ATATÜRK CUMHURİYETİNDEN TAYYİBAN CUMHURİYETİNE… Dr. Noyan UMRUK
*Hepimize umut ve mutluluklar taşıması gereken yeni yıla böyle bir yazıyla girmekten üzgünüm dostlar… Bu üzüntümü en iyi şekilde anlatansa Refik DURBAŞ’ın eşsiz dizeleri:
Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?
Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?
7 Haziran, can havliyle terör ve katliamlarla 1Kasıma dönüştürülürken eğer bizzat kendileri oyunun içinde değillerse muhalefetin akıl almaz aymazlığı, hatta üzerinize afiyet kabızlığı sonrası perşembenin gelişi çarşambadan belli idi zaten…
Kral Çıplak…
Dervişin fikri ne ise zikri o imiş… Bilinç altı patlaması…
Hazret sanki bir kahve sohbetindeymiş gibi ağzındaki baklayı çıkarıverdi: Başkanlık sistemi üniter devlete halel getirmezmiş… Hitler Almanya’sı da üniter değil miymiş… Hitler’in çok etkili bir yönetimi varmış… O kadar etkili ki; keskin sirkenin kübünedir misali sonunun ne olduğundan belli… “Heil Hitler”, pardon “Selamün Aleyküm Recep”… Ayrıca, adalete falan gelince siz efkârlanmayın ben yıllardır dağıttığım gibi dağıtıveririm filan olur biter demeye getiriyor hazret…
Bizde faşizm Germen ırkçı faşizmi gibi sert üslupla, SS, SA’lar, kitlelerin esas duruşta Führer’e doğru uzatılmış elleri ile “Heil Hitler” diye bağırtılmasıyla falan olmaz…
Ümmetçi pardon mezhepçi faşizme geçiş, fıtratı icabı aşama aşama yıvışarak, yılışarak, takiyyeler yaparak, sağa sola sahte gülücükler dağıtırken bildiğini okuyarak, yargı başta olmak üzere tüm kurumların köküne kibrit suyu ekilerek, iktidarın sürdürülmesi için her türlü melanet, yolsuzluk, hırsızlık, uğursuzluk bizzat halkın önemli bir bölümüne mubah ve caiz gösterilerek ve de giderek malum zatın münasip yerinin kılı olmak ya da zevcesi olmak arzularıyla şahikalara ulaşılarak tamamlanır…
“Ötekiler” ise seslerini yükseltmeye görsünler Gezi’de olduğu gibi ya biçare serçeler gibi kıstırıldıkları köşelerde öldürülürler ya da palalı, döner bıçaklı uzman magandalarca kovalanırlar. İnsanlar yargıya verilen direktiflerle yıllarca tutuklanır, kayıkçı kavgasıyla ortaklık bozulunca bu kez eski ortaklar yedikleri haltların hesabı ile baş başa kalır; gazeteler basılır, gazeteciler tehdit edilir, dövülür, bütün bunların organizatörü maganda şefi de sarayın makbulü olur. Bu arada kendileri hiiiç hesap vermemiş olur.
Artık göstermelik demokrasi tramvayından inerek alaturka başkanlığa geçmek zamanı gelmiştir…
Ve de artık meydanları dolduran kitleler haykırırlar avazları çıktığınca “Selam Recep”… 4 parmak, Rabia… Haydi eller havaya…
İşin garip ve inanılmaz tarafı nedir biliyor musunuz dostlar? İnsanlığın ve ülkelerin bu gibi yüz karası dönemlerinin ardından yıllar geçip kanalizasyonlar patlayıp, bu rejimlerin tüm kepazelikleri ortalığa iyice saçıldığında o ülkelerin halklarının yanıtı hep aynıdır: “Biz bunları bilmiyorduk…”
Yok öyle yağma beyler… İktidarı ile muhalefeti ile, üniversiteleriyle demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarıyla, yargısıyla,bürokrasisiyle, aydını, sokaktaki ve camideki vatandaşı ile hepimiz oradaydık… Hepimiz her şeyi bal gibi biliyoruz…
“Oyun”un figüranları…
2016 yılına hızla tırmanan dolar, enflasyon ve işsizlik, aşırı zamlar, sağnak yağmur gibi artan vergiler ile girerken önümüze konulmaya çalışılan anayasa ve başkanlık meselesi… Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler gibi bir şey… Ancak pasta hep onlara nasip oluyor nedense…
Şu anda ne anayasa ne de başkanlık vatandaşın umurunda değil… Ne kadar yandaş olursa olsun vatandaşın sıkıntısı ailesinin karnının doyurulması, çocuklarının eğitimi ve iş bulabilmesi, yad ellerde kör ya da kahpe kurşunlarla heder olmaması… Ciddi bir araştırma kurumu, ülkenin dağ gibi yığılan iç ve dış sorunları arasında halkın öncelik sırasını ortaya koyan bir araştırma yapsa ne iyi olur değil mi? Anayasa ve başkanlık bu sıralama içinde yer alır mı ya da yer alabilmişse kaçıncı sırada yer alır acaba?
