'Asıl ağababaları Amerika'da' / Sinan MEYDAN

Tarihçi - Yazar

'Asıl ağababaları Amerika'da' / Sinan MEYDAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Haz 27, 2010 18:18

'Asıl ağababaları Amerika'da'

Tarihçi Sinan Meydan: “Nutuk okunmadan Atatürk anlaşılamaz”

Röportaj: Barış DOSTER

Sinan Meydan, genç kuşağın başarılı ve üretken tarihçilerinden. 1975 doğumlu olan Meydan, tek başına adeta bir üniversite gibi, tarih enstitüsü gibi çalışıyor. Şimdiye dek yazdığı 9 kitabının ağırlığı, neredeyse kendi ağırlığına ulaşıyor. Atatürk üzerine çalışmalarıyla dikkat çeken Meydan, Atatürk’ü dışlayarak Kurtuluş Savaşı tarihi yazmaya ve tarihi çarpıtmaya çalışanlara karşı, belgelerle yanıt veriyor. Meydan’la Atatürk’ü, tam bağımsızlığı, çağdaşlığı, mazlum milletleri konuştuk.

Atatürk’ün gençlik yılları nasıldı, arkadaşları kimlerdi?

Uzun yıllar Atatürk’ün gençliği üzerine çalıştım. O dönemin gençliği çok ilginç bir gençlik. Jön Türkler, İttihat ve Terakki’yi kuranlar çok yurtsever, ülkenin geleceğinden çok endişe eden, kendini feda etmeye hazır bir kuşak. Atatürk’ün o dönem en yakın arkadaşlarından biri Ali Fuat Cebesoy. Gençliklerini birlikte yaşıyorlar. İsmet İnönü, Rauf Orbay, Refet Bele hep aynı arkadaş çevresindeler. O kuşağın tamamı henüz 20’li yaşlarında olmalarına rağmen vatan ve hürriyet için mücadeleye başlamışlar. Selanik’te Beyaz Kule diye bir yer var. Oranın arka odalarında buluşup vatan ve hürriyet kavramlarını, devletin kurtuluş yollarını tartışıyorlar. Osmanlı emperyalist bir kuşatma altındayken 17 yaşındaki Mustafa Kemal, not defterinde memleketi kurtarmaktan sözediyor. 1905 yılında günlüğüne “Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” diye yazıyor. İstibdattan kurtulmak ve özgürlük üzerine kuramsal ve kavramsal tartışmalar yapıyor arkadaşlarıyla. Daha 1905 yılında, kafasında öncelikle Anadolu’yu savunmak fikri şekilleniyor. Aynı tarihlerde Enver ve diğer İttihatçılar ise Arap toprakları ve Kafkaslar üzerine hayal kuruyorlar. Hatta o kadar hayal kuruyorlar ki Sakarya Savaşı kaybedilirse, Batum’daki Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’nin başına geçmesinin hesabını yapıyorlar.

“Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım” diyen Atatürk, daha gençlik yıllarında ülkenin gerçek sınırlarını kafasında oluşturmuş.

Aynen öyle. 1905 yılında yıkılmakta olan bir imparatorluk var ve Atatürk daha o zaman imparatorluktan Anadolu merkezli bir vatan çıkarmak davasından sözediyor. 1907 yılında ise yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a Misak-ı Milli’den bahsediyor. Bu Misak-ı Milli’ye göre Musul, Kerkük, Batı Trakya elimizde kalıyor. Atatürk’ün Arap topraklarını bırakıp Anadolu ve civarında yoğunlaştığını görüyoruz. Ali Fuat Paşa da Atatürk’e şöyle diyor: “Biz bunları söylersek bize vatan haini derler”. Atatürk’ün 1927 yılında Falih Rıfkı Atay’a anlattığı anılarından pek çok önemli ayrıntıyı öğreniyoruz.

Resim

Atatürk’ün “Tek Adam”lığı daha o zaman başlamış diyebilir miyiz?

