Bence kavramlar karışmış.
Ben yaşamımda Atatürk'e -gerçek anlamda- tapan biri görmedim. Örneğin ben "
Yüce Rabbim, ulusumuzun bilinçlenmesini, ülkemizin kurtulmasını sağla ve beni bu yolda çalışmaktan alıkoyma. Sana inandık, senin kulunuz" diyerek yakardım, diyelim. Bunu şöyle yakaracak birini düşünemiyorum: "
Yüce Atatürk, ulusumuzun bilinçlenmesini, ülkemizin kurtulmasını sağla ve beni bu yolda çalışmaktan alı koyma. Sana inandık, senin kulunuz."
Siz böyle birini gördünüz mü? Çünkü sözünü ettiğiniz gerçek anlamda tapmadır ve ancak böyle olmalıdır. Yoksa neden "
ölü beden"den -sözdeşi puttan- söz edesiniz ki?
Öte yandan ölmüş biri örnek alınabilir. Ölmüş ve sizin görmediğiniz biri de, hakkında aktarılanlar ayrıntılı olmak kaydıyla, benimsenebilir ve de örnek alınabilir.
Atatürk'ün yaşamı ortadadır. Nutuk başta olmak üzere kendi yazdıklarının ve yazdırdıklarının dışında, dostu düşmanı, yerlisi yabancısı, tarihçisi araştırmacısı, gazetecisi yazarı Atatürk'ün sözlerini, eylemlerini, düşüncelerini, tutum ve tepkilerini vb. aktarmıştır. Birkaç namussuzun apaçık karalamalarını ve çarpıtmalarını atlarsak, bu aktarımlarda tutarsızlık yoktur. Durum böyleyken Atatürk gibi her bir şeyi kayıt altında olan birinin örnek alınmasında doğal olmayan bir yan yoktur.
Ayrıca, tarihi ayrıntıları bir yana bırakıp şu soruyu sorabiliriz: "
Atatürk gibi bir önder, bir komutan ve dâhi bir insanın nasıl bir kişiliği olabilir -ki ülkesinin kurtuluşu için, ömrü boyunca varıyla yoğuyla canını kanını malını usunu ortaya koyarak çalışsın, savaşsın, uğraşsın?"
Sorunun yanıtı verilecek olursa, örnek alınmayacak birinin çıkması olası mıdır?
Şöyle yazmışsınız: "
Aşağıda yazılanlar 'Ben Atatürkçüyüm' diyen herkes için geçerli değildir."
Kim bilir, ülkemizde belki Atatürk resmine eğilip kalkan birkaç usunu yitirmiş bulabilirsiniz ve hatta belki de baştaki örnekteki gibi Atatürk'e yakaracak birkaç çıldırmış da bulabilirsiniz. Ancak ne kadar uğraşırsanız uğraşın bulabileceğiniz birkaç kişi olabilir.
Eğer tapmaktan söz ettiğiniz, Atatürk'ün kaşına gözüne saçına duyulan hayranlıklar ise bu da gerçek anlamda "
tapmak" değildir; bu mecazdır ve Allah'a ortak koşmakla ilgisi yoktur.
Evet bu yanlıştır ve evet böyle biri Atatürkçü olamaz; çünkü düşüncelerle değil, kaşla, gözle, saçla ilgilenmektedir. Bu Kutsal Kitap'a da başka yönlerden aykırı olabilir. Bu kimseler, "
ah keşke gene gelse de bizi kurtarsa" diyebilirler. Ancak bu, "
Atatürk Mesih yeniden dirilecek, bizi kurtaracak" demek de değildir.
"
Övmek" ise daha ayrımlıdır. Örneğin ben Attilâ İlhan'ın yazdıklarını çok beğensem ve bu nedenle onu her fırsatta övsem ve biri çıkıp "
övdüğün ölüdür, övgüye layık yalnızca Allah'tır, çünkü o yazıyı yazanı yaratan da öldüren de Allah'tır" deseydi ne düşünürdünüz? Oysa buradaki övgü düşünceyedir, yazılanadır, yapılanadır, başarılanadır. Esinin veya yapılanın kaynağı gerçekte Allah olabilir; gelgelelim "
egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözüne karşı "
egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır" demeye benzer; bu da gereksiz karşıtlık oluşturur. Doğrusu inanan biri her şeyi yaratanın Allah olduğunu bilecekken, inanmayan için bunun anlamı olmayacaktır.
Ululamak da böyledir. Yaradana karşı bir övgü veya ululama tapma aracıdır (kul olmak, yaratıcısını tanıyıp yüceleğini belirtmek); kulun kula karşı yaptığı övgü ve yüceltme ise değerini, insanlar arasındaki konumunu belirtmek, başkalarınca daha iyi tanınmasını veya bilinmesini sağlamak için yapılır; saygı ve sevgiden kaynaklanır. Bunun karşıtı da yergi ve sövgüdür.
Atatürk ve Atatürkçülük birbirinden ayrılamaz. Önce kavramları doğru düzgün oturtmak gerekir. Atatürkçülük ile ilgisi olmayıp da Atatürkçü geçinen, Atatürk'ün saçına, kaşına, gözüne övgüler sıralamakla
yetinip gösterdiği yoldan gitmeye çabalamak bir yana, gösterdiği yolu dahi bilmeyenler Atatürkçülük'ten ayrılabilirler.
Bu gibi kimselere Atatürk'ün şu sözünü anımsatmakta yarar vardır:
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle
ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini
çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı
olması gereken Mustafa Kemal odur!