ARTIK ÜLKENİN BİR NUMARALI BEKA RİSKİ SİYASİ İKTİDARDIR…
Dr. Noyan UMRUK
Bir Rusya kalmıştı komşularımız arasında görece siyasi bakımdan sağlıklı, tutarlı ve her iki tarafın halklarının refahını artıran ekonomik ilişkiler sürecini yaşadığımız…
Artık, güvenlik açısından tek uluslar arası destek umudumuz kozmopolit NATO…
Şimdi, Rus uçağını düşürür düşürmez derhal toplantıya çağırdığımız NATO ile ilişkilerimizin şanlı! geçmişine bir bakalım diyorum…
Israrla yalnızlaştırılan güzel ülkem NATO’dan bakılınca nasıl görünüyor bakalım…
NATO üyeliği, Kore’ye, Afganistan’a, Somali’ye vs. gönderdiğimiz Memetçiklere rağmen Türkiye’yi Batı dünyası içine sokamadı, sadece yamacında yer almasını sağladı. tıpkı AB gibi…
NATO, çokuluslu emperyal sermayenin çıkarlarını korumak için kurulmuştu; hâlâ da aynı nedenden dolayı var… Blokların ortadan kalkması ile tehdit önceliğini “uluslar arası terörizm” (radikal İslam) aldı. NATO; BM’in işlevlerini yüklendi. Böylece, sorunları bir ölçüde “suhuletle” çözümlemeye çalışan B.M. yöntemlerinin yerini, NATO’nun soğuk ve insafsız yöntemleri aldı. En taze örnek: Libya.
Johnson mektubu, Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle benzin, margarin kuyrukları ile Türkiye’yi ve rahmetli Ecevit'i zora sokan yıllarca süren ambargo, Çekiç Gücün marifetleri ve PKK’a sağlanan ayan beyan destekler, TSK’a NATO ülkelerince, kendilerinden alınan silahların G.doğuda kullanılması nedeniyle uygulanan ambargolar, Türkiye'nin BOP’a koşut bölünme haritaları ve nihayet Türkiye’nin dik durmasının temel kurumu olduğu öngörülen TSK’ nın diz çöktürülmesi icat edilen Ergenekon- Balyoz davaları operasyonu vb. NATO ile muhteşem ilişkilerimizin kısa tarihi … Füze Kalkanının Kürecik’e konuşlanması, İncirliğin ve diğer hava alanlarının açılması ile Türkiye’nin NATO ve Batı nezdinde ağırlığının artacağı falan söylendi. Bu umut ve söylemlerin meyvesinin alınıp, alınamayacağı dehşetli merak konusu idi… Umut fakirin ekmeği, ye memet ye…Irak işgallerinde ve Suriye sürecinde Türkiye’nin savunulması için patriot ve predator tahsisinde ayak sürünmesi, Rasmussen’in Türkiyenin muhafeletine rağmen Nato Genel Sekreterliğine seçilmesi, son olayda olduğu gibi Türkiye’nin güvenliği tehdit altına girdiğinde ünlü 5nci maddenin hiç hatırlara gelmemesi Türkiye’nin hala Batı’nın tamponu olmaktan başka NATO’da ne kadar kıymet-i harbiyesi olduğunu ortaya koyan onlarca örnekten sadece bir kaçı…
İsrail’in Nato ile ilişkilendirilmesi de vetomuza rağmen cabası…D Akdeniz'de müşterek tatbikatlar yapıyorlar…
Bakın NATO’nun akıl hocaları bölgeye ve Türkiye’ye nasıl bakıyorlar?
Üye ülkeler 20-21 Mayıs Şikago zirvesinde ittifakın kuruluş yıldönümünü kutladı. Bu tür etkinliklerde boy göstererek etkili olan bir grup var: İsrail’in Dostları(Friends of İsrael). İspanyol eski başbakanı Aznar başkanlığında, (E) büyükelçi Bolton, Peru eski cumhurbaşkanı Alejandro Toledo, Lord Trimble, Lord Weidenfeld gibi uluslar arası arenada kamuoyu oluşturma konusunda ünlü zevattan oluşan bu grubun görüşleri şöyle:(1)
“NATO, soğuk savaş yıllarında özgürlükleri ve liberal düzeni savunan bir örgüttü. SSCB’nin çöküşü ile eski Yugoslavya'nın dağılmasına yol açan savaşın taraflarını barışa zorlaması örneğinde olduğu gibi istikrarı tesis etme hedefine yöneldi. Bu amaçla D.Avrupa ve Akdeniz ülkelerinin siyasi, iktisadi ve güvenlik bağlamında yakınlaşması hedeflendi. İsrail tam olarak burada çerçeveye giriyor.
