Atatürk Anlatıyor: Uluslararası İlişkiler ve Dış Politikamız
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk “uluslararası ilişkileri ve dış politikamızı anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal güncelliyor, tamamlıyor, düzenliyor.
***
1- Benim üzerinde önemle durduğum konulardan biri de uluslararası ilişkiler olmuştur. Çeşitli tarihlerde yaptığım konuşma ve görüşmelerde, yazışmalarımda Uluslararası ilişkilerin mahiyeti ve faydası, bu ilişkilerin ülkelerin kalkınmasındaki rolü, nasıl olmaları gerektiği konuları üzerinde durdum. Güçlü devletlerle ittifakın yarattığı sorunlar, savaşın önlenmesi, Milletler Cemiyeti hakkındaki görüşlerimi belirttim. Şunları söyledim:
2- Bütün milletlerin birbiriyle ilişkileri, bugünkü uygarlığın doğurduğu hayırlı etkenlerdendir. Uluslararası ekonomik ilişkiler milletlerin siyaseti üzerinde çok etkilidir. Ancak şu da var ki, milletleri antlaşmalardan ziyade duygular bağlar. Çoğu kez kişilerin karşılıklı sevgileri bunların mensup oldukları toplumlar arasındaki dostluğun, sevginin artmasına yardım eder.
3- Her ülkede, ekonominin yeniden kalkınması için harcanan gayretlerin, mantıklı ve iyi düşünülmüş uluslararası toplu önlemlerle tamamlanması zorunludur. Bu alanda ulusal ve uluslararası emeklerin, her millete kendi özelliklerine uygun olarak gelişme imkânları bahşedecek bir şekilde birleştirilmesi gerekir. Dünya ekonomisinin feyizlenmesi için herkes tarafından kabul olunması gereken düşünce, her ülkenin kendisine özgü koşullar dahilinde ilerlemek ve refaha erişmek hususundaki hakkına riayet etmektir.
4- Bağımsız bir devlet bütün dünya milletleriyle, hükümetleriyle barış yapar. Barış halinde bulunduğu devletlerden çıkarları ortak olanlarla da ittifaklar yapabilir. Ancak güçlü olan devletlerle ittifak sorun yaratır. Bununla ilgili görüşüm şudur: Uluslararası dostlukların, ilgililere sağladığı menfaatları ve getirebileceği sonuçları daima göz önünde tutmak ne kadar faydalı ise, küçük devletlerin büyük devletlerle ittifakında mevcut olan bir tehlikeyi de unutmamak icap eder. Güçlü ile zayıfın ittifakı, dış şekli ne olursa olsun, kuvvetsizin kuvvetliye tabi olması, onun emri altına girmesi gibi bir olaydır. Bundan başka dünyada bir denge vardır, denge politikası vardır. Biz bunun da dışında değiliz. Savaş felaketlerinin de milletlerin kendi yazgılarını kendilerinin belirlemesi prensibinin, ancak Müslümanlar dahil, bütün milletlere içtenlikle uygulanması halinde önlenebileceğine inanıyoruz.
5– Dünyanın bugünkü hastalığı için çare “aptalca şüphe ve güvensizlik değil, akıllıca işbirliği”dir. Milletler Cemiyeti bir çare olabilir mi? “Hem evet, hem hayır… Şüphe yoktur ki, halis bir Cemiyeti Akvam ülküsü, milletler için esenlik sebebi sayılacak niteliktedir. Ancak Cemiyet’in bir hatası vardır; o da belli bazı milletleri yönetmek, diğer milletleri de yönetilmek üzere ayırmış olmasıdır. Wilson’un kendi kaderini belirleme fikri, garip şekilde ortadan kalkmış görünüyor. Biz Cemiyeti Akvam’ın güçlülere baskı aracı olmayarak, milletler arasında ahenk ve beraberliği temin, anlaşmazlıkları hak ve adalet dairesinde incelemeye ve çözmeye araç olacak bir kurum halinde tecelli etmesini ve gelişmesini diliyoruz.
