Atatürk Anlatıyor: Emperyalizm ve Türkiye
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemikten… diğeri siz, ölümsüz olan.
Dünya İki Zümreye Ayrılır
1- Dünya iki zümreye ayrılır. Birisi Doğu ki, kendi varlığını, insanlığını, bağımsızlığını idrak etmek; bu bilinçle de el ele vermek zorundadır. Diğer bir zümre daha vardır ki, bunlar sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır. Gayeleri insanlığın iyiliğine yönelik olmadığı gibi, aksine zulüm ve baskı olduğu için, onları lanetle anmakta kendimizi haklı görürüz. Arkadaşlar! Bu zümre kudret ve kuvvet konumunda oldukça, bunların mazlumlara merhamet ve şefkat göstermesi mümkün değildir; büyük gaflettir böyle bir şeye inanmak. Bu kuvvetleri ancak, maddi ve manevi silahlarından soyutladığımız zamandır ki öyle bir davranış beklenebilir.
Emperyalizme Karşı Savunma Uluslararası Dayanışma Gerektirir
2- Bu zümreye karşı ortak bir cephede savunma yapmak; birbiriyle hemdert olmuş milletlerin, gerçek ve içtenlikli dayanışması ile mümkün olacaktır. Bu dayanışmaya dahil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikrini benimsemiş ve onunla donanmış bulunması gerekir.
Emperyalistler Kendilerini Dünyanın Sahipleri Olarak Görürler, Batı’da Hak Ve Adalet Savunucuları Nadirdir
3- İstilacı, mütecaviz, saldırgan olan devletler; yerküreyi kendilerinin malikhanesi kabul etmekte ve insanlığı, kendi hırslarını tatmin için çalışmaya mahkûm esirler olarak görmektedir. Bunlardaki bu garip zihniyet, garip olduğu kadar da gülünçtür. Batı’nın baş döndürücü siyasi maksatlarla dolu ortamından, halis hak ve adalet namına yükselen soylu sesler ne yazık ki pek nadirdir.
Emperyalist Devletler Milletleri Tutsak Yapmak İster
4- Milli Mücadele yılları… Emperyalistler dünyayı ateşe vermiş. Olup biteni takip ediyor, yorumluyor, çevremi aydınlatmaya çalışıyordum. Tanığı olduğum mücadeleler gerçekten çok yıkıcıydı, dehşet vericiydi. Neden? Çünkü istilacı devletler; milletleri, sadece meşru savunmalarını yapan milletleri kendi yurtlarında tutsaklığa düşürmek istiyorlar; ortaklaşa zulüm yapıyor, baskılar uyguluyorlardı. Hayat hakkı ve bağımsızlığı tehdide uğramış olan Türk milleti de, meşru savunmada, bağımsızlık mücadelesi veriyordu.
Kapitalistler İşçileri Ve Sömürge Halklarını Birbirine Karşı Kullanır
5- Öte yandan, Batı’da büyük grevler sırasında sömürge işçileri kullanılmaya başlamıştı. Bu yoldan birçok grev neticesizliğe mahkûm edildiği gibi, güvenliği temin etmek ve büyük şehirler proletaryasının gösterilerini dağıtmak üzere sömürgelerin askerleri kullanılmak isteniyordu. Dolayısıyla gerek Batı emekçileri gerek sömürgeler halkları, kapitalistlerin elinde birbirini ezmeye yarayan birer alet durumuna getiriliyordu.
Sömürge Fethi Avrupa Proletaryasını Daha Ucuza Çalıştırma Sonucunu Doğurur
6- Şöyle düşünüyordum: Sömürgelerin fethinden ancak fatih ülkenin banker ve kapitalistleri istifade eder, işçi ve yoksul halk ise zarar görür. Sömürge fethi; ancak kapitalistlerin fazla miktarda artmasından ülke içinde yeterli bir kâr temin etmeyen sermayelerini daha verimli bir şekilde nemalandırmasına yarar. Bu yoldan, işi azalan Avrupa proletaryasını daha ucuza çalıştırma imkânı da doğar.
Burjuvazi Ancak Emekçiler Köleleştirildiklerini Anladıkları Zaman Çökecektir
7- Kesin olarak inanıyordum ki, Batılı emekçiler de, köleleştirilen Asya ve Afrika halkları da, uluslararası sermayenin, birbirine kırdırmak, köleleştirmek ve efendilerinin en yüksek kârı için onları kullandıklarını bir gün anlayacaklardır. Sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleşecektir. Burjuvazinin iktidarı, İşte ancak o zaman son bulacaktır.