Atatürk’ü farklı kılan, arkadaşlarından ayıran en temel özelliği gerçekçi olması, hayata geçirilebilir, gerçekleştirilebilir, başarılabilir projeler peşinde koşması ve bu projelere yoğunlaşmasıdır. Bir karar verince sonuna kadar mücadele ediyor. 1905’de, 1907’de Atatürk’ten başka Anadolu’yu savunmayı düşünen yoktur. Atatürk’ün not defterlerinden başka Ali Fuat Cebesoy’un anılarında da Atatürk’ün bu yönünün yazıldığını görüyoruz. Daha Birinci Dünya Savaşı sürerken Atatürk İskenderun civarında bir direniş hattı kurulmasını öneriyor, bu iş için kendi ordusunun görevlendirilmesini istiyor. Ama Osmanlı Genelkurmayını bir türlü ikna edemiyor. Askerlerine “İngilizler İskenderun’a ayak basarsa ateşle karşılık verin” diye emir veren Atatürk görevden alınıyor. Ahmet İzzet Paşa Atatürk’ün görevine son verip İstanbul’a gelmesini istiyor. Atatürk paşaya, “En azından ordumu dağıtmayın” diye bir öneri daha getiriyor.

Osmanlı yönetimi eğer Atatürk’ün önerisini kabul etseydi, görüşlerini dikkate alsaydı ne gibi değişiklikler olurdu?

Anadolu işgal edilmekten kurtulabilirdi. Milli Mücadele çok daha kolay ve daha az kayıpla kazanılabilirdi. Vahdettin ve kadrosu hem çok basiretsiz hem de çok yetersiz. Öyle olmasalardı Kurtuluş Savaşı’ndan başka kazanımlarla çıkardık. Adana’da Yıldırım Orduları Komutanı olarak görev yapan Atatürk, “İngilizlerle savaşırım” deyince, Ahmet İzzet Paşa “Yumuşak davran” diye emir veriyor. Mustafa Kemal Paşa da verdiği yanıtta “Yumuşak davranmaya karakterim müsait değildir” diyor. Adana’da, Çukurova bölgesinde direniş yuvaları oluşturan, güvendiği yerel önderleri belirleyen ve onlara silah dağıtan, jandarma Mondros hükümlerine göre bağımsız olduğu için ordu gücünü jandarmaya kaydıran Atatürk’ün önerileri dikkate alınsaydı, belki Türkiye daha az toprak kaybederdi. Atatürk Halep’te de yerel önderlerle görüşüp direniş hattı oluşturmalarını istiyor.

Atatürk bu önerileri getirirken İngiliz emperyalizminin sıkıştığını, zorlandığını görüyor diyebilir miyiz?

Elbette. Atatürk dünyadaki gelişmeleri çok iyi tahlil eden bir devrimcidir. İngiliz emperyalizminin sıkıntıda olduğunu görüyor. Savaşın mağlubu olan Osmanlı’nın 650 bin şehidi, savaşın galibi olan İngilizlerin ise 750 bin kaybı var. Atatürk yabancı basını yakından izleyen bir aydın olarak İngiliz halkının savaş istemediğini de çok iyi biliyor. İngiliz politikacılar arasında Lloyd George savaş yanlısı ama öte yandan da 1919 yılında İrlanda bağımsızlığını ilan etmiş. İngiliz ordularının yüzde 80’i terhis edilmiş. Mısır’da, Hindistan’da ve Irak’ta İngilizlere karşı isyan var ve tüm bunlar üzerinde güneş batmayan imparatorluğu çok zorluyor. Alemdar gazetesinde yazan Refii Cevat Ulunay’a verdiği mülakatta “İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı savaşmanın tam zamanıdır” diyor. Ali Fuat Paşa da anılarında o günleri anlatırken “Atatürk beni çağırdı ve direnişten sözetti” diye yazıyor ve direnişi Adana’da oluşturduklarını ifade ediyor.

