Ata'mın Ankara'da ilk işi gazete oldu
Bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 99. yıldönümü.
Atatürk, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Reisi" olarak 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya geldikten ve Keçiören'deki Ziraat Mektebi'ne yerleştikten iki gün sonra ne karar verdi biliyor musunuz?
Bir gazete yayınlamaya karar verdi.
Adını Hâkimiyet-i Milliye olarak seçti.
Hakimiyet-i Milliye yani Milletin Hakimiyeti...
Ne kadar muhteşem bir isim değil mi?
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesinin temel taşıdır.
Ortada Türkiye Büyük Millet Meclisi yok, Anadolu 7 düvel tarafından işgal edilmiş, Osmanlı Devleti çökmüş, teslim olmuş ve 19 Mayıs 1919'da Samsun'a kurtuluşa ilk adım atan büyük önder bu kutsal mücadelenin başkenti olacak Ankara'da ilk iş olarak gazete çıkarıyor.
Çünkü halka doğruları yazmak, gerçekleri duyurmak istiyor.
Hâkimiyet-i Milliye, daha çıktığı gün bir başyazı ile tavrını vatan ve milletten, milletin hâkimiyetinden yana koyduğunu, açıkça "Kuvây-ı Millîye" tarafında olduğunu ilân etti.
Anadolu harekâtını başından beri kötüleyen ve Kuvây-ı Milliye aleyhinde yazılar yazan bazı Osmanlı ve Padişah yandaşı İstanbul gazeteleri Hâkimiyet-i Milliye'nin çıkışına büyük tepki gösterdi.
Onlar, Mustafa Kemal'in gazetesini kötülüyor, milleti, sonu karanlık bir maceraya sürüklemekle suçluyorlardı. Hâkimiyet-i Milliye ise, bu bozguncu gazetelere cesaretle yaylım ateşi açıyor, Anadolu'nun bu gazetelere karşı sert tutumuna geniş yer veriyordu.
Sivas'taki Anadolu kadınlarının muhteşem mesajı
2 Şubat 1920 tarihli sayısında Sivas'taki Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti üyelerinin İstanbul'daki Osmanlı Matbuatı Cemiyeti'ne çektikleri telgraf "Anadolu'dan Acıklı Bir Sadâ" başlığı ile yayınlandı. Türk kadınlığının övünç yaftası olabilecek bu telgraf özetle şöyledir:
"Memleketimizi düşmanlar taksime çakşırken onlara manen, maddeten yardım eden memleketin bu hayırsız evlâtlarını kadın kalbiyle tel'in ediyoruz.
Bu gazetelerde yazılanlarla, yazanlardan nefret etmeyen hakiki bir Türk, Müslüman tasavvur edemeyiz. Bu efendiler acaba ne istiyorlar?
Memleketimizin en mühim, en güzel aksamının işgal altında, dindaşlarımızın zulüm ve istibdat içinde inlediğini bilmiyorlar mı? Bu efendiler ortaklığa nifak, fesat tohumu saçacaklarına memleketin uğradığı şu felâkete karşı bir tedbirleri varsa onu söylesinler.
Elverir ki bunlar memleketini sevsin ve bu memleketin evlâdı olduğunu unutmasın, vicdanını milyonlar pahasına satmasın.
Biz bugün bütün Anadolu'nun müdafaa-i hukuku nâmına toplanmış kadın ve erkekten mürekkep bir kitle halinde memleketlerimizin müdafilerîyiz.
Eğer bu efendilerin maksatları her teşebbüs-i hayrı akamete mahkûm eylemek, memlekette hiç bir namuslu adam bulunmadığını ilân etmekten ibaret ise, irtikâp ettikleri şu hal millet, memleket nâmına hıyanettir.
Harpte en ziyade felâket çeken biz zavallı Anadolu kadınlarıyız. Beş senedir bu harbe evlâtlarımızı, kocalarımızı, kardeşlerimizi memleketin müdafaası için verdik Kendimiz toprak kazdık, öküzlerin yerine saban çektik.