Aslında ben size bir şey söyleyeyim mi? Anayasa ve başkanlık sistemi siyasi partilerin de pek umurunda değil… İktidarın ipleri sarayı elinde… Muhalefet ise “ne kadar uzlaşmacı” olduğunu dünya âleme göstermek için hep birlikte “mış gibi…” yapıp, akılları sıra zaman kazanmakta…
Özellikle iktidar partisi ağzına jiklet yaptığı gibi demokrasiden bir nebze nasibini almışsa Anayasadan önce m.vekili adaylığının tekseçiçilerce belirlenmesine imkan veren Siyasal Partiler Yasasını, dünyanın en yüksek barajıyla malul seçim yasasını değiştirir, olur biter… Sıkı mı? İzlediği dış politikayı gayet nazikâne eleştiren kendi dış işleri eski bakanı ve kurucu üyesinin bile partiden ihracını dayatan saray mahveder onları…
Zaten onlar birbirleriyle yine “istikşafı yeni anayasa” görüşmelerine, komisyon oluşturma çalışmalarına falan başlayadursunlar, ne anayasa ne de demokrasi pek umurunda olmayan saray ve şürekası, dakika bir gol bir, geleceklerinin teminatı olan başkanlık salvolarına başladılar bile. Sarayın medya organı, sarayın araştırma kuruluşunun anket sonuçlarını 5 sütuna manşet yayımladı: Halkın %55’i başkanlık sistemini istiyormuş…
Huuu orada mısınız beyler? Organize işler için düğmeye yeniden basıldı bile…
Sizler klasik parlamenter yöntemlerle, yasa teklifi verdik ret ettiler; soruşturma önergesi verdik kaale almadılar, mecliste ne de güzel konuşmalar yapıyoruz; komisyonlarda çalışıyoruz diye debelenip dururken, dileriz sarayda atı zaten almış olan Üsküdar’ı geçmez…
Yumruğu masaya vurup, 60 maddede anlaşmıştık, getirin onları geçirelim, bunun için komisyona falan lüzum yok demezseniz 7 Hazirandaki gibi tuzağa düşmüş olacaksınız… 35 yıldır yüzü aşkın maddesi değişmiş olan bu Anayasa’nın ilk 4 maddesi asla değişemeyeceğine, başkanlık da söz konusu olmadığına göre bu komisyonun da ne görüşeceği de zaten pek anlaşılmış değil ya… Keşke Evrene göre düzenlenmiş Cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması görüşülebilse…Neredeee..
Ammaaa kapı aralanmış olacak hazrete… Ülkenin bunca sorununa rağmen sizler komisyonda olurdu olmazdı diye oyalanıp, olayı tartışıp canlı tutarken saray algı operasyonları ve medyatik taarruzla toplumu canından bezdirerek önlenemez yükselişini taçlandırmaya çalışacak… Pek tabii ki başkanlığını eşit üyeli bu ad hoc komisyona tescil ettiremeyecek ama “gördünüz bir anayasa değişikliğini bile beceremediler” yaygarası ile zaten emrine aldığı yargıdan sonra yasamayı da sıfırlayarak, başkanlığın ne kadar da gerekli olduğunu besleyerek işi medyatik ve toplumsal bir çılgınlığa dönüştürecek…
Bu meyanda öncelikle ahlaksız tekliflerle 316 m.vekili sayısını Başkanlık referandumuna esas 330’a çıkarma çabalarını izleyeceğiz…
Bu tutmazsa zaten 7 Haziran’dan beri kendi ayaklarına kurşun sıkarak AKP’nin değirmenine su taşıyan MHP ve HDP-PKK’nın altlarını iyice oyup üç vakte kadar saray mukiminin başkanlık bilbordları ile süslü erken seçim günleri yaşayacağız…
Bu altılı ganyanın sürprizi yok mu diyorsanız, var tabii… U dönüşü, Özyönetim- Başkanlık… Al gülüm, ver gülüm… Olmaz olmaz demeyin…Bu ülkede olmaz olmaz…
Tabii, adam sizi hükümet kurma görevine dahi layık görmediğinde çıt çıkarmayıp, yasa, soruşturma önergeleri ile avunan uslu ve mahcup tavrınızla, majestelerinin muhalefeti rolüne soyunup, gümbür gümbür ses getiren, demokratik anlamda direnişçi ve de eylemci bir toplumsal muhalefet yaratamadıkça ya da bayrağı bunu yaratacak kadrolara devretmedikçe ve de “Ey Recep, biz asıl sana güvenmiyoruz, senin ikbalin için yapmayacağın şey yok…” bas bas bağırmadıkça maalesef çıkış yok bu karanlık labirentten…
Daha ne diyelim… Atatürk Cumhuriyetinin sonunu, Tayyiban Cumhuriyetinin miladını yaşlı gözlerle izlemeyi Tanrı kimselere nasip etmesin dostlar…