6- Uluslararası ilişkiler hakkındaki başlıca görüşlerim bunlar. Ancak benim söyleyeceklerim bitmez. Çünkü daha Ölümsüz Mustafa Kemal var, onu dinliyoruz: Ben Yirminci Yüzyıl’ın başında emperyalistlerin oyununu bozdum, ardından dünyaya yeni bir model önerdim. Türk devrimi ile ve daha 1920’lerde yeni bir dünya düzeninden söz ettim. Ama benim “yeni dünya düzenim” bugünün tek ülkenin güdümünde, ulus ötesi şirketlerin yönetiminde kurulmaya çalışılan Yeni Dünya Düzeni değildi. Daha 1920’lerde “bu dünya yeni baştan düzenlenmelidir” derken, şuydu göz önünde tuttuğum: Bütün ulusların eşit haklarla içinde yer aldığı bir yeni dünya düzeni ve insanlık kültürü… Yaptığım devrimi tarihin en büyük devrimi yapan, dünyada Aydınlanma yolunu açmış olan Batı’nın da üstüne çıkaran, benim bu ilkeleri söylemekle kalmayıp uygulamaya koymamdır. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkemi, yurdumuzu işgal eden güçleri yener yenmez onlara elimi uzatarak uygulamaya koydum.
7- Bugün “küreselleşme” diyorlar, “bu bir gerçektir, uymak zorundayız” diyorlar. Oysa küreselleşmeyi kabul etmek başkadır, ulusal çıkarları yeni dünya düzenine feda etmek başkadır. Ulus-devlet, yeni dünya düzeni içinde, egemen sömürgeci güçler karşısındaki tek engeldir, en etkili silahımızdır. Dikkat edin: Benim dönemim, kapıların dünyaya kapatıldığı değil, açıldığı, Türkiye’nin, bölgesi ve dünya ile bütünleştiği bir dönemdi. Ancak şu farkla ki, biz eşit uluslar arasındaki bir küreselleşmeyi savunuyorduk.
8- Uluslararası ilişkiler hakkındaki görüşlerimi yukarda sundum. Aşağıda ise devletimizin dış politikasına dair görüşlerimi ve uygulamalarımızı sunuyorum. Önce bir özet yapmak isterim: İlk olarak belirteyim ki, dış politikanın dayanağı iç politikadır. Diğer devletlerle dost geçinmeyi, eşit koşullarda işbirliği ile ahde vefayı esas alırken, her zaman açık ve samimi politikadan yana olduk. Uygar milletlerle ilişkilerimizi yeniden kurmayı, artırmayı ve geliştirmeyi hedef bildik. Barış, insancıllık ve dürüstlükle birlikte ülkemizin güvenliği, haklarımızın korunması dış politikamızın en esaslı prensibi oldu. Mutlak bir bağımsızlığı savunduk; ancak dünya dengesinin de dışında kalmamalıydık. Savaş hakkında şöyle düşünüyorduk: Savaşa ancak milletin hayatı tehlikeye girerse, başvurmalıdır. Asıl gerekli olan dayanışma ve özgüvendir. Savaş olasılığına karşı hazırlıklı olmak esastır, tercihimiz harpsiz anlaşmadır.
9- Dış siyasetimiz nasıl olmalıdır? Öncelikle belirteyim ki, dış siyasetin dayanağı kuvvetli bir iç siyasettir, iç idare, iç teşkilattır. İç siyasetle dış siyaset daima ilişkili olmalıdır. Olaylar eski siyasetlerin sonuçlarını bize bugün pek güzel gösterdi. Aynı kültürden ve soydan olan kitlelerin yaşadığı yerlerde kalmak, örgütlenmek, uygarlaşmak bizim için en akıllıca bir siyasettir.
10- Benim dış politikada bir vasiyetim diğer devletlerle dost geçinmek, eşit koşullarda işbirliği yapmaktır. Asla şu ya da bu büyük devletin çizgisinde yürümek, onun uydusu olmak, bütün varlığını o büyük devletin politikasına bağlamak değildir. Milletler arasındaki dostça ilişkiler karşılıklı tanışma ve anlaşma ile kuvvet bulur. Biz uluslararası ilişkilerde dostluklara vefalı, hiçbir milletin aleyhinde bulunmayan açık ve sağlam bir görüş ve zihniyet sahibiyiz. Cumhuriyet Türkiye’sinin, dostluklarına çözülmez bağlılığı, geçmiş yıllarda türlü işlerde denenmiştir. Ulusumuzun dünyaca tanınmış niteliğinin bir gereği de karşılıklı olarak verilmiş sözü tutmaktır. Buna ne türlü özenildiği, bundan böyle de özenileceği bellidir.
