Atatürk, Cumhuriyeti Neden Türk Gençliğine Emanet Etmişti
Kişiler gelip geçicidir, fakat toplumlar bakidir.
Onun için büyük şahsiyetlerin ortaya koyduğu fikirlerin, hızla toplumlara mal edilmesi gerekir. Yoksa o fikirler, soyut birer fikir olarak kalır, uygulama imkânı bulamaz.
Fikirler büyük insanın yaşadığı dönemde uygulamaya konulabilmiş olsa bile, önder hayattan çekilince, eğer o fikir ve uygulamalar, topluma mal edilememişse, yaşamaz, çöker, unutulur.
Millî egemenliği kullanma yetkisini ele geçiren kadrolar, millete mal olmuş fikir ve ideallere karşı hareket edemezler; mal olmamış olanları kolayca harcarlar.
Atatürk bu gerçeği görmüş, üzerinde durmuş, tehlikeye dikkati çekmiştir.
Öyle işler vardır ki, bir insan ömrü içinde gerçekleştirilebilir. Öyleleri vardır ki, onu aşar, uzun zaman gerektirir.
Bakın, Lenin’in, Mao’nun, Gandhi’nin, Abdünnasır’ın, Tito’nun eserlerine… Birer birer saptırıldılar, yerle bir oldular. Sıra kuşkusuz Castro’nun, Chavez’in eserinde…
Peki, neden?
İki sebepten: bir, devrim halk kitlelerine mal edilemedi; iki, pusuda bekleyen korkunç bir canavar, azılı bir düşman var!
Emperyalizm bu zafiyeti biliyor: Küresel şirketler bilinci, onun Derin Merkez’i (CFR) planlı ve uzun vadeli çalışıyor. 500 yıldır dünyanın dört bir yanında kazandıkları muazzam bir deneyim cephanesine sahipler. İşleri “kişisel akla” bırakmıyorlar, her şeyi “kuşaklar-arası akla” bırakmışlar, o düzenliyor, planlıyor ve yürütüyor.
Eğer bir ülkede büyük bir önder çıkıp halkını aydınlığa çıkarmak amacıyla büyük işler yapmaya başlamışsa, onu ve eserini yok etmek için hemen harekete geçiyorlar. Başaramayınca tırsmıyor, vazgeçmiyorlar. Uzun vadeli bir plan çerçevesinde o ülkede gayretlerini, gizli, açık sürdürüyorlar.
Emperyalist merkezde iktidara kim, hangi hükümet gelirse gelsin, küresel plan değişmiyor. Bazı değişikliklere uğrasa bile, bunlar yalnızca ayrıntıyla ilgili veya zamanın getirdiği yeni koşullara intibak için... Ana hedef kaya gibi yerinde duruyor. Bütün zihin, yürek ve el güçleriyle bu hedefi gerçekleştirme yönünde çalışmaya devam ediyorlar.
Günü geliyor, bekledikleri fırsat ellerine geçiyor veya fırsatı kendileri yaratıyor, gerekeni yapıyorlar; “iç bedhahlar”ın ortaklığıyla öldürücü darbeyi vuruyorlar.
***
Bu sebepledir ki, bizim gibi milletlerin de uzun vadeli düşünüp çalışması lazım. Tamam, demokrasi; tamam, her fikre yer verelim, tartışalım; en iyi fikir bulunsun, uygulansın. Ama bütün bunlar ortak bir zeminde olmalı. O zemin topluma mal olmalı, kuşaklar boyu korunmalı. Bu takdirde “kurumsallaşma” olur, devlet her iktidara gelenin, “şunun bunun oyuncağı” olmaz. “Kuşaklar-arası aklın” yokluğu, senin yumuşak karnındır. İç ve dış düşman seni oradan vurur.
Türkiye Cumhuriyeti bu zemini, bazı tahribata rağmen, 1980 yılına kadar iyi kötü korudu. Ne olduysa, o tarihten sonra oldu; 35 yılda, özellikle son 12 yıldır tuzla buz olduk.
Atatürk, Cumhuriyeti işte bu sebeple gelecek kuşaklara, Türk Gençliğine emanet etmişti.
“Kuşaklar-arası bir akıl” oluştursunlar diye.
Bu perişan hallere düşmeyelim diye.
Prof. Dr. Cihan DURA, 28 Mayıs 2015