Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Kas 10, 2009 1:56

Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

Kitap fuarında bir genç, hüzünle ve merakla yüzüme baktı baktı ve “umudunuz var mı?” diye sordu.
“Elbette var” dedim, “Ben varsam umudum da var. Üstelik koca bir millet artık olanları görüyor, bütün mesele olayları millete anlatabilmekteydi” dedim.

* * *

Peki, bugün andığımız Mustafa Kemal Paşa’nın benzer şartlarda uyguladığı yöntem neydi?
Mustafa Kemal Paşa, TBMM’de gizli celsede konuşurken yöntemini şöyle açıklamıştı:

“Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde, yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde verilen emirlerle devlet ve ulusun araçları olan kurumlar, temel görevlerini yapamıyordu. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın başta geleni ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya ulusun kendisine kalıyordu. İşte buna Kuvayı Milliye diyoruz.”

Peki bugün aynı yöntem geçerli midir?
Bugün de yurdu savunmak ve korumak milletin kendisine kalmak üzeredir. Siyasi partiler de aynı çember içindedir. Suça bulaşmış insanlar tarafından Kuvayı Milliye’nin sahteleri üretildiği için millet, kendi teşkilâtını da kuramamıştır.
Bugün ordu müfettişi göreviyle Anadolu’ya tam yetkiyle komutan göndermek yetkisi de kimsede yoktur ki milleti o teşkilâtlandırsın.

* * *

Peki hiçbir şey yapmadan bekleyecek miyiz?
Elbette ki beklemeyeceğiz.
Çünkü yine Mustafa Kemal Paşa’nın söylediği gibi “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir.

Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir. Fakat bu durum hiç bir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin çöküşüdür. (...) Meclis’in zihniyeti, çalışmaları ve durumu, düşmana ümit verici olmadıkça iç ve dış cephelerimizin yerinden oynamasına imkân ve ihtimal yoktur. (...)

Gerçekten de bugünün hayat şartları içinde bir tek fert için olduğu gibi, bir millet için de kudret ve kabiliyetini fiilî eserlerle gösterip ispatlamadıkça kendisine değer verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek boşunadır.

Kudret ve kabiliyetten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık, adalet ve cömertliğin gereklerinin yerine getirilmesini, bütün bu vasıflara sahip olduğunu gösterenler isteyebilir.”

* * *

Demek ki umutsuzluğa kapılmak iç cephenin çökmesi demektir!
Sonra da göreve atılmak için içinde bulunduğun imkân ve şartları düşünmeyeceksin.
Milletin her ferdi, milli şerefi korumakla görevlidir! Her Türk doğal olarak görevlidir. Bu görevi ona tarihi ve kimliği vermektedir, Bilge Kağan vermektedir, Atatürk vermektedir; çembere alınmış devletin kendi ikbalini düşünen yöneticileri değil!

Görevi kimseden bir emir olarak beklemeyeceksin! Çünkü senin milli zannettiğin bütün teşkilâtlar çembere alınmış durumda! Bunlardan emir alırsan, şerefini koruyamaz hale düşersin!
Görevi kendin belirleyeceksin! Senden başka da kimse bilmeyecek!


Arslan BULUT, 10 Kasım 2009
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

İletigönderen Başkomutan » Çrş Kas 11, 2009 5:32

TSK'ya hücum, kimseye hayır getirmez!

Doğan Haber Ajansı muhabiri Akif Arıcı’nın haberine göre Antalya Fatih Mahallesi Antalya Bulvarı üzerinde Süleyman Tosun, karşıya geçmek isterken bir polis memurunun kullandığı otomobilin çarpması sonucu olay yerinde can verdi.
Tosun’un çiftçilik yapan babası Hüsnü Tosun’un da 15 yıl önce aynı yerde, yine bir otomobil çarpması sonucu trafik kazasında öldüğü ortaya çıktı.
Yıllardır aynı yolda insanların öldüğünü söyleyen mahalleli, yetkililerden üst geçit yaptırmalarını istedi.
Haber bu!


