Atatürk Nasıl Bir Gençlik Yetişsin İstedi, Anlatıyor
İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal Cumhuriyet’i emanet edeceği gençliğin nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal güncelliyor, düzenliyor.
-Sen, “milletimin bağrında yetişen temiz nesil! Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni emanet ettiğim, “gözümü arkada bırakmayacak” olan. “Geleceğin gülü, yıldızı, ikbal ışığı” deyip iftiharla andığım, tek güvendiğim! Nasıl seslenmiştim sana, ne demiştim? Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir, demiştim; Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yüceltecek ve devam ettirecek olan, sizsiniz. Türkiye Cumhuriyeti siz değerli evlatlarının elleri üzerinde, bugünkü ve gelecekteki kuşağın demir elleri üzerinde yükselecek, sonsuza kadar var olacaktır. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Çünkü her biriniz, bir Atatürk, Ölümsüz bir Mustafa Kemal olacak;.kuşaklar boyu koruyacaksınız Cumhuriyetimizi.
-Peki, kimler yetiştirecek o gençliği? Elbette öğretmenler, o gençlik öğretmenlerimizin eseri olacak. 1924 yazında Trabzon Öğretmen Okulu hatıra defterine yazdığım gibi, Öğretmenler Birliği Kongresi’nde söylediğim gibi: Yeni nesil en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan, onların yetiştireceği öğretmenlerden alacaktır. Evet siz, Cumhuriyet’in fedakâr öğretmenleri, eğitimcileri! En büyük görev size düşüyor. Yeni nesli sizler yetiştireceksiniz; o kuşak sizin eseriniz olacak.
-Asla hatırınızdan çıkarmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister. Bilim ve teknik bakımından, beden bakımından kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Onları bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin beceriniz ve özveriniz ölçüsünde yüksek olacaktır eserin değeri. Sizin başarınız, Cumhuriyetimizin başarısı olacaktır.
– Nasıl yapacaksınız, nasıl başaracaksınız bunu? Gençlerimizi devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisi olarak, onların lüzumuna inanmış yurttaşlar olarak yetiştirerek! Öyle ki, devrimlerin ve rejimin zayıf düşürüldüğünü gördükleri anda duruma hemen müdahale edeceklerdir. Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumayı ve savunmayı birinci görev bileceklerdir. Böyle bir mecburiyetle karşı karşıya kaldıkları an, içinde bulundukları imkân ve koşulları düşünmeyeceklerdir. 1933 Bursa nutkumda ve Gençliğe hitabem de bildirdiğim gibi:
-Türk Genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
-Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: “Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!” Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber, bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inan ve kanaatimin gereğini yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!
- Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte de seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek, iç ve dış bedhahların olacaktır. Bir gün bağımsızlığını ve Cumhuriyet’ini savunma mecburiyetine düşersen, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun imkân ve koşullarını düşünmeyeceksin!
- Bu imkân ve koşullar kendini çok elverişsiz bir şekilde gösterebilir. Bağımsızlığına ve Cumhuriyet’ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilir. Zorla ve hile ile sevgili vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi fiilen işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha elemli ve daha vahim olmak üzere, ülkenin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını, istilacıların siyasî emelleriyle birleştirebilirler. Millet yokluk ve yoksulluk içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.
- Ey Türk geleceğinin evlâdı! İşte, bu durum ve koşullar içinde dahi görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Prof. Dr. Cihan DURA, 20 Haziran 2015