Türkiye'nin izlediği yanlış tarım politikalarının sonucu olarak temel gıda ürünlerinde fiyat artışları sürüyor. Çarşıya, pazara çıkıyorsanız, bu artışları görüyorsunuzdur. Emeğinin karşılığını alamayan üreticilerin tarımdan çekilmeye başlaması, ürünün tarlada kalması, artan girdi maliyetleriyle çiftçinin zarar etmesi gibi sebeplerden, tarımda kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıktık.
***
Ülke idarecilerinin sadece tarım ve hayvancılıkta değil, genel olarak ekonomide nasıl bir model uyguladıkları belli değil. Ağızlarını açtıklarında serbest piyasa diyorlar ama dünyada ilk ve tek, sorumluluğu başkasına ait ekonomi modelini başarıyla uyguluyorlar. Elektriğe, doğalgaza zammı dayıyorlar, sonra çıkıp fırsatçılar, stokçular, dış güçler diyorlar. Velev ki dış güçler... Dış güçler AKP'den önce yok muydu? O zamanlar Türkiye tarımda kendine yetmiyor muydu?
***
Başarısız oldukları hiçbir konuda sorumluluk almıyorlar. Oysa haklı olarak nasıl duble yollarla, üçüncü köprüyle, Marmaray ve yeni havalimanıyla övünüyorlar ve bunlardan mesullerse, aynı şekilde ekonomiden, satılan fabrikalardan, üretim yokluğundan her şeyin ithal edilmesinden, eğitimin Arap saçı olmasından, açlıktan, işsizlikten, parasızlıktan, iyi ya da kötü ülkede yaşanan her şeyden mesuldürler... Köprü yaptık, havalimanı açtık diyorlar. Sanki ceplerinden vermişler!
Ekonomi bozulup enflasyon arttığında ise bütün suç dış güçlerin! Yersen... Enflasyonla mücadele bile firmalardan ve vatandaşlardan fedakârlık bekleyerek yapılıyor. Herkes fedakârlık yaparken ülkeyi yönetenler de boş durmuyorlar. Saray'ın bütçesine yüzde 233 zam yaparak enflasyona karşı büyük bir darbe vurdular. Öyle ya tasarruf tedbirleri olmasa sarayın bütçesine en az %1233 zam yapmaları gerekirdi!
***
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesini, bütün tasarruf tedbirlerini alt üst edip 7.7 milyar liradan 10.5 milyar liraya çıkarırlarken EYT'lilere ekonomik savaş var diyorlar. Bütçesi artırılan Diyanet İşleri Başkanı ise koşa koşa 'Fesli'yi ziyarete gidiyor. Peki ekonomi, ailelerini de dâhil ederseniz milyonlarca insanın çözüm beklediği EYT'lileri yok saymakla mı düzelecek? EYT meselesi şu: Devlet diyor ki; kanunen şu kadar gün prim doldurduğunda emeklisin.
E... Güzel... Ama sonra da diyor ki; bu primi doldursan da yaşı bekleyeceksin.
Şimdi soruyorum; bu durumda olanların mağduriyeti giderilince mi itibarlı ülke olursunuz, yoksa ekonomiyi bahane ederek haklarını vermeyerek mi? Ekonomi bozulmuş çark dönmüyorsa bu durum ülkeyi yönetenlerin sorumluluğunda; EYT'lilerin değil.
***
Ülke idarecileri iş kendilerine gelince ekonomik savaşı birden unutuyor. İtibardan tasarruf olmaz diyorlar. Fakat itibarı, uçakların sayısı, sarayların büyüklüğü, makam araçların lükslüğü sanıyorlar.
Hep yazıyorum yine yazayım: Bir devletin itibarı; ülkede uygulanan hukuk, demokrasi ve adaletiyle orantılıdır. İtibardan kasıt lüks ve zengin bir hayat olsa, bugün Ortadoğu ülkeleri en itibarlı devletler olurlardı.
Lafa geldi mi hak, hukuk, adalet dillerinden düşmüyor. Enflasyona karşı mücadele edelim derken, herkesten elini taşın altına koymasını istiyorlar. Fakat diğer yandan İYİ Parti'nin "Asgari ücretlilerden vergi alınmasın." teklifini reddediyorlar. Oysa ülkenin şartları belli, yoksulluk ve açlık sınırları belli. Asgari ücretlisini enflasyona ezdiren bir ülkenin itibarı, sosyal ve adil bir devlet yapısı olur mu?
Cidden enflasyonla mücadele edecekseniz asgari ücretliden vergi alımından tamamen değilse de bir zaman dilimi içinde vazgeçebilirsiniz. Meselâ; enflasyonla mücadele kapsamında 2019 Ocak-2020 Ocak arası asgari ücretliden vergi alınmayabilir. Zaten bu ülkede ekmeğinden, suyundan, çöpünden, evinden, arabasından, kısaca yenilen içilen herşeyden vergi alınıyor. Açlık sınırının altında olan asgari ücretliden en azından bir süreliğine vergi alınmasa, korkmayın ülke itibar kaybetmez!
***
Ekonomi nasıl düzelir? Önce şunu bilmeliyiz bugüne kadar üretim ekonomisi yerine tüketim ekonomisi uygulayarak, fabrikalar yerine taş yığınları yaparak, işi ehline vermek yerine liyakatsiz atamalar yaparak, adamına uygun ihaleler açarak, özelleştirme adı altında ülkenin değerlerini satarak, bilime ve eğitime katkıda bulunmayarak bu duruma geldik.
Düzeltmek için de istihdam yaratan, üretimle birlikte iç ve dış dünyaya güven veren bir yargı oluşturulmalı. Devlet yönetiminde liyakat ve şeffaflık sağlanmalı. Kendi milletine ve yabancılara makyajlı ekonomik veriler sunulmamalı. Ha bunları yapmak yerine dış güçler söylemine sarılmak, çarşı pazardaki ateşi üfleyerek söndürmeye benzer.