Demek ki 15 yıldır olay yerinde Süleyman Tosun da dahil semt sakinleri bir tedbir alınması için söylenmekten başka hiçbir çareye başvurmamış.
Birkaç gün sonra bu olay da unutulur, hayat devam eder. Aynı yerde bir başka vatandaş otomobil altında kalana kadar kimse kılını bile kıpırdatmaz.
Aslında sadece Süleyman Tosun’un veya Antalya’daki semt sakinlerinin değil, Türk halkının genel tutumu böyledir.
Çünkü düzenin yanlış işlediğini söyleyenlere hep suçlu muamelesi yapılmıştır.
Siyasette bunun sön örneği, Cumhuriyet mitinglerine katılanların durumudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin frenleri patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gittiğini gören vatandaşların bir kısmı, “Cumhuriyet mitingleri” ne destek verdi. Milyonlarca insan Ankara, İstanbul ve İzmir’de meydanları doldurdu. Halkın bu büyük uyanışından herkes kendine göre bir pay almaya çalıştı.
Devletin önemli bir kurumunda önemli görevlerde bulunan bazı kimseler, bu yükselen dalgayı kendi ikballerinin teminatı gibi görerek kullanmaya kalkıştı. Siyasi rant elde etmek isteyenler oldu. Halbuki, halkın tek istediği, cumhuriyetin kuruluş felsefesinden sapılmamasıydı.
Halk açısından, kimin Genelkurmay Başkanı veya başbakan olacağı değildi mesele.



Ve daha acısı halk, Menderes, Demirel ve Özal dönemlerinde aynı oyunu defalarca seyretmişti. 10 yılda bir Türkiye’de kuruluş felsefesi ile birlikte demokrasi de ayaklar altına alınıyor ama kimse bunun tedbirini almayı düşünmüyordu.
Kuruluş felsefesini ve demokrasiyi askerlerden önce siviller aşındırıyordu. Askerler de her defasında kurtarıcı olarak yönetime el koyuyordu. Tabii darbe dönemlerinin milyonlarca mağduru da oluşuyordu. Askerler kışlalarına çekilince mağdurlar yeniden örgütleniyor ve daha büyük bir hazırlıkla yeniden aynı oyunu sahneye koymaya çalışıyordu.


AKP dönemi, Türkiye’nin üniter ve ulus devlet yapısını temelinden sarsmıştır. Millet bütünlüğü, Başbakan’ın kendi uydurduğu “Türkiye kimliği” gibi formüllerle yok edilmiş, meselelere topyekûn çözüm bulmak yerine millet, Kürtler, Aleviler gibi ayrı ayrı gruplar halinde ele alınarak, “çalıştay” adı altında farklı yönlere doğru yönlendirilmiştir.
Bu defa, otomobilin direksiyonunda bulunanlar, milleti birbirine düşürürken askerler müdahale etmesin diye TSK üzerinde de psikolojik operasyon uyguluyor.
Trafik kazasında olduğu gibi polis, askere karşı kullanılıyor!
Oluşturulan yeni medya, her gün TSK’yı yıpratıyor, TSK ise savunma bile yapamıyor.


Elbette TSK da meşru çizgide bulunmalıdır ama kendimize dışarıdan bakarsak görürüz ki, bu tablo pek hayırlara vesile olacak bir tablo değildir dostlar. Ne AKP’ye hayır getirir, ne CHP ve MHP’ye, ne DTP’ye, ne polise ve MİT’e, ne de TSK’ya!
Millete bir hayır getirmeyeceği zaten besbelli.
İşte bu sebeplerle, herkesin aklını başına toplamasında fayda var! Kimse yaptığının yanına kâr kalacağını zannetmesin. Türk Milleti nice badireleri atlattı, bu badireyi de atlatacaktır. Fakat, bu defa öyle anlaşılıyor ki devri sabık da yaratılacaktır.
Herkesten yaptığının hesabı sorulacaktır.


YENİÇAĞ
ARSLAN BULUT
11.11.2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

İletigönderen Deli Haydar » Cmt Haz 26, 2010 0:42

Arslan Bulut yazdı:Demek ki umutsuzluğa kapılmak iç cephenin çökmesi demektir!
Sonra da göreve atılmak için içinde bulunduğun imkân ve şartları düşünmeyeceksin.

