Atatürk: Milletler Ancak Elinden Tutan Aydınlarıyla İlerler / Prof. Dr. Cihan DURA

Atatürk: Milletler Ancak Elinden Tutan Aydınlarıyla İlerler / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ara 17, 2016 18:59

Atatürk: Milletler Ancak Elinden Tutan Aydınlarıyla İlerler

Mustafa Kemal Atatürk bu yazıda aydınların görev ve sorumluluklarını anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemaller güncelliyor, tamamlıyor, düzenliyor.

* * *

Milletler ancak aydın evlatlarının öncülüğü ve yol göstermesiyle ilerler. Bu nedenledir ki, akıllı, bilgili ve erdemli insanları millete hizmet için mutlaka bir araya getirmek gerekir. Bu önemli noktayı 1920’li yıllarda yaptığım iki konuşmada şöyle dile getirmiştim:

Bağımsızlığını dünyaya tanıtmak liyakat ve kudretinde olan milletler, uygarlık yolunda da başarılı adımlarla ilerlemek yeteneği gösterirler. Gerçi bir toplumun, zamanla kökleşmiş örf ve âdetleri, duyguları ve anlayışı önemlidir. Bu bakımdan, toplumlar girişimci bireyler üzerinde, âdeta emredici ve egemen bir etki icra ederler. Fakat yaradılış yetenek ve liyakati gelişme ve yükselmeye mazhar olmuş milletler; uygarlığın bugünkü ilerlemelerinden feyiz almış ve esinlenmiş aydın evlatlarının sevki ve yol göstermesiyle, geçmişte kaybettikleri fırsatların doğurduğu gecikmeleri giderme çaresini bulmakta gecikmezler. Bu konuda topluma iyi yol göstermenin etkili ve faydalı olduğunda kuşku yoktur. Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, yüzyıllardan beri ıstırap çeken milletlerin talihidir. Bu talihin artık bir daha kara bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların öncülerinin özen ve özverisine bağlıdır.

Bu nedenledir ki, benim ve hepimizin düşünmeye mecbur olduğumuz şey, gerçekten bu ülke ve milleti kurtarabilecek beyinlerin, vatanseverlerin bir araya gelmesini sağlamaktan ibarettir. Bu erdemlere sahip olan insanlar her nerede ise ve her ne ise bunu almak ve milletin yazgısını tayin ettirdiğimiz meclisin içine koymak lâzımdır. Akıl, bilim, deneyim; hareket hattının belirlenmesinde hâkim olmalıdır. Maddî ve esaslı adımlar atmak zorundayız.

* * *

Tarih Mart1923, Konya Sultani Mektebi… Sonra Konya Türk Ocağı… Öğretmen ve öğrencilere, yurttaşlarıma hitap ediyorum: Acı, kara günlerden sonra milletin içine düşürüldüğü ölüm çukurundan kurtulması, milletin bugünkü şeref konumunu bulması hakkında, şükre ve övgüye layık girişimlerde ve faaliyette bulunan arkadaşların gayelerine varmaları nasıl mümkün olmuştur? Elbette, milletin aydınlarının her olayda, her vakada milleti aydınlatmaları ve uyarmaları, milleti daima genel hedefe yöneltmeleri sayesinde mümkün olmuştur. Biz bugünkü noktaya bu sayede, bütün aydınların yardımı, bütün kuvvetlerin birleştirilmesi sayesinde ulaştık.

Bugün topluluğunuz karşısında bir kez daha ilan ediyor, bütün milletimin bilmesi için, dünyanın işitmesi ve dostun düşmanın duyması için bir daha arz ediyorum ki, milletimin böyle bütün aydın kuvvetinin, milletimin gerçek din bilginlerinin, milletimdeki bilim adamlarının aydınlatmasına ve yol göstermesine mazhar olarak, bütün seyahat ettiğim yerlerde şükran ile, hamdüsena ile gördüğüm üzere, milletin çiftçisiyle, esnafıyla, tüccarıyla, bütün köylüsüyle güvenine mazhar oldukça, ileri, daima ileri, pervasız ileri yürüyeceğim. Attığım adımların yalnız benim adımlarım olmadığını bilerek, bütün aydın kitlenin, bütün iyiliksever tabakanın, bütün saf ve büyük ruhlu halkın benimle beraber geldiğini bilerek, kuvvetle, metanetle, azimle daima ve daima ileri yürüyeceğim.

* * *

Hep düşünmüşümdür, neden geri kaldık milletçe diye. Gördüm ki, türlü türlüdür sebepleri. Ancak bunlar arasında öyle biri vardı ki milletimizin, özellikle aydınlarımızın dikkatle, büyük önem vererek göz önüne alması gerekiyordu. Bu sebep ilerleyemeyişimizin, geride kalışımızın, ülkemizin baştanbaşa bir harabeye dönmüş olmasının asıl sebebiydi. Bu ana sebep aydınlarımızla halk arasındaki uyum yokluğuydu.