Atatürk’ü sadece asker ve sivil bürokratlar, önde gelen komutanlar değil, her düzeyde, her konumda insan destekliyor.

Kesinlikle öyle. Atatürk İstanbul’a geldikten sonra da, Samsun’a çıktıktan sonra da yerel önderlerle görüşmelerini sürdürüyor. Ayrıca İstanbul’da binlerce silahlı adamı olan ve bütün sokak çetelerinin lideri konumunda bulunan Topkapılı Cambaz Mehmet, İttihatçı fedailerden Yenibahçeli Şükrü, Topal Osman gibi isimler de hep Atatürk’ün emrindedir. Atatürk daha Suriye’de görevliyken, Adana’da komutanken Kurtuluş Savaşı’nın altyapısını hazırlamaya başlamış, kendisiyle birlikte hareket edecek kadrolarla temasını yoğunlaştırmıştır. Atatürk Milli Mücadele öncesinde İttihat ve Terakki’nin örgütüyle temas halindedir ve onlarla anlaşmıştır.

Atatürk her konuda planlı davranmış, işi hiç şansa bırakmamıştır. Mesela Kurtuluş Savaşı’nın başında İsmet Paşa iki kez Ankara’ya gidiyor Atatürk’e katılmak için. Ama ona diyorlar ki “Sen İstanbul’a genelkurmaydaki görevinin başına dön, çünkü sen bize orada daha çok lazımsın”. İsmet Paşa bu nedenle dönüyor ve Ankara’ya 1920 yılında gidiyor.

Atatürk’ün o dönemde ciddi para sıkıntısı çektiğini de biliyoruz.

Evet, Atatürk’ün ciddi maddi sorunları var. Mesela Pera Palas Oteli’nde uzun süre kalmak istiyor ama parası yetmiyor. İngiliz işgal kuvvetleri ise bu otelde 80 oda tutmuşlar ve eşleriyle birlikte kalıyorlar. Atatürk’ün bu otelde kalmak istemesinin nedeni İngilizlerin nabzını tutmaktır. Sivil giyinip, kimi subaylarla Fransızca iletişim kuruyor. İngilizlerin niyetini anlamaya çalışıyor. Ulusal kurtuluşun savaşsız çözülüp çözülemeyeceğini öğrenmek istiyor. Hatta birgün Pera Palas’ın lobisinde otururken bir İngiliz subayı Atatürk’ü tanıyor ve garsonla haber gönderip masalarına davet ediyor. Atatürk ise garsona şöyle diyor: “İngiliz subayına söyle, kendileri bizim misafirimizdir, ben ise ev sahibiyim. İsterlerse onlar benim masama gelsinler”. Atatürk’ün masasına gitmeyi reddettiği bu İngiliz, işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’dur. Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra Harrington bir kez daha Atatürk’ü davet edecek, Atatürk de bir kez daha onu reddedecektir. Topkapılı Cambaz Mehmet de işgal altındaki İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’un makam arabasını çalıp Anadolu’daki Mustafa Kemal’e gönderecektir. Cambaz Mehmet İstanbul’da yaptıklarıyla İngilizlerle adeta dalga geçmiştir.

Pera Palas’tan ayrıldıktan sonra ne yapıyor Atatürk?

Şişli’deki eve yerleşiyor. Rauf Bey “O evin ışıkları hiç sönmezdi. Perdelerini de hiç açmazdık” der. Rauf Bey’in yanı sıra Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü ve Kazım Karabekir de o evin müdavimleri arasındadır. Kurtuluş planları hep bu evde yapılmıştır.