Milletin her ferdi, milli şerefi korumakla görevlidir! Her Türk doğal olarak görevlidir. Bu görevi ona tarihi ve kimliği vermektedir, Bilge Kağan vermektedir, Atatürk vermektedir; çembere alınmış devletin kendi ikbalini düşünen yöneticileri değil!

Görevi kimseden bir emir olarak beklemeyeceksin! Çünkü senin milli zannettiğin bütün teşkilâtlar çembere alınmış durumda! Bunlardan emir alırsan, şerefini koruyamaz hale düşersin!

Görevi kendin belirleyeceksin! Senden başka da kimse bilmeyecek!

"Görev tanımı"na ilişkin genel bir anımsatma yapalım:

Gazi Kemal Atatürk yazdı:Ey Türk Gençliği!

Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak ve savunmaktır!

Görevin öncelik sırası: Birinci!
Nedir bu görev: Korumak ve kollamak!
Neyi, neyi: Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyeti'ni!
Kim yerine getirsinmiş görevi: Türk Gençliği!
Süre belirtilmiş mi: Sonsuza dek!

Anlaşıldı.
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Ata’nın vasiyeti: Görevini kendin belirleyeceksin!

İletigönderen itaatsiz » Sal Haz 29, 2010 10:43

Çoğu başlığı uzun uzun dolaştım. Ayrı bir başlık altında bu yazıyı paylaşacaktım fakat burasının daha uygun olabileceğini düşündüm.
Aşağıdaki yazı en başından görevlerimizi layıkıyla yerine getirseydik neler olabileceğini gösteren bir yazı. Bir tersleme...

10 Kasım’ın en çarpıcı konuşmasını Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazil Necdet Ardıç yaptı

PAMUKKALE Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç’ın, Atatürk’e ölümünün 71. yıldönümü dolayısıyla yazdığı mektupta ilginç ifadeler yer aldı. Tersname şeklindeki mektubuyla önce şaşırtan, ardından ince ince eleştirilerini sıralayan Prof. Dr. Ardıç, öğrencileri tarafından uzun süre ayakta alkışlandı.

Pamukkale Üniversitesi’ndeki Atatürk’ü anma törenlerine Rektör Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç’ın yazıp öğrencilerine okuduğu mektup damgasını vurdu. "Değerli büyüğümüz, liderimiz, sevgili atamız; bugün sen doğalı 128, Cumhuriyet kurulalı 86, seni kaybedeli 71 sene oldu" diye başlayan mektupta, şu ifadeler yer aldı:

"Geçen senelerde çok çalıştık, hiç durmadık. Vatanımız güllük gülistanlık. Her köşesini demir ağlarla ördük. Çevremizdeki komşularımızla oluşturduğumuz barış çemberi devam ediyor. Emperyalist güçler hala bize diş geçiremediler.

