Asıl tuzak, NATO'yu çağırmak değil mi?
İdlib krizi, Mehmetçiklere hava saldırısı düzenlenmesinden sonra karşılıklı SİHA ve uçak düşürmelerle topyekûn savaşa doğru gidiyor.
Artık her Türk, kendi ordusunun zafer kazanmasını desteklemek durumundadır.
Yine de her Türk, bu işin sonunun nereye varacağını da düşünmek zorundadır.
* * *
Tayyip Erdoğan, "Bugün Kamışlı'da, Resulayn'da, Tel Abyad'da, İdlib'de vermediğimiz savaşı, yarın Şırnak'ta, Mardin'de, Gaziantep'te, Hatay'da vermek zorunda kalırız. Çünkü senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye'dir. İstediklerini alanlar, namluları hemen Türkiye'ye çevirecektir." diye konuştu.
"Kamışlı" kelimesi, bana 2004 yılında, Nusaybin ile sınır komşusu olan Kamışlı'da, bir stadyumda fitili ateşlenen ve Kürtlerin yoğun olduğu her yerde aynı anda başlatılan isyanı hatırlatıyor. İsyanın arkasında doğrudan ABD Şam Büyükelçiliği vardı ve üçüncü kâtip, yakalanıp gözaltına alınmıştı. İsyana Irak'ın kuzeyinden de destek gönderilmiş, bu organizasyonu Hoşyer Zebari yapmıştı. Biz, 21 Mart 2004 tarihinde, sağlam kaynaklardan aldığımız bilgileri değerlendirerek, "İsrail'i K. Irak'la birleştirme planı" başlığı altında "ABD, Suriye'de özerk Kürt bölgesi oluşturmak istiyor. Böylece ABD, Kuzey Irak'ı İsrail'e bağlamış olacak... Mesele budur... Türkiye'nin kaderinde söz sahibi olanlara sesleniyorum... Suriye'deki olayları, uygun gördükleri zaman Türkiye'de de deneyecekler. Türkiye, Suriye ve İran, bölgesel bir ittifak yaparak, Büyük İsrail oluşturma planlarına karşı durmalıdır..." diye uyarıda bulunmuştuk.
* * *
AKP ise ABD'nin teşvikiyle, Suriye'de İhvancıların iktidara ortak edilmesini istedi. Esad kabul etmeyince de muhaliflere askeri eğitim, silah ve "lojistik destek" verildi. Sığınmacı krizi beklendiği için de 1.5 milyon çadır siparişi edildi! Olayların başlangıcı böyledir. Yani Suriye'yi karıştırma ihalesini, Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı çerçevesinde üstlenen, AKP iktidarıdır.
Dolayısıyla, Suriye'yi bu hale getirenlerin, şimdi asıl hedefin Türkiye olduğunu söylerken muhalefeti suçlaması, sorumluluktan kurtulma çabasıdır. Evet asıl hedef Türkiye'dir ama Mehmetçikleri, hava desteği olmadan, kara harekâtı yapmaya zorlamak, orduyu tuzağa düşürmek değil miydi?
Türkiye'yi tuzağa düşüren, doğrudan kendi kararlarıdır! ABD zaten BOP haritasını çizmiş, Suriye, İran ve Türkiye'yi parçalanacak 22 İslam ülkesi arasında göstermiş... Siz Türkiye'yi, bu proje için kurulan tuzaklara kendi kararlarınızla düşürüyorsanız, muhalefeti suçlayıp işin içinden çıkamazsınız.
* * *
Bu saatten sonra kimse, "Suriye'de ne işimiz var?" diyemez elbette. Fakat ABD ve Rusya, Suriye'yi paylaşmış durumdayken şimdi NATO'dan hava desteği isteniyor... Zaten, asıl tuzak budur. Necmettin Erbakan, 2003'te "Suriye'yi alacaklar. Irak ve Suriye hududumuz boyunca uzanan toprakları İsrail'e verecekler. Ondan sonra da buradan İran'a saldırmak için Türkiye'nin desteğini isteyecekler. Bunlara kalırsa İran'a karşı İsrail ile birlikte savaşırlar. Böyle olmasa da hedef Türkiye'dir." demedi mi? Oğuzhan Asiltürk, 2003 yılında "Türkiye'yi Suriye ile savaşa tutuşturup, bölgeye ve Türkiye'ye NATO müdahalesini sağlayacaklar." demedi mi?
Sahi, Türkiye-Suriye sınırını 49 yılığına İsrail'e vermek isteyen kimdi?
İdlib'deki HTŞ örgütü, El Kaide, El Nusra diye devam eden zincirin parçası değil mi? Örgütün başındaki adam IŞİD'de bulunduğunu itiraf etmedi mi? Bu Amerikan örgütünü korumak Türkiye'nin işi midir?
Şimdi "Suriye'ye karşı savaşıyoruz" diye, NATO'yu çağırmak, asıl düşmanın işini kolaylaştırmak olmaz mı?
2004 yılında uyardık; dinlemediler ama şimdi herkesin bu işin birkaç adım sonrasını da hesap etmesi gerekir.
İş işten geçtikten sonra uyarmanın bir anlamı yok.
Arslan BULUT, 2 Mart 2020
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr