
Tekel özelleşecek REJİ geri gelecek! - 1 -
Serpil ÖZKAYNAK - Macit SOYDAN
G İ R İ Ş
MİLLETİ para olan ulus ötesi şirketler, milli değerlerimizi ele geçirmek için kirli bir savaş sürdürüyorlar. IMF politikaları ile ABD; AB Kriterleri ile Avrupa ülkeleri, ekonomimizi kıskaç altına alırken, Uzakdoğu firmaları da onlardan geri kalmamaya çalışıyor. Ekonomi üzerindeki baskıları arttıkça daha da arsızlaşan ulus ötesi şirketler ve yerli işbirlikçileri, özelleştirme furyasında Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli değerlere de el attılar. Bunlardan biri de TEKEL. Sigara tekelleri yıllardır Türkiyede cirit atıyor. Dünyanın önemli tekel tröstleri Türkiyeye tütün satıyor ve bizim Samsunumuzun, Egemizin, Bitlisimizin, Adıyamanımızın, Siirtimizin tütün yetiştiricileri yıllardır perişan bir halde boynu bükük duruyor. Bu yüz kızartıcı tabloya gözlerini kapatan siyasiler, şimdi de bu tütün yetiştiricilerinin alıcısı olan TEKELi satmaya kalkışıyorlar. Hem de yine bu tröstlere... Sakın ola ki yerli görünen alıcılara da kanmayın!.. Onlar da ulus ötesi şirketler içinde yerlerini alıyor ve üstüne üstlük milli gibi görünüp, kaçak döğüşüyorlar
Tanıdık bir vaat: Avrupalı olacaksınız
Milli görünen ama aslında ulus ötesi olan şirketler, Tekeli yutmanın planlarını yapıyor
Dünyanın en büyük tekelleri, kendi ülkelerinin tütünlerini Türkiyede satıyor, Türk çiftçisi boynu bükük geziyor... Bu yüz kızartıcı tabloya gözlerini yuman iktidar sahipleri, şimdi de Türk tütün yetiştiricisinin son umudu olan Tekeli satmaya kalkışıyor. Hem de bu tröstlere...
SakIn yerli görünen alıcılara da kanmayın!.. Onlar da ulus ötesi şirketler içinde yerlerini alıyor ve üstüne üstlük milli gibi görünüp, kaçak dövüşüyorlar. 1853te başlayan ve sadece Atatürkle kesintiye uğrayan yağma nın sihirli kelimesi hep şu oldu: Avrupalı olacaksınız...
Kıssadan Hisse
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
MEHMET AKİF ERSOY
Tütüncünün geleceğini karartan müttefikler!
Bağımsızlığın bittiği nokta: REJİ
Tarih tekerrürden ibarettir derler amma... Tarihi öğrenmenin faydası da, hatalardan ders almak değil midir? ... Yaşı 70i aşmış bir aile büyüğünüzün kulağına Reji Şirketi diye fısıldayıverin. Bakalım, tepkisi ne olacak?
Asıl adı Memalik-i Osmaniye Duhanları Müşterek Menfa Reji Şirketi olan, ancak Reji Şirketi olarak anılan kurum, 1884 yılından 1923 yılına kadar tütün yetiştiricisinin emeğini sömürüp, bundan aldığı güçle Osmanlı ekonomisini tahakkümü altına almıştı. Ta ki Atatürk, Reji Şirketinin bütün mal varlığı, hak ve vecibelerini 1923 yılında devlete intikal ettirene kadar... 1925 yılında tütün ve tütünle ilgili hizmetlerin bizzat devlet tarafından yürütülmesi kararlaştırılırken, ertesi yıl da inhisar altına alınmıştı. Önce İnhisarlar İdareleri adını alan, 1932den sonra da İnhisarlar Umum Müdürlüğü olan bu kurum, en sonunda yani 1946da Tekel Genel Müdürlüğü ne dönüşmüştür.
Rejiyi topraklarımıza getiren koşullar
Tam 39 yıl boyunca Türk topraklarını ve insanını sömüren Reji Şirketi, kendi kurduğu güvenlik güçleri aracılığıyla da bu topraklarda adeta terör estirmiş, binlerce, hatta on binlerce insanı, kaçakçılık yaptıkları ve şirkete zarar verdikleri gerekçesiyle öldürtecek kadar, vahşi kapitalizmin boyutunu ileri götürmüştü.