Madenlerimizin hepsini bulduk, ekonomimize kazandırdık. Osmanlı bankasından aldığımız dersle milli bankalarımızı koruyoruz. Türk sermaye birikimi zorlukla oluştu, fabrikalar kurdu, onların yüzyıllık fırsatçı uluslararası sermaye önünde ezilmemesine dikkat ediyoruz. Bilim adamlarımızın geliştirdiği yeni ürünlerle dünyanın heryerinde aranan mamülleri üretiyoruz. Bu yüzden işçilerimiz refah içinde ve mutlu. O çok önem verdiğin eğitim sistemimiz süper, bırak okuma-yazma bilmeyen kalmamasını herkese fırsat eşitliği, kaliteli eğitim, uzmanlaşma en üst düzeyde. Toplumun eğitim düzeyi yüksek, boş zamanlarında herkesin elinde bir kitap! Güzel sanatlar ve spor hayatımızın içinde, herkesin ilgilendiği bir uğraşısı var. Her şehirde tiyatrolarımız, sanat gruplarımız hem halkımızı devamlı eğitiyor, hem de sosyal ortamlar sağlıyorlar. Hele kütüphanelerimizi görmeni isterdik. Çiftçimiz her zamanki gibi baştacımız, köyde olmak eğitimsiz olmak anlamına gelmiyor. Kendi tarlalarımızda kendimize yeterli olmak için çok çalışıyoruz. Milletimizin birliği, ortak dilimiz sayesinde pekişti. Devletin parası hepimizin ortak varlığı, yokluk günlerini unutmadık, çok titiz bir şekilde harcanıyor. Borçlarımızın hepsinden kurtulduk, hatta bazı ülkelere boyunduruk altına girmesin özgür kalabilsin diye borç bile verebiliyoruz. Halkımızın maneviyatı sağlam, istediği gibi ibadetini yapıyor, kimsenin kulu değil, çünkü dininin kurallarını türkçe öğreniyor, ibadetini türkçe yapıyor. Bu konuda fırsat olmayınca, onları kandıracak ruhban sınıfı da kalmadı. Kurduğun tarih kurumları sayesinde, kendi tarihimizi hem materyalist çıkarcı batı bakışından, hem İslamik Arap emperyalizminden, hem tek yanlı kindar Çin söylemlerinden kurtardık."

"SENİ DANSÖZ GİBİ PASTADAN ÇIKARIYORLAR"

Bu ifadeler törendeki öğrencilerde şaşkınlık yaratırken, Rektör Ardıç, mektubuna şöyle devam etti:

"Değerli Atam, Lütfen kızma, seninle eğlendiğimizi düşünme. Senin zaten gerçekleri bildiğini biliyoruz. Bütün bunları; 71 yıldır atılan o gösterişli, ağlak nutuklardan, samimiyetsiz törenlerden sıkılmışsındır, mektubun girişinde seni birazcık gülümsetebilirmiyiz diye yazdık. Çünkü senden hatıra kalan resimlerdeki o içten tebessüm sana çok yakışıyor. Doğrusunu istersen, senin gibi liderler artık bu günlerde pek muteber sayılmıyor. Seni bekarlık partilerindeki dansözler gibi pastadan çıkarıyorlar. Açık konuşmak, düşünmek, yorulmadan çalışmak değer kaybetti. Artık fikir tartışmaları bile farklılaştı, halkın kimin ne demek istediğini anlamasına imkan yok.

Toplum mühendisliği öyle gelişti ki, artık tutarlılığa bile gerek kalmadı. Öyleki fikrin başlığı, sloganı ve içeriği tamamen farklı olabiliyor. Barış isteyerek savaş, birlik isteyerek ayrılık, eşitlik isteyerek sömürü, demokrasi isteyerek baskı kolayca yapılandırılabiliyor. Ama sen bunların olacağını zaten biliyordun. Bize nelerle karşılabileceğimizi açıkça söylemiştin. ‘Ey Türk Gençliği’ diyen sesin hala kulaklarımızda.

Gençken bu hitabeyi her okuyuşumuzda hepimiz içimizden ‘üzerimize düşeni yaparız elbet’ demiştik. Şu anda kaçımızın hala aynı fikirde olduğunu tahmin etmek biraz zor. Neyse! Senin ideallerine inanan, seni putlaştırmamış, her olayı bilimin penceresinden değerlendiren bizler buradayız. Eskisi kadar çok değiliz.

Senin gösterdiğin yolun değil de senin yarattığın gücün etrafında toplananların hepsi yolda döküldü. Kimisi paranın gücüne, kimisi iktidar nimetlerine dayanamadı. Kimisi dünyada popüler olmayı, ülkesinde onuruyla yaşamaya yeğ tuttu. Kimisi korktu. Anlık rüşvetleri, çocuklarının geleceğine tercih etti. Kimisi hümanist kesildi. Tarihin neden tekerrür ettiğini unutup, ülkesine başkasının gözlükleriyle bakmaya başladı. Kimisi sivil toplum örgütçüsü oldu. Parayla fikir ithalatçılığı yaptı. Kimisi kendine iktidar alanı açmak için, bugüne kadar bu ülkeyi yüzlerce kere dolandırmış kişilerle işbirliği yapıp, onları idare edebileceğini sandı.