NATO- İsrail ile ilişkileri teknik ve askeri ikili işbirliği anlaşmaları ile güçlendi. Subay değişim programları ve İsrail’in katıldığı askeri tatbikatlar düzenlendi. Bundan her iki tarafın da büyük fayda sağladığı su götürmez bir gerçek. Örneğin, üye ülkelerin birlikleri Afganistan’a konuşlanmadan önce gayri nizami harp eğitimini İsrail'de aldı.
Ancak, gelişen bu olumlu ilişkiler bile, bazı üyelerde İsrail’e karşı geleneksel olumsuz yaklaşımı sona erdiremedi. En vahimi, NATO, batılı olmayan tek üyesi Türkiye'nin yükselmekte olan İsrail karşıtlığı ile rehin alınmış durumda. Ankara'nın İslamcı hükümeti, NATO'nun İsrail ile bağlarını geliştirmesini engelliyor. İsrail’in de katılacağı deniz tatbikatları düzenlemesine engel olduğu gibi, şimdi de Mavi Marmara olayı için özür dilememesi nedeni ile İsrail'in Şikago zirvesine katılmasını veto etti. Oysa gemidekiler şiddete başvurdu; İsrail askeri meşru müdafaa zorunda kaldı.
Türkiye'nin bu olayı istismar etmesi, Erdoğan'ın, Türkiye'yi, bölgenin karar verici gücüne dönüştürme düşünün ürünü… Ancak, NATO'nun, ilişkilerini geliştirmeyi planladığı İsrail'e saldıran radikal eylemcileri destekleyen ve kışkırtan tavrı ile İslamcı hükümeti sessizce izlemesi utanç vericidir. BM’e göre de, İsrail haklı bir meşru müdafaa eyleminde bulunmuştur. Daha da önemlisi, NATO açısından İsrail hayati önemdedir.
Örneğin, NATO'nun tüm güney sınırında istikrar, sözde Arap Baharı nedeniyle sallanmaktadır. Fas'tan Yemen'e kadar, islamcı dalga adım adım ilerlemekte, Libya ve Suriye’de ise açıkça şiddete dönüşmektedir. Bu değişim ve riskler denizinde müttefiklerin güvenlik çıkarlarına hizmet edebilecek tek istikrar adası ve demokrasi İsrail'dir.(Yazarın notu: İsrail’e emperyalizm’in hizmetinde bir Kürdistan eklenmesi ile durum “yeme de yanında yat…” hale gelecektir…)
İran tehdidi için de durum aynıdır. Bizimle İran bombası arasında duran tek şeyin İsrail olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Yahudi devleti, azim ve sabırla, İran tehlikesini dünyaya göstermiş, bizleri, ayetullahları nükleer güçten caydırmaya yönelik önlemleri almaya itmiştir.
Eğer NATO, demokrasi ve insan onurunu savunmayı hedefleyen bir örgüt olma söylemini eylemlerine yansıtacaksa, hiç şüphesiz, coğrafi olarak Ortadoğu'da yer alsa bile Batı’nın ayrılmaz bir parçası olan İsrail'i desteklemelidir.
Bu nedenle, mevcut yönetimi ile git gide bir müttefikten çok, karmaşık bir sorun yumağına dönüşen Türkiye’ye, vetosu çektirilmelidir.”
Yaa, işte böyle hemen hemen güvenliğinize tek uluslararası destek umudu bağladığınız NATO’da durum bu… Ayrıca hem NATO’cu olmak, hem de İsrail karşıtı ya da karşıtı “imiş” gibi davranmak nasıl bir iştir… Anlamak çok zor…
Artık, zaman çok kısalmıştır… Süratle yalnızlaştırdığınız bu güzelim ülkenin sıfır sorun ve düşmandan, sırf sorun ve düşmana dönüşen Osmanlı düşleriyle süslü “stratejik derinliğinizde” boğulmaması bir an önce çekip gitmenizden başka çare kalmamıştır… Çünkü vaz geçmemekte inat ettiğiniz, zaten dedönüş yapmak şansını yitirdiğiniz mezhepçi, ötekileştirici, itidal ve basiret, deneyim, bilgi, birikimden yoksun bir dizi saplantı haline gelmiş “obsesif” takıntılı politikalar artık ülke için bir numaralı beka sorunu olmuştur…
Ve de artık bu sorun, siyasi tercihleri, parti aidiyetleri ne olursa olsun başta parlamento içi ve dışı siyasi kadrolar olmak üzere sağcı ya da solcu, muhafazakar ya da milliyetçi tüm yurtsever ya da vatansever ne derseniz deyin herkesin bir numaralı sorunudur.
Çünkü hepimiz aynı kayığın içindeyiz ve de binecek başka kayık da kalmamıştır…
(1)http://www.friendsofisraelinitiative.org/article.php?c=96
[/size][/size]