Peki bu adamları bu topraklara getiren koşullar nelerdi?
Reji Şirketini topraklarımıza getiren koşullar, günümüz koşullarıyla garip bir benzerlik içindeydi. Günümüzde borcun faizini ödemek için özelleştirmeler yapılırken, o zamanlarda da Rejiyi başımıza musallat eden neden, Osmanlı İmparatorluğunun yabancılara borçlanması ve bugünkü gibi borcun faizini bile ödeyemez duruma gelmesi oldu.
Tanıdık bir vaat: Avrupalı olacaksınız
I. Abdülmecid döneminde Osmanlı ile Rusya arasında 1853de başlayan savaş, görüntüde Osmanlının galibiyetiyle sona ermiş gibi görünse de, bu Osmanlı İmparatorluğunun ekonomisi için sonun başlangıcı olmuştu. İlk dış borcun alındığı bu savaşta Osmanlının müttefikliğine soyunan ve onunla birlikte Kırımda Rusyayı hezimete uğratan İngiltere ve Fransa, savaş sonunda 1856da imzalanan Paris Anlaşmasına şu maddeyi koyarak, bu topraklarda 150 yıldır süren Avrupalı olma hayali nin fitilini de ateşledi:
Osmanlı Devleti Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.
Yani, o dönemin en etkili batılı emperyalist ülkeleri, Türkleri aynı günümüzde olduğu gibi, bir yandan seni Avrupalı yapacağız vaadi ile kandırırken, öte yandan onu borç kıskacına almayı başarmışlardı.
Avrupanın değişmeyen silahları: Borç + Azınlık kelimesi
Bu arada Osmanlıya Avrupalı olma vaadi sunulan Paris Anlaşması öncesi görüşmeler sürerken, Osmanlı Devleti, Batılı devletlerin bastırmasıyla Islahat Fermanını yayınladı ve bu fermanla azınlıklara çok önemli haklar tanıdı. (Memur olabilme hakkı; İl İdare Meclisine seçilme hakkı; Bedelli askerlik hakkı; Vergi toplanmasında gelire göre vergi verme hakkı; Mahkemelerde kendi inancına göre yemin etme hakkı; Kendi okul, hastane ve kiliselerini açma hakkı. Bu fermanla, herkese din seçme özgürlüğü de verilmiştir.). Bu haklardan özellikle memur olma hakkı ve bedelli askerlik hakkı, Müslüman Türklerin karşısında azınlıklara çok büyük üstünlük sağlamıştır. Çünkü çoğu hem eğitimli hem de varlıklı olan bu kişiler, eğitimlerindeki üstünlük nedeniyle memuriyetlerde en iyi makamları elde ederken, parayı verip askerlik yapmamaları da, işlerini güçlerini hiç bırakmamalarına neden oluyordu. Öte yandan Müslüman Türkler için durum tam tersine çok olumsuzdu. Parasızlık ve eğitimsizlik onları önemli mevkilerdeki memuriyetlerden uzak tutuyor, ayrıca ortalama 6 yıl süren askerlik hizmetleri sırasında para kazanamayıp, ailelerine bakamamaları, daha da yoksullaşmalarına neden oluyordu.
O zamanlar, Osmanlı Devletinin Islahat Fermanını yayınlama amacının, azınlıklara geniş haklar vererek, onları Müslüman halkla kaynaştırma olduğu belirtilmişti, ancak haklar verilmiş olsa da, her hangi bir kaynaşma olmadı. Günümüzde de, Türkiyenin AB üyesi olmaması için her türlü bahaneyi sunan Avrupalı eski dostlar (!), Güneydoğuda yaşayan kardeşlerimize yönelik sürdürdükleri planlı politikalarla, onların kendilerini bir azınlık gibi görmeleri için onlara her türlü Batı avantajını sunmuşlardır. Örneğin Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya gibi birçok sözde dost ülke, Türkler, ırkınız veya dininiz yüzünden size kötü davranıyorsa, bize bunu beyan edip, ülkemizde yaşayabilirsiniz söylemi ile, ekonomik güçlük çeken pek çok vatandaşımızı, Türkiye aleyhine yalan beyan vermeye zorlamışlardır. ABli ülkelerin Türkiye topraklarında azınlık konularını kaşıma stratejileri, AB fonlarıyla desteklenen projelerle halen sürmektedir.
Neyse, biz yine Osmanlının ilk dış borç aldığı dönemlere dönelim...