"ŞİKAYET EDİYORUZ DİYE DÜŞÜNME"

Ama hepsinin vicdanı, 128 yıl önce doğan senin görüşlerinin, günümüzde de hala geçerli olmasını kaldıramadığından, bütün yapılanların senin görüşlerine uygun olduğunu anlatmak için neler uyduruyorlar neler, yaratıcılıkta sınır yok, keşke görebilseydin. Artık yolumuza onlarsız devam ediyoruz. Bu anlattıklarımı sakın bir şikayet veya bir çaresizlik ifadesi olarak düşünme. Sadece bize gerçekleri görmeyi, ona göre politikalar üretmeyi, kendine ve milletine güvenerek onurlu davranmayı sen öğrettin.

Sen aramızdan ayrıldıktan sonra ulusal hedeflerimize konsantrasyonumuzu kaybettik, birbirimizle uğraştık, küçük kurnazlıklarla vakit kaybettik, düşmanlarımızın ülkemizin planlarına müdahil olmasına izin verdik. Kişisel çıkarlarını siyaset diye yutturanlarla, milleti için fedakarca çalışanları birbirinden iyi ayıramadık. Ağaları, şeyhleri, savaş zenginlerini, saltanat meraklılarını, din bezirganlarını yeniden hortlattık. Senin yönetimine diktatörlük diyenlerin, demokrasi diye diye nasıl kendi krallıklarını kurduklarını zamanında farkedemedik. Ama artık daha tecrübeliyiz. Kolay kolay, gazete haberlerinin, kimin çektiği belli olmayan filmlerin, yalancı kahramanların tuzaklarına düşmüyoruz. Bütün hatalarımıza rağmen uğraşıyoruz, didiniyoruz, anlatıyoruz, uyandırmaya çalışıyoruz.


"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DEYİŞİNİ ÖZLEDİK"

Bizimle dalga geçiyorlar: Emperyalizm çağının bittiğini, dünyada bütün ülkelerin barış içinde, uygarlık yolunda yürüdüğünü artık bizi millet yapan, bu vatanda birarada tutan bu fikirleri bırakmamız gerektiğini söylüyorlar. Üzülmüyoruz, yılmıyoruz, tekrar uğraşıyoruz, tekrar anlatıyoruz. Biz, daima burada olacağız. Ama, seni özledik.

Senin ufkunu özledik. Yol göstericiliğini, milletine her zaman güvenmeni, senin onurunu özledik. Senin sarı saçını, mavi gözünü, dostluğunu özledik. Vatanın için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı, bizleri hep biraraya getirmeye çalışmanı özledik.

Her kelimeni dikkatle seçişini, kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı, sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özledik. Bağımsız karakterini, barışa hasretini, gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özledik.

Kendi kendini eğitmeni, okumadan, bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özledik. ‘En hakiki mürşit ilimdir’ diyen sesini, bilim adamlarına verdiğin desteği özledik. Davet edilmeden hiçbir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini, dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini, milletine uşak dedirtmeyen özgüvenini özledik. Uzak görüşlülüğünü, çocuklara olan sevgini, gençliğe güvenini, geleceğe olan inancını özledik. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ deyişini özledik. Seni Özledik.


"SEN RAHAT UYU"

Senin inançlarını, yaptıklarını, herşeye rağmen, üniversitemizde yaşatıyoruz. Hedeflerimizi hiç değiştirmedik, Halkımızın refahı, Vatanımızın bütünlüğü, Vicdanımızın özgürlüğü, Birey olmanın özgüveni, Bilimin ışığı. Atam, hepimiz, öğrettiklerini, seni, unutmadık. Sen rahat uyu. En derin saygılarımızla ve en içten sevgilerimizle."

PAÜ Rektörü Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç’ın, öğretim elemanları, memurlar ve öğrenciler adına okuduğu mektup uzun süre alkışlandı.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Kullanıcı küçük betizi
itaatsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 6
Kayıt: Çrş Haz 02, 2010 12:52
Konum: O satıh...


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x