Şöyle açmak isterim bu görüşümü: İslam dünyası iki ayrı sınıftan oluşur; biri çoğunluğu oluşturan halk, öbürü azınlığı oluşturan aydınlar... Bozuk zihniyetli milletlerde büyük çoğunluk başka hedefe, aydın denen sınıf başka zihniyete sahiptir. Tam bir zıtlık, tam bir muhalefet vardır bu iki sınıf arasında. Aydınlar ana kitleyi kendi hedefine sevk etmek ister, halk kitlesi ise aydın sınıfına uymak istemez. O da kendine başka bir yol belirlemeye çalışır. Aydın sınıfı telkinle, doğru yolu göstererek çoğunluk kitlesini kendi amacına göre ikna etmekte başarılı olamayınca, başka araçlar kullanmaya girişir. Halka hükmetmeye, onu küçük görmeye başlar; despotluk yapmaya kalkar halka. Ancak yine başaramaz: Halkı ne birinci usul ile ne de hükmetme ve despotlukla kendi hedefine sürüklemekte başarılı olamaz.

Oysa başarı için vazgeçilmez bir koşul vardır, o da aydın sınıfın ve halkın zihniyet ve hedefleri arasında doğal bir uyum olmasıdır. Ülkeyi kurtarmak için bu iki zihniyet arasındaki ayrılığı durdurmak gerekir. Yürümeye başlamadan önce bu iki zihniyet arasında uyum sağlamak gerekir. Bunun için de halk kitlesi biraz yürümesini hızlandırmalı, biraz da aydınlar çok hızlı gitmemelidir.

* * *

Nedir o zaman aydınların görevleri? Düşünelim. İlk görevi şudur bence: Aydınlarımız, özellikle de öğretmenlerimiz her vesileden yararlanarak halka koşmalı, halk ile bir arada olmalıdır. Halka yaklaşmak, halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir. Yukarda vurguladığım gibi, bunda başarılı olmak için de aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum olması gerekir. Bunun anlamı şudur: Aydınlar halka telkin edeceği fikirleri halkın ruh ve vicdanından almış olmalıdır.

Bizde böyle mi olmuştur, ne yazık ki hayır. Aydınlarımız arasında çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak hatâmız şudur: İnceleme ve araştırmalarımıza temel olarak çoğunlukla kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün diğer milletleri tanır, fakat bizi, kendimizi bilmezler. Oysa bir millet için mutluluk olan bir şey diğer bir millet için felaket olabilir. Aynı sebep ve koşullar birini mutlu ettiği halde, diğerini mutsuz edebilir. Onun için, aydınlar; milletimize gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü biliminden, her türlü buluş ve ilerlemelerinden faydalanmalı; fakat, asıl temeli kendi içimizden çıkarmalıdır!

* * *

Yukarda belirttim, aydınlar her yerde, bütün Türkiye’de halkın içine girmeli, halkın arasına karışmalıdır. Milleti yükseltmek için çalışmalıdır. Ocak 1923’de İzmit’te gazetecilere ve diğer bir konuşmamda açıkladığım gibi: Aydınlar ve millete yol göstermek için çalışan ve bunu şiar edinenler, doğrudan doğruya Ankara’ya gelsin ve bu arzuyu kendisinde duysun! Ve aynı zamanda, Ankara’ya değil, Van’a, Erzincan’a, Bitlis’e gitsin. Hatta köylere gitsin, yol göstersin, alışkanlıkları değiştirsin. Bugün burada konuşurken, şunu yapalım, bunu yapalım, diyoruz. Bunların hepsinden önce, asıl oralara gidip çalışmak lazımdır. Örneğin Ziya Gökalp Bey Diyarbakır’dadır. Gazetesinden bugün çok istifade edilir. Fakat oradan ayrılması ülke için çok zararlıdır. İki günlük hayatı ile Diyarbakır’da vücuda getirdiği duyarlılık dikkat çekicidir. Dolayısıyla aydın kişilerin her biri başlı başına gidebileceği çevrelerde bir dünya vücuda getirebilir. Ülkenin içinde yalnız bir yerde değil, beş on yerde ışık merkezi, kültür merkezi meydana getirebilmeliyiz ki, ülke mutlu olabilsin.