11- Biz uluslararası ilişkilerde karşılıklı güven ve saygıyı hedefleyen açık ve samimi politikanın en hararetli taraftarıyız. Duyarlılığımız; bu vadide ortaya çıkan düzenleme ve yükümlülüklere karşı, bunların bizim için de fiili ve gerçek bir güven sağlayıp sağlamayacağı noktasındadır.
12– İmparatorluk zamanında sultanın hükümetleri Türk milletinin Avrupa ile temasına engel olmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Milletin arzu ve iradesinden uzak ve ayrı olarak hükümet icra etmişler, Türk milletini ilerlemenin dışında bırakmışlardır. Biz milliyetçiler gözleri açık adamlarız. Gözlerimizi her gün daha fazla açmaktayız ve gerek içerde gerekse dışarda olup biteni görüyoruz. Milletimizin uygar milletlerle temasını kolaylaştırmak çıkarlarımız gereklerindendir. Bu temasın, ilişkilerin yeniden kurulmasını yalnız arzu etmekle kalmıyoruz, onları geliştirmek için her şeyi yapıyoruz. Tavrımız çok açık ve tartışmasız olarak, Türklerin zenofobisi, yani yabancı korkusu olduğu şeklindeki yanlış zannı çürütmektedir.
13- Evet, gerçekten biz yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz gibi, onlarla içtenlikli ilişkilerde bulunmak arzusundayız. Türkler bütün uygar milletlerin dostlarıdır. Yabancılar ülkemize gelsinler, bize zarar vermemek, bağımsızlığımıza zorluk çıkarmaya çalışmamak koşuluyla daima iyi kabul göreceklerdir. Amacımız yeniden yakınlık kurmak, bizi başka milletlere bağlayan bağları artırmaktır. Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir milletin, ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşü, Batı’ya karşı elde ettiği zaferlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, biz bunu tekrarlamayacağız.
14- Türklerin yüzyıllardan beri izlediği hareket, hep aynı bir yönü muhafaza etti. Biz daima doğudan batıya doğru yürüdük. Eğer bu son yıllarda yolumuzu değiştirdikse, itiraf etmelisiniz ki, bu bizim hatamız değildir. Bizi Avrupalılar mecbur etti. Ricat sonradan ve ister istemez oldu. Kabul etmelidir ki, doğuda ikametgâh seçmeye mecbur olduğumuz için, soyumuzun beşiği ile ilgili olması itibariyle mümkün olduğu kadar yakın batıda bir ikametgâh seçtik. Fakat vücutlarımız doğuda ise, fikirlerimiz Batı’ya yönelik kalmıştır.
15-Türkiye Cumhuriyeti uluslararası ailenin, faydalı, çalışkan ve iyi geçimli bir unsuru olmak amacındadır. Uluslar topluluğunda gerçek barış ve elbirliği isteğiyle çalışıyoruz. Barış ve insancıllık dış politikamızın en esaslı prensipleridir. Dürüstlük, ülkemizin güvenliğine ve gelişmesinin muhafazasına dikkat şiarı da hareketimize kılavuz olmaktadır. Esaslı reform ve gelişmeler içinde bulunan bir ülkenin, hem kendisinde hem çevresinde barış ve huzuru ciddî olarak arzu etmesinden daha kolay açıklanabilecek bir husus olamaz.
16- Dış siyasetimizde ülkemizin dokunulmazlığını, güvenliğini, yurttaşların haklarını herhangi bir tecavüze karşı bizzat savunabilmek kudreti özellikle göz önünde tuttuğumuz noktadır. Türk’ün yüksek haklarını dünya devletleri karşısında başarıyla savunup sonuçlandırabilen yüksek diplomatlarımızla kıvanç duyuyoruz.
