Atatürk Anlatıyor: Millî Mücadele'de Bağımsızlık Hedefimiz
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemikten…, diğeri sizler, ölümsüz olan.
Mustafa Kemal Atatürk
1- Millî Mücadele boyunca iki ilkeyi sürekli savundum, Cumhuriyetimizi de bu iki temel üzerine kurdum: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık... Millî Egemenlik gibi Tam Bağımsızlık hedefimizi de ısrarla vurguladım, sık sık gündeme getirdim, açıkladım, önemini belirttim. Ben de, arkadaşlarım da inanıyorduk ki, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadele kutsaldır, hiçbir kuvvet bir milleti yaşamak hakkından yoksun bırakamaz. Geçmişe ait yaralarımız için ancak tek bir tedavi çaresi düşünebilir: “Bağımsızlık davasında ölünceye kadar sebat ve ısrar etmek.” Kendi hükümetimizin yönetimi altında bedbaht ve yoksul yaşamak, yabancı esareti pahasına erişeceğimiz huzur ve mutluluğa bin kere yeğlenir.
2- Bundan başka dedim ki, Türkiye halkı yüzyıllardan beri hür ve bağımsız yaşamış, bağımsızlığı yaşamsal bir gereklilik kabul etmiş bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet bağımsız olmadan yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
3- Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki, Türkiye halkı her uygar ve yetenekli millet gibi kayıtsız ve koşulsuz özgür ve bağımsız yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu meşru kararı ihlale yönelik her kuvvet Türkiye’nin ebedi düşmanı kalır. Bu hususta insanlık ve uygarlık dünyasının temiz vicdanı kesinlikle Türkiye ile beraberdir.
4- Türk halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, uşak muamelesine katlanamaz. Her uygar millet ve hükümet gibi varlığının, özgürlük ve bağımsızlığının tanınması talebinde kesin olarak ısrarlıdır. Bütün davası budur: Türkiye halkı mütevazı sınırları içinde bütün uygar insanlar gibi, tam anlam ve kapsamıyla özgür ve bağımsız yaşayacaktır.
5- Halkımız uyanmıştır ve saklık halindedir. Bir devlet tam bağımsızlığına ve bir millet kayıtsız koşulsuz egemenliğine sahip bulunmadıkça o devlet ve millet için hayat, gönenç ve şeref olamayacağını takdir eden milletimiz, bu gerekleri temin etmedikçe yaşamanın mümkün olamayacağına kani olmuştur. Milletimiz; bir parçasının koparılmasına, bölünmeye ve tutsaklık alçaklığına razı olmaktansa, bütün maddî ve manevî kuvvetiyle, meşru varlığını ve haklarını savunma yolunda azimle yürüyecek ve sebat edecekti. Milletimizin gerçekleri anlamakta gösterdiği rüşt ve yetenek övünmeye değerdir. Artık bu milleti tutsak ve bu ülkeyi sömürge veya malikâne yapmak hevesinde bulunanların ne büyük gaflette oldukları anlaşılır.
6- Bu istikamette, gereken her şeyi söyledik, her şeyi yaptık, her adımı attık: Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilmekte olan yeni Türkiye, Babıâli’nin yönetimi altındaki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, şeref ve onurunu, kudret ve kuvvetini idrak etmiştir. Hukukunu muhafaza için varlığını tehlikeye atmaya da hazırdır.
7- Müzakereler için şartımızın, “Millî topraklarımızın düşmanlardan tamamıyla kurtarılması, millî sınırlarımız içinde siyasî, malî, iktisadî, askerî, adlî, kültürel tam bağımsızlığımız esasının kabul edilmesi” olduğunu kesin olarak ifade ettik.
8– Tam bağımsızlığımızı önleyen anlaşmalar konusunda dedim ki: Milletimiz, Osmanlı İmparatorluğundan kendisine intikal ettirilmek istenilen, tam bağımsızlığını ihlal eden bütün antlaşmaların kayıtlarını feshetmiştir, kaldırmıştır. Tam egemenliğini doğrulayan bugünkü siyasi esaslarını saptayıp belirlemiştir. Her milletin kendi kendini yönetme hakkını özel bir şiar olarak tanımış ve bunun gereklerine olağanüstü bağlılıkla riayet etmiştir.
9- Sevr Antlaşması’nı tanımadığımızı, tam bağımsızlığın görevimizin ruhu olduğunu, bağımsızlığımızı elde etmeden barış yapamayacağımızı vurguladım, şunları söyledim: Eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni bir Türkiye devleti ortaya çıkmıştır. Onu tanımak lazımdır. Yeni Türkiye, her bağımsız millet gibi hukukunu tanıtacaktır. Sevr Antlaşması Türk milleti için o kadar uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun hiçbir dost ağzından çıkmamasını talep ederiz. Sevr Antlaşması’nı beyninden çıkarmayan milletlerle, güven esasına dayalı muamelelere girişemeyiz. Bizim gözümüzde böyle bir antlaşma yoktur. Siyasi, adlî, ekonomik ve malî bağımsızlığımızı yok etmeye ve sonuçta hayat hakkımızı inkâr ve iptale yönelik olan Sevres Antlaşması bizce mevcut değildir.
10- Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin asli ruhudur. Bu görev, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu görevi yüklenirken, uygulanabilirliği üzerinde çok düşündük. Fakat netice olarak edindiğimiz kanaat ve iman, bunda başarılı olabileceğimize dairdir. Biz, işe böyle başlamış insanlarız. Bizden öncekilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde var olduğu sanılan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, uygarlık dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya tabi olmaktan ileri gelmektedir.
11- Bu hataya tabi olmanın sonucu; ülke ve milletin bütün onurundan ve bütün yaşama yeteneğinden sıyrılmasını ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz yaşamak isteyen, onur ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya tabi olmak yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya tahammül edemeyiz. Alim, cahil, istisnasız bütün millet bireylerimiz, belki içerdiği zorlukları tamamen idrak etmeksizin, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta tam bağımsızlığımızın sağlanması ve devam ettirilmesidir.
12- Bağımsızlığımızı temin etmeden barışa ve sükûna erişeceğimize inanmıyoruz. Şeklen, usulen barış yapabiliriz. Anlaşma yapabiliriz. Fakat tam bağımsızlığımızı temin etmeyecek olan barışlar ve anlaşmalarla milletimiz hiçbir zaman rahatlığa ve sükûnete erişemeyecektir. Belki, maddi mücadelesini terk ederek haraplığa sürüklenmeye müsaade etmiş olacaktır. Eğer milletimiz buna razı olsaydı, bunu kabul eğiliminde bulunsaydı, iki yıldan beri mücadele etmeye hiç de gerek yoktu. Daha Mütareke’nin ertesinde sükûna geçmek mümkün olabilirdi.
Prof. Dr. Cihan DURA, 23 Ekim 2014