* * *

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti, ülkenin bütün vicdanlı ve namuslu aydınları, kendilerine düşen görevi iki nedenden dolayı idrak etmişlerdir: Öncelikle bilirler ki, bu milletin ve ülkenin birer evladıdırlar. İkincisi, üyesi oldukları toplumun uygarlık dünyasında değerini ve derecesini yükselttikçe bunun kendileri için ne derece onur ve mutluluk vesilesi olacağını düşünürler. Bu görev ülkeyi ve milleti mevcut uygarlığın ve insanlık gereklerinin zorunlu kıldığı olgunluk derecesine getirmek için bütün varlıkları ile her türlü çalışma kollarında en doğru yolları aramak, bulmak ve bunun en doğru olduğunu millete anlatmakla beraber, üzerinde hızlı ve geniş adımlarla yürümeyi ve bütün milleti yürütmeyi temin etmektir. Bunda başarılı olmanın gerektirdiği nitelikleri düşünürsek, bu niteliklerden mevcut olanlarını istifade mevkiine koymalıdır. Mevcut olmayanlarını elde etmeye çalışmak konusundaki gayretin ne kadar geniş ve ne kadar ciddi olması lazım geleceğini de takdir etmelidir.

* * *

Aydınlar halkın ilerleme ve yenilik arzusunu tatmin etmelidir. Bizim milletimiz ilerlemeye, yeniliğe, gelişmeye son derecede yetenekli ve istekli bir toplumdur. Ülkemin birçok yerinde gözlemledim bunu. Hep bu duyarlığı, bu yüksek uyanıklığı ve dikkati gördüm. Aydınlar milletin bu özlemini, bu arzusunu tatmin etmeyi resmî ve günlük görevleri dışında, onun üzerinde yüce ve ulusal bir görev olarak görmelidir.

Çok temiz kalplidir bizim halkımız, çok asil ruhludur; ilerlemeye çok yetenekli bir halktır. Bir kani olursa muhataplarının kendisine içtenlikle hizmet ettiklerine, her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Demek ki aydınlar her şeyden önce, millete güven vermek zorundadır. Benim halk ile çok temasım vardır. O saf kitle, bilmezsiniz, ne kadar yenilik taraftarıdır. İcraatımızda engeller, hiçbir zaman bu yoğun tabakadan gelmeyecektir.

* * *

Aydınlarımızın bir görevi de ulusal varlığımızı koruma araçlarını temin etmektir. Şöyle ki, bütün millet tek bir vücut haline getirilmelidir. Her millette olduğu gibi bizde de, bir işe birileri girişir, en son bireye ve yukarıya doğru sirayet ettirilir. Bunu hakiki istikametine sevk edebilmek için aydınlara daha çok görev düşer. Gerçekten aydınların görevleri çok büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin. Aydınlarımız, vatan ve millet fikirleri vermekle beraber, rakip milletlere karşı varlığımızı korumak için gerekli olan hususları temin ederlerse, görevlerini daha geniş şekilde yapmış olurlar.

Aydınlarımızın diğer bir görevi de teşkilatlanma konusunda halkı uyarmak, ona yardımcı olmaktır. Bu görevle ilgili bir çağrıma Şubat 1920’de yayımladığım şu genelgeyi örnek verebilirim: Bizim köylülerimiz saftır, temizdir. Onları uyarmak ve özellikle millî varlığımızın biricik dayanak noktası olan teşkilatın lüzumu ve şekillenmesi konusunda, uygun bir dil ile onlara gerekli olan telkinlerde bulunmak her vatansever ve aydın kişinin yurtseverliğine düşen dinî ve millî bir görevdir. Elverişli fırsatlardan istifade ederek, merkezî heyet ve idarelerce uygun ve seçilmiş kişiler köylere gönderilmeli ve köy odalarında okunmak üzere de, yurtsever gazetelerden, dergi ve kitapçıklardan yeterli miktarda yollanmalıdır.

Şunu da vurgulamak isterim ki, aydınlarımız ve gençlerimiz hangi hedeflere, ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi zihinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice sindirilebilir ve kabul edilebilir bir hale getirmelidir. Ancak ondan sonradır ki, fikirlerini ortaya atmalıdır.

* * *

Ben, Mustafa Kemal kendimi halktan biri olarak gördüm. Halkımla hemhal oldum, hemdert oldum, kaynaştım, bütünleştim; hem esinlendim, hem aydınlattım. Bundandır ki, bir halk önderi olarak anıldım. Gün gelip Ölümsüz Mustafa Kemal’in dile getirdiği gibi: O’na verilecek en güzel ve anlamlı ad, halk önderidir. O hep halk önderi olarak kalacaktır. O, odaların, sarayların, törenlerin başkomutanı değildir; kutsal vatan toprağının, çıplak ve gerçek toprağın askeridir, oradan zaferle birlikte gerçek kurtuluşun sesini de getirecektir. Savaşlarının üzerine bir uygarlık, bir devrim düzeni kurmasının anlamı budur. Ayaklarından yüreğine değin, ana toprağın ve halkın sızısını, acısını, çıplaklığını, yoksulluğunu duymuştur.