Kaynaklarına El Koymak İçin Milletlerin Köleleştirilmesi Kabul Edilemez
8- Bir millet, ülkesinin doğal kaynaklarını kullanmak amacıyla nasıl olur da köle durumuna konulur? Bu, sadece çağın zihniyetine değil, ayrıca en basit insanlık prensiplerine de aykırı değil midir?
Bir Gün Gelecek Zalimler Yok Olacak, Dünya Üzerinden Zulüm Kalkacaktır
9- Ama ben asla umutsuzluğa düşmedim. Diyordum ki: Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün mahvedecek, yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum sözcükleri kalkacak, insanlık kendisine yakışır bir toplumsal konuma erişecektir. Bizim milletimiz o zaman, bu gayeye ulaşan milletler arasındaki önceliğiyle gerçekten övünç duyacaktır. Emperyalist devletler, mazlumları daha sıkı tutsaklık zincirinde bulundurmak ve bu şekilde onların emeklerinden ettikleri istifadelerle zevklerini tatmin için aralarında antlaşmalar yapmışlardır. Fakat bu antlaşmalar değeri olmayan birer kâğıt parçasından başka bir şey değildir. Hakka tecavüzü içeren kâğıtların, azimli milletlerin üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. İnsanlığın mutluluğu ancak bunları parçalamakla mümkün olacaktır.
Biz Emperyalizm’e Düşmanız
10– Biz hiç kimsenin, hiçbir milletin özel âdetlerine, ahlakına ve milliyet esaslarına karşı değiliz. Yalnızca istibdada karşıyız, emperyalistlere düşmanız.
Avrupa Devletleri Türkiye’nin Gerilemesi Ve Zararı Üzerine Kurulmuşlardır
11- Emperyalizm karşısında Türkiye ne durumdaydı? Bir meclis konuşmamı hatırlıyorum. Şunları söylemiştim: Düşmanlarımızın ne mahiyette olduklarını ve bu düşmanların Türkiye üzerindeki hırslarının ne kadar eski olduğunu sizlere açıklamak isterim: Hepimiz biliyoruz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri Türkiye'nin zararı ile, Türkiye'nin gerilemesiyle kurulmuştur. Bugün bütün dünyayı etkileyen, millet ve ülke hayatımızı tehdit eden en kuvvetli açılımlar Türkiye'nin zararı ile yapılmıştır. Eğer karşılarında kuvvetli bir Türkiye olsaydı denilebilir ki, İngiltere'nin bugünkü siyaseti olmayacaktı. Türkiye Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta mağlup olmasaydı, Avusturya-Macaristan siyaseti işitilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da hayat ve siyasetlerine aynı kaynaktan esinlenmiş olarak açılım ve kuvvet vermişlerdir.
Avrupa İlerledikçe Türkiye Gerilemiştir
12- Arkadaşlar! Bir şeyin zararıyla, bir şeyin imhasıyla yükselen şeyler, elbette onlardan zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık Türkiye, aksine gerilemiş, düşme vadisinde yuvarlanadurmuştur. Türkiye'yi imhaya girişenler, Türkiye'nin imhasında çıkar ve hayat görenler yalnız olmaktan çıkmışlar, >>aralarındaki çıkarları denkleştirerek birleşmişler, ittifak etmişlerdir. Bunun sonucu olarak birçok zekâlar, duygular, fikirler Türkiye'nin imhası noktasında yoğunlaştırılmıştır.
Uygarlaştırma Bahanesi İle İçimize Nüfuz Etmişler, Devlet Adamlarımızı Etkilemişlerdir
13- Bu yoğunlaşan şey, yüzyıllar geçtikçe gelecek kuşakları adeta tahrip edici bir gelenek şeklini almıştır. Bu geleneğin Türkiye'nin hayat ve varlığı üzerinde devamlı uygulanması sonucu olarak en nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım görünüşteki vesilelerle, bahanelerle Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine girmişler, nüfuz etmişlerdir. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak kudretini, kuvvetini kazanmışlardır. Halbuki efendiler, bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türkiye halkında mevcut olan ilerleme cevherine, zehirleyici ve yakıcı bir madde ilave etmiştir. Bunun etkisi altında olmak üzere milletin ve özellikle ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur.