Galata bankerlerini zengin eden borçlar
Kırım Savaşı ile dış borçla tanışan Osmanlı Devleti, Galata bankerlerinden aldığı bu borçlara her gün bir yenisini ekledi. Galata bankerleri, günümüzün güçlü sermaye şirketleri gibiydiler. Osmanlının içine düştüğü mali çıkmazlar ve aldığı ağır şartlar içerenborçlar, bankerlerin sermaye birikimlerini gittikçe arttırmış, onları İstanbulun adeta en önemli şahsiyetleri haline getirmişti. Hatta onların ve ailelerinin cemiyet yaşamını izlemek için, günümüz magazin basını gibi, bir Pera Basını bile türemişti (Bab-ı Âli Basınının yanı sıra). Pera Basını, bankerlerin düğünlerinden, Paristen getirdikleri ve moda olduğunu söyledikleri elbise ve eşyalara kadar birçok haberi topluma yansıtmaya başlamıştı. Günümüzde toplumun gözü, magazin haberleri ile boyanmaya çalışırken, bu uygulamanın ilk örneklerini o zamanlar Pera Basını vermişti.
Dış borçları arttıran sebepler
Osmanlı İmparatorluğunun dış borçlarını arttıran nedenlerden bazıları şunlardı:
* Gerek Ruslarla savaş, gerekse müttefiklerin de kışkırtmasıyla imparatorluk topraklarında başlayan isyanlar ve bunlara karşı oluşturulan orduya, hazinedeki paranın yetişmemesi
* 1938 yılında önce İngiltere ile imzalanıp, ardından da diğer dost! ülkelerle tekrar edilen ve Osmanlı Devletinin adeta sonunu hazırlayan son derece olumsuz ticari anlaşmalar. (Baltalimanı Anlaşması ve diğerleri). Bu anlaşmalar sonucunda yerli sanayinin gelişmesi engellenmiş, yerli tüccarlar, yabancı tüccarlara verilen ayrıcalıklar sonucu yok olma noktasına gelmişlerdir.
* Vergi alınan toprakların azalması
* Toplanan vergilerin plansız bir şekilde harcanması, derde çare olacak bir kaynak olarak kullanılmamaları. ( Öyle ki bu ve bundan sonraki sebep, günümüzün de en büyük sorunlarıdır)
* Zamanında ödenemeyen kısa vadeli borçlar yüzünden daha ağır şartlar içeren yeni borçlar alınması
Bankacılığı yabancı sermaye ile ithal ediyoruz!
Osmanlı İmparatorluğunun içine düştüğü bu ekonomik açmazdan çıkması için Rus Harbinde bize müttefik olan İngiliz ve Fransızlar şöyle bir öneride bulundular:
Banka kurun. Biz de sizi madden destekleyelim!
İngilizler, merkezi Londrada olmak üzere kurulacak bir bankanın sıkıntıları çözeceği konusunda önce Sultan I. Abdülmecidi ikna ettiler ve 1856 yılı itibariyle Ottoman Bankı (Osmanlı Bankası) kurdular. İdari merkezi Londrada olan ve başlıca merkezi İstanbulda bulunan bu banka, Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan ekonomik sıkıntıların önünü göstermelik de olsa açınca, duyulan memnuniyet, ülkenin ilk yerli (!) bankasına kavuşmasına neden oldu: Ölen ağabeyinin ardından Osmanlı İmparatoru olan Sultan Abdülazizin de oluruyla, bir İngiliz- Fransız ortaklığı olan Osmanlı Bankası, 1863 yılında devlete bağlı bir banka haline getirildi.
Osmanlının sonunu getiren dış borç tahvillerinden biri
Osmanlının önce ekonomisini çökerten yabancılar, böylece imparatorluğun dağılmasına neden olan şartları oluşturdular.

(Fotoğraf: Alptekin Müderrisoğlunun yazdığı Cumhuriyetin Kurulduğu Yıl Türkiye Ekonomisi adlı kitaptan alınmıştır.)
Rejiden kurtuluşun 20. yıl kutlama mesajı
Türk tütünü ve tütüncüsü, Cumhuriyetin ilk yıllarında Reji İdaresinin ellerinden kurtarılmıştı. Bunun 20. yıl kutlaması için mesajlı sigara kutuları üretildi.

YARIN : Sanki IMFnin Osmanlı Şubesi:
Düyûn-u Umumiye İdaresi
Kaynak