Atatürk’ün kafasında bir plan var ve çok yaman bir örgütçü olduğu için, her ihtimali düşünerek, çalışma arkadaşlarının hepsiyle birlikte çıkmıyor Samsun’a. Farklı yollarla ve farklı zamanlarda geçiyorlar Anadolu’ya. Mesela Atatürk, 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gitmesine izin verilmemesi ihtimaline karşı, Kocaeli Gebze üzerinden gizli yollardan Anadolu’ya geçmeyi de planlamıştır. Bu da Atatürk’ün B planıdır. Eğer resmi bir görevle ve açıktan geçemezse Anadolu’ya bu yolu kullanacaktır. Bu yol zaten işlek ve de güvenli bir yoldur. Çünkü Yenibahçeli Şükrü ve adamları o bölgede kuş uçurtmamaktadırlar.

Atatürk’ün mazlum milletler üzerindeki etkisi daha Milli Mücadele sürerken şekillenmiştir. Bu konuya değinir misiniz?

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı bir yandan Anadolu’da verirken, bir yandan da dış destek almak ve emperyalizmi sıkıştırmak için antiemperyalizm ve tam bağımsızlık ortak paydasında mazlum milletlerin temsilcileri ile harekete geçmiştir. Onların İngiltere’ye karşı harekete geçmesi, ayaklanması için temaslarda bulunmuştur. Bu süreçte Kahire’den Londra’ya dek pek çok İslam cemiyeti kurulmuştur. Hepsinin de perde gerisindeki ilham kaynağı, lideri Mustafa Kemal’dir. Libyalı Şeyh Ahmet Sunusi Mustafa Kemal Paşa’nın halife adayıdır ve Sivas’ta İttihad-ı İslam Kongresi toplanmıştır. Ayrıca Ankara’da da İslam Kongresi toplanmak istenmiştir. Şeyh Sunusi tüm Müslümanları Milli Mücadele’ye destek vermeye çağırmıştır.

İngiltere, bünyesindeki Müslümanların sayısı nedeniyle o dönemin en büyük İslam ülkesidir. Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun yumuşak karnı Müslümanların ayaklanmasıdır. Hindistan’da düzenlenen mitinglerde Mustafa Kemal’in resimlerinin taşınması Londra’yı çok tedirgin etmiştir. İngilizlerin hilafetin merkezi olan İstanbul’a çıkmaları durumunda, Hindistan Müslümanları genel direniş yapacaklarını açıklamışlar, bir anlamda İngiltere’yi tehdit etmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Savaşı’nın kaybedilmesi ihtimaline karşı İslam dünyasını İngilizlere karşı ayaklandırmayı düşünmüştür. Yani bu konuda da bir B planı vardır. Ve Atatürk bu konuda o kadar etkili olmuştur ki İngiliz istihbaratı Londra’ya yolladığı raporlarda Anadolu’da Mustafa Kemal liderliğinde kurulmakta olan bir İslam Cumhuriyeti’nden bahsetmektedir. Zira Mustafa Kemal Hindistan’dan Irak’a kadar tüm İslam toplumlarıyla temas halindedir. Kurtuluş Savaşı sürerken Atatürk Özdemir Paşa’yı Musul’a operasyon yapmaya yollamış, oraya silah yardımı yapmıştır.

Atatürk’ün tüm bu çabalarına bir bütün olarak bakmak gerekir. Sivas Kongresi’nde ABD’ye telgraf çekerek, zaman kazanmak ve muhatap alınmak için, Anadolu’da verilen mücadeleye saygılı olan bir ABD’nin yardımlarının memnuniyetle karşılanacağını yazan da yine Atatürk’tür.

Atatürk ile silah arkadaşları arasındaki ayrılık ne zaman belirginleşmeye başlamıştır?

Büyük Taarruz’da Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa yoktur. Rauf Orbay Birinci Meclis’te Atatürk’e karşı çıkmıştır sık sık. Atatürk’le birlikte yola çıkan kadronun büyük bölümü Atatürk’le fikir ayrılığına düşmüş, ondan kopmuşlardır zaman içinde. Bu ayrılığı İngiliz arşivleri de yazar nitekim. İngiliz belgelerinde “Rauf Orbay ve Kazım Karabekir’i Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanılabiliriz” diye yazmaktadır. Rauf Bey, Büyük Taarruz öncesinde başkomutanlığın Atatürk’e verilmemesi için çok uğraşmıştır. Atatürk’ün yalnız bırakılmasında çok değişik kaygılar ve beklentilerin ve bir de İngilizlerin etkisinin olduğu açıktır.