Oysa Bir Ülke Yabancıların Öğüt Ve Planlarıyla Yükselemez
14- Artık hayat bulmak için, durumu iyileştirmek için, insan olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler açılım buldu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin.
Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Türkiye Bu Yanlış Zihniyetle Gerilemiş, Ahlak Bakımından Da Düşmüştür
15- Tarihte böyle bir olay kaydetmek girişiminde bulunanlar acı sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de bu fikir yanlışıyla, bu zihniyet yanlışıyla malul olan bir takım ricalin yüzünden her saat, her gün, her yüzyıl biraz daha gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Arkadaşlar, bu düşüş, bu gerileme yalnız maddiyatta olsaydı hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türkiye halkı, ahlaken de düşüyor. Bu durum incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatı ile başlayan ve Batı maneviyatı ile sona erdirilen bu yol üzerinde bulunuyordu. Batı ve Doğu’nun birleştiği yer üzerinde bulunduğumuzu ve ona yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde Batı aslî mayası olan Doğu maneviyatından tamamen kopuyoruz, yalnızlaşıyoruz. Hiç şüphesizdir ki, bugün bu ülkeyi, bu milleti mahvolma ve yok olma çıkmazına sevk eden başka netice beklenmez.
Düşman Karşısında Suskunluk, Teslimiyetçilik, Aşağılık Duygusu Vardı
16 -Efendiler, bu düşüşün ortaya çıkışı korku ile, aciz ile başlamıştır. Türkiye ve Türkiye halkı ve nasılsa bunların başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında suskunluğa mahkûmmuş gibi Türkiye’yi âtıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Ülkenin ve milletin menfaatleri gereğini yapmakta kararsız ve korkak idiler. Türkiye’nin düşünen insanları adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur. Bizi, kayıtsız şartsız canımızı, tarihimizi, varlığımızı, düşman olan ve düşman olduğuna hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara teslim etmek istiyorlardı. “Bizi onlar idare etsin” diyorlardı.
Kurtuluş İçin Yeni Bir Maneviyat Gerekiyordu
17- Konuşmama şöyle devam etmiştim: Türkiye’yi tuttuğu bu hastalıklı yollardan, tükenişe ve yok olmaya götüren bu vadiden kurtarabilmek için, bütün âlimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da Türkiye’nin düşünen kafalarını yeni bir imanla ele geçirmekti. Milleti düştüğü felaket çıkmazından kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak, hayat ve bağımsızlığını kurtarmak için uğraşmaya yetenekli olduğunu anlatmakta yeni bir maneviyatın gelişmesi lazım geliyordu. Bu maneviyat ise hükümet anlayışının kökten değiştirilmesi ile mümkün olabilirdi.
Düşmana Karşı Varlığımızı Savunma Vasıtalarımız
18- Bu vesile ile, düşmanlara karşı varlığımızı muhafaza hususunda ve gayemize güvenli adımlarla yürüyebilmek için mevcut olan savunma vasıtalarımızı şöyle hatırlattım.
Bu Vasıtalar Üçtür, Birincisi Millet Ve Milli İradenin Sağlamlığıdır
19- Bizim üç vasıtamız vardır: Bunlardan ilki ve asıl olan en önemlisi, doğrudan doğruya, millettir. Hayat ve bağımsızlığı için, milletin kalp ve vicdanında tecelli etmiş olan arzu ve emellerin gelişmesindeki sağlamlıktır, kuvvettir. Millet bu gönülden arzusunu ne kadar kuvvetle göstermekte başarılı olursa, bu vicdanî emelini ve bu emelin gerçekleşmesindeki azim ve imanı göstermekte ne kadar başarılı olursa, düşmanlarımızın saldırılarına karşı o kadar kuvvetli bir savunma vasıtasına sahip olduğumuza kani olabiliriz.
İkinci Savunma Aracımız Millet Meclisidir
20- İkinci savunma vasıtamız; bu milletin hakiki ve yetki sahibi temsilcilerinden meydana gelen yüksek heyetin arzusu, millî hakikati göstermekte ve ispatta, bunun gereklerini uygulamada göstereceği azim ve kahramanlıktır. Yüksek heyet dünyaya karşı ne kadar çok dayanışma ve birlik halinde bu millî arzuyu tecelli ettirirse, hiç şüphe etmemeliyiz ki, düşmanlarımızın, Emperyalizm’in, saldırılarına karşı çok kuvvetli ve en kuvvetli savunma vasıtasına sahip olmuş oluruz.