17- Türkiye’nin güvenliğini amaç edinen, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimizdir. Dış siyasetimizde başka bir devletin hukukuna tecavüz yoktur. Ancak hakkımızı, hayatımızı, ülkemizi, namusumuzu savunuruz ve savunacağız.
18- Güçlü ile zayıfın ittifakı; dış şekli ne olursa olsun, güçsüzün güçlüye tabi olması, onun emri altına girmesi gibi bir olaydır. Bunun için hükümetim dış politikasında mutlak bir bağımsızlık kaygısı güderek kendisinden çok daha güçlü olanlarla ittifak siyasetine iltifat etmemiştir.
19– İkinci olarak, dünyada bir denge vardır. Biz onun dışında değiliz. Doğu’da büyük bir devlete veyahut Batı’da bir veya birkaç devlete temas etmek, anlaşmalar ve belki ittifaklar yapmak suretiyle denge alanında yerimizi belirleme düşüncesi vardır. Ne Doğu’ya ve ne de Batı’ya önem vermeksizin yalnız kendi varlığımıza dayanmakla yetinilebilir mi sorusu da hatıra gelir! Doğrusunu söylemek gerekirse, bugün bu dakikada dayanmaya değer ve güven verici olan siyaset, yalnız kendi varlığımıza dayanarak yürümektir. Ne Doğu’ya, ne Batıya gönül bağlayamayız! Fakat bu demek değildir ki, yarın meydana gelecek gelişmeler karşısında herhangi bir tarafa daha çok yaklaşmak mümkün değildir veya uygun değildir.
20- Ben savaşçı değilim. Savaş ancak hayati şeyler için yapılmalıdır. Milletimi mücadeleye sevk ettiğimden dolayı hiçbir zaman vicdan azabı duymuyorum. “Sizi mahvedeceğiz” dediler, “ölmeyeceğiz” yanıtını veriyoruz. Milletin yaşamı, varlığı tehlikede bulunmadıkça savaşa girişmek bir cinayettir. Bugünlerde bize lazım olan şey, dayanışma ve kendimize güvenmektir.
21- Samimî bir düşünce olarak bildiğimiz bir şey vardır ki, eğer bu ülkenin bir gün herhangi bir yerde bir badireye girmesi, bir savaşa tutulması veya katılması kaçınılmazsa, hükümet olarak bu hususta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve millete, onu, her yönüyle irdeleyerek, bildirerek ve anlayarak karar vermek imkânını hazırlamak, başlıca görev saydığımız bir iştir. Yani istemiyoruz ki, uluslararası herhangi bir olayda bir hükümetin veya birkaç hükümetin girişecekleri taahhütlerinin doğal cereyanları şu veya bu biçimde birbirini lüzumlu kılarak, milleti geçmişte birçok olaylarda olduğu gibi bir emrivaki karşısında bıraksın.
22- Milletlerin faaliyetlerinde bütün olayları önceden tahmin edip bir karara bağlamak mümkün olmamıştır. Bununla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu ülkenin yazgısında düşünerek bir karar vermesi ve ancak onun verdiği kararların uygulanabilir olduğunun içerde ve dışarda herkese anlatılmasının, bu ülkenin esenliği için esaslı bir çare olduğunu sanıyoruz. Türkiye şu veya bu biçimde herhangi bir yere sürüklenmiş gibi başıboş bir idare manzarası göstermeyi asla kabul edemez. Büyük devletler arasındaki mücadele, gerginlik, husumet o haldedir ki, bunların arasında bulunarak bir badireye karışmak olasılığı vardır. Bu olasılığa karşı ise en yüksek derecede dikkatli, tedbirli ve soğukkanlı bulunarak, postu kurtarmaya çalışmak durumundayız.
23- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin dünyada takibini yöntem olarak ileri sürdüğü harpsiz anlaşma, tercih ettiğimiz yoldur. Fakat bizi aldatma yoluna sapılırsa, hiç umulmayacak derecede ciddî davranmamız zorunludur. Bu ciddiyetin gerektirdiği son önlemler askerîdir.
Prof. Dr. Cihan DURA, 4 Şubat 2016