Atatürk: Milletimiz Bağımsız Olmadan Yaşamamıştır, Yaşayamaz
1- Ben Millî Mücadele boyunca hep iki ilke üzerinde durdum, iki ilkeyi savundum: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık... Millî Egemenliği de, Tam Bağımsızlık hedefimizi de ısrarla vurguladım, açıkladım, önemini belirttim. Çünkü bu iki temel üzerine kurulacaktı devletimiz; çünkü ben de, arkadaşlarım da inanıyorduk ki, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadele kutsaldır, hiçbir kuvvet bir milleti yaşamak hakkından yoksun bırakamaz. Geçmişe ait yaralarımız için ancak tek bir emel ve tedavi çaresi düşünebilir: Ulusal sınırlar içinde içerde ve dışarda tam bağımsız olarak yaşamak... Bu davada ölünceye kadar sebat ve ısrar etmek… Kendi hükümetimizin yönetimi altında bedbaht ve yoksul yaşamak, yabancı esareti pahasına erişeceğimiz huzur ve mutluluğa bin kere yeğdir.
2- Sonra, dedim ki : Türkiye halkı; yüzyıllardan beri özgür ve bağımsız yaşamış, bağımsızlığı yaşamsal bir gereklilik kabul etmiş bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet bağımsız olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Türk Milleti bütün uygar milletler gibi içerde ve dışarda tam anlamıyla özgür olacaktır, bağımsız olacaktır. Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki, Türkiye halkı her uygar ve yetenekli millet gibi kayıtsız ve koşulsuz özgür ve bağımsız yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu meşru kararı ihlale yönelik her kuvvet Türkiye’nin ebedi düşmanı kalır. Bu hususta insanlık ve uygarlık dünyasının temiz vicdanı kesinlikle Türkiye ile beraberdir.
3- Türk halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, uşak muamelesine katlanamaz. Her uygar millet ve hükümet gibi varlığının, özgürlük ve bağımsızlığının tanınması talebinde kesin olarak ısrarlıdır. Bütün davası budur: Türkiye halkı mütevazı sınırları içinde bütün uygar insanlar gibi, tam anlam ve kapsamıyla özgür ve bağımsız yaşayacaktır.
4- Halkımız uyanmıştır ve saklık halindedir. Bir devlet tam bağımsızlığına ve bir millet kayıtsız koşulsuz egemenliğine sahip bulunmadıkça o devlet ve millet için hayat, gönenç ve şeref olamayacağını takdir eden milletimiz, bu gerekleri temin etmedikçe yaşamanın mümkün olamayacağına kani olmuştur. Milletimiz; tek bir parçasının koparılmasına, bölünmeye ve tutsaklık alçaklığına razı olmaktansa, bütün maddî ve manevî kuvvetiyle, meşru varlığını ve haklarını savunma yolunda azimle yürüyecek ve sebat edecektir. Milletimizin gerçekleri anlamakta gösterdiği erginlik ve yetenek övünmeye değerdir. Artık bu milleti tutsak ve bu ülkeyi sömürge veya malikâne yapmak hevesinde bulunanların ne büyük gaflette oldukları anlaşılır.
5- Bu amaçlar istikametinde, gereken her şeyi söyledik, her adımı attık, her şeyi yaptık. Öncelikle vurguladım ki, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilmekte olan yeni Türkiye, Babıâli’nin yönetimi altındaki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, şeref ve onurunu, kudret ve kuvvetini idrak etmiştir. Hukukunu korumak için varlığını tehlikeye atmaya da hazırdır. 1921 Temmuzunda General Harington’a verdiğim yanıtta müzakereler için şartımızın, “millî topraklarımızın düşmanlardan tümüyle kurtarılması, millî sınırlarımız içinde siyasî, malî, iktisadî, askerî, adlî, kültürel tam bağımsızlığımız esasının kabul edilmesi” olduğunu kesin olarak ifade ettim.
6- Tam bağımsızlığımızı önleyen anlaşmalar konusunda, hemen hemen aynı tarihlerde Sovyet Elçisi Natsarenus’a dedim ki: Milletimiz, Osmanlı İmparatorluğundan kendisine intikal ettirilmek istenilen, tam bağımsızlığını ihlal eden bütün antlaşmaların kayıtlarını feshetmiştir, kaldırmıştır. Tam egemenliğini doğrulayan bugünkü siyasi esaslarını saptayıp belirlemiştir. Her milletin kendi kendini yönetme hakkını özel bir şiar olarak tanımış ve bunun gereklerine olağanüstü bağlılıkla riayet etmiştir.