Üçüncü Savunma Aracımız Ordumuzdur, Asıl Önemli Olan İç Cephedir
21- Efendiler; üçüncü savunma vasıtamız, milletin silahlı evlâtlarından oluşan, düşman karşısında toplanmış bulunan ordumuzdur. Bu kuvvetlerle düşmana karşı tasavvur edilmiş olan cepheler, ikiye ayrılabilir: İç cephe, görünürdeki cephe... İç cephe, asıl olan cephe, bütün ülkenin aynı fikir ve kanaatte olarak, tek vücut olarak kurmuş olduğu cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordumuzun düşman karşısında göstermekte olduğu cepheden ibarettir. Görünürdeki cephenin, ordu cephesinin sarsılması, değişmesi, mağlup olması, çözülmesi hiç bir zaman bir milleti ve bir ülkeyi mahvedemez. Bunun hiçbir önemi yoktur. Asıl önemli olan, ülkeyi temelinden yıkan ve halkını esir eden, iç cephenin düşmesidir.
Düşmanlarımız Bizi İçerden Yıkmaya Çalışıyor
22- İşte bu hakikati bizden daha iyi bilen düşmanlarımız ki, başta en alçak düşman olan İngilizler, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç yıldan beri, daha doğrusu yüzyıllardan beri çalışmaktadırlar. Bilindiği gibi, bir kale içinden yıkılır. İşte düşmanlarımız da, bizi içimizden yıkmaya çalışıyor. Düşmanlarımızın, bizce bilinen -bilinmeyeni daha çoktur şüphesiz- zehirli girişimleri gerçekten korkunçtur. Hiç kuşkusuz iddia edebiliriz ki, her birimizin şahıslarına temas edebilecek mikroplara ve araçlara bile sahiptirler. Düşmanlarımız bu uğurda her türlü fedakârlığa katlanmaktan kaçınmıyor. Çünkü Türkiye’nin mahvı, kendi hayatlarıyla karşılıklı bir durum oluşturuyor. Dolayısıyla en çok önemle üzerinde durdukları, bu millî girişimleri içerden yıkmaktır, iç cepheyi yıkmaktır.
Bir Kürdistan Sorunu Çıkarmak İçin Uğraşıyorlar
23– Evet, başta en alçak düşman olan İngilizler, düşmanlarımız; asıl iç cepheyi yıkmak için yüzyıllardan beri, bugün de çalışmaktadırlar. Güneydoğumuzda bir Kürdistan sorunu ortaya çıkarmak, oradaki masum halkın fikirlerini karıştırmak, ihlal etmek ve genel birliği bozmak için her türlü girişimde bulunmuşlardır.
Meclis Ne Kadar Birlik Olursa İç Ve Dış Cephelerde O Kadar Güvenli Oluruz
24- Gerek bu iç cepheyi ayakta tutmakta, gerek iç cephenin dayandığı ordu cephesinin kuvvet ve maneviyatını korumakta önlem alacak olan, yüksek heyettir. Yüksek heyetiniz ne kadar çok birlik ve dayanışmada içtenlikli olarak ileri görüşlü hareket ederse, iç ve dış cephelerden o kadar emin ve müsterih olabiliriz. Yüksek heyetinizin harekât fiilleri ve bütün durumları düşmana umut verici olmadıkça, iç ve dış cephelerin yerinden oynamasına imkân yoktur.
Meclis Bu Konuda Başarılı Olmuştur
25- Ve sözlerimi şöyle tamamladım: Teşekküre değerdir ki, şimdiye kadar yüksek heyetiniz milletin mülk ve ülke çıkarlarının arzu ettiği çerçevede büyük bir vakar ve onurla hareket etmektedir. Böyle olmakla birlikte, düşmanlarımız aramızda meydana gelen en ufak bir söz anlaşmazlığından bile yararlanma çarelerini aramaktadır. Tam bir kesinlikle arz ederim ki, bu gibi emeller peşinde dolaşmaktan düşmanlarımız umutsuz kalsaydı, hiç şüphe etmeyiniz ki, şimdiye kadar sorun bitmiş olurdu. Fakat ne yazık ki, istemeyerek ve bazı durumların zorlamasıyla, düşmanlarımıza umut ve emel verecek kokuların ortaya çıkması engellenemiyor.
Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 10,11, 12, Kaynak Yayınları.
Prof. Dr. Cihan DURA, 18 Ağustos 2013