Ataname'nin Işığında Diyanet Fetvası
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Diyanet fetvasını savunarak "Diyanet’in fetva verirken uygulayacağı tek kanun, Allah’ın kanunlarıdır" demiş. Ayrıntılı açıklama şöyle:
“Diyanet İslam ile ilgili konuşuyor, İslam’a ait konularda fetva veriyor, yorum yapıyor. Değerlendirme yapıyor. Şimdi insanlar aynı konuda farklı düşünebilir. Diyelim ki faiz konusunda Diyanet neye bakacak; Kur’an a bakacak. Piyango konusunda neye bakacak. Kur’an a bakacak. Şimdi diyor ki; vay böyle bir fetva nasıl verilir. Kardeşim Diyanetten bugünkü kanunlara göre fetva mı istiyorsun; yoksa İslam’a göre mi fetva istiyorsun? Bir yandan fetva soruyor, bir yandan “kanunlara uygun niye fetva vermiyor” diyor. Diyanetin uyacağı tek kanun var, O da Allah’ın kanunudur fetva verirken. Ona uygun fetva veriyor.”
Bozdağ’ın, “Allah’ın kanunları” derken kastettiği, hiç kuşkusuz “İslam şeriatı”dır. Kendisi de diyor, “Kur’an” diyor. Sorarsan, hadisleri ve diğerlerini de katacaktır.
Peki, bu konuda Ataname ne diyor?
Yanıt için iki yol izleyebiliriz: Kapsamlı yol, kısa yol.
KAPSAMLI YOL
İlk olarak konuyla ilgili İlke belirlenir. Hiç kuşkusuz konu, doğrudan Laiklik İlkesi’yle ilgilidir.
1- “İçindekiler” kısmına bakalım.
Laiklik İlkesi Ataöğreti’nin 10 ilkesinden sekizincisidir. Kitabın 592. ve 668. Sayfaları arasında yer almakta ve 16 dergeden oluşmaktadır. Bu ilkelerden ilk üçü sırasıyla “Laiklik, Vicdan Özgürlüğü, Din ve İslam” başlıklarını taşımaktadır. Sonraki üç derge dincilik (Dincilik, Tarikatlar, Siyasal İslam) konusunu işler. Snra, Öğretim Birliği dergesinin ardından, kadın konusuna geçilir. Kadın konusu sırasıyla şu dört dergede ele alınır: “Kadın ve erkek, kadın eğitimi, kadının görevleri, kadın giyimi.” İzleyen dört derge ise halifelikle ilgilidir. Son derge “dine hizmetlerim” başlığını taşır.
2- Şimdi konumuzla ilgili dergeleri seçmemiz gerekiyor, öncelikle bakmamız gereken dergeler, bence şunlardır:
Laiklik (sayfa: 593), Dincilik (s.602), Siyasal İslam (s.613), Dine Hizmetlerim (s.664).
3- Bu dergeleri dikkatle okuyarak, Bekir Bozdağ’ın düşüncesini, Ataname’ce yorumlayabiliriz. Ancak bu oldukça uzun bir yoldur. Orta bir yol olarak, ben sadece “Laiklik” dergesini gözden geçireceğim.
KISA YOL
Gelelim ikinci yönteme… Bu, kısa yoldur, çabuk sonuç alınır.
1- Kullanılacak araç kitabın “Genel Dizin” kısmıdır.
2- Açıklamada geçen ve bunun çağrıştırdığı anahtar sözcükler belirlenir. Bu sözcükler şunlar olabilir: Diyanet İşleri Başkanlığı, Hükümet, fetva, Kur’an, İslam,...
3- Bu terimler Dizin’de önem sırasına göre tek tek aranarak, verilen sayfalara ulaşılır, Ataname’nin konuyla ilgili yöneltileri bulunur.
Ben yazıyı uzatmamak için yalnızca iki terime göre arama yapacağım: Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an… Bulduğum yöneltileri aşağıya alıyorum.