7- Yine 1921’de Fransız temsilci Franklin Bouillon ile yaptığım görüşmede ve bir Amerikan gazetesinin sorularına verdiğim yanıtlarda ise Sevr Antlaşması’nı kesinlikle tanımadığımızı, tam bağımsızlığın bizim görevimizin ruhu olduğunu, bu uğurda kanımızı akıtmaya hazır olduğumuzu, bağımsızlığımızı elde etmedikçe barış olamayacağını vurguladım, Nutuk’ta da üzerinde durdum. Şunları söyledim: Eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni bir Türkiye devleti ortaya çıkmıştır. Onu tanımak lazımdır. Yeni Türkiye, her bağımsız millet gibi hukukunu tanıtacaktır. Sevr Antlaşması Türk milleti için o kadar uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun hiçbir dost ağzından çıkmamasını talep ederiz. Sevr Antlaşması’nı beyninden çıkarmayan milletlerle, güven esasına dayalı muamelelere girişemeyiz. Bizim gözümüzde böyle bir antlaşma yoktur. Siyasi, adlî, ekonomik ve malî bağımsızlığımızı yok etmeye ve sonuçta yaşam hakkımızı inkâr ve iptale yönelik olan Sevr Antlaşması bizce mevcut değildir.
8- Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin asli ruhudur, can damarıdır. Bu görev, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Görevi yüklenirken, ne ölçüde başarılabileceği üzerinde hiç şüphe yok ki çok düşündük. Fakat sonunda vardığımız kanaat ve iman, bunda başarılı olabileceğimize dairdir. Biz, işe böyle başlamış insanlarız. Bizden öncekilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde var olduğu sanılan bağımsızlığına gerçekte sahip değildi. Şimdiye kadar Türkiye'yi, uygarlık dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve buna tabi olmaktan ileri gelmektedir. Bu yanlışlığa boyun eğmenin sonucu, mutlaka, ülke ve milletin, bütün haysiyetini ve bütün yaşama yeteneğini kaybetmesine ve ondan yoksun kalmasına yol açabilir.
9- Biz yaşamak isteyen, onur ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya tabi olmak yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya katlanamayız. Aydın, cahil, istisnasız bütün millet bireylerimiz, belki işin içindeki güçlüğü iyice kavramamış olsalar bile, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta bağımsızlığımızın tam olarak sağlanması ve devam ettirilmesidir.
10- Biz bağımsızlığımızı elde etmeden, barışa ve huzura erişeceğimize inanmıyoruz. Şeklen, usulen barış yapabiliriz. Anlaşma yapabiliriz. Fakat tam bağımsızlığımızı temin etmeyecek olan barış ve anlaşmalarla milletimiz hiçbir zaman hayatına ve huzura kavuşamayacaktır. Belki, maddi mücadelesini terk ederek haraplığa sürüklenmeye müsaade etmiş olacaktır. Eğer milletimiz buna razı olsaydı, bunu kabul eğiliminde bulunsaydı, iki yıldan beri mücadele etmeye hiç de gerek yoktu. Daha Mütareke’nin ertesinde huzura geçmek mümkün olabilirdi.
11- Sonuç olarak, biz yaşamak isteyen, kayıtsız koşulsuz bağımsızlık isteyen bir milletiz. Bağımsızlığımızı korumak için mücadele eder, uğrunda hayatımızı feda ederiz. Şunu da belirteyim ki, bir milletin bağımsızlığını yine ancak o milletin azim ve kararı kurtarır. Millet varlığı ve bağımsızlığı için her şeye girişir ve bu amaç uğrunda her fedakârlığı yaparsa, başarılı olur. Ya başaramazsa demek o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Şu halde millet yaşadıkça ve her türlü özveride bulundukça başarılı olmaması hatıra gelmez ve böyle bir şey söz konusu olamaz.
12- Bir millet ki, bağımsızlığı için ölümü göze alır, o millet insanlık haysiyet ve şerefinin gerektirdiği her fedakârlığı yapmış demektir. Tutsaklık zincirini boynuna kendi eliyle geçirmiş olan miskin, onursuz bir millete nispetle dost ve düşman gözündeki yeri de farklı olur, yüce olur. Bir millet tutsak olunca, ondan olan herkes bir hiç olur. Bağımsızlığı için ölümü göze alan bir milletin önünde bütün dünya eğilir.
13- Türk milleti bağımsızlığını bilir, onun değerini de bilir. Düşmanlarımızın düşündüğü gibi ne hukukuna yabancıdır, ne bağımsızlığına yabancıdır. Aramızdaki cahil ve gafillerin, hainlerin kabul ve ifade etmek istedikleri şekilde de değildir. Tam tersine büyük bir aşk ile, aşk bağı ile, vicdan bağı ile bağımsızlığına ve onuruna bağlıdır. Türk milleti boyunduruk kabul etmeyen, tutsak olmamış bir millettir. Yüzyıllardır özgür ve bağımsız yaşamış, bağımsızlığı hayatın bir gereği saymış kahraman bir millettir. Bağımsız olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 25 Haziran 2016