Cumhurbaşkanı olarak görevi nedir? Havza’dan yola, halktan biri, Mustafa Kemal olarak yola çıkarken görevi ne idiyse odur. Erzurum ve Sivas kongrelerinde halktan biri olarak içtiği gizli andı unutmamıştır. Kurtuluşun, uyanışın önderi olacaktır. Halkın derin kaynaklarını sezecektir. Ve bu kaynaklardan devrimlerinin ilkelerini örecektir. Yoksulluğa, geriliğe ve karanlığa savaş açmıştır.Törensel bir cumhurbaşkanı olmamıştır. Halk önderi bir cumhurbaşkanıdır. Büyük ekonomik çelişmeler arasında ortaçağ düzeninden çıkış yolları aramaktadır. Halkın kan ve emeğinden doğan devleti halka yöneltmektedir, bir devletçilik önderidir.

-Yenileşme yolunda ortaya halktan biri olarak çıkar, Kastamonu’da hasır şapkası ile halkı selamlar. Ve Sivas dolaylarında karatahta başındadır. Uygarlık savaşının öğretmenidir. Bizler, devrimciler onun bu halkçı çizgilerini iyi izlemek zorundayız. Onun halk önderi portresi kurtuluş ve uyanış savaşımızı ışıklarla doldurmaktadır. Halka ihanet etmemiş bir insandır o. Çıktığı kaynağı, yaşantısı ile izlemiş, halka dayanmış, halk için savaşmış ve yeniden o kaynağa, bütün devrim güçlerini bağrında saklayan halka dönmüştür.

* * *

Peki, siz ne yaptınız, sevgili aydın yurttaşlarım ve ne yapıyorsunuz? Kim bugün durum iyidir, diyebilir! Ne yazık ki, hâlâ sürdüğünü görüyorum, aydınla halk arasındaki uyumsuzluğun… Uçurumlar var aranızda. Bundan sorumlu olan, sizsiniz. Ve ödüyoruz bu ağır ihmalin bedelini hep birlikte. Cumhuriyetimizi yükseltemediniz, elinizdekileri de yitirdiniz. Hiç anlamadınız beni, okumadınız, öğrenmediniz. Benim yolum değil, bu tuttuğunuz yol. Salt eleştiriyle, şikâyetle, zorlamayla nereye varabilirdiniz ki! Sevdirmediniz kendinizi halkımıza, çünkü kaynaşmadınız. Dahası onu Cumhuriyet düşmanlarına kaptırdınız.

Ancak, her şeye rağmen, yine de umutsuz olmayın, yitirmeyin cesaretinizi; benim kitabımda umutsuzluk yoktur, teslimiyet yoktur. Asıl önemli olan hatayı kabul edip harekete geçmektir. Bir araya gelin, çalışın, kafa yorun, konuşun, yazın, iş yapın! Her şeyinizi, bilginizi, ahlakınızı, çözümlerinizi götürün halka. Dost olun, tanış olun, kaynaşın, yalın ve tatlı konuşarak, en etkili şekilde anlatarak...

Sakın ola ki, halkı küçümsemeyin. Onu bağrınıza basın. Onun diliyle, tatlı konuşun. Güven verin, sevdirin kendinizi, iletişiminizi eksik etmeyin. Her gün daha yakınınızda bulacaksınız onu. Unutmayın: bilgidir, akıldır, sabır ve iknadır bizim araçlarımız. Örgütlenin, platformlar oluşturun, dernekler kurun. Girin halkın arasına, konuşun, dinleyin, öğrenin sorunlarını. Güven vererek, yalın bir dille, güzel örneklerle anlatın bulduğunuz çözümleri. Sizden öncekiler, bütün uyarılarıma rağmen, çok ihmal ettiler bu görevi!

Sorunları, çareleri halkı gözlemleyerek, dinleyerek, onunla birlikte yaşayarak bulun. Batı taklitçiliğinden uzak durun. Önce halkınızı tanıyın, araştırın. Onun dünyasını tanıyarak, onun dünyasını öğrenerek, görüşlerinizi, uygulamalarınızı onun ruhundan, onun yaşamından esinlenip geliştirerek... Özen gösterin doğal uyumu sağlamaya, daha da ileri götürmeye. İşinizi, görevinizi iyi planlayın, görüşlerinizi olgunlaştırın. Uzmanlara başvurun, işbirliği yapın. Ancak bir hazırlıktan sonradır ki, ortaya atılın.

Prof. Dr. Cihan DURA, 17 Aralık 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x