* * *
- Laiklik din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din anlayışı vicdan işidir. Biz bu nedenle din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ayrı tutmayı, siyasetten ayrı tutmayı milletimizin çağdaş ilerlemede başlıca başarı nedeni olarak gördük. [Laiklik, 2]
- Devletimiz laiktir. Resmî dini yoktur Türkiye Cumhuriyeti’nin. Bizim siyasî hayatta daima arayacağımız temel budur, Laik Cumhuriyet’tir. [Laiklik, 5]
- Laiklik toplumda aklın ve ehliyetin işletilmesini ister, inançlara saygılıdır. Din toplumsal yaşama değil, ancak bireysel yaşama yön verebilir. [Laiklik, 3]
- Laik insan ilhamlarını gökten ve gaipten almaz, dinsel dogmalardan almaz, doğrudan doğruya yaşamdan alır. Din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmaz, kasıt ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden uzak durur. Dinin, mezhebin siyaset aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar. Gericilere fırsat vermez. [Laiklik, 8]
- 1946 seçimlerinin ardından, 1950’lere doğru durum değişti, geri dönüşler başladı. Yasalarda yapılan değişiklerle, özellikle 1970’lerden itibaren öğretim birliğinden iyice sapıldı; eğitimde sistem ikiliği yeniden hortladı ve gittikçe belirginleşti. Hemen her iktidarın desteğiyle dinî okul ve kursların sayısı hızla arttı. Gençler arasında fikir ayrılıkları başladı, tarikatçılık alıp yürüdü. Cami yoluyla yapılan eğitim, toplumsal bölünmeyi daha da artırdı. Bu tahribata Diyanet İşleri Başkanlığı da katıldı. Açık ve gizli olarak karşıdevrimci faaliyetlerde bulundu. [Öğretim Birliği, 8]
- Bir yaygın din eğitimi kuruluşu niteliğinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı geniş mali olanaklarıyla, çeşitli yayın araçlarıyla pek zararlı propagandaları pervasızca yürüttü. Çağdışı yayınlarıyla ve her fırsatta sultanlık, halifelik dönemlerinin özlemi dile getirildi, dinsel konularda yüz kızartıcı ölçülere varan müstehcen ve sapıkça bilgiler verildi, örtülü ifadelerle ben ve devrimlerim yerildi. [Öğretim Birliği,16]
- Sünni imamların gösterdiği yoldan şaşmamak, bunun dışındaki bütün yollardan kaçınmak koşul olarak öngörüldü. Aleviler bidatçı ve sapık olarak damgalandı. Devrimlerime karşı cihat çağrıları yapıldı. Başkanlık Müslüman Arap ülkelerinin pek çoğunda gerçekleştirilen çağdaşlaşma hamlelerini görmezden geldi. Her alanda göz kamaştırıcı ve geri kalmış ülkelere önderlik eden Türk devrimlerine karşı bir ortaçağ zihniyeti oluşturma çabası içine girdi. Sormak gerekir: Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasa ve yasaların karşısına çıkma hakkını kendinde nasıl bulabildi? [Öğretim Birliği,17]
- Elmalılı Hamdi Yazır’a, Kur’an tefsirini yaptırdım. Ardından, ikinci büyük adımı attım. 12 ciltlik Buhari tercüme ve şerhini yaptırdım. 1924’de ise dinle devlet işlerini birbirinden ayırdım. Dini vicdanlardaki yüksek yerine oturtmaktı bir amacım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdurdum; din ve mezheplerle ilgili ibadet ve yönetim işlerini düzenlesin diye, imanla ilgili fıkıh kuralları hakkında Müslüman yurttaşlara bilgi versin diye… Bir görevi de Laikliği korumaktı. Zamanla tam tersi işler yaptı, o başka…[Dine Hizmetlerim, 8]
- İslam dünyası, ta Muaviye’den beri Kur’an’ın esas mesajının dışlandığı bir din yaşadı. Müslümanların esas sorunu İslam’ı yanlış anlamalarıydı. Ne var ki, Müslüman ne yanlış anlamaktan vazgeçiyordu ne de yanlış İslam’dan. Yüzyılların çıbanlaştırdığı bir dertti bu. Çok ciddî bir neşter vurulmadan iyileşmezdi. O neşteri ben vurdum, ama değeri bilinmedi. [Dine Hizmetlerim, 11]
- Biz Müdafaai Hukuk öncüleri, 1924’den itibaren akıl ve İslam dışı bulduklarımızı dinden ayıklamaya, tasfiye etmeye başlamıştık. Bu tasfiye, düşmanlarımın iddia ettikleri gibi asla dinin tasfiyesi değildi; din adı altında sahnelenen yalanların tasfiyesiydi, uydurma ve hurafelerin tasfiyesiydi. Yine Müdafaai Hukuk’un hedef ve eylemlerinden biri de, Allah’a kulluğun aracılardan kurtarılmasıydı. Bu, Kur’an’ın da istediği şey değil midir? [Dine Hizmetlerim, 12]
Prof. Dr. Cihan DURA, 6 Ocak 2018