Sahne-i harpte sırtımızla askerimizin erzakını taşıdık Taş taşıdık. O efendilerin hanımları gibi paşa babalarımızdan kalan Büyükada'daki köşklerimizde, Şişli'deki konaklarımızda zevçlerimizle karşı karşıya oturup zevk etmedik.
Ve şimdi de zevçlerimizin bol bol, kolay kolay kazandıkları paralarla tuvaletler yaparak otomobillerde gezmiyoruz.
Verdiğimiz kurbanlara gözyaşları döküyoruz. Onların ruhunu şâd etmek için elimizde kalan bu mübarek toprakların müdafaası yolunda erkeklerimizle beraber feda-yı cana azmettik.
Buna sebep olan üç beş kişiye, diktatörlükleri, zulümleri, yanlış hareketleriyle memleketimizi felâkete sürükleyen Enver'lerden, Cemal'lerden, Talat'lardan ziyade lanet ediyoruz.
Çünkü bu efendiler bilerek, akılları ererek, ilimleriyle, irfanlarıyla memleketlerine fenalık ediyorlar. Kendilerini büyüten, yetiştiren memleketleri nâmına insafa, din kardeşleri nâmına vicdana davet ediyoruz."
Ve 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Halk adına haber almak
O günleri yaşayan gazeteci ve yazar Enver Behnan Şapolyo (1900-1972) şunları söyler...
1922 yılında Hâkimiyet'e girmek için arkadaşım Kemaleddin Kamu beni Ziya Gevher'e takdim etti. Ziya Gevher beni karşısına alarak dedi ki: "Gazetecilikte birinci şart, hadiseleri günü gününe takip etmek, ikinci şart da havadisi almak için kapıdan kovulursan bacadan girip havadisi alacaksın. Haydi, hayırlı olsun!"
O günlerde Hâkimiyet-i Milliye kadrosunda yer alan yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu düşman Anadolu'dan temizlendikten sonra hatıralarında şöyle dedi:
"İstilâ orduları topraklarımızdan çekileli henüz birkaç ay olmuştu. Ankara bir kerpiç ve tezek yığınından ibaretti. Hâkimiyet-i Milliye'nin yazı ve idare merkezi dört direk üstüne kondurulmuş iki derme çatma odasıyla bir leylek yuvasını andırıyordu. Lâkin biz bu leylek yuvasında kendimizi kartallar gibi kuvvetli buluyorduk.
Memleketin harap, geri ve perişan hali, ne şahsî tedirginliklerimiz, sıkıntılarımız, mahrumluklarımız bize zerre kadar fütur vermiyordu. Hatta biraz evvelki Millî Mücadele devrinin yorgunluklarından, bitkinliğinden bile tamamıyla kurtulmuş, yeni ve daha çetin bir mücadeleye atılmak şevki içinde kanat çırpıyorduk. Biz Hâkimiyet-i Millîye'nin kırık ayaklı masaları başında kendimizi böyle bir hamleye de hazır buluyorduk."
Bu kadar kötü şartlarda bağımsızlık savaşına büyük destek veren efsane gazete Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet'in ilanından ve 4.794 sayıdan sonra adını "Ulus Gazetesi" olarak değiştirdi.
Değerli okurlarım merhum babam gazeteci Faik Uğuroğlu işte bu Ulus Gazetesi'nde yıllarca çalıştı. Bir köşe yazısı nedeniyle "fikir suçlusu" olarak 16 ay hapis de yattı.
Ne mutlu ki bana ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucusu olduğu gazetede görev yapan bir gazetecinin oğluyum.
Ne mutlu bana ki bugün özgür bir gazeteci olarak günler sonra baba mesleğimin 50. yılına merhaba diyeceğim.
Ata'm iyi ki Ankara'ya geldin...
Hâkimiyet-i Milliye ile açtığın özgürlük yolunda inan ki yılmadan, hiçbir baskıdan, tehditten korkmadan tüm benliğimle izindeyim.
Kapıdan kovulursam, bacadan girip havadisi alacak, okurlarıma aktaracağım...
Kaynak: Atatürk Araştırma Merkezi - https://bit.ly/2SfHd3E
Orhan UĞUROĞLU, 27 Aralık 2018
orhan@yenicaggazetesi.com.tr