"Arz Ederim Paşam!"
Bir dost, gönül dostum Gazanfer Eryüksel, "PARÇA TESİRLİ BOMBA" başlıklı yazımın altına şu yorumu yazmış.
"Dersimiz: Tam Bağımsız Türkiye Konu: Kemalist Devrim Ödev: YA İSTİKLÂL- YA ÖLÜM Arz ederim Paşam"
Ben de bu yazıya "Arz ederim Gazi Paşam" diye başlamak istiyorum.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresi sonucunda 1919- Temmuz-Ağustos Türk vatanının bölünmez bütünlüğü üzerinde ısrarla durmuştur. Mandayı, her hangi bir devletin gölgesine sığınmayı ret ederek Türk ulusunun istencini ve milli egemenliği bütünleştiren Misak-ı Milli'yi yükseltmiştir.
Osmanlı'nın toprakları üzerindeki paylaşım savaşının ve milletin içinde bulunduğu durum karşısında Mustafa Kemal'in aldığı karar Cumhuriyet'i işaret etmektedir.
"Bu vaziyet karşısında tek bir karar vardı. O da hakimiyet-i milliyeye müstenit, bilâkaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek..."(NUTUK)
Bağımsızlık, milli egemenlik ve Misak-ı Milli kavramları, Ya İstiklâl Ya Ölüm anlayışının atom çekirdekleridir.
Misak-ı Milli diğer adıyla Peyman-ı Milli ulusal yemindir.
Bu ulusal yeminin ilk maddesi şöyle demektedir.
"Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez."
Üstelik hem Meclis'te hem de, Misak-ı Milli Beyannamesi'nde yeni kurulacak Türk devletin sınırları belirlenmiştir ve Dersim de bu sınırlar içindedir.
29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in ilanıyla yeni Türk devletinin kurulduğu tüm dünyaya ilan edilmiştir.
Savaş kazanılmış, tüm zor şartlara rağmen kanla, irfanla ve devrimle kurulan Cumhuriyet, hem Meclis'te hem de Misak-ı Milli Beyannamesi'nde sınırları saptanan yurt toprakları üzerinde atılımlara imza atmıştır.
Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun çok daha fazla reforma ve atılıma ihtiyacı vardır.
Bu nedenle kurtuluş, kuruluş ve devrimin önderi Atatürk o bölgedeki insanları köleleştiren feodal yapının zincirlerini kırmakta kararlıdır.
1935 yılında eski Dersim Mebusu Diyap Ağa Ankara'ya gelerek Gazi Paşa'yı ziyaret etmiş ve bu ziyaretin sonucunda kendisine emekli maaşı bağlanmıştır. Bu maaş bile Dersim'de var olan Cumhuriyet'in belgesidir.
Diyap Ağa.... Tarih 5 Kasım 1921... Yunan, Polatlı'ya kadar gelmiş, Ankara'dan top sesleri duyulmakta ve Meclis'te, Heyet-i Temsiliye'nin Kayseri veya Konya'ya taşınması tartışılmaktadır. Diyap Ağa kürsüye çıkarak "Ağalar, biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa dövüşerek ölmeye mi?"
Dersim İsyanı'nın çok çeşitli ve karmaşık nedenleri vardır. Fakat bunların iki tanesi son derece önemlidir.
*2884 Sayılı Tunceli Kanunu'nun çıkarılması...
Bu kanunun çıkarılması o bölgedeki feodal toprak ağalarını son derece rahatsız etmiştir. Bu kanuna göre;
1. Bölgedeki silahlar toplanacaktır.
2. Aşiret ağaları ve aşiret ağası olabilecekler Dersim'den uzaklaştırılacaktır.
3. Dersim'de toprak ağalarının etkisinde olan yerlerde, köylüye toprak dağıtılacaktır.
4. Yol ve okul yapılacaktır...
Umumi Müfettişlikler'e Hükümet'in hazırlattığı rapora göre, aşiretlerin Batı'ya gönderilmesi ve Yusufan Aşireti'nin elindeki silahların toplanmasıyla birlikte 21 Mart 1937 Nevruz günü fitil ateşlenmiştir.
*Hatay Meselesi..
Fransız ve el altından İngilizler özellikle Suriye'deki Kürt Hoybun Cemiyeti'ni kışkırtarak (Baytar Nuri'nin kitabında itiraf edilmiştir.) Dersim İsyanı'nın patlak vermesi için her türlü çalışmayı yapmışlardır. Amaç Hatay meselesinde Cumhuriyet'in elini ve gücünü zayıflatmaktır.
Çıkan isyanda Dersim'de var olan varlığını korumak ve daha güçlendirmek adına Cumhuriyet savunma yapmıştır. Cumhuriyet'in isyanın bastırılmasından sonra Dersim'de kendini kabul ettirmesi ve/veya teşkilatlanması gibi sav asla kabul edilemez.
"Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Türkiye’nin etnik ve dini temelli ayrışma programı da başlamıştır. Ben kendi adıma, Menemen, Şeyh Sait, Dersim olaylarını bu çerçevede değerlendiririm. Cumhuriyeti Doğu Anadolu’ya sokmayacaksınız ve yalnızca Batıda kalacak, böyle bir şeyi düşünebilir misiniz? Dersim, Cumhuriyetin doğuda teşkilatını kurması ve kendini kabul ettirmesidir."
Atatürk'ün sağlığında tam 17 tane Kürt isyanı oluşturulmuştur. Olmuştur demiyorum, özellikle oluşturulmuştur diyorum. Çünkü "en gerici" isyan olarak kabul edilen Menemen'de bile yerli işbirlikçilerin yanı sıra emperyalist güçlerin planları işleve konulmuştur. Örneğin Menemen İsyanında meczup Derviş Mehmet'in arkasında İngilizler vardır. Musul meselesinin müzakere edildiği sırada çıkarılan Kürt Sait İsyanı'nın gerçek mimarları Ermeni Taşnak Cemiyeti, Kürt Hoybun Cemiyeti ve bu iki cemiyeti idaresinde bulunduran ingiltere'dir.
Ben Sn. Çölaşan'ın Kılıçdaroğlu için verdiği hüküm hakkında yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Her nedense beynimde fırdöndü gibi dönen eski bir türkünün dizelerinin kulaklarımda çınlamasına rağmen, bu hükme Kılıçdaroğlu'nun cevap vermesi gereğine inanıyorum.
Türkünün dizelerini mi merak ettiniz?
"İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız."
"Dersim , Cumhuriyet'in doğuda teşkilat kurması ve kendini kabul ettirmesidir."
Sn. Çölaşan'ın röportajında yer alan bu cümle sizi bilmem ama benim canımı fazlasıyla acıtmıştır. Hiç kimse kusura bakmasın, hatta benim için "Tansel Çölaşan'ı acımasızca eleştiriyor." diyenler de bir kez daha düşünsünler. ADD Genel Başkanı'nın "Dersim-Cumhuriyet" hakkındaki ifadesi yürek yakan bir söylemdir.
Cumhuriyet 29 Ekim 1923'de ilan edilmiş ve Batı'dan Doğu'ya tüm yurtta kabul görerek, teşkilatlanmasını sürdürmüştür.
Çünkü bu söylemin mantık ve akıl sınırları içinde kalarak yorumu mümkün değildir. Cumhuriyet'in kurulmasından önce Meclis kararı ve Misak-ı Milli Beyannamesi ile yeni Türk Devleti'nin sınırları tespit edilmiştir ve DERSİM bu sınırlar içindedir.
Bir başka biri bu söylemde bulunsaydı, bunu Cumhuriyet'in kuruluş felsefesini Misak-ı milli sınırlarını yadsıma olarak kabul ederdim. Ancak Sn. Çölaşan'ın ADD Genel Başkanı olması ve ADD'nin kurumsal varlığına duyduğum saygıdan ötürü bu "yadsıma"yı bu söylemle örtüştürmüyorum. "SEHVEN" söylenmiş sözler olmasını dilediğim bu söylem, asla ifade edilmemesi gereken bir düşüncedir.
Bunun yanı sıra Sn. Çölaşan'ın "Anayasa Çalışmaları" hakkındaki beyanatı da beni hayal kırıklığına uğratmış ve hayrete düşürmüştür. "Yeni anayasa diktatörlük getirecektir."
Halbuki bilinmelidir ki yeni anayasanın tasarladığı, Türk'ün, Atatürk ile ve devrimlerinin yok edildiği, bölünmez bütünlüğün üzerine simsiyah bir bant yapıştırıldığı bölünmüş Türkiye'de diktatörlük mümkün değildir. Küresel çetecilerin patronlaştırdığı ve onların sömürüsüne açık olan ülkede, Türk milleti köleleştirilecektir.
Gönül, Sn. Çölaşan'ın bu büyük tehlikenin farkındalığına sahip olarak, ADD Genel Başkanı sıfatıyla vatan savunmasında bu kez "TARAFSIZ"lığını ilan etmeden, bizlere önderlik yapmasını her şeye rağmen istemektedir.
Ama... Kendileri bölge toplantılarıyla seçime yönelik çalışmalarını sürdürmektedir.
Atatürkçülük sadece O'nu sevmek ve "tabu"laştırmak demek değildir.
Atatürkçülük her konuda "Milli Bağımsızlık" ve "Milli Onur"u öne çıkarmaktır. Atatürkçülük emperyalizme karşı kazanılan o büyük utkuyu, Bağımsızlık İhtilâli'ni başlatan ve sürdüren bir eylemsel öğretidir.
Özellikle Amasya Bildirgesi'nde tüm dünyaya ilan edilen "Ya İstiklâl- Ya Ölüm" şiarı ile adı konmuş tam bağımsızlık anlayışını Atatürkçü Düşünce'den ayırmamız mümkün değildir.
Tam bağımsızlık, milli onur ve devrimcilik Atatürkçü olmanın, olabilmenin ön şartıdır.
Bugün bize Atatürk'ü sevmeyi ve hatta "tabu"laştırmayı öğütleyen kesimin unuttuğu Atatürk, tam bağımsızlıkçı, milli onuru koruyan ve devrimci Atatürk'tür.
Prof. Sadi Irmak "Kemalizm gidilecek tek yolun bağımsızlık olduğunu, "kayıtsız şartsız bağımsızlık olduğunu" saptamıştır." demiştir.
Atatürkçülük ne çerçeveli resimlerle, ne rozetlerle ne de hamaset dolu konuşmalarla ölçülemez.
Kemalizm O'nun eylemselliğini ve devrimlerini sahiplenerek yürünecek yolda halkla bütünleşir. Atatürkçülük var olan bir sınıfın ve/veya sınıfların üstünlüğüne karşı çıkan bir düşünsel eylemdir.
Bu nedenle ADD; halkla bütünleşmek zorundadır. Salonlarda değil, sokaklarda, mahallelerde ve alanlarda Türk milletini Atatürk'le birleştirmek ADD'nin görevi olmalıdır.
O zaman DERSİMİZ: Tam Bağımsız Türkiye KONU: Kemalist Devrim ÖDEV: Ya- İstiklâl Ya Ölüm
ADD'den başlayarak, tam bağımsızsız Türkiye için gerekeni yapmak bizim görevimizdir.
Arz ederim Gazi Paşam...
Figen ÖZEN, 4 Mayıs 2012