Atatürk Anlatıyor: Barış Politikamız
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin barış politikası hakkındaki görüşlerini anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal düzenliyor, güncelliyor, tamamlıyor.
* * *
1- Yeni Türkiye’yi görmüş ve tanımış olanlar bilirler ki, Türk Cumhuriyeti toplumu, kendisine hedef olarak insanlığı ve kültürü almıştır. Türkiye’nin yeni gitmek istediği yol ve kurmak istediği nokta kültür hayatında yükselmek, insanlık yolunda ilerlemek ve elinden geldiği kadar barışa ve insanlığa hizmet etmektir. Bütün bu kutsal hedeflere yürürken, prensibimiz yurdumuzda barış ve sükûn, dünyada barış ve sükûndur. Bu temel üzerinde isterim ki, Türkiye bütün insanlığı yüksek ve tertemiz düşünceli bir topluluk haline getirmekte kendisi gibi olan yüksek milletlerle beraber çalışsın. Bu yolda yürümek isteyen Türkiye çok eski tarihinde uygarlık alanında oynamış olduğu büyük rolü tekrardan başka bir şey yapmıyor.
2- Bu genel çerçeve içinde, dış politikada benimsemiş olduğumuz hedefleri iki sözcükle özetleyebilirim: Refah ve barış… Gerçekten, bizim hükümetlerimizin biricik hedefi; ekonomi alanında ülkenin refahı için kendi özgürlüğünü temin ve her ülkenin ayrı ayrı iyiliği ile genel refaha hizmet etmek olmuştur; siyasi alanda ise barış içinde yaşamak… Ancak meşru savunma araçlarını herkes için ve herkese karşı olduğu gibi muhafaza etmek, buna karşılık saldırı araçlarını karşılıklı olarak azaltmak da bir hedefimizdi. Dış politikamız başlangıçta kendisine çizdiği bu hareket hattından asla sapmamıştır. Daima milletlerin refahını doğuran barış içinde, ülkenin gelişmesini hedeflemiştir. Bu gelişmeyi tam ve mutlak olarak bütün milletler için de istemişizdir.
3- Yurtta barış, dünyada barış… Cumhuriyetimizin başta gelen prensiplerinden biridir. Bu prensip, insanlığın ve uygarlığın refah ve ilerlemesinde en esaslı bir etkendir. Ona elimizden geldiğince hizmet ettik. Bu, bizim için bir övünç vesilesi olmuştur.
4- Evet, bizim takip ettiğimiz siyaset barışçı siyasettir. Türk milletinin idari, mali ve ekonomik bütün bağımsızlık hukukuna ve hayatına sahip olması; hiçbir millete zarar vermeyen ebedi kazanılmış hakkıdır. Biz barışa her zaman, bütün varlığımızla hazırız. Türkiye birçok savaşlara sahne olmuştur, sonu gelmez felaketler görmüştür; onun barış ve sükûn ihtiyacı fazladır. Ancak ulusal egemenliğimiz, iç ve dış bağımsızlığımız asla zarar görmemelidir, vatanımızın bütünlüğü saklı kalmalıdır. Dolayısıyla dışişlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz barış fikrine dayanır. Uluslararası herhangi bir sorunumuzu barış yoluyla halletmeyi aramak, bizim menfaat ve zihniyetimize uyan bir yoldur.
5- Meclis’imiz ve Meclis’imizin hükümeti kavgacı ve maceracı olmaktan uzaktır. Aksine barış ve esenliği tercih eder. Özellikle insancıl, uygar ülkülerin meydana çıkmasına olağanüstü taraftardır. İşte bu esaslar çerçevesinde gerek doğu ve batı ülkeleriyle daima iyi ilişkiler ve dostluk bağları ararlar.
6- Biz savaş yanlısı değiliz, barışseveriz. Ve bir an önce barışın sağlandığını görmek ve ona yardım etmek, hizmet etmek isteriz. Ancak şu koşulla ki, bizim için barış demek, tam bağımsızlığımızı temin edecek barış demektir; hakiki hayatımızın teminine yarayan araçları elde etmek demektir.
7- 1930’lu yıllarda yaptığım Meclis açış konuşmalarımda da barış eksenli dış politika ülkümüzü ve kararlılığımızı, bu yoldaki gerçekçi uygulamalarımızı ve sonuçlarını şöyle ifade etmiştim: Dış politikamız, barış ve uluslararası işbirliği yolunda gelişmiştir ve yürüdüğümüz yol değişmez bir yoldur. Milletler Cemiyeti’nin geçirmekte olduğu çetin evrelerde, cumhuriyet hükümeti, bu uluslararası kuruluşa olan bağlılığını her alanda göstererek barış idealine en uygun yoldan ayrılmamıştır. Barış yolunda nereden bir çağrı geldiyse, Türkiye onu candan bir istekle karşılamış ve yardımlarını esirgememiştir.
8- Türkiye Cumhuriyeti, her şeyden önce, öteden beri ilan ettiği gibi, “Yurtta barış, dünyada barış” prensibine sadık olduğunu göstermekte hep ısrarlı olmuştur. Yine Türkiye Cumhuriyeti dünyada barışın istikrarına çalışan büyük dostlarının insanî faaliyetlerini her ne şekilde olursa olsun felce uğratmakta asla etken olmaz. Tersine, bütün insani anlaşmazlıkları barışla sonuçlandıracak girişimlere katılmaya hazırız.
9- Dış politikamızın ayırıcı niteliğini kısaca anlatmış olmak için diyebilirim ki, tuttuğumuz siyasi yol ve hedeften ayrılmıyoruz. Son yıllarda uluslararası ilişkilerde sürekli değişiklikler olmasına rağmen, biz bu karışıklığın ortasında, barışseverlik dolu duygularla karşılıklı dostluklarımıza riayet ediyoruz. Onların nitelik ve alanlarını genişletmeye elverişli zihniyetle, uluslararası durum ve görevimizi göz önünde tutarak çalışıyoruz. Bu yolda, özenle çalışmaya devam etmek, hükümete tavsiye edeceğim en doğru karar olduğu düşüncesindeyim.
10- Ülkemizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her alanda her türlü olasılığa karşı koyabilecek bir halde bulundurmak ve dünya olaylarının bütün evrelerini büyük bir saklıkla takip etmek, barışsever politikamızın dayandığı esasların başlıcalarıdır.
11- Barışın korunması prensiplerini, coğrafi ve politik icap ve durumlara göre kullanarak barış yolundaki ihtimamı gerçeklere uydurmak milletlerin görevlerindendir. Cumhuriyet hükümetimiz bu gerçeği görmüş, uygulamış, en yakın komşuları ile olduğu kadar en uzak devletlerle olan ilişkilerini, dostluklarını, ittifaklarını ona göre düzenlemeyi bilmiş ve böylece dış politikamızı sağlam esaslara dayandırmıştır. Dürüst, barışsever dış politikamız Türkiye’nin uluslararası konum ve itibarını önemli surette güçlendirmiştir.
12- Barış üzerine açıklamalarımı bir uyarımla tamamlamak isterim; tarih 13 Ağustos 1923, Meclis kürsüsündeyim: Arkadaşlar, bugün ulaştığımız barışın, ebedî barış olacağına inanmak, elbette saflık olur. Ondan bir an bile gaflet milletin bütün hayatını tehlikeye sokar. Kuşkusuz, haklarımıza, onurumuza saygı gösterildikçe, karşı saygıda kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların saygı gösterilmediğini çok acı deneylerle öğrendik. Onun içindir ki, her olasılığın gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.
Prof. Dr. Cihan DURA, 2 Mart 2016