1924 yılı Kasım ayında, yani Cumhuriyet henüz bir yaşındayken Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuranlar, saltanatın kaldırılmasına karşı çıkan isimlerdir. Başında padişahın olduğu bir demokrasinin demokrasi olamayacağını görmemişlerdir.

İngilizler 1215 yılında Magna Carta’yı imzaladıkları için, yani bu kadar köklü bir demokrasi anlayışına sahip olmaları nedeniyle günümüzde artık simgesel düzeyde kalmış olan bir monarşi ile bu kadar ileri bir demokrasiyi kurabilmişlerdir. Ama Türkiye koşullarında saltanatı kaldırmadan demokrasinin işleyeceğini kimse öne süremez. 1920 yılında Anadolu bozkırında kurulan Gazi Meclis’in dünyada bir benzeri daha yoktur. O meclis o kadar özgür bir meclistir ki, bir gün Atatürk kürsüde konuşurken, muhalif milletvekillerinden biri Atatürk’e soba odunu fırlatmış, Atatürk eğilince teğet geçen odun, arkadaki kâtibin dişlerini kırmıştır. Bugünkü çok partili hayatı o günlere borçlu olduğumuzu unutmamak gerekir.

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki gizli ismi Nuh’tur. Neden bu ismi seçmiş?

Nuh Peygamber imgesi, insanlığın kurtuluşunu simgeler. Atatürk de bu nedenle Nuh ismini seçmiştir. Bu bağlamda biz Türkler Bandırma Vapuru’nu da Nuh’un gemisine benzetebiliriz. Çünkü Atatürk de bu vatanı ve Türk Ulusu’nu kurtarmıştır.

Son dönemlerde Vahdettin’i aklama çabaları yoğunlaştı. Bunlara ne diyorsunuz?

Atatürk, Milli Mücadele öncesinde Vahdettin ile tam 8 kez görüşmüştür. Bu görüşmelerin en önemli nedeni şudur: Atatürk, padişahı Milli Mücadele’ye katabilmek, onun desteğini alabilmek için çok uğraşmıştır. Sonuçta, aynı zamanda halife olan bir kişinin Milli Mücadele’yi desteklemesi, halkın mücadeleye katılmasını çok kolaylaştıracak ve hızlandıracak bir husustur. Nitekim Atatürk’ün Mazhar Müfit Kansu’ya verdiği görevlerden biri de, Anadolu hareketine destek vermesi için padişahın ağzını yoklamaktır. Ancak Atatürk şunu görmüştür ki padişahın kurtuluş için tek planı İngilizlerin merhametine sığınmaktır. Hatta şöyle demektedir: “Ben İngilizlere olan saygımı babam Abdülmecit’ten aldım”. Vahdettin bu sözü söyledikten sonra ister hain deyin, isterse saf, size kalmış. İngiliz arşivlerinde bu tür çok belge var.

Dahası Ankara hükümetinin temsilcisi Yusuf Kemal Tengirşenk İstanbul’da padişahla görüşürken, Vahdettin onun kaldığı odaya bir ajan gönderiyor ve valizindeki belgelerin bir kopyasını aldırıp İngiliz işgal kuvvetleri komutanına verdiriyor. Bunu da İngiliz arşivlerinde uzun süre çalışma yapan Salahi Sonyel yayınladı. Daha da vahimi Vahdettin İngilizlere “Ülkeyi 15 yıl siz yönetin” diyor. Bu teklifini bir süre sonra tekrar ediyor. İngilizleri ikna etmek için de Osmanlı toprakları üzerinde bir Ermeni, bir de Kürt devleti kurabilirsiniz diyor. Hem de Sevr Antlaşması’ndan önce getiriyor bu öneriyi.

