Dr. Noyan UMRUK
Fetva başka… Yaşamın gerçekleri başka… Ortaköyden çocukluk arkadaşım Kara Ahmet’in bir oğlu var: Memet. Emekçi bir genç. Yakmış bir güzel kıza abayı. Biraz ileri gitmişler mi ne… Görüşemeyince mektup yazmış kıza.
“Badem Gözlü Asibem,
Te büle akşam oldu mu epten akılcımı alır, gözümü göğnümü bir oş edersin beyaa… A be Alla belacımı vesin seni çok severim.
Yatmaz mıyım yatacıma, bi direm uyku girmez güzlerime…
Dünerim u tarafa, dünerim bu tarafa ep, bi türlü silinmez ayalin beyaa.
Ekmekten sudan kesildim artıkın. Elim iş tutamaz alde … Kaavede desen ne bi laf ederim ne de kiyaat oynarım. Üldürdün beni beyaa… Düşün bobam düşün, kara kara, indiler gibi…
Aaşamları maalledeki çınarın altında “Bi gece ansızın gelebilirim”i sülerim, Dinnersin elbet. Bütün maalle dinner. Çıkarlar camlara…
“Annarım kızanım seni, annarım ama, unda u boba varkene verirle mi sana iç Asibeyi” der ep gırnatacı Aasan… Bilmez ki durumun vazyetini beyaa… Gel de annat… İşte u zaman kan çanakçığına düner güzlerim. Epten gine vıcık vıcık olur aalamaktan… Napçez biz be Asibem… Kuran, musaf çapsın suratçağzımı, asıl senin için üzülürüm beyaa …
Süledin di mi agana amile olduğunu… İyyy, onu gine er gün gürür gürmez kovalar Alla kovalar, yakalayınca da sual bilem etmeden düver beni, vicdansız erif; sırtım kamçı yemiş sıpalar gibi karardı beyaa… Dua etsin büyüğüm, bi de sen varsın arada, yoosa… Süleyesin beyaa, “onun eli agamsın diye sana varmıyor vurmaya” diye, artıkın düvmesin beni… Sankilim u iç aşık, maşık ulmamış. Kendi Acer’i nası almış? Acer’i alır almaz, düünden bi ay soğracığma Acer duğurmadı sankilim nurtopu gibi Ayreddini…
Anan seni kürtaççıya gütürür diye aalar dururmuşsun. Maazallah, ülürüm ben Asibem. Tayyip bilem kürtaça kafayı taktı beyaa… Kürtaç, mürtaç yaramaz bize. Em ben isterim kopilimi. Adı bilem aklıma düştü. Aaşar koycam adını. Er bi şeyi aaşar, er engeli aaşar…
Süleyivesen anan olacak gacıya, şu boban olcak kapçık aazlıyı yola getirivese beyaa… Nolcak, çıtlatıvese durumun vazyetini. Kendi kopili nası evlendi bizim Acerle. Amucam boba değildi sankilim. Aşıklık çekeriz işte. Oluvedi bi kaza, n’olmuş mercimeği fırına vediysek… Üzüle üzüle gündöndü sapına döndük anacını sattımının…
Bizimkiler dünden razı beyaa… Acer de sevinir. Takarım sana cumuriyet altını, alırım uzun tüülü bi mantu, gelinliğin Ayriye tezeden, em cazlı, em mastikalı düün bilem yaparım, taa ne olsun beyaa…
N’olcak tekrardan süleyivesen anana, akşama çıtlatıvese bunları bobana.
Yoosa atar damarları, em vallaa em billaa beynimin.
Buzmasınlar adamın aklını.
Bi gece ansızın gelirim; alırım Alil’le İsiin’i de yanıma, atarım seni Ismayıl’ın arabaya, undan sonra bulsunlar bakalım bulabilcekle mi? Dürbinin tersiynen gürüler kızlarını… Edirne mi olur, Gandıra mı? Bilemem iç orasını.
Te ben adama bukuda sülerim başka da bişe sülemem…
Seni er bi şeyden çok seven Memet”
Kızın babası yakalayınca mektubu, kıyamet kopmuş… Dedik ya. Yaşamın gerçekleri… Kara Ahmet “Yaa sen okumuş adamsın, gel de konuşalım şu “erifle”, işi tatlıya bağlayalım” dedi. Konuştuk, zor da olsa ikna ettik. Temmuzda evlenip, erecekler muratlarına…
Lakin biz çıkamadık kerevetimize…
- *Vesayet altındaki adalet sistemi ile yüzlerce aydın, yurtsever, genç zindanlardayken,
*Terör son iki ayda 21 gencin daha yaşam sevdasını toprağa gömerken,
* 12 Eylül değişiklikleri ile grev hakkı umudu ile kandırılarak sarı sendikanın eline düşmüş kamu emekçileriyle dalga geçilip, insani kriterler hiçe sayılarak çalıştırılan 305 hava emekçisi işten çıkarılıp, grev hakları gasp edilirken,
*Komşu ülkelerle kanlı-bıçaklı hale gelmişken,
*Aydınlanmayı esas almış eğitim sistemi, dogmatizmin karanlığına gömülürken,
* İçlerinde kaymakamlık müdürü, irtica’dan ihraç edilmiş bir yüzbaşı, ilkokul müdür yardımcısı vb. kamu görevlilerinin bulunduğu bir güruhca 13ündeki kızın ırzına geçilmesine, mahkemenin “mağdurun rızası” kanaati ile beraat kararı vermesini yargıtay da onarken, (1)
*Kürtaj, sezaryen fetvaları ile kadınlar aşağılanırken,
*Medya sulta altına alınmışken,
*Ödemeler dengesindeki anlaşılmaz “net hata-noksanlara”rağmen, cari açık ve borca dayanan kırılgan ekonomi sonbaharı beklerken… Huzur-u kalp ile kerevete çıkmak ne mümkün…
(1) UMRUK, “EVVEL ZAMAN İÇİNDE, KALBUR SAMAN İÇİNDE”, 16.2.2012 - Aydınlık Gazetesi
Dr. Noyan UMRUK, 10 Haziran 2012
AYDINLIK Gazetesi