütü ilan edildi.
Süreç içerisinde örgütün bir de siyasal ayağı olması gerektiğinden Öcalan’ın talimatıyla HEP isimli bir parti kuruldu. Halkın Emek Partisi'nin (HEP) propaganda alanı haline getirilmesi, 1991 genel seçimlerinde partinin desteklenerek meclise temsilci sokulması talimatı Öcalan tarafından bizzat verildi.
Günümüzde PKK’nın siyasal kanadı olan HEP yerini HDP’ye bırakmıştır. 1991’den beri parti olarak siyaset sahnesinde yerlerini almış ve Meclise kendi militanlarını sokmaya muvaffak olmuşlardır. Bugün o kadar kuvvetli bir duruma gelmişlerdir ki devletle siyasal pazarlık bile yapabilmektedirler.
Dün Munzur Üniversitesi Sosyoloji bölümü başkanı olan bir kişi tüm televizyon kanallarına çıkarak APO’nun yapılacak olan İstanbul seçimleri ile ilgili tarafsız kalma mesajını verdi.
Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali cüzdanı kaptıran AKP’nin APO kartını öne sürerek son ayakta kalma çabaları bunlar.
Çünkü İstanbul’daki Kürt oylar AKP’lilere göre belirleyici olacak.
Çünkü İmamoğlu aradaki farkı açtı.
Ancak sokaktaki insan da şunu görüyor 25 senedir yönettikleri ve yağmaladıkları bir şehir,
bu şehir bugün tam bir keşmekeş ve yaşanılmaz bir kente dönüşmüş durumda.
İmamoğlu ise bir umut, en azından şu saatten sonra israfa ve yağmaya dur denebileceği için bir umut.
APO kartını da öne sürseler perde arkasında çeşitli anlaşmalar da yapsalar kaçınılmaz son bangır bangır geliyor. Nasıl ki bir teröristten düşünce suçlusu çıkamazsa. Bebeklere kurşun sıkanlardan, kendi halkına kurşun sıkanlardan, bölgeye eğitim için gitmiş öğretmenlere, mühendislere, teknisyenlere kurşun sıkanlardan, silahsız ve savunmasız insanlara kurşun sıkanlardan bir yol olmaz ama ne diyeyim denize düşen yılana sarılırmış.
Bunlardan bile medet umuluyorsa koskocaman bir YAZIK diyorum.
Zafer ATUN
23/06/2019
zaferatun.wordpress.com