Atatürk’ün Vahdettin ile yaptığı sekiz görüşmeden sonra edindiği izlenim, Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’nı desteklemeyeceği ve umudunu İngilizlere bağladığı yönündedir. Vahdettin’in Atatürk’le yaptığı görüşmelerde ısrarla “Bu ordu bana nasıl bakıyor, benim hakkında ne düşünüyor, beni tahttan indirir mi?” diye sorması, tamamen kendi geleceğini düşündüğünün kanıtıdır. Ayrıca Vahdettin’in İstanbul’da eski İttihatçı paşalarla görüştüğünü de biliyoruz.

Son yıllarda Atatürk’ü sıradanlaştırmaya çalışanlar var. Böyle bir moda çıktı adeta. Onlara ne diyorsunuz?

O kadar ileri gidenler var ki işi Atatürk’süz bir Kurtuluş Savaşı, Atatürk’süz bir Cumhuriyet tarihi yazmaya kadar vardırdılar. Bu akım 1950’lerde başladı ve 90’larda yoğunlaştı. Ancak şunu görmeleri gerekir ki, Mustafa Kemal’siz Kurtuluş Savaşı yazmak ham hayaldir.

Bu işin fikir babaları yurtiçinde mi, yoksa dışarıda mı?

Asıl ağababaları ABD’de. Bizde bu işe soyunan gazeteciler ve bilim insanları onlardan işaret ve emir alıyor, onlarla işbirliği yapıyorlar.

Kimileri de Türkiye’de tarihin sadece Nutuk eksenli anlatıldığını öne sürüyorlar?

Türkiye’de tarih hiç de Nutuk eksenli anlatılmıyor. Bunu öne sürenlerin dünyadan haberi yok. Keşke Nutuk eksenli tarih anlatılsa diyorum. Çünkü ancak o zaman Türk Devrimi’nin önderinin tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma konusunda ne kadar kararlı, ödünsüz olduğu görülür. Bu konuda kararsız olanları, halka güvenmeyenleri ne kadar acımasızca eleştirdiği anlaşılır. Kimileri beğenmeyebilir, doğru bulmayabilir ama Mustafa Kemal tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve aydınlanma konusunda çok radikaldir, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı acımasızdır. Atatürk, eleştirilerini yaparken belgeleri de ortaya koymuştur. O belgelere mutlaka bakmak gerekir. Ama bu yapılmıyor. Bu özensizlik, fırsatçılık ve aldatmaca sadece Nutuk söz konusu olduğunda da değil üstelik.

Ülkemizde birileri, “dinler arası diyalog” kapsamında Kuranı Kerim’den ayet silecek kadar pervasızlaşmadılar mı? Kuran’da yer alan İslam merkezli bölümleri, diğer dinlere eleştirel yaklaşan yerleri silmeye kalkışmadılar mı?

Nereye bakarsanız bakın, nereden bakarsanız bakın Atatürk’ün şu üç temel özelliğini görürsünüz. Antiemperyalizm, tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma. Bunlar dikkate alınmadan Atatürk anlaşılamaz. Ulusal egemenlik konusundaki duyarlılığı, insanımızı birey, yurttaş yapma konusundaki çabası bilinmeden Atatürk anlatılamaz.

Kitaplarınızı yazarken geniş bir arşiv çalışması yaptığınız belli. En çok hangi ülkenin arşivlerine bakıyorsunuz?

Elbette araştırdığım konuyla ilgili kaynaklara nerede ulaşırsam, oraya bakıyorum. Ama elbette özellikle İngiliz arşivleri en zengin kaynağa sahipler. Bu nedenle İngiliz arşiv belgelerini çok kullanırım.


Sinan MEYDAN, 24 Haziran 2010

http://www.gercekgundem.com/?p=290043
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Sinan MEYDAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x